- 640 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Cypraqual: Kolye 11.Bölüm 1.Kısım
“Büyücünün kulesinin yıkılmasından sonra oradan kıl payı kurtulmuştuk. Ardından, cücenin bize verdiği haritaya göre hareket ederek Laphlan ile buluşacağımız Undewald adındaki bu şehirdeki küçük ormana geldik.Sen yorgunluktan dolayı bir ağaca dayanıp uykuya dalarken ben kamp ateşi yakmak için kullanılacak birkaç şey bulmaya gitmiştim. Sonrasında bu durumdayız.” Dedi Swaclon anlattıklarını sonlandırarak.
Öte yandan Marjuarane elfin söylediklerinin üzerinden defalarca geçiyor düşünceleriyle kafasında ama bu anlatılanları kendisinin yaşadığına dair herhangi bir belirti bulamıyordu.Hafızasındaki kazanı karıştırıyordu ama düşüncelerini zorlayıp karıştırmaya devam ettikçe her çabalayışında yeni bilinmezlere beynindekilerini sunuyordu adeta.Ne Arcwund kasabasını ne orada olanları ne cüceyi ne insanı ne de büyücüyü hatırlıyordu.En çok hafızasında kendine yer edinen elf kızının ağacının onu boğmasına ramak kalmasıydı.Sonrasında ise sırtında başka bir ağacın temasıyla uyanmış, önünde iki ork cesedi ve karşısında daha önce hiç görmediği bir elf ve onun anlattıkları… Bir kez daha kafasında bu düşündüklerini muhakeme ettikten sonra bu durumu daha fazla irdelememeye karar verdi zira onun için önemli olan Dacassyre’ nin o değerli taşını almaktı.
“Sanırım kuleden kaçarken farkında olmadan bir taş falan çarpış olmalı kafama… Haklısın o kaçık büyücünün elinden nasıl kurtulduğumuzu sen anlatınca daha da hatırladım… Ne zaman gelecekti beklediğimiz misafirimiz.Bir an önce şu ini bulmak istiyorum.” Dedi basitçe
“Sevindim o geçici de olsa beni ve yaşadıklarımızı hatırlamama durumundan kurtulmana.Bu arada o taşıdığın kolyeye dikkat et.İkimiz ve onun sayesinde diğer tutsaklarda kaçtık ama… Tanrılara ait bir malzemenin daha neler yapabileceğini kim bilebilir.Bir de şu anda üstünde görünmeyen ama var olan iplik parçası görünümlü zırh var tabii.”
“Haklısın kolyeme ve diğerine de dikkat etmeliyim.Ne zaman gelecek—“ diye devam edecekti ki sözlerine savaşçı, elf onu ‘sus,’ diye parmağıyla uyardı.Sessizce yerinden kalkarak arkalarında bulunan çalılıklara hızlı bir şekilde giderek az önce duyduğu çıtırtının sebebini buldu.Yanında kapişonlu biri vardı.Marjuarane nin yanına geldiğinde;
“Bakalım bizi dikizleyen kimmiş?” dedikten sonra elf kapüşonu indirdi ve şaşkınlıkla geriye düştü.
“Senin burada ne işin var?”
“Ben bir prensesim nereye istersem oraya giderim,” dedi yakaladığı sinirle ve ona değil aksine savaşçıya dik dik baktı.Marjuarane onun bakışlarından rahatsız olmuş bir şekilde Swaclona ‘ne iş’ diye işaret etti.
“Tek başına burada ne yapıyorsun.Bizi niye takip ediyorsun.Senin beni sürgün eden babanın yanında ve Recnat denen o elfle… Neyse…” dedi Swaclon,hem kızgın hem de üzgündü konuşurken.
“Sizi takip etmemi sağlayan yanındaki insan. Ne yap—“
“Hey! Orda dur bakalım. Ben seni daha önce hiç görmedim dolayısıyla da seni tanımıyorum. Hem benim bir elf prensesiyle ne işim olur.”
Swaclon da şaşkındı prensesin söylediklerinden sonra. Konuşamadan ikisini takip eden müdahale etti.
“Nasıl ya… Sen beni nasıl hatırlamazsın. Akşam vakti yanındaki, ormandaki keçi yoluna girmiş ve peşindeki iki elften kaçarken kenardaki çalıların arkasından onları izliyordun.Ben seni yakaladım o ikisi iki orkla dövüşürken.Sen bana hiç duraksamadan sanki peşinden birileri koşarmışçasına kim olduğunu ve yardım edecek birine ihtiyacın olduğunu söylemiştin.Ben de iki elfin kovaladığı Swaclonu o ikisinden kurtar, bunun altında kalmaz sana yardım eder demiştim.Ve seninle, benim sizi takip etmem için bana kırıntılar bırakacağına dair anlaşmıştık ama sen yanındaki ile beraber nehirdeki taşların üzerinden geçerken bir anda kayboldun.Orada bir ki gün sizi ararken daha önce aynı yerden geçmeme rağmen görmediğim bir kulenin yıkıntılarından kaçarken farkettim sizi.Nereye gittiniz anlayamadım.”
Bu duyduklarından sonra her ikisi de şaşkındı.Marjuarane nin kafasında bilinmezler çoğalıyordu.Tanımadığı bir elf daha çıkmıştı piyasaya ve diğeri gibi onu tanıdığını,kendisiyle konuştuğunu ve anlaşma yaptığını bile söylüyordu.Savaşçı ne olursa olsun,yaşamadıkları bile olsa ne için burada olduğunu bir kez daha hatırlattı kendine.
“Yine aynı geçici sıkıntı. Doğru seninle anlaşmıştık. Ben tam olarak ikinizin arasında ne olduğundan emin değilim ama dediğin gibi prenses,Swaclon bana yardım edeceğine dair söz verdi.Kaybolmaya gelirsek: ikimiz söz ettiğin taşlarda yürürken bir şelale gördük,yorgunduk ve arkasında fark ettiğimiz mağarada dinlenebileceğimizi düşündük.Tabii bu bir tuzakmış büyücünün elinden çıkan.Sen böyle bir şelaleyi görmemişsin çünkü yoktu sadece bizi yakalamak için büyücünün kullandığı bir ilüzyondu.Sonrasında ‘görünmeyen kulesi’ nden zor da olsa kurtulduk.Ve burdayız.” Dedi savaşçı, söylediklerine ise kendisi inanmıyordu.
Casus ikisi arasındaki antlaşmaya bozulmuştu ama onlara buna dair herhangi bir görünüş yüzünden yansıtmadı.Evet, karakteri gereği ve macera için savaşçıya yardım edecekti ama;
“Tamam şöyle oldu,böyle oldu, anladım da prensesim bizi niye takip ettiğini açıklamıyor bunlar.Hem baban nasıl oldu da gitmene izin verdi?”
“O izin vermedi ki ben habersizce kaçtım.Bana niye böyle davranıyorsun,ben senin sürgün yemeni ister miydim.Benim Recnat gibi birini sevmediğimi ve sen den başkasını… Babam ikimizi öğrendi ve hiçbir şekilde bunu onaylamadı.Benim senin de bildiğin gibi Recnat denen asilzadeyle evlenmemi istiyordu ama ben seni sevdiğim için bunu istemiyordum.Babama karşı çıktım lakin beni seni kullanarak zorladı.Bana dedi ki: ‘Eğer Recnat ile evlenirsen casus sevgilini krallıktan sürgün ederim ve ölümden kurtulur ama aksini yaparsan onu zindana atarım ve orada aniden canını veriverir.’ Ona dedim ki kızgınlıkla; ‘Swaclon, senin için bu kadar değersiz mi.Krallıktaki en iyisi o. Nasıl bir anda paçavra gibi benim yüzünden onu atarsın.Bunu yapamazsın baba.’ Bana güldü ve; ‘Hah! Ben bir kralım her zaman casus bulurum ve en iyisi yaparım.Sen benim için her şeyden önemlisin. Senin mutlu olmanı istiyorum.O yüzden canım kızım dediğimi yapacak ve Recnatla evlenmeyi kabul edecek ve ben de sözümü tutup casusu sürgün edeceğim bir daha krallığıma ayak basamayacak.Bu da son sözümdür sana.’ Ne kadar çabalasam da daha fazlasını elde edemedim.Biraz daha üsteleseydim sen burada olmazdın şimdi.Bundan dolayı sürgün oldun.Seni niye takip ettiğimi de biliyorsun.”dedi yüzü konuştukça ne kadar farklı denizlerin dalgalarından da gelse duyguları hep aynı sahile vuruyordu.
Marjuarane açısından bu konuşulanların önemi yoktu.Kafasındaki ordan oraya kartopu misali savrulan düşünceleriyle haşır neşirdi.Casus ise prensesi sonuna kadar dinlemiş, bir süre sessizce ve dalgınca etrafa bakmıştı.
“Yani benim için kaçtın. Recnatla evlenmeyeceksin öyle mi.Baban deliye dönmüştür ve seni bulmaları için kesinlikle birilerini takmıştır ardına ki bunlar eminim gizli işleri benim gibi halledenlerden.Benden ayrı olarak her türlü yolu kullanarak tabii.Peşindekiler eninde sonunda seni dolayısıyla beni bulacaktır.Onlar iyi iz sürücüdür.Düşünüyorum da şimdiye kadar seni nasıl bulamadılar anlamış değilim.”
“Babamın gizli işlerini yapanlar m? Onlar da kim?”
“Sonuçta Wairacas bir kral diğer kanadınki gibi.Bahsettiklerim dört kişi. Kimse sütten çıkmış ak kaşık değil yani baban da öyle. Dacassyrenin ‘Kızıl Göz’ adındaki grubuna mensup adamlarla işbirliği içinde olanlar bu söz ettğim dört kişi ve baban da diğer kanadınki de buna dahil. İki kanadın kralı da ejderha ile anlaşma halinde olmak zorunda yoksa tahtta oturamazlar.Beni anladın mı!”
“Yani anlattığına göre bizi asıl yönetenler elfler değil ejderha ve adamları öyle mi? Peki ben saraydayım ama hiç ejderhanın adamını görmedim.Sonuçta onlar elf değil, haklı mıyım?”
“Sana anlattıklarımı bilen çok az kişi var.İçinde elf olanlar da var,insan,cüce daha farklı ırklardan olanlar da var.Elf görünümünde ejderhanın adamı olan babanın danışmanları da var.Neyse artık sözde krallık beni ilgilendirmiyor.”
“Bu nasıl olur. Babam nasıl böyle davranır.Halkına bunu nasıl yapa—“
“Aranızdaki koyu sohbete girmek istemem ama karşıdan bize doğru biri geliyor.” Dedi işaret ederek Marjuarane.
Diğer ikisi geleni gördükten sonra sustu.Laphlan konuştukları vakitte söylediği yere gelmişti.Prenses Desurun’ u görünce savaşçı ve casusa ‘bu kim?’ diye sorarcasına bakış attı.Bunu fark eden prenses;
“Ben Doğu ve Batı kanadı olarak ikiye ayrılmış elf krallığı Diameldin doğusunun prensesiyim,”
“Vay be… Daha önce bir elf prensesi görmeye vakıf olamamıştım. Hadi be… Bir prenses hem de elf… Şaka yapmayı bırakın bu kapüşonlu hanım efendi kim?” dedi gülerek Laphlan.
“Doğru söylüyor.O, bir elf prensesi. Bizimle beraber. Senin gelip gelmeyeceğine dair içimizde şüphe yok değildi ama burada olarak sen bunu çürüttün.Bize neler anlatacaksın?” dedi düz bir şekilde Swaclon.
“Beni affedin. Hiç beklemiyordum böyle bir karşılaşmayı.Sözlerimi mazur görün.(Eğilip selam vererek) benim adım Laphlan,” dedi mahcup bir şekilde.Sonra sözlerine; “Dediğim yerde bana bilgiyi verecek kişiyi buldum.Onunla konuştum.Bana aradığımız kişinin Moorchalt bölgesinin başka bir şehrinde ki burası adı kötü bir şöhretle anılan doğunun en berbat şehrinin batı komşusu olan bir yerde bulunduğunu söyledi.Bu şehirde yaşamak daha güvenli tabii ama Dacassyre’ nin ‘Kızıl Pençe’ adındaki şövalye takımının karargahlarından biri burada.Onlar her gün devriye atıyorlar .Bizim bunlara dikkat ederek herhangi bir olayla karşılaşmadan topraktan yemek kapları yapan insanı bulmak zorundayız.”
“Sana söylenilen yer bulunduğumuz yerin ne kadar ya da kaç günlük mesafesinde?”
“Şu an Undewald şehrindeyiz.Burası Parcland bölgesiyle bizim gideceğimiz yerin ait olduğu bölge olan Moorchalt ile sınır diyebilirim.Küçük ormandan sonra düz bir ova var.Önümüze çıkacak olan dağı geçtikten sonra Moorchalt bölgesindeyiz.”dedi dinleyenlerine, sanki anlatış şekli yeni edindiği bir bilgiyi sunan biri gibiydi.
“Çok fazla bir gün alacağa benzemiyor anlattıklarından.O zaman bir an önce gidelim, daha fazla bekleme yapmadan.Sen kardeşine ben de almak istediğime kavuşayım.(İkisine göz kırparak) Elfler de maceraya kulaç atsın.” diye söyleyip hareketlendi Marjuarane ovaya giden tarafa doğru.Orman küçük olduğu için ovanın başlangıcı seçilebiliyordu ağaçların arasından az da olsa.
Dörtlü önde üç erkek arkada kapüşonlu prenses yürümeye başladılar.Hem ilerliyorlar hem konuşuyorlardı ancak prenses suskun ve casusla ettikleri sohbetlerinden dolayı düşünceliydi.Onları takip ediyor ama konuştuklarına dahil olmuyordu.Sadece dinlemekle yetiniyordu.
“Topraktan yemek kapları yapan adamımızın yeri tam olarak neresinde şehrin?” diye sordu Swaclon ovaya ayak basmışlarken.
“Bana anlattığına göre bu şehir doğudaki diğerlerinden farklı olarak mesken bakımından daha fazlasına sahipmiş.Onun yeri,orada söz sahibi olanlardan sadece bulunduğu yerde belli bir gücü olan Niakaf adındaki birinin evinin bulunduğu sokağın sonundaki yoldan dönülünce karşımıza çıkacak olan küçük bir Pazar yerinde bulunan bir dükkan.Söylediğine göre burada daha çok sergilerini yere hazırlayanların yaptığı ticaret oluyormuş.Yani hedefimiz ordaki bi kaç dükkandan biri.”
“Peki şu şövalye takımının karargahı nereye düşüyormuş?”
“O konuda herhangi bir şey söylemedi bana ama şunu ifade etti.Doğu üç bölgeye ayrılıyormuş ve Moorchalt bölgesinin sorumlusu ‘Kızıl Göz’ grubundan Lord Thalmane adında biriymiş.”
“Lord Thalmane ismini bilmenin ne anlamı var ki. Niye sana bunu söylemiş?”
“Şöyle düşündüm de bunu söyleyerek şunu anlatmak istemiş olabilir.O zaman ejderhanın sadece insanlardan oluşan askeri kanadı kızıl pençe, yönetici kanadı kızıl göz grubunun emrinde.”
“Şu an için Laphlan kardeşim bu çıkarımında bi anlam ifade etmiyor.Öyle değil mi?” diyerek Marjuarane e baktı ama savaşçı elf ve diğerinin sohbetine katılmamıştı.Swaclon;
“Dostum sen ne düşünüyorsun.Sen de katılsana bize.Bekliyorum,bekliyorum ama herhangi bir şey söylemiyorsun.” Dedi sitem ederek.
“Kusura bakmayın arkadaşlar kafam biraz meşguldü de o yüzden size katılamadım.Ne diyordunuz.”
Marjuarane diğer ikisi konuşurken kolyenin iplik parçası hakkında beynine fısıldadıklarını dinlemişti.Tanrısal malzemeden edindiği bilgileri yeri gelince kullanmak üzere hafızasında ‘iplik parçası’ adı altında daha önce açmış olduğu bir odaya –ihtiyaç olunduğunda acil kullanılacak şekilde- sanki savaşta konumlandırma konusunda masanın üzerine serilen plan misali yerleştirdi.Sonra da iki yoldaşı arasındaki konuşmaya dahil oldu.Prenses sessiz sessiz ovada yürüyüp kafasında yurduna dair ve Swaclona dair düşüncelerle onları izlerken birkaç küçük böceğin ölüsüne basıp geçmişti.Yol arkadaşları dağın başlangıcına yaklaşıyorlardı.Bir süre daha yürüdükten sonra bir anda kendilerini aşağıya düşerken buldular zira yürüdükleri yer çökmüştü.
Prenses Desurun böcek ölülerine basıp geçtiği anda onların ilerisinde bir yerde arazinin altından bir kafanın yarısı çıkmış ve onları fark etmişti.Hemen aşağıya inip dağın eteklerine doğru açılmış olan koridorda yürüyüp alt katmanlarda büyük bir tahtta oturan ucube yaratığın yanına gelip haber vermişti.İğrenç yaratığın duyduklarından sonra dudaklarında gülümseme oynaşmıştı.’Nerdeyse bir haftadır insan eti yemiyorduk.Hadi bakalım sizi kokuşmuş yaratıklar misafirlerimizi karşılama hazırlıklarına başlayalım.’ Diyerek sinsi sinsi sırıttı.Hemen adamlarına emir verip ağızı açık kafesi işaret verildikten sonra yani böcek ölülerine basıldıktan bir süre sonra arazinin çökecek olan yol arkadaşların düştüğü yere yerleştirmişlerdi.
Dörtlü ne olduğunu anlayamadan toz toprak içinde bir kafesin içinden parmaklıkların arasındaki boşluklardan etrafa bakıyorlardı.Kafesin dışındaki daha önce görmedikleri tıknaz yaratıkların iştahlı bakışları sağlam köklerden oluşmuş parmaklıklar arasından üzerlerine hücum ediyordu adeta.
“Bunlar da ne?Böyle küçük ve pis yaratıkları daha önce hiç görmedim.” Dedi canı sıkılarak savaşçı.Diğerleri de şaşkınlıkla onları hapsedenlere bakarken köklerin tabanından çıkan uzantılar onların ayaklarına doğru hareketlendi.Etraflarında salınan büyülü sesin esintisinin arasına onların kafesin gerisine giden ayaklarını sürümelerinin sesi karışırken köklerin içlerinden çıkan örümcekler bu uzantıların üzerine yolcu olarak biniyordu.Bir kaç tanesi de kafesin parmaklıkları arasını örüyordu.Marjuarane ve Laphlan kılıçlarını çıkarmış ayaklarına dolanan kökleri kesiyorlardı.Swaclon ve prenseste yaylarıyla örümceklere vuruyorlardı ama gitgide hareket edemez hale geliyorlardı.Nerdeyse örümcekler araları kapatmış uzantıların üzerinden yol arkadaşlarının elbiselerine tırmanmaya başlamıştı.Marjuarane hemen beynindeki ‘iplik parçası’ adı altındaki odaya girip masanın üzerine serdiği küçük kağıtlara hücum etti.Dudaklarından ‘Mia Rander’ diye iki kelime süzüldü.Ardından da ‘Animres’ dedikten sonra üzerindeki görünmeyen elbiseden minik bir kaplan figürü şeklindeki saydamlık çıkıp kılıcın kabzasına doğru yönelirken alevlendi ve oraya yerleşti.Savaşçı kılıcını her hareket ettirdiğinde nesne ateş saçmaya başladı.Diğerleri örümceklerle uğraşırken Marjuarane kılıcına iplik parçası ve dolayısıyla kolyenin verdiği güçle bütün ağları onun darbeleriyle alevler içinde bıraktı ve kökleri örümcekler dahil ateşler içinde bıraktı.Diğerlerinin soran bakışlarına ‘sonra’ dedi.Kurtulduktan sonra özellikle de kılıçtan kaçan pis yaratıkların bazıları yol arkadaşları tarafından etkisiz hale getirildi.Kaçanları takip ederek onların girdiği dağın altına giden koridorlara ayak bastılar.Takip devam ettikçe daha da koridorlar ilerliyor ve dağın altındaki yürüyüşleri hızlanıyordu.Nihayetinde küçük yaratıkların nereye kaçtıklarını buldular.Onların girdiği kapıdan girince geniş bir alana çıktılar.Yaratıklar onlardan daha büyük bir yaratığın oturduğu tahtın önünde viyaklayıp duruyorlardı.Tahtta oturan Ork yol arkadaşlarını görünce hemen hareketlenip odanın diğer çıkışından sıvıştı.Dörtlü hemen onun ardına düşüp küçük kirli yaratıkları orda bıraktı.Ork kaçtıkça kaçtı en sonunda büyülü sesin esintisinin sahibine yani büyücü başka bir orka onları getirdi.
İki elf orku görür görmez oklarını salmıştı ancak onlar yaratığa isabet etmeden görünmez bir duvara çarpıp düşmüştü.Büyücü ork yeni bir büyüye başlamadan Marjuarane kolyenin iplik parçası hakkındaki fısıldadıklarından bir parça daha alarak önce ‘Animres’ ardından ‘Mia Rander’ dedi.Kabzadaki kaplan deseni tekrar figür halinde ordan çıkıp savaşçının üzerindeki görünmez elbiseye döndü.Savaşçı hiç duraksamadan Önce ‘Mia Rander’ ve hemen akabinde ‘Puchander’ dedi.Küçük bir vaşak figürü üstündeki ölümlülere görünmeyen elbiseden çıkıp onların bulunduğu yere atlayınca normal bir hayvan şekline dönerek büyüdü.Hiç beklemeden direk büyücünün üstüne atladı ve orkun ördüğü duvar bu büyülü yaratığın darbesiyle çatladı.O daracık oluşan boşlukları gören ve bu gördüklerinin şaşkınlığını hemen üzerinden atıp tekrar orka kanalize olan Swaclon ve Desurun bir kez daha oklarını saldılar ve yaratığı bu sefer avladılar.
KASIM 2014
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.