Kısmet Meselesi
Kısmet Meselesi!
Yıl 1963. Henüz ilkokulu bitirmiş Felâhiye Ortaokuluna kayıtlarımızı yaptırmıştık.
Kayseri Paşalarından Kayseri Doğu Menzil Komutanı Orgeneral Faruk Güventürk mali durumu iyi olmayan fakir, orta halli aile çocuğu olması kaydı ile zeki talebeleri okul idaresinden istemiş, öğretmenlerimiz de bendenizi, arkadaşlarım Ali Yavşan (Felâhiye), ve İlhami Tanrıöven (Büyük Toraman)’i önermişlerdi. Ve ardından bir askeri ciple Kayseri’ye uğurlanmıştık.
Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı Kayseri Anatamir Çıraklık Okulu (Orta Sanat Okulu)’na geldik. On beş gün gibi bir süre geçti. Altlı üstlü ranzalarda yatıyor, karavanayı askerlerle paylaşıyorduk. Bu okul öğrencileriyle 16/17 kişi olan bizlerin aldığı eğitim tamamen farklı idi. Bizler ortaokuldan sonra liselerde, daha sonra her hangi bir üniversitede okuyabilecektik. Diğer öğrenciler ise sınavla alınan, 12 yaşında girip, 15 yaşında mezun olan, 3 yıl da fabrikada kalifiye işçi olarak çalışma mecburiyeti olan öğrencilerdi. Gündüzlü tedrisat veren okulun gayesi fabrikaya kalifiye eleman yetiştirmekti.
Nazmi Toker ortaokulu 1/K sınıfına kaydımız yapıldı. Öğrenci velimiz, aynı zamanda İngilizce öğretmenimiz Yüzbaşı okul müdürüne:
“Bu öğrencilerin eti senin, kemiği benim!” diyerek sıkı tembihini yapıp gözdağı vermeyi de ihmal etmemişti.
Terziye elbise ölçüleri verilmiş, kitap, kırtasiye ve defterler alınmış, tüm hazırlıklar bitmek üzere idi ki; bir cumartesi öğleden sonra amcam Yusuf Acı beni ziyarete gelmişti. Kendisiyle nizamiyede buluştuk. Söylediği ilk sözü: “Sen öksüz müsün? Senin anan, baban yok mu? Niye askerin eline bakıyon, onunla yiyon, içiyon, onunla yatıyon, onunla kalkıyorsun? Bak baban Almanya’da su akarken destini doldur!” olmuştu. Küçücük aklımı çelmişti sözün özü.
Cumartesi günü öğleden sonra/Pazar günü de dâhil/ ev iznine çıktım. Hangi araçla hatırlamıyorum. Otobüsle mi? Kamyonun üstünde mi? Ana kucağı (köy)’na gelmiştik. Küllükler bıraktığım gibi. Tandır o biçim sıcak. Ayaklarımızı tandıra sallayıp, tatlığı üstümüze çekmiş, tandır başından küllükteki serçelerin konup kalkışlarını seyretmek anlatılamazdı. Müthiş bir şeydi!
Çember daralıyordu. Pazar günü bitmek üzereydi ki; kesin kararımı vermiş okula gitmeyecektim. Beni bu fikrimden caydıracak ailemizde, çevremizde bir aklı yetik (nasihat veren, işi bilen, bilgili ve aydın kişi)’te yokmuş tu demek. Amcamın sözleri etkisini göstermiş, okula gitmekten caymış, küçük yaşta karşıma çıkan bu fırsatı nasıl da tepmiştim. Kısmet meselesiydi. Belki de hayırlısı böyle tecelli etmişti.
Kadir Acı
Silifke
30.08.2015
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.