- 708 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
HAYATI YAŞANIR KILAN...
Gerçek manada kırılganlığın katsayısı matematik biliminde artı sonsuza tekabül eden bir varsayım. Olgunun somutluğundan ziyade tüm o izafi algılayış aslında başlı başına bir sıfat. Biraz mağlubiyet az sayıda hakkaniyet ve oldukça yüksek bir rakım insan ırkı. Irktan ziyade ırkçı bir algılayış belki de söz konusu olan.
Konu etmeye dahi demez belki de iç sesin sizi asla yanıltmayan tınısını. Sessiz bir çöküş hatta soyut bir yolculuk ve elinizde tek bir bulgu dahi yok iken düşkün kılınan o yönerge doğumunuz itibariyle size sunulmuş. Öncelikle ailede başlayan eğitim ki bir zorunluluk aslında anne ve babaya düşen. Gördüğünüz, duyduğunuz kısaca kanıksadığınız ne varsa genlerin transferindeki o döküm belki de ruhunuza en iyi gelen. Akabinde sosyal bir olgu olan eğitim süreci. Pedagojik bir yöneliş hayata karşı yüklendiğiniz ve insanlara yüklediğiniz anlam. Kılı kırk yarmak aslında mükemmelin peşinde koşarken sizi sizden eden o bitimsiz arayış.
Döngüdeki sarmal sizi kucaklarken siz yine de yetinmeyip bir adım sonrasına odaklanmışken taşıdığınız o beklenti yüklü kaygılarınız. Neler neler yok ki endişe katsayınızı tırmanışa geçiren ve istiflendikçe dozajı artan çok bilinmeyenli bir denklem.
Her zaman soran ve sorgulayan bir bilim olmasının ötesinde insanı insana tanıtan daha doğrusu çeşitli yöntem ve kuramlarla hayatı ve benliği uzlaşı noktasına getiren bir bakış açısı kazandırmakta psikoloji bilimi.
Zoru kolay kılan bir barış bildirgesi belki de nirengi noktasında insana odaklanmış. Ve diğer tüm bilimler ve tüm süreç insanın varoluşundaki ilk an itibariyle hep ama hep sayısız sunum ile yine insana hizmet eden.
Teknolojinin getirisi hele ki günümüzde ve derken verilen kayıplar: Bir yanda yalnızlığı tetikleyen bir yandan analitik düşünme yetisinde kıvrımlar yaratan. Nüansı kulağa hoş gelse de gerçek dünyanın sanal dünyaya kurduğu köprü bir yandan insanları birbirine yakın kılan ve aynı ölçüde bireyin gitgide kendinden ve yakınlarından soyutlandığı.
Bakış açısı itibariyle farklı sunumlar getirmek mümkün.
Elinizde ne var ne yok sadece sorgulayın: Öncelikle yaptırımlar nelerdir ve nedir yaptığınız yanlışlar? Algılarınız yeterli mi sizce yoksa tamamen içe dönük bireyler topluluğu olduk?
Öngörüler, somut veriler ve varılan nokta ise kaosun yaratıldığı bir koşullanma süreci. Yargılayabildiğiniz kadar yargılayabilirsiniz de ki sizi kim bundan alıkoyabilir lakin bir de dönüp tüm o yalıtılmışlığınızı sorgulayın. Yine de etrafı sorgulamak birincil tercihimiz.
İlk şık: Ne istiyoruz?
Ve bir sonraki: Beklenti denilen hangi ölçüt sizi mecbur kılmakta? Mecbur kılındığınız mı özgür iradenizin talepleri mi?
Adım adım yaklaşırken sonuca bizi gerçeklerden koparan ne olabilir sizce?
Gerçek tanımına giren midir elediğiniz tüm o şıklar?
Belki de bir mantık hatası öngörülen hatta bir sis perdesi hatta sıra dışı kimine göre ısmarlama bir hayat yine de müdahil olduğumuz tüm zaruretler.
Mutluluğun göreceli bir kavram olduğu oldukça aşikâr ve bu duyguyu payidar kılan yine yaptığınız tüm o derecelendirmeler. Beklenti seviyesi yükseldikçe artan hayal kırıklığı her ne kadar engel olamasanız da ne de olsa birileri sizi biçimlendirirken elde olmadan anlam ve değer yüklüyorsunuz hem kendinize hem de iletişim halinde olduğunuz sayısız toplulukla.
Sarmalın geçirgenliği mi yoksa tüm o edilgenlik mi elde olmadan insanlara yanlış bir izlenim veren ve derken sorgulayan bir insan topluluğu. Psiko-sosyal var oluş mademki insanı merkeze oturtan ne süreci sonlandırmak mümkün ne de varlığımızı yok kılmak her ne kadar açılımlar bize fazla seçenek sağlamasa da. Bu yüzden inanılmaz bir ivme ile çözüme odaklı sayısız politika. Yokluğu var kıla ya da varlığı sorgulayan ve insan ırkının gitgide maneviyata yönelişi. Üstelik din ya da dil farkı gözetmeksizin.
Yanıltan ya da yalıtan ne ise alabildiğine uzaklaştığımız ve tetikleyen tüm unsurlar ve insan ilişkilerinin vazgeçilmezi: Sevgi, saygı ve güven odaklı birliktelikler.
Hayatı yaşanır kılan değil mi beslediğimiz duygular ve umut kıvılcımları bu yüzden değil mi tüm arayışımız ve koyduğumuz hedefler ve gelişim sürecinin bitimsiz tınısı: Yaşadığımız sürece ve hayallerimizi yaşattığımız ölçüde.
YORUMLAR
Başlığınız üzerine çok şey yazılacak bir başlık.
"benim hayatımı ne yaşanır kılıyor diye"kaçımız soruyor kendine. Tam burada çok güzel ifade ettiğiniz koşullanma süreci devreye giriyor, bir adım ötesi koşullanmalar alışkanlığa dönüşüyor.
Haz vermeyen şeye kolay alışamayız. Bu yüzden alışkanlıklarımızı mutluluk olarak tanımlıyoruz.
Sen gerçekte mutlu değilsin desem, o derki; hayır ben özgür irademle mutluyum. Ama koşullanmanın sonucunu yaşadığını farkedemez bunu da güzel ifade etmişsiniz: Beklenti denilen hangi ölçüt sizi mecbur kılmakta? Mecbur kılındığınız mı özgür iradenizin talepleri mi?
İşte can yakan kırılma noktası burası. Bizi dinginlikten, sadelikten, uzaklaştıran bu yaşam biçimini bizmi seçtik yoksa dayatıldı mı? Tabiki dayatıldı. Peki biz niçin aldık. Çünkü,tefekkürümüzü irfanımızı elimizden aldılar.
Biz sezerdik, sezgilerimize de 'sağduyu' denilirdi. Oysa şimdi 'algı' çıktı. Daha doğrusu algıyı silah olarak, pazarlama aracı olarak kullanmak.
Biraz fazla yazdım galiba. ne yapayım insan psikolojisi ve davranışı birinci önceliğim. böyle seviyeli bir yazı görünce dayanamadım...
Adım adım yaklaşırken sonuca bizi gerçeklerden koparan ne olabilir sizce?
selam ve saygılar.
Not: İlk paragraftaki kırılganlık katsayısını anlamadım. matematiğim zayıfta.
Gülüm Çamlısoy
Özerk bir varlık özgün bir benlik ve duyumsadığımız ne varsa.
Yerli yersiz sorgulanmak ve ötelenmek ise en can yakan.
Belki de hiç bir beklenti beslememek ve kuru bir yaprak gibi çiğnenmek ve yok olmak.
Varlığı yok kılan değil mi tüm o duyarsızlık bir meziyetmişçesine her daim sorgulandığımız hayat sahnesi.
Hocam çok teşekkür ederim. Çok mutlu oldum yorum ve varlığınızla.
En derin saygı ve hürmetlerimle efendim....
Kırılganlık katsayısına gelince: Bitimsiz hayal kırıklıklarının tecellisi ve sönmeyen o yangın.
Nedir hayatı yaşanır kılan?
İleriye doğru gidebilme duygusu, az veya çok mükemmel olabilmek.
Mükemmellik nedir aslında farkında mıyız? İllâ ki topluma girebilmek midir mükemmel olmak? Hayır.
Tek başınayken güzel oturup, kalkmak da bir mükemmellik aslında.
Yanınızdan geçen yaşlı bir kadının elindeki poşetine yardım edip taşımak, merdivenden çıkmak için koluna girmek, bir çocuğun saçını okşamak, komşunuza günaydın demek de mükemmelliktir.
Diksiyonunuz bozuksa, düzeltmek için çaba göstermeniz de mükemmelliktir. Okuma- yazma bilmeyen birisine günlük gazetelerden iki satır bir şeyler okumanız da mükemmelliktir.
Mükemmel olabileceğiniz o kadar çok mükemmel adımlar varken durmayın. Atın...
Sevgi ve saygımla.
Gülüm Çamlısoy
Yine de bir noktadan sonra hakimiyeti yitirmek de olası ne de olsa insan tek başına neye yetebilir ki?
Teşekkür ederim değerli yazarım.
Sevgiler, saygılar...