HAYAL-ETTİM
Arkanda soğuk dağlar! Önünde bir mavi deniz duruyordu; ben sadece bakıyordum… Gözlerinden bir damla… Bin damla düşüyordu denize… Yüreğime ellerin dokunuyordu… Bir ezgi yankılanıyordu yüreğime, yüreğine çarpıp duruyordu.
Bir sigara yaktım(…) küllerinden boğuluyordum ve bir paketti ikiye, üçe çıkarmıştım! Hayallerin gene öksürttü beni! Hayallerini bin defaya çıkardım, öleyim diye, kansere…
Biz, bize çok mu benzedik? Çok mu karıştık?
Denizi çalkaladım düşesin diye kollarıma; çok kızmıştım sana. bir martı uçup da geldi, kondu omzuma… “Pardon geceyi kapatıyoruz! Yarın istersen gene gelebilirsin” dedi.
Olmayan bir evime gidiyorum şimdi; senin yüreğinin adresini de bilmiyordum… Karanlık çökünce sokaklar kapanırmış(…) halden anlamayan gönüller de…
Bir leyli banka oturup uzandım… Saatler sabaha yakını gösteriyordu… Sen perdeleri aralıyordun; ışıkları kapatıp bir gölge gibi dağınıktın! Bir rüya görmek için uyku kuyusunun başına gittim! Rüya buz gibi soğuktu/ seçemedim seni… Ayılmak için birebirdi fakat hani sen… Sen…
Sen niye bir yastıkla bir başına uyuyordun?
Asıl sorun, bunları yazamamak sandığım kadar, yazdıklarım k/olay olmasıydı!
Kırmızı ibikli horozlar, ötmeye başladı; sanki kurduğum alarmdı rehberi olmayan telefonumun. Akrebi kırık saatime baktım ne saatler geçmişti ne de zaman! Sanki ben durmuştum tüm saatlere rağmen…
Banktan atladım; kalkıp hemen elerimi, yüzümü sabah çiyleriyle yıkadım. Sonra rüzgârlarla kurutup denize koştum! Sabahın serinliğine, sabahın renkliliğine ama gündemimde senin olmadığının; olacaklarına… Uyurgezer balıklar hala sırtüstü uykularındaydılar! Güneş yüzünü gösterirken gene siluetini kördüm!
(…)
Arkanda soğuk dağlar! Önünde bir mavi deniz duruyordu; ben sadece bakıyordum… Gözlerinden bir damla… Bin damla düşüyordu denize… Yüreğime ellerin dokunuyordu… Bir ezgi yankılanıyordu yüreğime, yüreğine çarpıp duruyordu.
Aniden acıktığımı hissettim… Denize b/aktım… Baktım çok geçmeden elli bombalı ağabeyler geldi “burada düş avlamak yasaktır” dediler! Yasak… Y-a-s-a-k, Yasaklar… Bu ses beyninden defalarca yankılandı! Bir seksen darbesini bir de “Taksim’de çapulcu” olduğum anları anımsadım!
Ağabeyler ya “geçmişimi anımsattığınız için sağ olun! Sahi yasaklarla geçmiş hayatımı da anlatır mısınız bana? “yok” dediler “gizlilik kararı var!” deyip gittiler…
Oh be! Bir gün daha geçti veya geçmedi talih benden yana… Bir gün daha ellerim kelepçesiz ve yüreğim darmadağın geçti!
Esnemeye başladım gene… “Acı çekenler için zaman kavramı yoktur” derler. Gece olmuş sanırım. Dün akşam, üzerinde uyuduğum bankı birileri aşırmış, kahretsin gene barksız kaldım! sık, karanlık yabaniler dolu ormana koştum; uykusuzluğa sıkışmıştım!
Karanlıklar içinden biri homurdanarak yolumu kesti “sen git sevgilinin kalbinde uyu” iki elini beline dolayarak “Bu karanlık sana d/ar” dedi. İyi fikirdi fakat yoktu! Sonra iyi kalpli bir ağaç halime acıyıp dallarını yere serdi. içimden “Bu dünyada ne iyi ağaçlar varmış” diye düşünürken eli çifteli bir bekçi “Burada hayal kurmak suçtur; anarşistliktir!” diye kükredi. “pardon” dedim ve “ben siyasi hayaller kurmuyorum, duygusal hayaller kurarım” bekçi “Öyle mi? Burada “sevişmek de yasak!”
Ötelerden bir baykuş öterken, bekçi eğilip kulağıma “Sen en iyisi git Hilton’da uyu, bu uğursuz Baykuş uğursuzluk getirir!” dedi. Ben “ Bay bekçi… Pardon Bay-kuş benim arkadaşımdır” bekçi uzatarak “öyle miiii! Şimdi anladım, bu gece neden karanlık ve ağır!” derken oradan da kovulmuştum.
En sonunda kutucuk-mutucuk şehrin kaldırımlarına yalvardım:
“Bay Kaldırım! Bu gece üzerinde uyuyabilir miyim tüm gönüller dolu da?” Kaldırım “aşklomasi’n var mı?” dedi. “anladımsa zenci olayım” dedim. Bay kaldırım öfkeyle “zenci olma, git karanlık ol!” dedi.
(…)
Bu gün karla karışık düşlere yolculuk yapacağım/ enkaz bir gemiyle çıkacağım ve yırtık bir flamayla korsan aşkları ele geçirip bir bir… bir bir yakacağım! Yakmak değil amacım, yandığım yangınlarla yakacağım onları!
Bir aspirin olmalıydı şimdi! Sanırım deniz uyutuyor beni. Dalgaların kanatlarından beşik gibi sallanırken öyle oldum!
Hayatımın en uzun şiirini yazmıştım ve uzun ince bir yolculuğumu ve kısa yaşadığım anlarımı… Tüm aşık olma-olmama ihtimallerini suya indiriyorum; havlu attım! Denizin yüzeyine öylece uzandım… Balıklar kahkahalar atıyor benim hayatta yenilişime… Yenildiğime gülmekten koptular!
Sahi balıklar ne zamandan beri böyle hafızlandılar?
Ve hafızası olmayan okyanuslardan geçtim, beşinci mevsimleri yaşadım, onüçüncü ayda gözlerimi dünyaya açarken GEZGİN adımı almışım!
Ben anladım ki bu kocaman dünyada ve bir sevgilinin yüreğinde yerim yokmuş. Kalabalık ve bir o kadar yalnızdım ki Fakat bilinçaltı dehlizlerimden cenneti yaşadığıma, kim inanabilir ki…
2015 Q Robin YAY Q -DENEMELERİM © 2015
YORUMLAR
Kim demiş , ya da kim hissetmiş ? Koskoca bir dünya ve koskoca bir duygu hanesi yeryüzü... Üç-beş adım ötede biri bir başkasını bilmeden bekler... Bekleyenin isminin ne önemi var lakin onca duygunun çok önemi var... Dört mevsim bitmiş beşincisi orada on iki ay bitmiş on üçüncüsü burada... Şimdi ötekine ve berikine dokunmadan son sürat dur !
Bir tarife düşmeden koş !
öteki ben, ürkerek büyütürken seni
yırtılan zamandan agan yaş
ömrüm, iki kapı arasında esir
bakışların öyle ki hala leyli
ey ötesi, sus !
cinnet aşk gibi…
öfkem cinayet işliyor ,
içimde yalancı aynalar
Puslu havada öznesini kıyıya çekiyor
ihtilalim essiz boşluğunda kahkahalarla
celladıyla boğuşuyor…
ey berisi ,sus
aşk cinnet gibi
zincirlerden kopuyor gövdem,
hüznüm keder akıyor
uçup gidiyor içimdeki aynalar
dalgın hayallerim cinnet kokuyor
ürküyorum aşk kadar hayattan
ey orası, konuş
aşk kim gibi
Bütün tanımları tariflerin uğruna söv ve kendi hissini yaşa...Orada biri var ve o sizi bekliyor !
sevgiler...
DemAN
Pardon, yanlış yere yazmışım :)
Teşekkürler can...
En içten selamlarımla