- 239 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Zehra Ana
ZEHRA ANA
Günlerdir kapısını çalan olmamıştı. Ayşecik de gelmiyordu uzun zamandır. Ayşecik komşusunun küçük kızıydı. Gün de en az iki defa ziyaret ederdi Zehra anayı. Şu on dört basamaklı merdiven olmasa gidip görecekti Ayşeciği. Ama o basamakları inip çıkmayı bir türlü göze alamıyordu.
Yaş altmışa gelmişti ama hayat onu öyle bir yıpratmıştı ki. Dizleri tutmuyor, yürümekde zorlanıyordu. Gençlik günlerini hatırlardı ara sıra. On dört basamak merdiven neydi ki onun için. Sırtında ağırlığınca yükle kılıç kayaya az mı gidip gelmişti. Hem de banamısın demeden.
Mehmet amca otuz beş yıl önce Zehra anayı tek çocuğuyla bırakarak ansızın göçüp gitmişt dünyadan. Ne zorluklarla büyütmüştü çocuğunu. El işleri yaparak, gündelik temizliğe giderek, bağlarda bahçelerde çalışarak okutmuştu göz bebeğini. Oğlu mühendis çıkmıştı. Düğününü de yapmıştı hiç kimseye muhtaç olmadan.
Gözlerinde tütüyordu yavrusu. Yıllar olmuştu yavrusunuı görmeyeli. Canı cananı, yoldaşı, arkadaşı her şeyiydi, Hasan. Evlendiği yılın ertesinde İstanbul’a evine götürmüştü Zehra ana’yı Hasan. Bir gece yarısı yan odada geliniyle oğlunun tartışmasına istemeden de olsa kulak misafiri olmuştu. Gelini oğluna ha bire kendisini şikayet ediyor, kayınvalidesini evinde istemediğini söylüyordu. Hatta "ya o, ya da ben" bile demişti gelin. O gece hiç uyuyamamıştı. Halbuki kimseye hiç bir zararı da yoktu. Bir köşede oturuyor, önüne konanı yiyordu. Hatta elinden geldiğince temizlik, bulaşık gibi ev işlerinde de yardımcı olmaya çalışıyordu gelinine. Gelini zengin ve soylu bir aileden geliyordu. Zehra ana bazı zamanlarda söyleniyordu kendi kendine, " Ah Zehra. Gelin elbette haklı. Sen kim duman çökmüş boz dağlarda kara bulutları dağıtacak rüzgar kim. Otur oturduğun yerde". Her ne kadar böyle söylese de kabullenemiyordu bu onur kırıcı davranışları. Kendisi de gelin olmuştu. Üstelik beş çocuklu bir ailenin geliniydi. Çocukların bakımı da dahil her şeyi o üstlenmişti. Mümkünmüydü kayınvalidenin sözünden dışarı çıkmak. Bunları düşünürken "devir değişti" diyerek çıkıyordu işin içinden. Her ne kadar yorulsa; yıpransa da hasret duyuyordu o günlere. Saygı, sevgi, sadakat o günlerde kalmış dediği de oluyordu kimi zaman.
Bir kaç gün sonra Hasan on günlüğüne iş gezisine çıkacaklarını söyleyerek otobüse bindirmiş köyüne göndermişti. O gün bu gün görmemişti yavrusunu. Ama iyi evlattı Hasan. Her ay harçlığını gönderiyordu. Allaha şükür kimseye muhtaç olmadan sürdürüyordu hayatını evinde.
Bir de hasret olmasa memnundu hayatından. Çok bunaldığı zamanlarda balkona atıyordu kendini. Pencerenin yanındaki çam ağacını Hasan’ın doğduğu günde dikmişlerdi. Hasanıyla yaşıttı ağaç. Hasret ateşinin yüreğini dağladığı zamanlarda ağacı öpüp kokluyordu Hasanının niyetine. Kimi zaman hayıflandığı da oluyordu. O anları "koca mühendis. Sanki tek derdi benmiyim? Allaha şükür kimseye muhtaç da etmiyor" diyerek geçiştiriyordu. Ama Hasanının kokusu da tütüyordu burnunda. Ne çilelerle büyütmüş; okutmuştu yavrusunu. Yememiş, yedirmiş; giymemiş giydirmişti. En iyi elbiseleri giydirirdi yavrusuna. Yokluğu hissettirmemek için çocuğuna gece gündüz köle gibi çalışarak büyütmüştü oğlunu.
Komaya düştüğü günleri de geçiriyordu beyin süzgecinden. Evde bir gün durup dururken ağzından burnundan kan gelmeye başlamıştı. Allahtan Ayşe yanındaydı. Eğer Ayşe olmasaydı ölüp gidecekti belki de. Kaybetmişti kendisini. Komşular zor bela hastaneye yetiştşrmişti. Üç beş gün ölü gibi yatmıştı hastanede. Komşulardan biri ulaşabilmiş o günlerde Hasan’a. Hasan komşuya yüklü bir para göndermiş, arkasındanda "annem size emanet. Anneme iyi bakın demiş".
Buna rağmen yine de gücenmedi yavrusuna. Her ne kadar beklentisi "hızır olsun yetişsin yavrusu" olsa da göz yaşlarını kimseye hissettirmeden gizlice akıttı yüreğine.
Bir ara duvarda asılı Hasan’ın resmini kaldırmak istedi. Dedi ki "kızım Zehra bu iş bu kadarmış. Her gün resme bakıp ağlayacağına unut Hasan’ı gitsin. Herkes kendi yoluna. " Ama yüreği elvermedi. Hasan’ın resmini kaldırmak demek onu toprağa kendi elleriyle gömmek demekti. Her gün ağlasa da resmi kaldırmaya bir türlü cesaret edemedi.
Davut Tunçbilek/ Elmadağ
YORUMLAR
Paylaşmanız vesilesiyle yazınızı okumak imkanım olduğu için mutluyum...Konuyu işleme şekliniz ve tarzınız okumaya keyif katmakta. Güzel paylaşımınıza,edebiyata verdiğiniz emeğe ve yaşattığınız okuma keyfine teşekkürler... Tebriklerimle... Saygıyla...