ERCİYES'İN KIZI (4)
Hep birlikte sabah namazı Kuran tilaveti ve dualarla eda edildikten sonra bazıları tekrar yatakhaneye dönmüş, bazılarıda etüt çalışması odasına geçmişti derslerine çalışacak, sabahın seherinde sohbet edeceklerdi. Kutluay’da iki arkadaşı ile Etüt odasına gitti. Günlük yapacağı proğramı hazırlayacaklardı. Okulda yapılması gerekenleri daima planlar ve bu planlarla hareket ederek yapılabilecek yanlışları önlerdi. Hesapsız yapılan işler hem kendini, hem de arkadaşlarının başını çok ağrıtmış, defalarca okul idaresine hesap vermek zorunda bırakılmıştı veya karakola ifade vermek için polisler alıp götürmüştü. Temkinli davranıyordu. Fikirlerine ve birikimlerine en çok güvendiği Alper, Mustafa ile hasbıhal edip birlikte proğram yapacaklardı Etüt odasında. Çay ocağı olmasına rağmen henüz görev başı yapmamıştı ocakcı başı. Kutluay etrafını göz ucu ile içeri taradı. Yaşça kendilerinden altı yaş küçük Deniz’i gördü.
- Deniz, bi bakar mısın?
Deniz ayağa kalkıp ceketini ilikleyerek tok sesi ile:
- Emret başkanım!
- Estağfurullah Deniz! Emretmek bize yakışmaz. Senden ricam; eğer çok önemli ders çalışman yoksa bugün çay ocağına geçer misin? diyecektim de...
Deniz, Kutluay sözlerini daha bitirmeden devreye girdi:
- Tamam başkanım. Önemli bir dersim yok. Bu sabah şiir yazacaktım, dünden yarım kalanı tamamlıyacaktım yani. Sonra tamamlarım. Ben hemen ocağa geçip önce yedeğe su doldurup kaynatayım, ardından da çayı demlerim başkanım.
- Allah razı olsun Deniz’im. Hadi şu şiirinide bitir ama ilhamınıda dağıttık sabah sabah. Hakkını helal et!
- O ne demek başkanım, öyle şey olur mu? Ne hakkı? Her gün çalakalem yazdığım şiirler...
Kutuay, gözlerinin içi gülen Deniz’e:
- Kime yazıyorsun şiileri. Sevdiğin kıza mı? diyerek tebessüm yolluyordu Deniz’e
Deniz, başkanı karşısında yutkundu, konuşamadı, kelimeleri sıralamakta zorlandı!
- Yoooo, başkaaannıımm, öylesine şiirler işte! Vatana, bayrağa, davaya aşk şiirleri. Hani geçenlerdeki gecede Hüseyin arkadaşımızın okuduğu ’ Bozkurtlar Direnecek’ şiiri vardı ya; işte o şiir benimdi. Ben çok heyecanlı olduğum için şiirimi ona verip okutmuştum. Sizler ayakta alkışlamıştınız başkanım. İşte öle şiirler yazmaya çalışıyorum...
Kutluay ve masadaki arkadaşları şaşkın ve hayretle Deniz’e bakıp duddaklarını ısırıyorlardı.
- Demek öyle haaa! dedi Kutluay. Bir ara yazdığın şiirleri bana getir, değerlendirelim.
- Tamam başkanım,..
Deniz çayı demledikten sonra sevis yapıyordu. Masalarda sukunet hakimdi. Herkes kendi halinde sohbet ediyor, ders çalışanlarsa başları önde kitapları karıştırıyorlar, yazı yazıyorlardı. Kutluay ve iki arkadaşı önlerindeki not defterine konuşmalarından çıkan kararları not alıyorlardı. Tek tek masalara dağıtılan çayların buharı bardaklardan yukarı gelin gibi süzülürken, ince belli bardaklarla çay içmenin keyfini yaşıyacaklardı gençler. Zaman sabahın sekizini gösterirken yavaş yavaş kalkıp gittiler. Uyananların bazılarıda etüt ofasına dalıyordu sıcacık bir çay içmek için.
Kutluay, elindeki notlarla odasına giderken arkaşlarına öğleden sonra saat iki otuzda okulda buluşacaklarını tenbihledi. İçeri girip elindeki notları masaya bıraktı. Ellerini başına götürerek saçlarını tarar gibi yaptı, avurtlarını şişirterek ’ Offf be ne yorulmuş zihnim’ diye yatağa attı kendini. Kafasına takılan bir şey gelip karşısına dikiliverdi. Gözlerini avuç içi ile ovuştursada bir türlü gitmek bilmilyordu gözlerinin önünden. Kınalı uzun saçları, dolgun yanaklarının kırmızılığı, dudaklarının çekiciliği, gözlerinin elasında gömülüp gittiği, uzun kirpikli, endamına dolunay’ın muhteşemliği gelip yerleşmiş, kardelenler gibi masum, dupduru güzelliği ile karşısında öylece duruyordu Buket. Kale içindeki Ülkü kafedeki doyumsuz sohbetlerinde yüreğine çizilen bir his duygusu ile onda bir şeyler hissetiğinin farkına bile varmadan şaşkınlıkla gelincik nazı ile karşısına geçip ’öp beni’ dercesine duruşuna engel olamıyordu. Onun sohbetindeki lezzeti ve bereketi hiç bir kızda görmemişti. Ya da ilgi alanına girmemişlerdi diğerleri. Onda; kendinden çok şeylerin ortak yanları olduğuna inanmaya başlamıştı. Yüreğinin sesini dinledikçe titriyor, Buket’in ela gözlerinden içeri akıp gidişine, yakın gelecekte sevda depremlerine teslim olacağına inandıkça derinleşiyordu Buklet’e... Kader ağlarını örmeye başlamıştı birlikteliklerine ve ötesine...
’Acaba’ diyordu. ’Bendeki hisler onda da var mıdır?’ soruları çok sık sormaya başlamıştı. Ne ortaokul, ne lise, ne de üniversitenin şu ikinci senesine kadar gönül sevdası olmamıştı. Aşktan yana vatan sevdasının verdiği duygulardan başka bir şey yoktu. vatan ve dava onun en kutsalıydı Türk-İslam davası adına. Lakin geöen hafta kale içinde Buket’i zor durumda olduğunu görüp yardım edişi ve akabinde demli çayların demli muhabbetinde sevda koru düşmüştü yüreğine. Kendi kendine düşler kurarken bir iki saatliğine uzanıp rüyalara dalıp gitti!..
Devam edecek...
Zafer Direniş
...
06 Agustos 2015 Perçembe 00.05 Lahey