ÇAPRAZ İNTİKAM/ TREATMANT
ÇAPRAZ İNTİKAM / TREATMANT
Bir sahil kenarıydı; bir bankta 70 yaşları geçkin olgun bir kadın oturuyordu. Ilık bir sonbahar mevsimin kasvetli rüzgârları esiyordu; beraberinden kuru, sararmış yaprakları sürükleyerek…
Deniz alabildiğince mavi ve durgundu; mutedil bir hava vardı. Gün boyu kanat çırpan martılar yorgun olup yuvalarına çekilmek üzereydiler. Güneşin batmasıyla bu kez birkaç yarasa neşeli ama telaşla kanat çırpıp yuvalarından çıkıp kadının başı üzerinde uçuştular.
Kadın, Ağarmış saçlarını itinayla arkadan bağlamıştı ve kumral tenli, buğday renkli yüzüyle tebessüm ediyordu. Dalgalara bakıyordu. Bazen etrafı süzüyordu bazen de dizindeki büyük resim albümüne bakıyordu. Büyük resim albümünde sadece üç fotoğraf vardı; üç fotonun olması kadının yoksul veya varsıldan men edilmiş bir hayatın yaşadığına işaret ediyordu; çünkü kadın foto çekmenin lüks olduğu bir demde yaşamıştı.
Güneş, aydınlatma görevini nazlı Aya devrettiği gibi batmıştı. Akşamların gelişini haber veren yarasaların bitip tükenmeyen uçuşları bir grup martıları huzursuz ederken, saç sakalları birbirine karışmış eski bir palto içinde altmış yaşlarında bir adam, bilge tavırlarla usulca gelip kadının önünde durup:
“Oturabilir miyim?” Dedi
Kadın, kaygı duymadan rahat bir tavırla adamı baştan aşağıya süzdü ve gayet nazik bir ses tonuyla:
“Tabii… Buyurun efendim!”
Kadının ince uzun parmakları arasında bekleyen sigara vardı.
“Ateşin var mı?” dedi kadın
Adam, paltonun iç cebinden çakmak çıkarıp kadının sigarasını yakmasına yardımcı oldu
Kadın “Çakmağın varsa, sigara kullanıyorsun demek” deyip çantasından sigara paketini çıkarıp adama uzattı. Adam önce çekimser kaldı ama sonra paketten bir sigara alıp dudaklarına alıp yaktı. İki yaşlının yaktığı sigaraların mavi keskin dumanları havaya süzülürken adam:
“Albümünüze bakabilir miyim?”
Kadın sevinçle, bir dert ortağı ararmışçasına dizindeki albümü adama uzattı. İkisi de ilk hamlelerinden iki sıkı dost olacağının izlenimlerini vermişlerdi birbirlerine… Adam albümdeki sadece üç fotodan oluşan fotoğraflara pürdikkatle bakıp inceledi; kendinden geçmiş büyülenmişti adeta.
“ Üç fotoğraf neyi anlatabilir ki?” diyen kadının sesiyle adam irkildi.
Sahildeki lambalar ve ayın aydınlığı altında bakılan fotolar adamı yarım saatten fazla oyalamıştı. Ve nihayet adam konuşmaya başladı:
Birinci fotoğraf; kadın 12-13 yaşlarında olup ailesiyle bir plajda çekilmişti. Adam yorumlayarak:
“bu fotoda senin gözlerindeki parıltılarla dünyayı görebiliyor insan. Meraklı ve saf bir duruşun ardında bilge çocuk şablonunu sezdim. Çok tatlı gülüşün ve şirin bakışların insanı büyülüyor adeta. Neyse bu fotoğrafı çeken her kimse profesyonelmiş! “ dedi adam.
“Bu fotoyu çeken devrimci bir gazeteciydi, adı Cemil’di. Cemil bu fotoyu benden habersiz; doğal çıkayım diye çekmişti. Ayrıca bu foto ona bir ödül de kazandırmıştı “yılın en doğal fotoğrafı” diye. Cemil, ödül aldıktan bir yıl sonra gelip beni buldu ve bana bu fotoğrafı vermişti. Sanırım 1980 yıllarıydı.
Adam bu kez ikinci fotoğrafa baktı; bu fotoğrafta kadın evlendiği gün çektirdiği bir resimdi çünkü kadın gelinlikli, yanında damatla çektirdiği bir resimdi. Adam bir kehaneti okur gibi:
“Bu resimde seni gergin buldum sanki yolunda gitmeyen bir şeyler var! Kaygılı bir ruh hali içindesin; sanki damat ve fotoğrafçı senin özel alanını zoraki işgal etmiş gibidir. Sahi bir yaramazlık mı vardı?”
Kadın uzun bir ah çekti, gerindi ve söze nerden başlayacağının hesabını yaparak
“İstediğim dışında gelişen bir evlilikti fakat kabul etmekten başka bir çarem de yoktu! On sekiz yaşında aile baskısıyla evlendirilmiştim fakat Üç yıl sürdü evliliğimiz, boşandık.”
“18 yaş! Bir menekşenin devedikenin tarafından boğulması gibidir. Isırgan otların gazabına uğramış bir durumdur. Oysa her çiçek sevdiğince koklanmalıdır”
Uzun bir duraksama oldu. Dalgalar sakinleşip dururken Ay da donmuştu; iki yaşlının bakışları ileriye değil geçmişe uzanıp bir asır kadar uzayan zaman labirentlerinden geriye geriye akıp gittiler.
Adam üçüncü fotoda durdu. Albümü açık bırakıp banka bıraktı:
“Hemen geliyorum…” deyip gitti.
Kadın bu emre itaat ederek tebessüm etti sadece adamın arkasından bir süre bakıp durdu. Kadın bir sigara daha çıkarıp bankta bırakılan çakmakla yaktı. Beş dakika sonra adam elinde iki kahve fincanıyla dönüp gelmişti. Biri kendisi aldı diğeri de kadına verdi. Hava biraz soğumuştu ve iki yaşlının hayatın engebeli tırmanışlarından tenleri zayıflamıştı. Tenleri tatlı bir titremeyle titriyordu bu titreme, rahatlamanın verdiği içsel bir huzurdan kaynaklanıyordu. Kadın tatlı bir gülümseyişle:
“Kahve çok iyi geldi…”
“Ben de seni bulduğuma ve güzel bir geceyi bana ambiyans ettiğin için…” dedi adam
Adam açık kalan resim albümü tekrar eline alıp son resme baktı. Sonra fotonun arkasındaki notu okudu “ Yıl 1990- Özgürlüğümün hatırası” yazılıydı.
“Bu fotoğraf bir kuşun kafesinden uçup gittiğinin aynısıydı ve önündeki yıllarda daha önce gerçekleştiremediği hayallerini gerçekleştirmek için kanatlandığını görüyorum. Özgürlük, nefes kadar, su kadar hayati bir ihtiyaçtır”
Son fotoda, kadın uzun kumral saçlarını rüzgârların kanatlarına bırakmıştı. Omuzları dik, geleceğe güvenle bakıyordu ve iki yanağındaki gamzelerinden, gülerken gül açmış gibiydi. İki yaşlının elindeki fincanlar boşalmıştı. İkisinin gözlerinden yaşlar akıp, yanaklarından süzülüp ağızlarına kadar varmıştı. Sonra ağızlarının iki yanından akan yaşlar bağırlarına inerken kadın:
“İşte hayat böyle bir şey!” dedi
“İnsan hangi yaşta olursa olsun Hayatın sürprizlerle dolu bir yanından tutunup hayata tekrar bağlanabilirler” dedikten sonra adam kadına döndü “Eş ruhum olur musun?” dedi.
Kadın uzun süre adamla flört ediyormuşçasına, gamzelerine al gülüşlerini doldurdu. Heyecanla
“Neden olmasın” dedi.
Adam paltosunu düzeltip ayağa kalktı ve kır saçlarını rüzgârla taratarak:
“Ben emekli Öğretmen Awkani Polat…”
“Ben de sahil gezgini Emekli Gemi kaptanı Suzi ALPSOY” dedi.
Not: bir senaryomun traeatment(geliştitim öyküsü) olup olay örgüsü olmadan yazdım.
K-YAY/ Deman Ronahi- SENARYOLAR VE ÖYKÜLERİ@2012-2015
YORUMLAR
albümümden üç tane fotoğraf seçesim geldi.. Çocukluk gençlik ve bu yaşıma ait
ve onları dikkatle inceleme isteği..
Son biraz daha uzatılabilinir. mesela bir şekilde adamı da tanımak isterdim
keşke onun cüzdanından da bir kaç fotoğraf çıksaymış..:)
Tebrik ederim Deman zevkle okudum
DemAN
filmi yapılırsa 130 sayfa yaklaşık 130 dakikalık bir film olur. tabii uzak bir ihtimal.
türü: dram, aksiyon ve aşk
teşekkürler can...
çöldeki kelebek
inşallah okuyabilirim
ve belki de oynarım..:)
adamın düşmanını kadın, kadının düşmanını adam öldürürken tamamen birbirlerinden habersiz olup; üç fotoğraf GİRİŞ-GELİŞME-SONUÇ sekanslarıyla birlikte hayatların tesadüflerini tematize edip yan hikayesini de dramatik öğesiyle aşkın yaşı olmadığını anlatmış olacağım.
güzel ve anlamlı yorumun fevkalade olup, film hikayesini özetlemişti. teşekkürler can
sevgilerimle
İşin içinde "intikam" başlık olarak kullanılınca hemen atıldım okumaya...
Eee... Zaten bilmiyor muyuz ki bi erkek bi kadını ancak yetmişinden sonra anlayabilir ; o da ömrü yeterse :)))
Bi kadın bunu biliyor ve yetmişine ulaştı ise de daha niye vakit harcasın ki ruh eşimiymiş değil miymiş, hemen kabul ediveriyor yani.
Çıkarılacak sonuç:
1-
Aşk'ı yaşamak istiyorsak:
Kendimize iyi bakıp yetmişe ulaşmaya çalışalım
2-
Erkeksek ve yetmişinde isek asla reddedilme korkusu yaşamayalım
3-
Kadınsak ve yetmişinde isek ruh eşi hikayesine inanmış gibi yapalım
...:)))
Şaka bi yana sevdim ben hikayeyi...
Dostlukla
DemAN
adamın düşmanını kadın, kadının düşmanını adam öldürürken tamamen birbirlerinden habersiz olup; üç fotoğraf GİRİŞ-GELİŞME-SONUÇ sekanslarıyla birlikte hayatların tesadüflerini tematize edip yan hikayesini de dramatik öğesiyle aşkın yaşı olmadığını anlatmış olacağım.
güzel ve anlamlı yorumun fevkalade olup, film hikayesini özetlemişti. teşekkürler can
sevgilerinle
İpekyildiz
Başarılar
Saygılar