- 568 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ve Köy ve Şehir Ve İnsan
*
“Şehirde doğan şehirli yaşayacak, köyde doğan ilelebet köylü kalacak demek değil ki!” Bunu son günlerde sıkça söylüyor, söylerken de derin iç geçiriyor; “Şimdi şehirde olmak vardı anasını satayım!” diyordu, “ şehirli olmak, şehirli yaşıyor olmak…”
Şehir güzel. Nimetleri bol. Bolluk mutlu eder. Huzurlu eder. Yokluk mutsuzluktur, huzursuzluktur ki, o da insanı gerer…
“Köyde doğan köylü yaşayacak, şehirde doğan ilelebet şehirli kalacak demek değil ki!” Bunu son günlerde sıkça söylüyor, söylerken de derin iç geçiriyor; “Şimdi köyde olmak vardı anasını satayım!” diyordu, “ köylü olmak, köylü gibi yaşamak…”
Köy güzel. Nimetleri bol. Bolluk mutlu eder. Huzurlu eder. Yokluk mutsuzluktur, huzursuzluktur ki, o da insanı gerer…
“Bu fıtrattır karı!” diyordu köylü adam. “Bu fıtrattır hanım!” diyordu şehirli olanı. Yani yaradılıştan gelen bir şeydir bu,” diyordu her ikisi de. “Beğensek de beğenmesek de… İllaki şehirde doğan şehirli yaşayacak, köyde doğan köylü kalacak diye bir kanun mu var? Şehirde sıkılan köye döner, köye bıkan şehre göçer…”
Haklıydı her ikisi de. Şehirde çok şey vardı ama çok şey yoktu. Köyde çok şey vardı ama çok şey de yoktu...
İnsanoğlu akıllı yaratıktır. Aklı olanın mantığı da vardır. Akıl algılar, mantık yorumlar; böylece insan doğrunun ne olduğu sonucuna kendi iradesiyle varır. Dayatmaya, aldatmaya, kandırmaya, yönlendirmeye gerek duymaz. Akıl mantık yeterliliğinde hata yapmış olsa bile yanlışa pabuç bırakmaz ki, bu da onun öznesidir.
Hata masumdur, affedilir de yanlışın mazereti olamaz. Biri yanılgıdır, diğeri menfaat icabıdır. Menfaat için her yol mubahtır diyen birinin de insanlıkla uzaktan yakından alakası yoktur.
Adam, akıl mantık birlikteliğindeydi. Din değildi kul beynini işlevsiz eden, kayıtsız şartsız biat ettiği lideri değildi kendisini yönlendiren, gelenek değildi, görenek değildi, töre hiç değildi ve haklıydı.
Öyle diyordu karısına; “herkes mutlu olacağı yerde yaşamalı. Her insan bir değildir. Farklı farklıdır. Çünkü Yaradılışları farklıdır. Kimi mavi sever, yeşil sever; kimi de sarı sever, kırmızı sever. Kimisi gürültü, kimisi de sessizliği sever. Kimisi parayı, pulu, mal mülk ile şaşaalı yaşamı; kimisi de insanı, hayvanı, otu ağacı ile doğada sakin yaşamayı sever. Kimsenin neyi neden sevdiğini sorgulayamayız. Beğeniriz beğenmeyiz kendilerini ama biz yaratmadık, yargılayamayız…”
**
Güneş kavuşup dağın gölgesi düştüğünde köye serinlik iner. O zaman akşam vaktidir. Sarı sıcak alıp başını gider, nem yoğunlaşıp yere iner ki nefes alıp verişin değişir, nabzın düzene girer ve rahatlarsın. Dağlarda Ağustos ayı böyledir.
Suyu ısıtıp çayı demlersin; gün boyu yangın sıcaktan saklandığın taş duvarlı odadan çıkıp ceviz altına atarsın kendini. Komşular görüp geldilerse yapacağın bir şey yok; hoş sohbeti çaya ortak edersin.
Yalnızsan eğer; başın üstünde kimi kanat çırparak, kimi süzülerek, kimi alçalıp kim yükselerek özgürce uçan kırlangıçları seyreylersin.
Sonra düşünürsün; Nisan’da mı gelmişti bunlar, Mayısta mı? Ne zaman yuva yaptılar, ne zaman yumurtlayıp ne zaman yavru çıkardılar? Ve ne zaman büyüttüler? Bunlar göçmen kuşu; ne zaman göçüp gidecekler? Eylül’de mi, Ekim’de mi? Daha Ağustos’un yarısı ki, onun hazırlığı mı; gökte çığlık çığlığa uçuşları…
Sonra dereyi dinlersin. Suyu kurumuş; ses yoktur. Vır ak vır ak bıkmadan bağrışan onca kurbağaya ne oldu dersin. Kanatları yok, uçmadılar ya! Zıplayarak nereye kadar? Hepsini yılanlar, leylekler mi yuttu? Eğer öyle ise neslini nasıl sürdürüyorlar; cevabını bilemezsin.
Daha sonra gün kavuşup karanlık basar. Baykuş sesi duyarsın. Daha birçok gece kuşunun sesini, Ağustos böceğinin cır cır edişini…
Yuvalarına tünemiş kırlangıçları, gün boyu kırda gezen analarını özlemiş buzağıları, kuzuları, oğlakları neden sessizdirler diye merak edersin. Ama bunun cevabını bilirsin; onlar büyümüşlerdir artık ve etten, sütten kesilmişlerdir.
Sonra sahipsiz bir kedi gelir yanına. Çöküp oturur karşına, gözlerini diker sana. Ne oldu, ne var? Ne dediğini anlamış gibi uzun uzun miyavlar. Anlarsın ki, açtır. Ev kedisi civciv yemez, yumurtaya göz dikmez; fare avlamayı bilmiyorsa ne yapsın?
Önce yanına alıp evcilleştirerek kendine muhtaç etmiş, sonra beslemeyip aç bırakmış insanoğluna acayip kızarsın...
//Hay aksi, gene stres! Huzur yok mu adama; ne şehirde, ne köyde? Ne yapsın daha; yatıp ölse de tezden gitse mi muammaya?//
Lütfen aklınıza mukayyet olun!
Tevfik Tekmen Ağustos/2015 Koruköy
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.