ERCİYES'İN KIZI!.. (6)
Kutluay içeriye adım atar atmaz, toplantıya gelen gençler çeketlerini ilikleyerek ayağa kalktılar ve selamını aldılar. Kendine ayrılmış koltuğa geçerken boş bir sandalye arar gibi etrafına bakındı. Boş bir sandalye olmadığını görünce:
- Arkadaşlar, sizleri bizim okuldan ikinci sınıf öğrencilerinden ülküdaşımız Buket’le tanıştırayım. Kendisi davamız için çok gayretli biri. Kendini yetiştirebilen nadir ülküdaşlarımızdan birdir. Maşallah her konuda bilgisi var ve çok okuyan bir arkadaşımız. Onunda toplantımızda yer alıp, değerli fikirlerinden istifade edelim diye getirdim. Eğer rızanız olursa onada salondan sandalye getirsin bir arkadaşımız.
Ocağın sekreteri Alperen:
- Başkanım şereftir bizim için Buket kardeşimizin aramızda olması. Sağ olsunlar sizi kırmayarak aramıza katılmışlar.’ Bir elin nesi var, iki elin sesi var!’ diye boşuna söylememiz atalarımız. Onunla ocağımızın gücüne güç katacağız. Kendisinden Allah razı olsun.
Buket’in yüzü kızarır gibi oldu. Mahçup bir edayla;
- Teşekkür ederim arkadaşlarım. Başkanımızın ricası benim için onurdu. Sizleri tanımak, ocağa hizmet etmek beni mutlandırdı. Her zaman yanınızdayım, diyerek herkesle tek tek tanıştı, el sıkıştı.
Buket, Kutluay’la göze geldiğinde şaşkınlığını sezinleyen gençler; ’Acaba bir durum mu var?’ diye içinden geçirirlerken söze giren Kutluay:
- Arkadaşlar, Tülay kardeşimizde gelecekti. Onu aranızda göremedim. Haberi olan var mı neden gelemediğinden?
Buket gençlerden önce davranıp:
- Bende bunu diyecektim. şaşkın bakışlarımı anladınız, farkındayım. Başkanımız geleceğini demişti bana. Onunla tanışmaya sabırsızlanıyordum, göremeyince üzüldüm! İnşallah aksi bir durum yoktur?
Tülay’la aynı sınıfta okuyan Girayhan:
Buket kardeşim, Kutluay başkanım; Tülay’ın arkadaşı Neslihan’ı gördüm yolda. Annesinin teyzesi çok rahatsızlanıp hastahaneye kaldırmışlar. O da annesi ile hemen hastakaneye gitmişler. Giderken de bizlerden birini gördüğünde mazeretini söylemesini istemiş Neslihan’dan. Neslihan ocağa haber vermek için gelirken karşılaştık, o da bana dedi.
- İnşallah çok kötü bir durumu yoktur. dedi Kurluay. Yarın durumu öğreniriz. Eğer hala hastahanede olursa hep beraber ziyaretine gideriz teyzemize.
Buket üzgün üzgün ayakta dikilirken;
- Gelecek günlerde tanışırız Tülay’la. Teyzesine bir şey olmasında. Zamanım olursa başkanımızın dediği gibi yarın hastahanede olursa ziyaretine gelirim sizlerle, dedi.
Salondan sandalye de getirilerek Buket yerini almış ve toplantı Kutluay’ın başkanlığında başlamıştı. Güncel olayların değerlendirilmesi, bütün okullardaki durumların değerlendirilmesi, diğer şehirlerden gelen öğrencilerin sıkıntıları, okulların ve ocağın eğitim proğramları tek tek masaya yatırılmıştı. Herkesin düşüncelerini not alıyordu Alperen. Alınan notların önemlileri öne çıkarılarak ivedilikle yapılamsı gerekenler ilk sıralarda yer alıyordu. Dışarıdan gelen öğrencilerin barınma ve çok fakir olan ailelerin çocuklarının maddi yönden de nasıl destekleneceği, maddi kaynakları nereden bulunacağı tartışması yapırken Göktür söze girdi:
- Başkanım ve değerli üşlüdaşlarım, öncer zengin olan esnaflardan bize yakın olanları önce tesbit edelim, sonra o esnaf arkadaşlarımıza ’Erciyesin Kutlu Sesi’ dergilerinin sayılarından götürelim. Çaylarını içer, ziyaretimizin sebebini söyleriz. Bizim insanımız yardım severdir. Bizim ciddi çalışmalar için de olduğumuzu bildiklerinden bize güvenlerinin tam olduğuna inancım var. Her selamlaştığımıza bize soruyorlar zaten ihtiyacımızın olup olmadığını.
Buket, Göktürk’ün söylediklerine tastik edercesine:
- Göktürk ülküdaşımızın düşüncesi harika. Banada görev verirseniz mahallemdeki tanıdığım komşu kadınları ziyaret ederim. Hatta onlara bir kır gezisi düzenleyerek yaylaya çıkarız. oradan hem eğlenir, hem de onlara fakir olan arkadaşlarımızın durumlarını anlatarak yardım için kampanya açarım orada. Züccaciyeci tanıdığınız varsa, ben gider oradan bir cezve seti alırım ve seti orada açık artırmaya koyarım. Böyleliklede yardım toplayabilirim, derken gözlerinin içi gülüyordu Buket’in.
Toplandı heyecanlı konuşmalarla devam ederken saat akşamın dokuzonbeş’ini gösteriyordu. Tolantının nerdeyse sonuna gelinmişti. Konuşamaları en son şeklini vermek, önceliklerin ivedilikle yapılamsı acil olanların değerlendirmesini yapmak için sözü Kutluay başkan aldı.
- Arkaşdaşlar, isabetli düşünce ve fikirlerinizden dolayı öncelikle teşekkür ederim. İki saati geçen toplantımızdaki konuşmalardan çıkan kararların en önemlilerini şöyle diyebiliriz. Dışarıdan gelen öğrencilerimizin her türlü sıkıtıları ile ilgilenilecek. Kaldıkları yerlerde sıkıntılı olanları, maddi yönden çok müşkül durumda olanları acilen tesbit edilmesi. Şehir esnafımızi ziyaret etmek, bire bir görüşülmesi, Buket arkadaşımızın mahallesindeki bayalar için yaylada piknik düzenlemesi ve orada yapacağız faaliyetler, Dergimiz, Erciyesin Kutlu Sesi’nin daha çok kitlelere ulşamasını sağlamk ve bunun için ekipler oluşturulması, Okullarda, sokaklarda, çarşıda vs.. Nerde olursa olsun hiç bir olaya dahil olmayacağız. Bunun içinde okulların bölüm başkanları arkadaşlarımıza çağrılar yapacak, onların ipi kopuk serseri Lenin artıkları ile muhatap olmamalarını talimatını vereceklerdir. Biz okuyacağız anlayışını gençlerimizin kafasına yerleştirme azmini yaymak. Duvarlara, direklere, kamuya ait hiç bir binaya asla slogan yazılmayacak. Yazanlar kesinlikle uyarılacak! Kız arkadaşlarımızın çalışmalarını yürütecekleri bir yerin kiralanması... Diğer pasif olan işleri zamanına göre faaliyete geçirilmesi...
Alperen, Kutluay başkan konuşmasını noktalarken:
- Başkanım, alınan kararları daktilo ettikten sonra fotokopilerini tektirir, kopyaların bir nüshasını yarın arkadaşlarımıza takdim ederim.
- Peki Alperen, dedi Kutluay başkan. Arkadaşlarına hitaben, Arkadaşalr toplantımız burasa sona eriyor, tekrar hepinize yürekten teşekkür ederim. Allah yar ve yardımcımız olsun. Memleketimiz kavgalardan, anarşiden uzak kalsın...
Hepsi birden:
- Amiiiiinnn, dedi.
Toplantı odasından gençler ayrılırken tokalaşıyor, kafalarının sağ kenarlarını birbirine tokuşturuyorlardı. Ülkücülerin birbirleri ile vedalaşması böyle oluyordu; içten, yürekten! Buket’in yalnızca eli sıkılıyordu. O da arkadaşalrına tebessümlerle ’ Allah’a emanetimsizniz’ diyordu.
Yönetim kurulu odasında Buket ve Kutluay kalmışlardı. Kutluay’ın aldığı notları dolaptaki kalasöre yerleştirirken Buket’de oda içini baştan aşağı inceliyordu. Durvarlarda asılı altın yaldızlı çerçevelere konmuş tarihin onurlu sayfalarında iz bırakmış ecdatlarının potrelerine bakıyordu. Başkanın arkasındaki panoya yerleştirilmiş Alparslan Türkeş’in sözlerinden ’Hepiniz birer Türk Bayrağı’sınız. Bayrağı lekelemeyin, kirletmeyin yere düşürmeyin.Bölünme kabul etmez, kutsal bir bütün halinde Büyük Türkiye’yi yeniden inşa edeceğiz…’ cümleleri okurken yumruklarını sıkıyordu. Kutluay ise notlarını klasörlere yerleştirdikten sonra sol tarafındaki kitaplıktan bir kitap alıp Buket’e uzatırken açık kapıdanı bir genç seslendi:
- Başkanım çay içer misiniz?
- Sağolasın yiğidim, henüz yemek yemedik. Yarın inşallah taze çayınızı yudumlarız. Şimdi bizde çıkacağız, dedi gence.
Buket merakla Kutluay’ın ona vermeye çalıştığı kitabın ismini görmek için biraz eğilmişti ki; Kutluay:
Buket, bu kitabı okudun mu? Harika bir kitap. Okumadı isen al bunu oku. ’ Çağlayanlar’ 1920’lerin Türkiye’sini anlatır. İçinde bir hikaye var ki; şuan yaşadıklarımız var o hikayede. Turan nasıl Çıldırdı?. Her ülkücünün mutlaka okuması elzem olan hikaye. Ben ondan fazla okudum o hikayeyi. Diğerleride mükammel...
- Aaaa, ne demek? Elbette okurum seve seve. Biliyorsun ben okumayı çok seven biriyim. Hele birde senin tavsiye ettiğin kitap elimden kurtulur mu?
- Tamam, al bu kitabı evde okursun. Şimdi doğruca sıcacık çorba içmeye ne dersin_
- Hayır demem başkanım! Ben de çok acıktım. Çorbalarıda çok severim
- Haydi bismillah... istikamet Hasan Emminin mekanına marş marş, diyerek ocaktan ayrıldılar.
Çorbacı Hasan Emminin yeri üç sokak ilerideydi. Ülkücülerin en çok sevdiği parti binasının altında onbeş yıldır faaliyet gönteriyordu. Hasan Emminin namı ülke geneline yayılmış, Kayseri’ye yolu düşen mutlak onun mekanına uğrar, çorbasını içerdi. İşyerini açmadan evvel hızlı bir partiliydi. Her işe koştururdu. İşyerini kurduktan sonra sadece maddi destek verebiliyordu işlerinin yoğunluğu nedeni ile. Şehirde çok sevilen biriydi Hasan Emmi. Kutluay, Hasan Emminin ününü, elinin lezzetini anlatıyordu Buket’e. Çorbaların lezizliğini anlattıkca daha fazla açıktığını hisseden Buket:
- Beni daha fazla halsiz bırakmadan biran önce girelim Hasan Emminin yerine.
- Şu köşeyi dündük mü oradayız.
- Ya bende biliyorum burayı. Bilmiyormuşum gibi iyi reklam yaptın hadi. Bir defa babamlarla gelmiştik ama sanırım iki yıl kadar önceydi. Buralar bize bira uzak olduğu için yolumuz pek düşmez. Ama Hasan Emminin yerini yabancılarında bilmesi şehrimizin iyi tanıtımı oluyor. derken gülümsüyordu Buket.
Köşeyi dönüp, iki dükkan ilerideki Hasan Emminin yerine girdiklerinde işçilere selam verip yiyeceklerin bulunduğu vitrin dolabının yanındaki masaya oturdular. Karson elinde siparis fişi işle masaya yaklaşıp:
- Başkanım hoş geldiniz! Ne arzu edersiniz?
- Bana az sarımsaklı işkembe çorbası getir. Buket ablan ne isterse... Hasan amca sanırım eve gitti, görünmüyorda...
- Evet başkanım, eve gitti... Burası saat bire kadar önce Allah’a sonra da bize emanet. yarın selamını söylerim, dedi Hüseyin karson.
Buket önündeki çorba listesine bakarken:
- Ya ben mercimek içsem nasıl?
Garson Hüseyin:
- Ablacığım nefistir. gerçi her çorbamızda Hasan Emmimizin lezzeti vardır.
- Tamam o zaman, bana mercimek getir, dedi Buket.
Çorbalar içilmiş, ardından taze demlenmiş çayların ardından sıcacık duyguların yüklendiği güne son nefes verilirken her ikiside çok mutludular. Yüreklerinin tatlı ürpertisi onları daha da birbirlerine yakınlaştırıken çağrılan taksiyle eve uğurlanıyordu Buket.
- Hayırlı gecen, tatlı rüyaların olsun Buketciğim, dedi taksiye binerken Buket.
Tılsımlı bakışlardan sevda alevlenirken; Buket’in sol yanına saplanan ’Buketciğim’ hitabında sırılsıklam duyguları ile İstanbul hanımefendisi nazikliği ile el sallıyordu Kutluay’a. Kutlay ise, sağ elini kaldırıp öylece tutmuştu hareketsiz. Ayrılışın hüzünlerine karasabanlar ekilmişti. Boynunu büktü, Buketin duyamayacağı ses tonuyla ’güle güle’ diyebildi zorlukla...
Devam edecek...
Zafer Direniş
...
08 Ağustos 2015 Cumartesi 23.45 Lahey
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.