- 688 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
BEN ÖLDÜM
Bir arkadaşımın cenaze namazındayım. Yıllarca beraber olduğumuz arkadaşım işte musalla taşında yatıyordu. Üzgünlüğümü bir yana koyarsak kafamda binlerce tamamlanmamış cümleler geziyordu. Ne farkım vardı benim ondan. Ben de olabilirdim orda yatan…
Daha dün, önceki gün, daha önceki gün o bitmeyen ve hiçbir zamanda bitmeyecek olan işlerin peşindeydi. Arabasını yeniliyecekti, çocuklarıyla ilgili hayelleri vardı. Koşuyordu, gülüyor ağlıyor, seviyor, nefret ediyor, tartışıyor, kırıyor kırılıyordu…
Babası da anneside sağdı. Bazen laf arasında espri yapardık. “ baba gidecek miras bölüşülecek …” oysa baba gitmeden o gitmişti. Şimdi anne baba dövünüyordu. Nedense evlatlarından sonraya kalmaktan bir suçluluk hissini de yaşıyorlardı. Hani sıralı ölüm derlerya.
Herkes ölebilecek yaştaydı. Ama bu işler neden bitmezdi. Eski ustalar evleri yapınca evin görünen bir kısmında bir eksiklik bırakırlarmış. Mesaj şu: Dünya işleri bitmez…
Derken cenaze namazıkılındı ve arabalara binildi. Bense ayak sürüdüm ve konvoyu izlemeye başladım. Evet evet o öndeki cenaze arabasındaki bendim işte.
Mezarlık:
- Bayayada çok insan varmış. Demekki seveni çokmuş.
- Yok ya, her geleni sevdiği için mi geldi sanıyorsun?
- İyidir iyi.
- Allah günahlarını bağışlasında, biraz aksiydi.
- Birazda çok bilmiş.
- Ya şöyle yapmış..
- Arkadaşlar en acı ve en kötü iftira cevap vermesi mümkün olmayan kişi hakkındadır. Lütfen biraz makuliyet..
Tabutun içindeki ruhum sıkıldı. Ne yapmışım diye soracağım nafile.. üstelik hiç hoşlanmadığım akrabam girdi mezara beni yerleştirmek için. Biliyorum şov yapıyordu.. Tanrım ruhum daralıyor ne müthiş azab bu..
Hocaefendi duaya başlamıştı. Adeta esir almıştı cemaati. Uzattıkça uzatıyordu. Oysa dua, içten ve öz olmalıydı. İnsanların da zaten acelesi vardı. Bir an önce mezarlıktan ayrılmak isterdi herkes. Ben de öyleydim zaten. O kalabalık bir anda erimiş kaybolmuştu.
İşte şimdi yalnızdım kabirde… Cübbeli Ahmet geldi nedense aklıma; kabir azabı olacakmıydı olmayacakmıydı.. Önceliklerim nasılda değişmişti..
Kolumu yasladığım mezar taşından dirseğim kayınca birden kendime geldim. Kimse kalmamıştı mezarlıkta. Öyle ya herkesin işi gücü vardı.
Taziye evi: akşam bir tepsi yemekle cenaze evine başsağlığına gittik, feryat figan biraz kesilmişti. Birinci gün olduğu için suskunluk devam ediyordu. İki gün ve sonrasındaki günler artık sohpetler yapılabiliyorlar, hatta insanlar yeri gelince espride yapabiliyorlardı. Evet dedim içimden unutulmayabaşlıyorsun arkadaşım. Şu bilmiş konuşan yeğenin değilmiydi. Senin adına ahkam kesen kuzenin değilmi. Oysa hiçte hoşlanmazdın ondan. Ve nihayet oğlun da kendini alıştırmış, dükkanı satacağım demişti daha bir hafta olmadan.
Bense bütün bunları izliyordum. Ve kendimi koyuyordum onun yerine..
……………..
15 YIL SONRA
Çoktan unutuldu arkadaşım. Gurubumuzun içinden bir kişiyi kaybetmiştik ama, konusu bile geçmiyiyordu artık. İlk yıllarda çocuklarıyla ilgilensekte zamanla herkes kendi yoluna gitmişti. O kapmaz dediğimiz bağların ne kadar pamuk ipliği olduğunu zamanla öğreniyor insan.
İşte böyle kendi cenazemi kaldırmıştım. Dünya benim etrafımda dönüyor sanmanın boş laf olduğunu anlamıştım. Ve bir şey daha anlamıştım ki insan ne kadar mütvazi olursa aslında o kadar büyüyor.
…………………….
Tarihi süreç içindeki insan davranışları hep birbirinin aynı. Yani mümkün olsa da; bizden önce ölmüş olan insanlar bizi izleseler ve gelmiş geçmiş milyarlarca insan içinde kendi benzerini bulup izleseler, karşıtlarını bulup izleseler kesinlikle diyecekler ki ”evet, bunların aynısını bende yaşadım” kaldı ki ta ötelere gitmeden de yaşadığımız hayat içinde de bu cümleleri kurduğumuz olmuştur. Buradan baktığımız zaman hayat bir anlamda bizim çok önem verdiğimiz bir olgu olmaktan çıkıyor başka bir hal alıyor. “her şey boşmuş, bu kadar yırtınmaya, hayatı kurgulama çabalarına gerek yokmuş” gibi cümleler tam yerine oturuyor.
Böyle olması çok doğal. Çünkü insanı doğru yada yanlış davranışlara sevk eden iticiler aynı. Motivasyon kaynakları aynı. Çekiciler aynı. Yani duygularımız aynı. İşte milyarlarca insandan biriyiz. O kadar kabarmaya, büyüklenmeye gerek yok.
Bize ayrılmış zaman dilimini hızla tüketiyoruz. Ve ama kendimizi gereksiz olarak o kadar kargaşa ve karmaşa içine salıyoruz ki, dingin bir hayat yaşayamadan göç davulumuz çalmış oluyor. Aslında eşeğin önüne uzatılan havucun peşindeyiz.
İşte bize ayrılan zaman dilimidir yaşamak dediğimiz. Ne öncesi ne sonrası. Ama gariptir ki sadece ben, sen değil bütün insanlar zamanın ve mekanın merkezi sanırlar kendilerini. Bunun adı benliktir. Ve işte dinlerin bütün çabası bu benliğe boyun eğdirmektir…
YORUMLAR
Bazen hiç ölmeycekmişiz gibi bir birimizi kırıp döküyoruz; .oysa geride sadece iyiliklerimiz konuşulacak oda gün gelip unutulacak
keşke mümkün olsa da kimseleri üzüp kırmasak kırımasak .sen ben demeden sevsek seve bilsek'' teşekkür ederim bu güzel ve anlamlı yazıyı bizlerle paylaştığınız için sevgi ve iyi dileklerim ile.
esen kalınız.
Gerçekten de etkileyici ve hatırlatıcı bir yazı olmuş. İnsan sık sık bu çerçeveyi aklına getirmeli. Bilmeli ki; en eski zamanlarından beri insanın ihtiyaçları nitelik olarak hiç değişmedi. Değişen niceliği, o nicelik ki insanları kendine esir etti. Bu esaretten dolayı ne çok güzel şeyi yaşamadan heba ediyoruz.
Kaleminize sağlık