- 810 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HZ.ADEM-ŞEYTAN-KABİL-HABİL-HAK- BATIL MÜCADELESİ..
’Bir hikaye ile başlayalım yazımıza..
İlk insan Hz.Adem Babamızın Kuranı Kerimde anlatıldığı ayetlerin tefsiri mahiyetinde bu hikaye..
Allahü Teâlâ, kendi varlığını bilsin, ibâdette bulunsun ve yer yüzünü de imâr etsin diye insan varlığını yaratmayı mürad ettiği zaman, Meleklerine:
-«Ben yer yüzünde muhakkak bir halife yapacağım, bir halife tâyin edeceğim ki kendi irademden kudret ve sıfatımdan ona bazı selâhiyetler vereceğim ki, o bana vekâleten mahlûkatım üzerinde bir takım tasarruflara sahip olacak, benim nâmıma hükümler icra edecek, benim vekilim olarak benim emirlerimi, benim kanunlarımı tatbike memur bulunacak. Sonra onun arkasından gelenler ve ona halef olarak yâni vazifeyi icra edecekler bulunacaktır,» buyurdu.
Melekler bir taraftan bundaki şerefi takdir ettiler, diğer taraftan da yeryüzündeki bir mahlûka böyle yüksek bir irade selâhiyeti bahşedilmesinde bir şer ihtimalinden de korktular. Allahü Teâlâ bundaki gizli hikmetlerini de bildirmediği için:
-Ey Rabbimiz! Yer yüzünde onu fesada Verecek, onda fesadlar çıkaracak ve kanlar dökecek bir mahlûk mu yaratacaksın? Halbuki biz hep sana hamdederek, daima seni tesbih ve takdis edip dururken,» dediler.
Ve bu suretle maksatları —hâşâ itiraz olmayıp hikmetini sormak olduğunu bildirdiler, mamafih bununla hilâfete zımnan bir rağbet de gösterdiler.
Allahü Teâlâ cevaben:
-Her halde ben sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim,» buyurdu. Melekler bu cevap karşısında sustular ve birbirlerine:
-Elbette rabbımız her şeyi bilir, faydası olmayan bir mahlûk yaratmaz,» dediler.
Allahü Teâlâ, Meleklere: .
-Muhakkak ben, kuru çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım, binaenaleyh ben, onu tam bir insan kıvamına koyup içine ilâhî bir emrim olan ruhtan feyiz verdiğim vakit, onun için secdeye kapanın,» dedi.
Bunun üzerine Melekler, hepsi toptan secde ettiler, ancak iblis dayattı, kibrine yediremedi ve secdeden kaçındı. Çünkü o- kendisini en üstün mahlûk kabul ediyordu.
Allahü Teâlâ:
— «Ya iblis! Sen niçin secde edenlerle beraber olmadın?» dedi. iblis de:
— «Benim bir kuru çamurdan, bir sûretlenmiş balçıktan yarattığın bir beşere secde etmem mümkün değildir. Zira ben ateşten yaratıldım, Ateş’ise topraktan üstündür,» dedi ve bu bâtıl kıyasıyla itaat dairesinden çıkarak fiilen kâfir oldu.
Allahü Teâlâ: .
— «O halde, çık oradan, çünkü sen tard olundun. Ve bu lanet ceza gününe kadar üzerindedir.» Şeytan:
— «Rabbim! öyle ise bana onların tekrar dirilecekleri güne kadar mühlet ver,» dedi.
Allahü Teâlâ da ba’s gününe kadar değil, ecel günü yani birinci sürün üfürülmesine kadar mühlet verdiğini bildirdi
Bunun üzerine Şeytan:
— «Ya rabbi! benim azgın ve asiliğime hükmetmekliğin vesilesiyle yemin ederim ki, ben, o insanlar için yer yüzünde ziynetler yapıp onları kandırarak hepsini yoldan çıkaracağım, ancak içlerinden mıhlasın Kulların müstesna. Yâni hâlis taatın için seçilmiş lekesiz has kulların aklanmazlar,» dedi.
Allahü Teâlâ, Şeytanın beşerin ilk maddesine bakarak onlara mutlak tahakküm edebileceğine kaail olmasına rağmen, muhlas kullar için hakkı teslim etmesi üzerine buyurdu ki:
— «işte bu dediğin, sahiplerini azıtamayacağını itiraf ettiğin o ihlâs ve tevhîd, bana kavuşturan dosdoğru bir yol, hak bîr kanundur. Hakikaten kullarım üzerine ne sözle ilzam edecek bir delilim, ne fiilen musallat olacak bu kudretin yoktur. Ancak sana uyan azgınlar müstesna. Yani ancak onları sürükleyebilirsin.
Fakat o da senin hükmün ile değil, onların iradelerini kötüye kullanarak sana uymaları ve arkana düşmeleri sebebiyledir.
Yoksa muhlaslara tasallut edemediğin gibi, diğerlerine de edemezsin. Şüphesiz Cehennem de o sana uyan azgınların vaad olunan yerleridir.»
Allahü Teâlâ, insanın şerefli, itibarlı ve kendisine halife olmaya lâyık bir mahlûk olduğunu göstermek üzere Hz. Adem’e bütün esmayı talim ederek ilim ve kelâm sıfatlarına mazhar kıldı, sonra da o âlemini Meleklere işaret ederek:
— Haydin, siz îmân ile ifade etmek istediğiniz hilâfete lâyık olma dâvanızda isabetli iseniz; işte bunların isimlerini bana güzelce haber veriniz, buyurarak onları, acziyetlerini izhar ve isbat için imtihan etti.
Bu imtihana karşı Melekler:
— Subhansın ya Rab! Senin bize bildirdiğinden başka bizim hiç bir ilmimiz yoktur, her şeyi bilen ve dâima bilen âlim, her şeyde hakim, hakikaten Sensin ve ancak Sensin, diyerek acziyetlerini izharla tesbîh eylediler.
Melekler acziyetlerini izhar ve hikmet ilmini teslim edince, Allahü Teâlâ: .
— Ya Adem! Meleklere şunların isimlerini güzelce haber ver, dedi, Bu hitabı ile halifenin kim olacağına da işaret buyurdu ve böylece Meleklerden sonra Hz. Adem’i de bu emir ile imtihan etti.
Bunun üzerine Hz. Adem o arz olunan şeyleri isimleriyle haber verince, Allahü Teâlâ, Meleklere:
— Ben size, Ben bütün arz ve semânın gaybını bilirim, demedim mi? Ve siz ne açıklıyorsunuz ve ne gizliyorsunuz, onu da biliyorum, buyurdu.
Allahü Teâlâ Hz. Adem’e eş olarak kendi kaburga kemiğinden Havva validemizi yarattı ve:
— Ya Adem, sen ve zevcen şu Cennette rahat yaşayınız. Nimetlerimden bol bol yiyiniz.
Ancak şu ağaca yaklaşmayınız, meyvesinden yemeye kalkışmayınız ki haddini aşanlardan olursunuz, buyurdu. Ve Şeytanın kendilerine düşman olduğunu bildirerek onun sözüne kanmamalarını istedi.
Allahü Teâlâ onlara yalnız bir ağacın meyvesinden yemelerini yasaklamıştı ki, bu suretle insana, iradesini kullanmayı ve nefsine hâkim olmayı öğreterek mükellefiyetten azade olmadığını hatırlatıyordu.
Onlara verilen bu nimetler üzerine ilâhî huzurdan kovulan ve insanoğluna ebedî düşmanlığını ilân eden Şeytan, ilk olarak kendilerinde örtülüp gizlenen kötü yerlerini meydana çıkarmak; avret mahallerini açmak için ikisine de vesvese vermeye başladı.
Hz. Adem ve Havva bu âna kadar yaratılışlarında kendilerini utandıracak ve tiksindirecek çirkin pis şeylere mahal olacak kötü yerlerini ne kendilerinde ve ne de birbirlerinde görmüyorlar ve hattâ bilmiyorlardı.
Settârul’ uyub olan Halik Teâlâ evvel emirde onu örtmüş ve kendilerinden gizlemişti.
Şeytan nihayet bir fırsatını bulup onlara yaklaştı ve:
— Ey Adem! Sana, seni burada ebedî kılacak bir devleti haber vereyim mi? Diyerek, Allahü Teâlânın yaklaşmamalarını emrettiği ağacı gösterdi.
Hz. Adem, Şeytanın bu sözlerine aldırış etmedi, ancak şeytan da vesvesesinde yılgınlık göstermedi ve:
— Rabbimiz sizi bu ağaçtan başka bir sebeple değil, ancak iki Melek olacağınız veya bu Cennette ebedî kalacağınızdan dolayı nehyetti. Yani bundan yerseniz ya Melekler gibi yemek, içmek ihtiyacından müstağni olursunuz, yahut ölüm yüzü görmez burada ebedî kalırsınız, dedi.
Kendisine inanmaları için de yemîn ederek, «ben sizin nasihatçınız ve hayrınızı isteyicinizim» diye emîn olmalarını istedi.
Hz. Adem ve Havva hiç bir kimsenin yalan yere Allaha yemin etmeyeceğini düşünerek yanıldılar ve bu ağaca meylettiler.
Hz. Adem burada içtihadında isabet edemeyerek, o nehyedilen ağacın cinsinden olan başka bir ağacın meyvesinden yemekte bir mahzur olmayacağına hükmetti ve beraberce Allahü Teâlâ’nın yasak kıldığı ağacın meyvesinden tattıkları vakit örtülü ve gizli olan avret mahalleri açılıverdi.
Bunun üzerine hayalarından derhal üzerlerine Cennetin incir yaprağından yamalar yamamağa başladılar. Allahü Teâlâ da kendilerine şöyle nida etti:
— Ben sizi o ağaçtan nehyetmedim mi idi? Şeytan size açık bir düşmandır demedim mi îdi?
Hz. Adem ile Havva cevaben:
— Ey Bizim rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer sen bize rahmet ve mağfiret etmezsen, en büyük zarar ve felâketin içinde kalanlardan olacağız, diye tevbe ve niyazda bulundular.
Allahü Teâlâ, Hz. Adem, Havva ve Şeytan’a hitap etti:
Haydi, bâzınız bâzınıza düşman olarak yer yüzüne ininiz. Size orada bir müddet için karar edip nasiplenmek ve geçinmek vardır. Orada yaşayıp orada ölecek ve yine ondan çıkarılacaksınız.
Hz. Adem ve zevcesi, dolayısıyla insan nevi yer yüzünde böylece mekân tuttu ve Şeytanla mücadele ederek Rabbından telâkki ettiği kelimelerle tevbe ve istiğfarda bulundu.
Allahü Teâlâ’nın emirleri ile amel etti ve tevbeleri de kabul olundu. Çünkü Allahü Teâlâ esirgeyici ve bağışlayıcıdır.
Hz. Adem beş şeyi ile bahtiyar olmuştur:
Hatâsını itiraf, pişmanlık, nefsini kötülemek, tevbeye devam ve rahmetten ümidi kesmemek.
iblis de beş şey ile bedbaht olmuştur:
Günahını ikrar etmemek, pişmanlık duymamak, kendini kötülemeyip azgınlığını Allahü Teâlâ’ya niubet etmek ve rahmetten ümidini kesmek.
Ahnef ibni Kays, Medine’de Müminlerin Emiri Hz. Ömer’i görmek ister, bir de bakar ki büyük bir kalabalık halka halinde toplanmış, Kâ’bül’ahbar onlara vaaz veriyor ve şunları anlatıyor:
-Âdem aleyhisselâma vefat emri geldiği zaman; «Ya Rab, düşmanım iblis, beni meyyit halinde görünce kendisi kıyamet gününe kadar mühlete kavuşmakla sevinecek, bana şamata edecek,» dedi. Cevap verildi ki:
-Ya Adem, sen Cennete iade olunacaksın, o mel’un ise evvelkilerin ve sonrakilerin adedi kadar ölüm acısını tatmak için tehu olunacak.»
Sonra Hz. Adem, Melekül’mevt Azraile: «— Ona ölümü nasıl tattıracaksın? Vasfını bana anlat,» dedi.
Onun ölümünün vasıfları anlatıldığı zaman, Hz. Adem: «— Ya Rabbi! Kâfi» dedi
Bunun üzerine orada vaazı dinleyen insanlar, heyecana gelerek; «— Ya Ebâ İshak! O nasıldır? bize anlat» dediler.
Kâ’b’ın anlatmak istememesi üzerine çok İsrar ettiler, bunun üzerine dedi ki:
-Allahü Teâlâ, birinci sûr’un ufürülmesi akabinde Azrail’e diyecek ki:
-Sana yedi Sema ve yedi Arz ahalisinin kuvvetini verdim ve bugün sana bütün gadap kisvelerini giydirdim. Şiddetli gadabımla in, o tard olunmuş İblis’e artık ölüm acısını tattır, sakaleynden evvel ve ahirlerin acılarını hep birden ihtiva etmek üzerine bütün illet ve hastalıkları yüklet.
Beraberinde gayz ve gadapla dolu yetmiş bin zebani, her biriyle de Cehennem zincirlerinden zincirler, tomruklarından tomruklar bulunsun.
Cehennem kancalarından yetmiş bin kanca ile o mel’unun kokmuş canını çıkarın. Malik’i de çağırın Cehennem kapılarını açsın.
» Bunun üzerine Azrail öyle bir suret ile inecek ki ona Semâ’ların ve Arz’ların ahalisi baksa korku ve dehşetlerinden derhal ölürlerdi, inecek, Iblis’e varıp «dur, ya habis! Artık sana ölümü tattıracağım, çok ömür sürdün.
Nice nesilleri azdırdın, yoldan çıkardın.
Ancak işte malûm vakit geldi.» diyecek.
Mel’un Şeytan Doğuya kaçacak, bakacak Melekül’mevt gözleri önünde, Batıya kaçacak bakacak yine gözlerinin önünde, denizlere dalacak denizler kabul etmeyecek, hâsılı yer yüzünün her tarafına kaçacak, sığınacak kurtulacak hiç bir yer bulamayacak, sonra Dünyanın ortasında, Hz. Adem’in kabri yanında duracak veya Doğudan Batıya Batıdan Doğuya topraklarda sürünecek, nihayet Adem aleyhisselam’ın yer yüzüne indiği mevzîye varınca Arz, bir kor gibi olacak Zebaniler kancaları takıp didikleyecekler de didikleyecekler.
Allahü Teâlâ’nın dilediği zamana kadar can çekişip azap içinde kalacak. O böyle can çekişirken Hz. Adem ve Havva’ya’da:
-Kalkınız düşmanınız ölümü nasıl tadıyor, bakınız» denecek. Kalkacaklar, onun çektiği azabın şiddetine bakacaklar da:
-Ya Rab, bize nimetini tamamladın» diyecekler. ’
Büyük Dini Hikayeler c.1.
* * *
Hazreti Allah insanlar içinde ilk olarak Hz.Ademi sonra da Havva validemizi halketmiş.
Hz.Ademle Havva validemiz cennette yaşarlarken şeytanın iğvasına kapılarak zelle yapmış ceza olarak da dünyaya indirilmişler.
Şeytanda dünyaya indirilmiş cennetten kovulmuş.
Bu nedenle euzu billahi mineşşeytanirracim diye besmelenin başında bu duayı okuruz.
Recmolunmuş taşlanmış şeytandan ve onun neslinden Allaha sığınırız.
Cennette en güzel nimetlerle nimetlenen Hz.Adem babamız Hz.Havva ile huzur buluyor.
Rabbimize hamdederek en güzel saatleri vakitleri geçiriyorlar.
Dünyayı cennete çevirmek ancak saliha bir hanımla Allaha ibadet ve taatla zikirle geçirmek suretiyle olabilir.
Rabbimiz Ayeti Kerimede:Kalpler ancak Allahı zikrederek mutmain olur,huzura kavuşur buyurmuyor mu?
***
Şeytan Hz.Adem yaratıldığında Rabbimizin ona secde edin emrine uymuyor kendi kısır aklına göre karar veriyor.
Beni ateşten onu topraktan halkettin.
Ateş topraktan üstündür toprak ayak altında ateş onun üzerinde gibi bir mukayese yaparak bu emre iştirak etmiyor.
Rabbi Tealada ona gadaplanıyor ve onu cennetten çıkartıyor.
Şeytan o günden sonra Adem ve oğullarına hile ve desiselerle yaklaşıp onları Allahtan uzaklaştırmaya çalışıyor.
Hz.Adem ile Havvayı kandırıp yasak ağacın meyvesinden yemelerini sağlıyor.
Üzerlerindeki elbiseler bir anda kalkıyor ve çıplak halde kalıyorlardı.
Edep ve hayalarından hemen üzerlerine ağaç yapraklarını örterek ayıp yerlerini kapatmışlardı.
Hz.Adem Hindistan yakınında Serendip Adasına ,Havva validemizde Arabistana indiriliyorlar.
Hz.Adem ile Havva validemiz Allaha af talebinde bulunuyorlar.
Rabbimiz 300 yıl ağlayan gözyaşı akıtan Hz.Adem ile Havva annemizi bağışlıyor.
***
Bu mücadele tarihin tüm devirlerinde Hak-Batıl mücadelesi olarak devam edegeliyor.
Tarihte Nemrutlar,Firavunlar,Ebu Cehiller olduğu gibi Hz.Musalar,Hz.İbrahimler,Hz.Muhammedler gelip yerlerini alıyor.
Kimi zaman zulum kimi zaman adalet dünyaya hakim oluyor.
Zulum mutlaka sonunda nihayet buluyor,zalimler hak ile yeksan oluyor.
Asrı Saadet,Emeviler Abbasiler,Selçuklular ardından Şanlı Osmanlı..
Bu millet 600 yıl Osmanlı Devleti zamanını yaşamış bir tarihte mutlu huzurun ve adaletin hakim olduğu o mesut günler.
Herkesin İslamı günlük hayatında ve işyerinde,askerinde devletinde yaşadığı kutlu devirler.
Kadınların abdestsiz süt emzirmediği,dağdaki çobanın Kuranı okuyup manasını anladığı,kadınların saçını yabancıya göstermediği,okullarda kızlarla erkeklerin ayrı ders aldığı mayası tertemiz çocukların dünyaya geldiği,boy abdestim yok diye caminin duvarına taş koymayıp gidip gelen amelelerin olduğu kutlu ,zaferlerle dolu devirler..
Bu asil milletin kızları kadınlarının bu erdemi bazılarının gözüne batmış bir zamanlar.
Kıyafeti değiştirilmeye çalışıldı.Kadınların başörtüleri ,peçeleri öcü olarak gösterildi.
Zorla çarşafları çıkartıldı.Erkeklerin başındaki fesler çıkartıldı.
Avrupadan getirilen melon fötr şapkalar giydirildi, giymeyenlere ceza verildi.
Dilini değiştiriyorlar,dinini yaşamasına yasaklar koyuyorlar.
Burada yazılmayacak çok feci uygulamalar maalesef bu asil milletin evladı üzerinde yapılmaya çalışılıyor.
Ama Rabbimizin ilahi lutfu sayesinde bu millet tabiri caizse direkten dönüyor.
Yahudilerin ve Avrupalıların yaptığı tüm şer planları tersine dönüp ellerinde patlıyor.
Kuran Kursları açılıyor,namaz ezan,ilmihal bilgileri güzelce öğretiliyor.
Açılan kızlar kadınlar kapanmanın Allahın emri olduğunu Allahın ayetlerinden öğreniyorlar.
Dinimizi yaşamak ve yaşatmak için Arapçayı Osmanlıcayı tefsir ve hadis ilimlerini öğreniyorlar.
***
Bu fetret devri ve sonrasında 28 Şubat fetret devirleri gelip geçti nice acılarla sıkıntılarla...
Kızlarımız ,analarımız bacılarımız Hz.Ademle Havvanın yaptığı duayı okudular o günlerde:
Rabbimiz biz haddi aşarak kendimize zulmettik.Sen günahlarımızı bağışlamaz,bizi affetmez isen,bize acımassan biz zarar edenlerden oluruz.Araf s.23.
Duaları kabul edilmiş olacak ki,21.asra kızlarımız kadınlarımız İslamın kendilerine kazandırdığı vakarla giriyorlar.
İslami ilimlerin öğretildiği müesseseler açılıyor ardı ardına,anaokulları kreşlerde masum sabilere Kuran öğretiliyor,Esmaü husna ezberletiliyor.
Hafızlar yetişiyor boy boy Allah sayılarını artırsın.
Temeli çok sağlam olan,anasına babasına hayırlı evlatlar yetişiyor.
Müslümanların gözünü arkada bırakmayacak bu müslüman ülkede Allahın adını haykıracak,ezana sahip çıkacak,Ehl-i Sünnet akidesine son derece bağlı muvahhid gençler geliyor inşaallah..
***
Kadınların kızlarımızın en güzel ilimleri öğrenmesi için İslamın istediği şekilde kız-erkek ayrı okullarda veya ayrı dersliklerde olması gerekmektedir.
Bugün gelinen noktada karma eğitimin toplumun yozlaşmasında en büyük amil olduğu gerçeği gözardı edilemez.
Ateşle barutun birarada olmayacağı aşikarken hala bu yanlışta ısrar edilmektedir.
Bugün yanlışta hala ısrar edilmektedir.
Toplumda bozulmaya nelerin neden olduğu bilinmesine rağmen buna neden önlemler alınmamaktadır.
Karma eğitim,kadınların çalışma hayatına girmesi,alkollü içecekler,dans,bale,opera,sinema,zinanın suç olmaması vb.
***
Allah celle celalühü nün ilk emri İkra-okudur.Burada kadın erkek ayrımı yapılmamıştır.
Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?Zümer .9 buyurulurken de kadın erkek ayrımı yapılmamıştır.
Allahtan ancak alim kulları korkar.Fatır 28.ayeti Kerimesinde de kulları kelimesi kullanılarak bu kelimede kadın ve erkek beraber zikrediliyor.
Sevgili Peygamberimizden ençok hadis rivayet eden sahabe kadınlar içinde Hz.Aişe validemiz gelir.
Kuran ayetlerini tefsir eden sahabe kadınların adedi çoktur.
Hukuki konularda,miras konularında görüşüne müracaat edilen sahabe kadınlar yeri geldiğinde Halife Hz.Ömerin halkın karşısında yaptığı konuşma esnasında bir hukuki meselede hatasını düzeltmişlerdir.
Bu nedenle kızlarımıza isim seçerken alime olsunlar diye Aişe,Fatıma,Hatice,Zeynep,Şifa,Ümmü gülsüm,Rukiye vb. o sahabe hanımların adlarını koymuşuzdur.
İlmihalini öğrenmek erkek kadın her müslümana farzdır,
İlim müminin yitiğidir onu Çinde olsa da gidip alınız.Hadis-i Şerifine dayanarak dini ve dünyevi ilimleri erkek ve kızlarımıza en güzel şekilde öğreteceğiz.
Cehaletin olmadığı bir Türkiyede terörde olmaz,anarşide olmaz,hırsızda olmaz,arsızda olmaz.
Bütün kötülükler eğitimsizlikten gelir,İslami eğitim almayan gençlerin bugün neler yaptıkları gün gibi aşikardır.
Huzurevine ana babalarını bırakanlara bakıldığında ünüversite tahsili yapmış olsalar bile İslami yaşantı olmayanlar olduğu görülmektedir.
İslami ilimleri bilen Allahtan korkanların en az kötü işleri yapanlar olduğu da bir gerçektir.
Hiç kimse Hacı hoca çalıyor çırpıyor,diyemez dese de yalan söylüyordur.
Ençok çalıp çırpanlar maalesef İslami yaşantıdan bihaber cahillerden ve Allaha uzak insanlardan çıkmaktadır.
Günümüzde iyi ile kötü birbirine karışmış,kimin doğru kimin eğri olduğu da belirsiz olmuştur.
Cehaletin olmadığı güzel günlerde buluşmak temennisiyle..
01.09.2015-KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.