- 421 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Öğretmen Ödevi Benim Kitabımdan Verdi
ÖĞRETMENİM ÖDEVİ BENİM KİTABIMDAN VERDİ
Öğretmenlik mesleğinin en önemli özelliklerinden birisi de farkındalık yaratarak, arada kaynayan öğrencileri bulup çıkarmak ve onları topluma kazandırmaktır. Öğretmen olarak en büyük düsturum ; anlattığım her derste, verdiğim ev çalışmalarında kendimi öğrencilerimin yerine koyarak düşünmekti. Kısacası öğretmen olmak ama hep çocuklar gibi düşünmekti.
Mesleğimin 40. yılını çalışırken bana paha biçilemez ders veren bir öğrencimle yaşadığım ve hatırladıkça yüreğimin titrediği bir anımı paylaşmak istiyorum.
Keçiören’de bulunan Faik Erbağı İlkokulu’nda görev yapıyorum. 2. sınıfları okutuyorum. Erdinç diye bir öğrencim vardı .Biraz esmer tenliydi ama gözleri o ufacık yüzünde kömür karası iki boncuk gibiydi . O kadar zayıftı ki yandan baksan çizgi gibi görünürdü. Bir o kadar da hareketliydi. Sürekli kıpır kıpır , yerinde duramaz, bana gülerek bakarken aynı anda alttan arkadaşını gıdıklardı.Teneffüslerde bir dağ keçisi gibi tırmanmadığı duvar, üzerine çıkmadığı ağaç, atlamadığı merdiven yoktu. Yaramazlıkları nedeniyle yüzünün, kafasının, ellerinin her tarafı yara bere iziyle doluydu. Saç tıraşı olduğu zaman kafasında onlarca yolun birbiriyle kesiştiği bir kavşak gibi eski yara izleri görürdüm. Ancak o kadar sevimli ve gözlerinin içi gülerek bana bakardı ki hiç kızamazdım onun o kara gözlerine bakınca. Bilirdim ki köşeyi dönünce yine yaramazlığa devam edecek.
Erdinç’in evde iki ablası vardı. İkisi de bulundukları okullarda hep yüksek notlar alıyorlar-dı. Anne ve babası başarılı çocuklara alışmışlardı. Benim minik Erdinç’im ise birinci sınıfta çok zorlanmış yılın sonuna doğru ancak okumaya geçmişti. Kalem tutan eli zayıf ve güçsüz-lükten birkaç kelime yazınca yoruluyordu. Fırsat bulduğum her an Erdinç’in ilerleme sağla-ması için çabalıyordum. Arkadaşlarının oldukça gerisindeydi ve güç öğreniyordu.
Karşılaştığımda annesine dedim ki:
- Beslenmesi zayıf galiba, çocuk çok güçsüz, yazı yazarken bile zorlanıyor. Yazısı dolaşmış yün yumağı gibi karmaşık. Kemiklerini güçlendirecek şeyler yedirseniz , el kasları biraz güçlenir belki, dedim.
Annesi:
- . Güçsüz olsa bu kadar hareketi, yaramazlığı nasıl yapar hocanım. Erdinç yetişkin biri kadar yemek yiyor ama herhalde karnında yiyiciler var , yediğini onlar yiyor, demişti şaka yollu.
Bir gün, son derste, çocuklara tekrar amaçlı ev çalışması verirken :
- Çocuklar bana bir matematik kitabı verir misiniz, dedim.
Birisi elime bir kitap tutuşturdu, bakmadan aldım ve ilgili sayfanın numarasını tahtaya yazdım. Zil çaldı ve Erdinç sınıftan ağzı kulaklarında, aceleyle, en önce çıktı. Evleri okulun yanındaki sokaktaydı. Sınıftaki son öğrenci çıkarken o eve varmıştı bile. Bu acelenin ve sevincin nedenini ancak ertesi gün annesinden öğrendim. Eve varınca annesine:
-Bugün ben çok mutluyum anne, demiş.
Annesi:
-Hayrola! Sınavdan yüksek not mu aldın, demiş şaşırarak.
-Hayır anne, yüksek not almadım. Sevincimin nedeni; bugün öğretmen ödevi benim matema-tik kitabımdan verdi, demiş. Ödevi ,onun kitabını alarak vermeniz Erdinç’i o kadar mutlu etmişti ki sınıftaki en yüksek notu alsa bu kadar sevinemezdi, dedi annesi.
O karmaşada elime kitabı tutuşturan oymuş meğer. Demek ki sınıfın kalabalığında ben bunu fark edememiştim. Elime tutuşturulan kitabın kime ait olduğu benim için önemsizdi. Ama Erdinç için dünyanın en önemli olayıydı. Öğretmen onu görmüş, önem vermiş, kitabını alarak ödevi o kitaptan tahtaya yazmıştı. Benim kara gözlüm aslında, sınıfın kalabalığında kaybolmuştu. Bunu görememiştim. Kendime kızıyordum. Tecrübesiz değildim ama herkesin yerine kendini koyan ben, Erdinç’in yerine kendimi koyamamıştım işte.
Ufak bir dokunuşun, bir öğrencinin kaderini nasıl değiştirdiğini ben Erdinç’le yaşadım. Şimdi o kadar mutluydu ki arkadaşlarıyla arasındaki mesafeyi kısa sürede kapattı. Büyük bir gayretle çalışıyor, herkese yardımcı oluyordu. Notları yükselmiş, yazısı okunur hale gelmiş ve bana kendisini beğendirmek için canla başla uğraşıyordu.
O günden sonra çocuklara ev çalışmalarını verirken hep sırayla çocuklardan kitap almaya özen gösterdim. Şunu öğrenmiştim; yetişkinlerin önemsemediği bir ayrıntı, bir çocuk için dünyalar dolusu mutluluk demekti.
Yıllar sonra Erdinç’ten bir telefon aldım. Çubuk Meslek Yüksek Okulu’nun muhasebe bölümünü kazanmıştı. Bir basamaklı iki sayıyı toplarken bile tonlarca yükü sırtında taşıyan biri gibi zorlanan Erdinç, sayılarla boğuşan bir mesleğe doğru yol alıyordu. Duygulandım, gözlerim yaşarmıştı.
Şimdi 57 yaşındayım ama öğrencilerimle teneffüslerde sabun köpüğü üfleyerek baloncuk uçuruyorum. Biliyorum ki onları anlamak, onlar gibi davranmaktan geçiyordu. Öğretmeninin çocuklaştığını görmek; onlarla aramdaki tüm uçurumları kapatıyor, köprüleri yıkıyordu.
Erdinç, bir mesleğe doğru yol alırken bana da mesleğimin altın anahtarını armağan etmişti. “Çocukları olduğu gibi kabullenmek ve onlarla aynı duyguları yaşamak. “ Nursel Camcı- 2014
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.