- 2163 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
ESMER KIZ
Onu gördüğü ilk gün aklına geldi,zaten her gün gelirdi, hiç unutmamıştı. Simsiyah saçları beline kadar dökülüyordu. O siyah saçların bir an bile olsa rüzgarda dalgalanışı 30 yıl
geçmesine rağmen on beş dakika öncesinde imişcesine aklında idi. Koskoca 30 yıl
geçmişti.. Ekim ayının nadir ısıtan pırıl pırıl güneşinin verdiği o güzel enerjinin
o günü bambaşka yaptığını düşünüyordu 30 sene sonra bile. 30 koca yıl önce o sabah sekiz trenine binecek ve yeni başladığı işine gidecekti.
Her zamanki gibi sıradan bir sabah değildi. Okulu bitirir bitirmez askere gitmiş dönüşte de girdiği sınavı kazanıp bir bankada işe alınmıştı. Haftanın ilk günü onun da ilk iş günü olacaktı.
Kruvaze siyah ceketi, füme pantalonu ile hemen fark ediliyordu. O sabah kendini gören her mahalleliden;
“Jilet gibi delikanlı olmuşsun Metin, Hayırlı olsun,Allah utandırmasın” övgüsünü alıyordu.
İlk kez istasyona kadar bu denli bir sevgi töreni ile yürüyordu. Ceketinin
iç cebindeki pakedi yokladı, birkaç tane sigarası kaldığı için bakkala girdi ve parayı uzattı.
“Halil abi bir paket Samsun.”
“Hayırlı olsun Metin, yeni işe başlamışsın.”
“Sağol Halil abi başladık, Allah utandırmasın.”
“Utandırmaz merak etme,mahalleden bir bankacı çıktı, kim derdi ki, sümüklü Metin bankacı olacak”
“ Ya Halil abi durup durup aynı şeyi deme, ver şuradan bir sigara”
Dediğinde karşısında onu gördü.Uzun siyah saçları, kısık bakan koyu siyah gözleri, uzun sayılacak boyu ile karşısında duruyordu. Güzelliğe vurulan şaşkın aşık gibi, hafifçe kenara çekilerek genç kıza:
“Merhaba!Buyrun!” Diyebildi
İlk kez duyacağı o sesi yıllarca hiç unutmayacaktı.
“Size de merhaba!”
Trene bindiğinde kafasını çevirdi ve karşısında onu gördü. Kalabalığın arasında kendine yer bulmuş, dışarıyı seyrediyordu. O an,
“İnşallah Sirkeci’de iner.” Diye düşündü.
Tren her istasyona geldiğinde içi hop ediyordu,
“Acaba inecek mi?” diye
Teker teker istasyonları geçiyordu tren ve o güzel kız hala inmemişti. Belki o da Sirkeci’ye gidiyordu. Üzerindeki siyah ceket, içinde lila bir gömlek. Dizinin bir kaç parmak yukarısında eteği ile öyle alımlı duruyordu ki… İçinden,
“Allah özenmiş de yaratmış! Ne kadar da güzel yakışmış giydiği” diye geçirdi.
Sürekli öne doğru bakan başını bir kere bile sağa sola oynatmamıştı,sürekli
aynı noktaya bakan siyah gözler... O an kızın kendine bakmasını ve göz göze gelmeyi
düşündü. Sonra bundan vazgeçti, bu güzelliği seyretmesi için öylece durması gerekiyordu.
Her durakta bir endişe hissetmeye başladı…
“Acaba burada mı inecek?”
İstasyonlar ama esmer kız durduğu yerden kıpırdamıyordu. Cankurtaran istasyonunda da inmedi.Demek o da kendisi gibi Sirkeci’ye gidiyordu. Sevindi içinden bir istasyon daha görecekti onu. Gece eve geldi, annesi ve kızkardeşi ile yemeğini yedi televizyonda bir şeyler vardı ama sabah gördüğü esmer kızı aklından çıkartmıyordu. Yarın yine görebilecek miydi? Nerede oturuyordu? Yoksa birine misafir mi gelmişti? Bu mahallede otursaydı mutlaka tanırdı. Belki de birine misafir gelmişti, hayatı boyunca bir daha göremeyecekti.
Ertesi gün traşını olup bu defa gri takım elbisesini giydi. Çok şık görünmeliydi ve farkedilmek istiyordu. Yine sigara almak için bakkala girdi, biraz oyalandı belki o esmer kız gelir diye. Saatine baktı ve hızlı adımlarla istasyona yürüdü. Az ileride esmer kızı gördü. Bej bir ceket içinde boğazlı kazak, siyah etek, siyah papuçlar. Sanki istasyonu süslemek için bir heykel dikmişlerdi. Trenin gelmesine 5-6 dakika vardı. Yaklaşıp merhaba demek istedi ama o cesareti bulamıyordu. Aynı vagona binmek için sütunları siper alarak ilerledi.Hiç kıpırdamadan önüne bakan esmer kız tren gelince vagonun ilk kapısından içeriye girdi. Öbür kapısından Metin kalabalığı biraz da yararak son anda kendini atabilmişti içeri. Yine dün olduğu gibi o güzelliği izledi. Dudaklarındaki hafif ruju, burnunu, kalın kaşlarını, geriye topladığı uzun siyah saçlara kaçamak bakışlarla bir mabede bakar gibi baktı. Bir an esmer kız başını çevirdiğinde göz göze geldiler. İşte o an sol tarafına işleyen sıcaklık yıllarca gitmeyecekti. Utandı sanki bakmıyormuş gibi yapmaya başladı. Acaba nerede çalışıyordu?
“Kahretsin Sirkeci’den ucu ucuna yetişiyorum bankaya zaten.” Dedi kendi kendine.
Takip edip öğrenmeyi düşündü bir an. Ama ya esmer kız takip ettiğini anlarsa, ya kendisine bunun için bir laf ederse düşüncesi ile bundan vazgeçti. Tren garının çıkışına kadar izledi. Esmer kız sol tarafa Cağaloğlu istikametine doğru yürüdü ve gözden kayboldu
“En azından buralarda bir yerde çalışıyor” dedi kendi kendine…
Akşam trende yine esmer kızı düşünmeye başladı. Adı ne idi acaba? Nerede oturuyor? Nerede çalışıyor? Sonra aklına kafasını allak bullak edecek bir soru geldi.
“Ya sevdiği biri varsa? Ya evli ya da nişanlıysa?” diye düşündü.
İçini bir anda o karamsar düşünce kaplamıştı. Üzüldü ama kendine dahi itiraf edemiyordu ne üzüntüsünü ne de esmer kıza aşık olduğunu. Hoş ve güzel bir oyun oynuyordu iki gündür; yalnızca kendisinin bildiği, kurallarını yalnızca kendisinin koyduğu ve sadece kendisinin oynadığı bir oyun. Yatağına uzandığında hayallere daldı. Esmer kız ile el ele sahilde dolaştı, boğaza gittiler. Emirgan’da çay içip kağıt helva yediler. Birkaç güne sığacak şeyleri hayal kurarak gerçek gibi yaşamak insana ait bir özellik idi zaten ve bunu tadını çıkarttı. Sevgilisi “esmer kız” ile.
Sabah tren istasyonuna gittiğinde yine onu gördü. Taş bir bebek gibi esmer prüzsüz teni hafif makyajı ile ne güzel görünüyordu. İki eli önünde çantasını tutuyordu. Yürüyerek önünden geçti siyah çantayı tutan ellere baktı. Sadece taşlı bir yüzük gördü. İçini bir sevinç kapladı. En azından nişanlı, evli değildi. Tam o an yine göz göze geldiler. O bir anlık bakışta gözler birbirine değmişti ve yine sol tarafını yakmaya başlamıştı. Esmer kız başını öne eğdi.Metin kafasını çevirip demiryolunun ötesindeki ağaçlara bakmaya başladı.
“Beni fark etti mi ?” acaba diye aklından geçirdi.
Tren Sirkeciye gidene kadar o güzelliği seyrediyordu. Sanki banliyö treninin vagonu bir müze idi ve o müzenin en değerli parçasına bakıyordu. Bu gün siyah bir takım giymişti pantolon, ceket, içinde siyah bir gömlek ve boynunda siyah beyaz bir şal. Saçları simsiyah,pırıl pırıl, ne kadar güzeldi. Bu güzellik karşısında nasıl konuşacaktı? Ne demeli idi? Nasıl tanışmalıydı. O gün bankada çalışırken ve akşam eve döndüğünde hep bu soruyu sordu kendine. Sabah uyandı, bütün gece düşünmüştü ve kararını verdi. Sabah istasyonda yanına gidecek
“Merhaba ben Metin” diyecekti sadece.
Sonrasını da esmer kızın nasıl davranacağını da bilmiyordu.
“Aaa ne güzel” diyerek boynuna sarılmasını beklemiyordu.
Belki nezaket gereği sadece ismini söyleyecek ya da tersleyecek
“Bana ne senden” diyecekti.
Ne olacağını bilemezdi. Ama ilk adımı da atmadan bir yolculuğa çıkılmayacağını biliyordu. Hem ne kaybederdi, esmer kız zaten sevgilisi değildi. Ama ya her şey yolunda giderse tanışırsa, kendisi ile konuşursa. Belki sevgili de olmazlar dı, ama bunu bile bilemezdi o ilk adımı atmadan. Ne kazanacağını ne kaybedeceğini oturarak anlayamazsın ki! Kendini bir yarışmacı gibi düşündü kaybedebilirdi. Ama kaybetmesi kesin değildi ki.
“Eğer bir yarışmaya girmezsen kaybetmeyi zaten kabul edersin” dedi kendi kendine.
Sabah yine yola koyuldu. Bakkala uğrayıp sigarasını aldı. Esmer kızın yanına gidecek ve
“Günaydın ben Metin nasılsınız?” diyecekti sadece…
İstasyona geldi ve aynı noktada esmer kızı gördü. Kalbi birden bire yerinden fırlayacak gibi atmaya başladı.
“Haydi Metin şimdi tam sırası git yanına ve merhaba de sadece!”
Ayakları yere çivilenmişti bir santim bile ileri gidemiyordu. Gözlerini kapattı derin bir nefes aldı, bir gece evvel düşündüklerini hatırladı. Tam zamanıydı birkaç dakika sonra tren gelecekti onca insanın birbirini nerede ise ezeceği vagonda esmer kıza ne diyebilirdi? Gözlerini açtı esmer kıza doğru yürüdü yine göz göze geldiler ve esmer kız önüne baktı. Kafasını çevirdi ve raylara doğru bakmaya başladı. Tir tir titriyordu heyecandan. Güçlü biri sarılmış tutuyordu yerinden kımıldayamadı.Tren düdüğünü çalarak istasyona girdi ve insanlar itişerek vagonlardan içeriye kendini attı… Sirkeciye kadar esmer kıza bakarak kendine küfretti.
“Aptalsın sen. Ne var ki heyecanlandın, daha önce hiç mi bir kızla tanışmadın salak” dedi kendi kendine.
Günün ilerleyen saatlerinde biraz daha sakindi.
"Ne oldu dünyanın sonu mu ? yarın söyleyiveririm " dedi
O gece yine provalar yaptı. Gözüne uyku girmedi. Yarın haftanın son günüydü araya haftasonu girecekti, belki esmer kız kendisi gibi hafta sonu tatilinde olacaktı. Cuma tanışırsa haftasonu çıkarlardı diye tatlı hayaller kurmaya başladı.
Sabah her zamanki gibi hazırlandı evden çıktı. İstasyona yaklaşıyordu. Kalbinin farklı attığını Ekim sabahının serinliğinde terlediğini hissetti. İstasyona çıkan merdivenler hiç bu kadar uzun gelmemişti. Birkaç basamak sonra onu görecekti ve dün olduğu gibi aptalca donup kalmayacaktı. Basamaklar bitti ve istasyona
çıktı. Sağa sola bakındı ama esmer kızı göremedi. Biraz daha ileriye doğru gitti sonra geri döndü. Acaba geç mi kalmıştı esmer kız.
“Bir sonraki trenle gideyim beş dakika geç kalsam her halde dünyanın sonu olmaz” dedi.
Gözü istasyonun girişinden başka bir yere bakmıyordu. O sırada yağmur başladı. Puslu İstanbul sabahlarından biri idi. İnsanlar koşa koşa kendiklerini kapalı istasyona atmak için acele ediyordu. Merdivenden çıkan herkese tek tek baktı.Esmer kızın her an geleceğini umud ederek gözleri girişte bekledi. Bir sağa bir sola yürüyordu.
“Haydi esmer kız gel ne olur?” diye diye dakikalar geçmeye başladı.
Banliyö treni geldi ve kapılarını açtı. Hiç binmek istemiyordu. İçinde bir acı hissetti. Sanki esmer kız onu terk etmişti. Yıllardır birlikte olduğu sevgilisinden ayrılma acısının daha fazlası idi bu hissettiği, bir türlü kendine tarif edemiyordu hissettiklerini. Birden kendine geldi trenin içindeydi. Kafasında garip düşünceler uçuşup durmaya başladı. Sirkeci’ye nasıl geldiğini anlamamıştı. Yolda esmer kızı düşündü hep. Bir daha göremeyeceğini hissetti ama bunu itiraf edemiyordu.
“Belki geç kaldı, belki işi vardı önceki trenle gitti” diye düşündü.
Ertesi gün Cumartesi olmasına rağmen istasyona daha erken geldi bekledi bekledi… Pazar günü, sonra Pazartesi...Salı günü bankadakilere yalan söyledi öğlene kadar izin aldı… Yine bekledi istasyonda ama esmer kız gelmedi hiç gelmeyecekti.
“Zamanı geri döndürmek mümkün olsa idi ilk gün esmer kızın yanına gidip tanıtırdım kendimi, ister terslesin isterse elindeki - çanta ile kafama vursun… Aptalın biriyim ben!” dedi kendi kendine.
Oysa yaşanan tek bir an bile geri gelmeyecekti. Yarışmaya girmemişti ve kaybetmişti. Eğer bir şeyi istiyorsan o an harekete geçilmesi gerektiğini öğrenmişti. Acaba gerçekten istememişmiydi ya da yeterince mi istememişti. O birkaç gün içerisinde ne istediğini biliyor muydu yoksa kendi kendine oynadığı güzel oyunun büyüsüne mi kapılmıştı? Öncesinde oyun hoşuna gitmişti kendi kendine oynamayı istemişti ve oynadı. Oyunda tek eksik cesaret idi. O gün cesaret kendini bırakmış yerine korkuyu yollamıştı. Yapabileceği bir şeyi nedenini tarif edemediği korku yaptırmamıştı. Birkaç dakikalık tereddüt ona neler kaybettirmişti asla bilemeyecekti. Kazandırdığı aklından bir türlü çıkartamadığı bir sevgili olan esmer kız ve yalnız geçirdiği koskoca yaşam oldu… Onun olmayan esmer kız yoktu artık ve hiç olmayacaktı. Her istasyona geldiği gün esmer kızın beklediği sütunun yanından geçtiğinde hafif bir gülümseme kaplıyordu yüzünü.
“Kim bilir şimdi ne yapıyor? Evlenmiş çoluk çocuğa karışmıştır, görsem zaten tanımam” derdi. Bazen sanki orada imiş gibi dalar, kendine kızar tren gelene kadar bir seramoni gibi geçmişi yaşardı. Hayatının en büyük hatası idi o bir kaç gün gördüğü esmer kız ile tanışmamak.Belki de değildi? Ama hep harekete geçememenin kendine yaşattığı esmer kız belirsizliğinin yükünü taşıdığını hissederdi. Bazen dalıp gider o hiç unutmadığı esmer kızın güzel yüzü canlanırdı. Hayatının tek keşke dediği günleri aklına getirirdi. Tam 30 yıl geçmişti. Bugün emekli oluyordu arkadaşları mahallede ufak bir kutlama yaparız demişlerdi.Çocukluğunda kendisine sümüklü Metin diyen bak kal Halil bile rahmetli olalı 12 sene geçmişti. Şimdi yerine oğlu bakıyordu ama dükkân aynı dükkândı. Yine Samsun sigarasını aldı arkadaşları ile buluşacağı eski meyhaneye doğru yürüdü. Gece saat 12 yi geçmişti meyhaneden telaşla çıkanlar bağırıyordu.
“Ambulans, ambulans çağırın gidiyor Metin”
Bir anda ortalık kalabalıklaştı evlerin pencerelerinden meraklı sorular yağmaya başladı.
“Ne oldu?” diye sordu üst kattakilerden biri.
“Suphi abi bizim Metin galiba kalp krizi gitti valla” diye ağlamaya başladı.
Ertesi gün Metin’i hastanenin morgunun kapısında çocukluk arkadaşları ve mahalleli karşıladı. Yeşil cenaze arabasına bindirdiler. Mahalleye doğru helâllik almak için yola çıktılar.
Nesrin tekerlekli sandalyesinde oturmuş pencereden dışarıyı seyrederken cenaze arabasını gördü. Bütün mahalle yukarıya doğru gidiyordu.
“Abla cenaze var galiba” dedi
“Sabah bakkalda duydum ben de. Yukarı sokakta bizim Ayşen’in abisi Metin bey vefat etmiş bankacıydı daha dün emekli olmuş, akşam kalp krizi geçirmiş dediler, yazık valla ya 55 yaşında falanmış, ben de şimdi cenaze evine gidiyorum” dedi ve çıktı…
Samatya’ya taşındıktan bir hafta sonra gece mesaisinden dönüşte kendisine çarpan araba geldi aklına. O kazadan sonra tekerlekli sandalyesinden hiç kalkmamış ve pencereden dışarı bakmıştı 30 yıl boyunca. Her sabah Metin istasyona giderken buradan seyrederdi. Akşam tam saatinde istasyondan çıkışını görürdü. 30 yıl önce o gün bakkala girdiğinde adının Metin olduğunu öğrenmişti ama esmer çocuk derdi hep…
O esmer çocuk kendi ile birlikte geldi 50’li yaşlara. Trende kendisine baktığını hissederdi birkaç kez göz göze geldiğinde kalbinin nasıl çarptığını düşündü. Her defasında o mağrur duruşunu korumuştu. İstasyona gittikten tam beş dakika sonra gelen esmer çocuğu düşündü.
“Gel artık tanışalım, benim mi gelmemi bekliyorsun, çok beklersin” diye hınzırca aklından geçirdiğini hatırladı.
Metin’i her gördüğünde kalbi çarpardı. Kaç kez;
“Seni her sabah uğurluyorum ama farkında bile değilsin, yıllar olmuştur o baktığın kızı unutalı” derdi…
Kalbinde bir sıcaklık hissetti, o kadar güzel bir duyguydu ki. Ayağa kalktı ve tülleri kenara çekip pencereyi açtı, içeri dolan bahar havasını soludu. Arkasını döndü. Esmer çocuk siyah kruvaze ceketi, gri pantalonu ile karşısında duruyordu. Saçları 30 yıl öncesindeki gibi kısa, yeni traş olmuş, yüzündeki mahçup ifadesi ile…
“Seni bekliyordum Metin” dedi gülümseyerek.
“Biliyorum Nesrin işte seni almaya geldim, haydi gidelim”
YORUMLAR
Bitmek tükenmek bilmeyen ama okuru asla sıkmayan diyaloglarla kotarılmış bu öykünüz de. Aşk deliliğinin korkaklıkla taçlandığı gençlik çağlarımın kokusunu aldım. Benim için de tanıdık olan mekanlara yolculuk yaptım yine.
Finalin kurgusu yine güzel. Hüzünlenmiş, derin bir nefes alacakken ikinci dalganın çarpmasıyla sessizliğe bürünüyor insan.
Tebrik ederim,
Sağlıcakla