- 677 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
GEL BAHAR'IM, BUGÜN DE GEL..
O çirkin film yeniden vizyonda Bahar’ım. Ne kadar da kötü insanlar yaşarmış şu ülkede ; böyle bir filmi yeniden göstermek, seyretmek meraklısı ne de çok insan varmış ?
Ülke yine kan gölüne döndü / döndürüldü Bahar’ım. Oysa biz ne kadar da mutsuzduk bu çirkin filmin ilk gösterimde olduğu o yıllarda. Aşkımızın mutluluğunu dahi yaşayamadık. O, insana özgü en güzel duyguların bilincine varamadık sırf o film yüzünden.
1 Mayıs 1977 Taksim faciasını o lise günlerinde yaşadık. İnsanların, özellikle de genç beyinlerin, öğretmenlerin, polislerin bile sağcı- solcu diye bölündüğünü, kardeşin kardeşe düşman olduğunu, hiç yoktan, pisi pisine insanların birbirini vurduğunu, öldürdüğünü o günlerde yaşadık hep.
Bir gün Fizik dersindeydik hani , hocamız Ayşe Onsekizoğlu. Sınıfın kapısı gürültüyle açılıp, içeriye daha bir yıl önce aynı okulda birlikte okuduğumuz, belki Ayşe hocadan da ders almış olan Yıldıray girmişti. Ürkmüştük hepimiz. Sen farkında değildin belki ama benim gözüm hemen sana gitmişti yine. Korkup korkmadığını merak etmiş, hatta sana güven vermek ’ Ben buradayım, korkma ! ’ demek istemiştim o bakışımla. Yıldıray, o korkunç, iri bünyesiyle, kabaca Ayşe hocaya yaklaşıp ; ’ Hoca, dışarı çık ! Herkes, okulun önünde toplanacak. Beş Ülkücü kardeşimiz katledilmiş. Hep birlikte trene binip cenazeye gidiyoruz ! ’ diye bağırmıştı. Ben bu defa bakışlarımı senin üzerinden alamıyordum. Fark ettin mi bilmiyorum ama elimde değildi seni merak etmemek ve sana güven vermemek.
Bütün okul, bahçede toplanmıştık. Gözlerim hep seni aradı orada da. Çoğu, yine okulun eski öğrencileri olan gençler, ellerinde tuttukları silâhları gazetelerle gizlemiş, başlarımızda beklediler. Müdür muavinimiz İbrahim Deliktaş hoca, baskını yönettiği anlaşılan, bir yıl önce okulumuzun Kültür Edebiyat Kolu başkanı olan Hasan Yazıcı’ya adeta yalvarıyordu , kız öğrencilerin bari cenazeye götürülmemesi için. Hasan Yazıcı’yı biraz da yakından tanıyordum ben . Çünkü ben de Kültür Edebiyat Kolu başkan yardımcısıydım. Kabul etti. Önce kız öğrenciler döndü sınıflarına. Daha sonra okul müdürümüzün, ya da yardımcının konuşma yaptığı yerde nutuk atmaya başladı Hasan Yazıcı. Polis bastı, o, komisere silâh çekip kaçtı ve yakalanmadı.
Sınıfa döndüğümüzde korkumuz geçmişti belki ama şoku epeyce sürmüştü değil mi Bahar’ım. O günler hep benzer olaylarla geçti. Sonra da Üniversite yıllarında 12 Eylül askeri darbesini yaşadık.
O darbeyi bekleyenler, olduğuna sevinenler, şükredenler de oldu. Fakat, nice haksızlıklar, gözaltılar, işkenceler, zevk için gencecik fidanların katledilmesi de o darbe döneminde olmadı mı ?
Ne kadar talihsiz bir ülkede yaşıyoruz biz Bahar’ım ? Aslında, iyi düşündüğümüzde, cennet diye tarif edilen yerden fazlaca bir farkı yok ki bu ülkenin ? Aynı günde dört iklimi de yaşamamız mümkün değil mi ? Sularımız, denizlerimiz, ormanlarımız, çiçeklerimiz , her çeşit meyve sebzelerimiz yok mu bu ülkede ? Sarışını, esmeri, uzunu, kısası, değişik inançlardan ve ırklardan insanlarıyla, onların bir arada kardeşçe yaşamalarıyla, cennetten bir farkı mı olur bu toprakların ?
Niye be Bahar’ım ? Neden göz dikerler, engel olmak isterler bu insanların bir arada, kardeşçe, huzur içinde, şu cennet topraklarda gül gibi geçinmelerine, mutlu olmalarına ?
Ah be Bahar’ım ; seni yıllarca hep çağırdım rüyalarıma, hayâllerime. Yaşayamadığımız aşkımızı, sana anlatamadığım sevgimi, duygularımı anlatmak istedim. Sağ olasın, hiç de esirgemedin kendini benden. Eksik olmadın rüyalarımdan, hayâllerimden. Bu sayede, benim olmasan da, başka yerlerde, başka biriyle yuva kurmuş olsan da, çoluk çocuk sahibi olsan da ; mutlu oldum ben senin mutluluğunla.
Gel be Bahar’ım. Bu gün yine gel. Aşkımızı değil belki ama, şu ülkenin bu gün yine içine düştüğü çıkmazı konuşalım. Ne olacak şu ülkenin hali , neler görecek çocuklarımız, torunlarımız ; bunları konuşalım. Birlikte dua edelim, her şeyin düzelmesi, onlara huzurlu bir ülke kalması için. İnsanlar sevdiklerinin mutluluğu ile mutlu olabilirler değil mi Bahar’ım ? Gözlerimiz açık gitmemeli, sevdiklerimize bıraktığımız huzursuz bir ülke yüzünden.
Gel bugün düşlerime Bahar’ım. Tutuşalım el ele. Tertemiz sevgimiz ve aşkımızın gücü ile dualar edelim. Sevdiklerimize huzur dolu, sevgi dolu bir ülke kalması için yalvaralım gerekirse Yaradan’a.
Bitsin şu insanımızın, ülkemizin kötü kaderi. Dağılsın tüm kara bulutlar. Yeniden huzur gelsin, barış gelsin şu topraklara. Gencecik bedenler ölümü, acıyı, şiddeti değil, aşkı, sevgiyi, umudu, barışı yaşasınlar. Mutlu olsunlar. Biz o zaman mutlu oluruz değil mi Bahar’ım....
Fikret..