Çeltikdere ve Çingene kadın
Tarih:Ağustos 1973.
7 yaşındaydım. Anamın bez dokuduğu odasının eşiğine sırtında bohçalı bir kadın geldi ve oturdu.
Oturma odamızın kapısı yarı açıktı. Kafamı uzattığımda bu yabancı kadının annemle selamlaşıp, kucaklaştığını gördüm. İnsanlara karşı mesafeli olan annemi o güne kadar çok az gördüğüm bir samimiyetle bu kadınla kucaklaştığını gördüm. Birbirini öpüp kokladılar. Sarıldılar.
Sohbetlerine kulak misafiri oldum.
Annem sordu;
-Kör Kamilin kızı evlendi mi?
-Evet.. Yeni düğününü yaptık.
-Kardeşin Arzu da geldi mi?
-Evet. O da geldi. Şimdi çadırları kuruyorlar. Birazdan o da bohçasını sarınır çıkar köyün içine...
Annemin kucaklaştığı kadının her sene çeltik biçiminde köyümüze Ankara’nın Nallıhan ilçesinden gelen çingenelerden biri olduğunu daha sonra anladım.
Başbaşa en az bir saat sohbet ettiler.
Annem, evde özel misafirlere sunulan yiyeceklerden getirdi. Kavun, karpuz sundu.
Bir sene önce birbirinden ayrılan iki kardeşin, yeniden buluşma sahnesini izlemiştim adeta.
Kadın evden ayrılınca anamın eteğine yapışıp, meraklı halimle sordum,
"Ana kim bu kadın?"
"-Benim gardaşlık" dedi.
Çocukluğumda Çeltikdere Köyü’nde gardaşlığın anlamı, öz kardeş gibi birşeydi.
Gardaşlık, dert ortağı, sırdaşlıkla eş anlamlıydı.
Çocuk yaşımla anlayamadığım şeyleri de konuştular.
Çingene kadın anneme bizim köyde neler olduğunu soruyor, anam da köyden geçen sene Kasım ayında gittikten sonraki dönemden o gün eve gelinceye kadarki olayları soruyordu.
Ben ülkemin çingenelerini daha 7 yaşındayken tanıdım..
Ve annemle aynı yaşta olan çingene kadından onlardaki insani boyutu gördüm.
Çeltiklerin biçildiği Ağustos ayı başlarında gelirler, Kasım’a kadar Ördeklik’teki çadırlarında kalırlardı. Şimdi ancak film sahnelerinde görebildiğim bir canlılıkta. Köpekleri, eşşekleri, tavuklarıyla köyümüze en az 10 çingene çadırı kurulurdu. Köyün nüfusu da üç aylığına en az 100 kişi artardı.
Üç ay süresince çingeneler köy halkına karşı çok saygılı davranırdı. Köyün kap kacaklarını kalaylar, Aladağ Çayı kenarındaki söğütlerden sepet örerlerdi. Bağ bahçeye dokunmazlar, üzüm salkımlarına ellerini sürmezlerdi.
--
Tarih:Haziran 2013.
Sabah Gazetesi Sıla Yolu tesislerinde 8. günümüzde de otelden dışarı çıkamadık.
Kiel Sabah Gazetesi temsilcisi Hasan abim, bana yansıtmasa da çok sıkıldı.
Üç gündür E 75 yolu üzerindeki tesislere gözlük satmaya üç genç geliyor. Üçü de birbirinden iyi giyimli.
-"Sen henüz tanışmadın, ancak şu gözlük satanlara kızma, buralardan kovalama müdürüm" dedi Hasan abi.
-İyi çocuklar diye de ekledi.
2011 senesine kadar Sırbistan’da tesislerimizde dilenen, gözlük satanlara kızıyordum.
Ancak Belgrad yakınlarındaki Ruma’ya 2011 yazında Köln’den gelen, ermiş ruhlu bir amcanın anlattıklarından sonra, ne camları yıkayıp birkaç cent almaya çalışan, ne dilenen ne de gözlük satanlara artık kızıyordum.
"Delikanlı karışma onlara. Rızıklarını kazanıyorlar. Hele sakın azarlama. Allah onlara rızıklarını bu yolla vermiş. İlahi düzene müdahale etme" diye uyarmıştı beni bu amca.
-Bizim gözlük satan gençlerden Yunus ile Esat buralara yakın bir yerde balık tutulabileceğini söylediler. Bir iki saatliğine de olsa gidelim" dedi Hasan abi.
Evet. 10 gün tesislerde kalmaktan, Almanya’dan gelip, Türkiye’ye gidenlerin haberini yazmaktan sıkılmıştık. Günlerimiz tekdüzeleşmişti.
-"Elimizi çabuk tutup, haberleri atıp, kaçalım abi" dedim.
Yunus, Esat ve arkadaşına durumu bildirdik.
"Abi, bizim arabayla gideriz" dedi Esat. Opel, 1990 model ama. Buraların ferrarisi diye ekledi.
-Velika Plana’dan öğle sıcağında yola çıktık. Camları açtık.
CD’den bir Türkçe şarkı koydu.
Ve ekledi, "Abi biliyor musun. Biz çingeneyiz"
... Ve beni 1973 yazına götürdü. Anama. Anamın evimizde karlışadığı ve nefes almadan konuştuğu, gardaşlığı çingene kadına..
... İçimden başlayıp, baştan sona anlatasım geldi, Çeltikdere’ye Nallıhandan gelen çingenelerin hikayesini.
Ama anlatadım.
Çünkü Almanca ve İngilizceleri yetersizdi. Hem yeterli olsa da anlatamazdım ki..
Çünkü bazı şeyler sadece yaşanabilirmiş. Anlatılamaz ve aynı zamanda yazılamazmış...
YORUMLAR
öncelikle hepimizi yaratanın Allah olduğunu gözardı ederek;
kendi ırkını mukaddes ilan eden aç gözlü kültürsüzlük örnekleri bu hususu bize dikte ettiriyor
o bu şu onlar bunlar şunlar, buna imkanı olmayanlar o köylüler bu köylüler, daha büyük yerdekiler şuralılar buralılar
daga da ulular üstü durumda ülkeler bazında dışlamalar aşağılamalar, emanı, urum, gominis-faşist vs vs
enva-ı çeşit sevmeme kriterleri
içimizde alevi sünni
olmadı çerkez arap ne bileyim ne
siz başta yadırgadığım, sonra içimi ısıtan bir sevgi yumağı ile
minnacık bir pencere açtınız yüreğimde
kim kendinden başkası olmayı dileyebilir.
şükür
teşekkür
tebrik
rastladığıma sevindim
Allaha emanet olasınız
Evet hocam, hayatta öyle anlat vardır ki anlatılmaz yaşanır. Dediğiniz gibi hatta yazılmaz da. Yazılması bugüne kısmetmiş. Kaleminize, yüreğinize sağlık.
İnsan karşısındakine baktığında, eğer aklına karşısındaki kişinin dili, dini, ırkı, soyu gelmiyorsa insanlıktan nasibini almış demektir. Saygılar.
Seyfi Alp
"Nallıhan'dan gelen akrabalarımız:Çingeneler" başlıklı bir kitapta bu hikayeleri toplamak istiyorum.
Zira çocukluğumda her biri ruhumda ve beynimde yer etmiş. Şimdi adlarını hatırlayamadığım arkadaşlarım da var idi Çingene çadırlarından..
Yakup Çakmak
Ötekileştirmeden sevmeyi bilmek insan olduğumuzu hatırlamanın zor bir biçimi. Herkesin yapabileceği ama yaparken zorlanıp, kolaya kaçmayı tercih edeceği.
Anlamlı bir konu, okunması gereken bir yazı.
Emeğinize sağlık
Saygılarımla
Seyfi Alp
Yorumunuz için teşekkür ediyorum.
Çocukluğumda köyümüzdeki çeltik tarlalarına kurulan Çingene Çadırlarını kitaplaştırmak istiyorum. Bunu başardığımda çok büyük bir arzumu yerine getirmiş olacağım. O güzellikler, sevgi ve saygı insanlığa ulaştırılmalı.
İpekyildiz
Başarılar