- 600 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
GÖKKUŞAĞI Roman 56-58.sayfa
Yaşadığım mutluluk dolu anlardan ve gece boyu uzun uzun sevişmelerden sonra, Mine’ye daha bir yakın olma isteği artmış, onunla burada yaşama düşüncesi beni etkilemeye başlamıştı.
---Sağol Mine, yeni geldim.
Yanıma gelip oturdu, elimi tuttu.
---Sana aşık olduğumu anlıyorsun değil mi? Sana çok bağlandım, beni bırakma olur mu?
Sıcak nefesi yüzümü öyle güzel okşadı ki, heyecanımdan cevap veremedim. Susmuş bir halde, sadece ona baktım. Yüreğimi tatlı bir ateş sarmış, beni hoş bir şekilde yakıyordu.
---Cevap vermedin ne düşünüyorsun?
Soruyu tekrar yenilemişti de bende bir şey demeliydim ama ne? Cahillik dedim içimden, konuşmayı bile beceremiyorsun.
---Şey diye kekeledim, seni ve yaşadıklarımızı düşündüm. Bir hayal âleminde gibiyim Mine. Ne diyeceğimi ah bir bilebilsem…
---Ha…ha…ha…Koca bebek, bak karşında duran bir insanım. Aklına takılan her şeyi çekinmeden söyleyebilirsin.
Uzanıp yanağımdan öptü, elimden tuttu eve doğru yürürken:
---Gel içeriye sana yemek hazırladım sofrayı kuralım, bak oğlumda acıktı.
Tamam deyip ona uydum, artık onun esiriydim, dediğinden başka ne yapabilirdim. İçeri girdiğimizde havada kararmak üzereydi.
---Sen otur İsmail’le oynaş, ben sofrayı kurayım.
Önceden de dediğim gibi çok tatlı oğlu vardı. Artık benden çekinmediği için yanıma geldi, divanın üzerinde bir güzel boğuştuk Yalnızlıktan bunalan çocukta oynayacak birini bulmanın coşkusuyla, bazen neşe ve kahkahasından katılacak gibi oluyordu.
Kurulan sofraya oturduk, yiyecekler oldukça boldu. Neler yapmamış ki? Çok becerikli, akıllı ve ne yapması gerektiğini bilen bir kadınla beraberdim. Yemekleri çok lezzetliydi, yavaş yavaş yemeğimi yerken oda hem kendini hem de oğlunu doyurmakla meşgul, ben ise sürekli onu izliyorum. Hareketleri, bakışları, gülümsemesi o kadar tatlıydı ki hayranlığımı gizlemeyi başaramıyor, arada bir bana baktıkça utanıp sofraya bakıyordum. Çok fazla etkisi altında kalma nedenim, hayatımda daha önce bir kadınla hiç bu kadar yakın olamadığım için miydi acaba? Yoksa bu kadın diğer kadınlardan çok mu farklıydı? Sorunun cevabı benim için çok zordu, dedim ya! Cahillik ve gençlik.
Yemeğimi bitirip ellerimi yıkamak için kalktığımda gözüm banyoya takıldı. Her şey düzenli ve tertipli olarak yerli yerinde duruyordu. Kovaları yeniden suyla doldurmuş, yeni sabun, maşrapa koymuştu. Ben de düzenli ve temiz bir insandım, bu nedenle gördüğüm intizam çok hoşuma gitmişi.
Oturduğum yerde İsmail’le biraz daha oynaştıktan sonra, çocuk yorulmuş olmalı ki, uykuya dalmak üzereydi, Mine onu giydirip yatırdıktan sonra yanıma geldi.
---Nihayet yalnız kaldık canım, birazdan çayda hazır olacak, bu gün yorulmuşsundur.
---Yok, o kadar değil. Ustamı ziyaret ettim, çok zor bir durumda, Allah yardımcısı olsun. Kapalı bir yerde böyle tutulmak kötü bir şey olmalı. Oradan ayrılırken içim daraldı, sanki ben orda kalmıştım. Şimdi ailesine durumu nasıl anlatacağım, ya çocukları! Onlar merakla babalarını bekliyorlar. Ayrılalı uzun oldu ve henüz hiç bir şeyden haberleri yok, sanırım evinde kıyamet kopacak. Aile zengin, durumları oldukça iyi, ama çocukları babalarını uzun zaman göremeyecekler, belki de hiçbir zaman.
Durakladım, hüzünlenmiştim yine, duygusal bir insandım, anlattıkça bunalıyordum. Terlemeye başlamış, gözlerim dolmuştu, belli etmemeye çalışarak:
---Zor olmalı, olacakta.
---Üzülme aşkım hayat bu, insan başına nelerin geleceğini bilemiyor ki. Suç birazda onda, neyine gerek böyle kötü işlere bulaşırsın be adam, sonunda bak ne durumlara kaldın. Bu durum kendi seçimiydi.
Elleriyle ensemden yukarı saçlarımı okşuyor, bu hareketi beni derinden etkiliyor, yine tarifsiz bir hazzın etkisine giriyorum. Düşüncelerimden sıyrılıp onu düşünmeye başlamıştım bile. Gençlik bu ya bir an önce onunla beraber olmak istiyorum. Ellerimle belinden sarılıp sıkıca kendime doğru çekerken içimden geçeni anlamış olmalı ki:
---Acele etme, çayımızı içelim sabaha kadar seninim, istediğin kadar seversin.
Diyerek yanımdan kalktı ve içeriye gitti. Demli ve hoş kokulu güzel çayını doyasıya içmiş ardından bütün gece boyunca cinselliğin verdiği hazları tatmış, yeni yeni tanıdığım duygularımı, isteklerimi en güzel şekilde yaşamıştım. Ayrıca bir kadınla birlikteliğin nasıl ve ne şekilde olduğunu da, onun sayesinde bir güzel öğrenmiştim. Bu gün ben uykuda kalmışken o erkenden kalkmış, banyo için su hazırlamıştı. Banyomu yaparak giyindim ve kurduğu sofraya oturdum. İsmail’se da kalkınca Hikmet Abi diyerek yanıma geldi. Kucağıma alıp onu severken mutluluğunu görmek beni de mutlu etmişti.
Bu çocuk acaba daha büyük olsaydı ve yaşananların farkına varsaydı, herhalde böyle davranmazdı sanırım. Çünkü Mine ile yaşadığımız anlar çok da doğru değildi. Tamam, ben bekâr oda evli değildi, ama nede olsa yaşananlar geleneklerimize, dinimize uygun olmuyordu. Evde, köyde böyle ilişkiler hakkında hiçte güzel sözler edilmezdi. Ben bu tür olaylara ve konuşmalara pek ilgi duymazdım. Ama böylesi yaşamlara ilgi duymayan ben, sevmediğim bir olayın baş kahramanı olmuştum. Kendimden utanır gibi olduğum an Mine ile göz göze geldim. O gözler, kafamdaki bu düşüncelerin tamamını bir anda silmişti. O kadın benim olmuş, bende onun. Nefsin isteklerine engel olmak kolay değildi her halde. Bu nedenle bende böyle bir olayı elimde olmadan yaşamıştım. Mine ile böyle bir yakınlaşma ve beraberlik her şeye değer diye düşündüm. O benim böyle derin derin düşündüğümü anlayınca:
---Ne o yine daldın ne oldu?
---Yok bir şey, yaşadıklarımızı düşündüm sadece.
---Boş ver düşünmeyi canım yaşamana bak. Mutlu olmak kolay değil, mutlu olduğun her anın kıymetini bil, bak bu genç yaşında az mı sıkıntı çektin.
Güzel laflar eden bir kadın olduğu için ne zaman ne diyeceğini iyi biliyordu. Aradığını bulmuş, kendine esir yapmıştı, hele benim gibi cahil, yakışıklı birini etkilemesi hiçte zor değildi. Elbette elinden geleni yapacaktı.
Yemek bitmiş sofra toplanmış, çocuk oynamak için dışarı çıktığı an Mine’nin ardından mutfağa gittim. Arkasından yaklaşıp beline sarıldım. Güzel kalçaları vücuduma yapışmış halde dayanılmaz bir arzu ile boynundan öperken:
---Zamanım kalmadı Mine, yola çıkmalıyım yapacak işlerim var. Sana doyum olmuyor, biraz daha kalırsam korkarım tekrar banyo yapmak zorunda kalacağım.
---Kalsaydın aşkım acelen niye? Hele birkaç gün daha kal.
---Ustamın evine haber vermeliyim, merak ederler.
Dışarıya yöneldim, ayakkabılarımı giyerek kapıdan çıktım. Arkama döndüğümde gözlerinde ki o anlamlı bakışıyla bana bakıyordu. Eğilip oğlunu kucağıma alıp öptüm, çocuk gideceğimi anlamıştı.
---Gidiyor musun Hikmet abi?
---Evet aslanım, ayrılma zamanı geldi.
---Yine gel, ben seni çok seviyorum.
Bir şey diyemeden yere bırakırken Tekrar Mine’ye baktım. Yüzünde bir hüzün bulutu görür gibi oldum. Bakışları tekrar gelmemi ister gibiydi.
---Seni bekleyeceğiz, dönmeni istiyorum.
Diye söylenirken, ben hızla uzaklaşmaya başladım. Biraz daha kalırsam gidemeyebilirdim. Ayrılık çabuk olmalı arkama bile bakmamalıydım ve öyle yaptım, bahçe kapısını açarak gözden kayboldum.
Mine’nin umutla söylediği son sözlere cevap veremedim. Tekrar gelme konusunda henüz bir şey düşünmemiş, öncelikle memlekete gidip üzerimdeki sorumluluktan kurtulmak istiyordum ve aklım şimdilik bunlarla meşguldü. Bir müddet dalgın ve karmakarışık duygular içinde ilerledim. Ayaklarıma tam olarak yön vermekte zorlanıyorum. Önemli işim olmasa belki hiç gitmeyecektim. Kendime biraz daha toplayınca hızlanarak yol almaya başladım.
Arabanın yanına gelince besmele çekip arabaya bindim, ağır ağır yol almaya başladım. Ağır gitmemin nedeni kafamda dolaşan bilmeceler, içinden çıkılmaz düşüncelerdi. Yaşadığım bu kısa sürede nelerle karşılaşmış, belki de başka bir insanın ömrü boyunca göremeyeceği zor anlarla savaşmıştım. Karakol, mahkeme, İstanbul’da eşkıyalar, hastane ve Mine.
Beni derinden etkileyen bu önemli ve farklı olaylar, gençliğimin baharında istemeden, bazen de elimde olmayarak yaşanmıştı. Yılların içinde öğrenebileceğim çok şey kısa sürede yaşanmış, aklımın derinliklerine yazılmıştı. Hepsi bir yana, ya Mine? O bambaşka bir güzellikti. Tadına doyamadığım muhteşem hazlar ve yaşanması tekrar tekrar istenilen güzel zamanlar. Burada kalıp birlikteliğim devam etseydi acaba nasıl olacaktı, kim bilir? Önümde uzanan yola bakarken dudaklarımdan şu cümleler dökülüyordu.
gidiyorum köyüme,
lakin ben,
eski ben değildim.
acılar çektim,
sevgiyi buldum,
kadını tanıdım,
mutluluğu yaşadım.
gidiyorum köyüme,
aklımdaki cevapsız sorularla.
Birinci kısmın sonu…
Zaman ayırıp okuyan dostlara teşekkür ederim.
Mehmet Macit
YORUMLAR
mehmetmacit
İlk bölümünden beri takipteyim.Sıkmıyor,heyecan uyandırıyor ve hatta şaşırtıyor..daha ne olsun :)))))))))
Emeğinize sağlık...takipteyim...
Selamlar....
mehmetmacit
Diğer bolumleri okumadim ama okudugum bolüm gayet akıcıydı. İnsanoglu yasadiği surece nelerle karşılaşıp neler yaşayacağı hiç belli degil.
Minik bir eleştiri, ayrılması gereken bazı ekler ayrılmamış.
Tebrik ederim, saygılar
mehmetmacit
saygılarımla