ERCİYES'İN KIZI!.. (7)
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Akşamın on’una kadar hareketli olan cadde de tek tük insanlar vardı. Telaşlı yürüşlerinden belliydi evlerinin yolunu tuttukları. Kutluay, ellerini cebine koymuş rafan adımlarla rotasını kaybetmiş yelkenli gibi ilerliyordu yüreğinin istediği yere doğru. Kafasında öyle düşünceler vardı ki; güncel sıkıntılarından kendini arındırıp ıhlamur ağacının altında şafağa dek oturmak, ılık esintilerin eşliğinde gökyüzünün büyüleyici güzelliğine dalıp gitmek, dolunayın endamına elsürmek, yıldızların savrulan ışıltılarına gömülüp rüyalara dalmak istiyordu. Buket’i ilk gördüğünde; ondaki menekşe güzelliğinin mor renklerine bezenmiş, sarmaşık güllerin bedeninde zuhur etmiş haline çarpılmanın çıgınlığı aklını başından almışlığına hala şaşkındı. Bir fırsatını bulup içinde biriktirdiği, kelime kelime mısralara döktüğü duyguları sıralamak istiyordu. Yanlış anlaşılmasının verdiği tedirginlik cesaretini kırıyordu. Kutlu bir ülküye inanmış bir yiğidin aşık olması, tutkunluk derecesinde sevdalanmasının sanki yasaklanmış kuralmış gibi algılanmasının yanlışlığını bilsede çevresinden çekiniyordu işte...
Oltu taşından yapılmış otuzüçlük bozkurt başlı tesbihini cebinden çıkarıp taneleri parmağında turlatırken hafiften ıslık çalarak ilerliyor, gecenin bu saatinde başına bir kötülüğün gelebileceğini, kalleş tuzakların kurulabileceğini umursamadan adımlıyordu kaldırımları. Işıl ışıl caddenin sağlı sollu tarafındaki dükkanların vitrinlerine bakıyordu. ’Sarraf Ülkü’ yazan sarrafın önünde durdu. Boşalılmış vitrinlerinde göstermelik bir kaç ince işlemeli bayan yüzüklerine dikkatlice baktı. ’ Ah ülen, şu yüzüklerden bir gün Buket’e alıp ellerimle parmağına takacağım günü görebilecek miyim?’ diye geçirdi içinden. Sonra nice güzel bilecikler, takılar alacağını anımsayarak gülümsedi. Annesinin ’ Oğlum şu okulunu hayırlısı ile bitirip, bir de tam benim istediğim gibi bir gelini aile ocağımıza getirirse Allah’tan başka daha ne istiyeyim oğul’ dediğini duyar gibiydi. Annesinin hayırlı duaları üzerinden eksik olmazdı Kutluay’ın. Babasının elim bir tarfik kazasında fani dünyadan göçerken üç yaşındaydı. Onu hem büyütmüş, hemde okutmuştu tek başına. Evin tek evladı olmasından dolayı Ayşe hanım onu okula gönderdikten sonra gündelik işlere giderek ekmek parasını ve oğlunun okul masraflarını kazanıyordu. Bir kaç akrabası vardı ama onlarında durumları kendisinden pek farklı değildi. Ülkede Türk olupda zengin olan var mıydı ki?!.. Kurtuluş savaşını aç ve susuzlukla kazanan milletin; savaş sonrası yine aç, yine fakirliklerle hayatını idame ettiriyorlardı köşeleri tutmuş savaş kaçkını hırsızlar sermayelerine semayeler katarken!..
Kutluay, ilkolulu bitirinceye kadar birinci ve ikinci dönem karnelelerine öğretmeleninin taktirlerini yazdırmış, sınıfın çalışkan öğrencileri arasında ilk dokuza girendi 45 kişilik sınıflar arasında. Öğretmeni Yıldırım onun çalışkanlığının yanı sıra sakinliğini, arkadaşları ile paylaşımcı oluşunuda çok takdir eder, tenefüslerde bazen onun yanına gider, hal-hatır sorar, geleceğe dair hayallerini süslerdi konuşmalarıyla. Haylaz çocukların yaramazlıklarına kızmazdı ama Kutluay’a daha başka bir tutkuyla ilgilenirdi. Annesi onu okulun ilk yılında ve ilk haftasında okula alıştırmak için gelip götürdüğü sırada oğlunun öğretmeni Yıldırım öğretmenle tanışmıştı. Bira kaç gün sonra aralarında samimiyet oluşunca Yıldırım öğretmeneKutluay’ın babasını üç yaşında elim bir trafik kazasında kaybettiğini söylemişti. O günden sonra Yıldırım öğretmen elinden geldiğince diğer çocuklara haksızlık olmaması için belli etmeden ilgilenirdi. Öksüz bir çocuğun babasız büyümesine üzülür, baba çevkatini öğretmenliği ile vermeye çalışırdı. Üstelik zeki oluşu, uyumlu hali ile kaybedilmemesi gereken bir çocuktu. Zorlukları yene yene okulları bitirebilirse vatana büyük hizmetler vereceğine imanı gibi emindi. Onun kaybetilmesi ülkenin çok şeylerin kaybedeceğini biliyordu.
Ülkenin borç batağına saplandırılıp amerikan ve Avrupa ülkelerine zorunlu muhtaç hale getirilen, Amerikan süt tozu, genleri ile oynanmış buğdayları gemiler dolusu ülkeye gönderilip, vatan çocuklarına Amerikan zehiri yedirilip içirilerek büyütülen çocuklarımızın kendi amaçlarına uygun yetiştirilip devlet kademelerine yerleştilerek milleti köleleştirmeye doğru gidişine karşı akıllı, zeki vatan evlatlarının yetki kademelerinde, askerinde, polisinde, meclisinde görev almalarını arzuluyordu Yıldırım öğretmen. Öğretmen olduğunda Murtafa Kemal’in gençliğe hitabesini yüreğine kazıyarak; bayrağa, Kuran’a yemin etmişti hayırlı evlatlar yetiştirmeye...
Yıldırım öğretmen, okuldaki çalışkan, ilerisini görebildiği çocukları tesbit ediyor, onları pazar günleri okula çağırıp iki saat hasbıhal ediyordu. Okulu, köyü, memleketi, devleti yürekten sevmelerini, yabancı fikirlerin yüreklerinde yer etmemesini soru cevap şeklinde anlatırdı. Kutluay, Yıldırım öğretmeninden o kadar çok şey öğrenmişti. Ülkücü olmasının başlıca sebeplerinden biriydi Yıldırım öğretmen. Çocukların sevgilisi olduğu gibi Karabulut köyününde kıymet verdiği öğretmenlerdendi.
Kutluay, vitrinlerde Buket’e almayı düşündüğü hediyeliklere bakerken çocuk yıllarını anımsayıp gitmişti. Unutamadığı öğretmenini vitrinlerin camlarında gördü silüetini. ’Ah be öğretmenim, şimdi kimbilir nerelerdesin’ dedi mırıldanarak. Saatine bakarken karşı kaldırımdaki dükkanların vitrinlerine bakmak için geçti. Bu sıradaki dükkanlar genellikle tuhafiyeciler, manifaturacılar, gelinlik, ceğizlik satan dükkanlardı. Selma Gelinlik yazan virindeki giydirilmiş kızın gelinliğine baktı. O an içindeki delice fırtınayı koparıp Buket’e koşmak istedi. İnce belli model kıza giydirilmiş gelinliğin beline işlenmiş kırmızı kurdela ve içindeki türk bayraklı motifine bitti. ’İnşallah o günlerde gelecek nasibimizde varsa’ diyerek dudaklarını büktü imakansızlıkları göz önüne getirerek...
Hücrelerine kadar sırılsıklam halde ilerlerken Dursun Önkuzu caddesinde, arkadan bir elin sağ omzuna dokunduğunu hisseti. ani bir dönüşle ocağın sekreteri Alperen’le göz göze geldiler.
Şaşkınlığını gizleyemeyen Alperen:
- Başkanım, bu saatte, sen burada yapalaynız geziyorsun? Hayırdır?
Kutluay, Alperen’in hayret dolu bakışlarına gülümseyerek:
- Ya toplantıdan sonra Buket’le bizim çorbacıya gidip çorba ve çay içtik, sohbet ettik biraz. Sonra da onu taksi ile evine uğurladım. Bende biraz ruhumu dinlendireyim diye şu güzelim havada yürüyeyim dedim kendi kendime.
- Ama başkanım durumları biliyorsun. Tamam buralar emin olduğumuz yerler. Yine de yanında bir kaç arkadaşımız olmalıydı!
- Korkum yok Alperen. Allah alnımıza ne yazmışsa o olacak, gerisi fasa-fiso, dedi gülerek.
- Elbette öyle de, yine de tedbiri elden bırakmayalım başkanım.
- Haklısın. Efkar dağıtayım yalnızlığımla diye bugün böyle oldu. Sen ocaktan mı geliyorsun? Bana diyorsun da, sende yalnızsın!
Devam edecek...
Zafer Direniş
...
12 Ağustos 2015 Çarşamba 22.45 Lahey
YORUMLAR
direniş
selam ve saygılar yolladım uzaklardan...
direniş
Varolasın ustam.
Selam ve saygılar uzaklardaki gariban abinden ....
Aynur Engindeniz
Yazıda vatan, millet, aşk üçlüsünün yanında yabancı devletlerin ülkemiz üzerinde oynadığı oyunlara da açıklıkla yer verilmiş.
Tebrikler Kardeşim
direniş
Uatamın katkıları yazma şevkimi kuvvetlendiriyor...
Bir gün güzel hikayeler yazabilirsem, sizler gibi değerli ustalarımın teşvikleri ile oalcak bu.
Selm ve saygılarımla can kardeşim... uzaklardan..