ERCİYES'İN KIZI!..
Ağustos sıcaklığının bedenine ve yüzüne serpiştirdiği nemli terleri esintisi yaprak bile kıpırdatmayan güne küsmüş ağustos baygını etkisiz rüzgara hafiften okşatması için oflaya puflaya oturma odasından evin bahçesine bakan sundurmasına yöneldi. Elindeki kaneviçe işlemeli beyaz mendil ile boynunu, yüzünü siliyor, bir yandan da ’yarabbi bu ne bunaltıcı sıcak’ diye söyleniyordu. Bu yıl geç görünen sıcakların gelmemesine daha bir ay önce dostları ile konuşmuştu. Şimdi Ağustos ile sökün eden güneşin kavurucu sıcaklığına dayanamıyor, muhalefet duygularını harekete geçirirken sundurmadaki iskemlesine oturdu. Sundurmanın müdavimlerinden minik masasının üstüne tapulanmış sigara paketinden bir sigara alarak yaktı. İçine destursuz çektiği dumanları geri dışarı fırlatırken kara trenin yakınlardan geçtiğini sanacaktı komşuları. Nasıl bir duman depolaması idi içine çektiği?.. Belkide yılların hüzünleri toplanmıştı bir içimlik sigaranın nikotinleri arasına! Yıllar ne çabuk gelip geçti dercesine dalıp gitti uzaklara...
Masadaki sürahiden bir bardak su aldı. Sadece bir yudum içti. Ağaçlardaki yaprakların dahi kıpırdamazlığında öylece kala kaldı. Ela gözlerini ötelere dikerek perçinledi Karşı dağların ortasından everes gibi gökyüzüne süzülen Erciyes’e baktı. Bu mevsimde, Ağustos’a rağmen hala en zirvelerinde keyfiyetine göre kol kanat olmuş karların dondurucu havasından sıyrılıp, sıcacık duyguları ile o bembeyaz karları öptü, kucakladı, okşadı. Gerilere, taa gerilere döndü bir anda! Erciyesin eteklerinden uzanan Tekir yaylasının muhteşem atmosferinden doğan bayram sevinci çığlıkları, Başbuğ’un gür sesinin dalga dalga Erciyes’in her zerresine çarparak dünyaya yayılışını hatırladı! Ülkenin, hatta dünyanın dört bir yanından akın akın gelen Bozkurt yürekli ülkücülerin sekiz Ağustos’da Erciyes’in suskun, başı dumanlı garip haline dert ortaklığına gelişlerini görür gibi oldu. Orta Asyanın, Ötüken’in bereketli topraklarından Anadolu’ya gelip yerleşen yürekli Kürşat’ların, akıncıların kükreyişlerini yüreğinde hissetti, başı dik, onurlu Bozkurtlar Ordusunun Türklüğe kattıkları şanı-şerefi yaşadı gururla...
Erciyesin eteklerinden uçarak, elveda ile uzaklara giden turnalara el sallarken içeriden kızı Begüm seslendi:
- Anneee, kahve yapayım mı? Yine dalıp gitmişsin her zamanki gibi. Sen kime el sallıyorsun?
Buket hanım başını geriye çevirip tebessüm ederken kızının seslenişine karşılık verdi.
- Dalıp gittim işte kızım... Erciyes’e bakarken neler görmedim ki! Erciyes’im başlıbaşına bir destandır biz ülkücüler için. Onda öyle sırlar saklı ki; bizden başkası o ilahi sırrı kimse çözemez! Sonra anlatırım. Sen sade kahvemi yap gel hadi bebeğim... Haaa; el salladıklarım uzaklara giden turnalardı. Onlar bize hasreti, aşkı hatırlatır... derken gözleri nemlendi. Duygusallığını gizleyemedi.
Begüm, annesine sade kahveyi yapıp masasına bırakıp gitti. Günlerden pazar olmasına rağmen hiç eksik olmayan ev işlerine daldı. Mutfakdaki dolaplara tabakları yerletiriyor, ardından dolapların kapaklarını siliyordu. Yorgun düşmüş bedenine aldırmadan içinden geldiği gibi bir türkü tuturmuş coşuyordu. Buket hanım kahvesinden bir fırt çekip kızının söylediği türküye odaklandı. Başını usulca sallıyor, gençlik yıllarını anımsıyordu. Gençliğinde şarkı, türkü, marş söylemeyi çok severdi. ’Çırpınırdın Karadeniz Bakıp Türk’ün Bayrağına’ en sevdiklerindendi. Her fırsatta söylerdi yüksek sesle. Kayseri’nin kalabalık caddelerinde arkadaşları ile yürürken bile çekinmeden söyler, geçtiği güzergahdaki esnaflar alkış yağmuruna tutardı. Ülkücülerin harman olduğu şehir Kayseri’de herkesin gururuydu Buket. Çok faaldı okulda, sokakta, ocakta. Yüreğine kazıdığı ülkü aşkı onu yüz yılların gerilerinde bıraktığı zaferlerin yeniden tarih sahnesinde canlanmasını, Türklüğün içine düşdüğü buhrandan, geri kalmışlığından kurtulmasını, emperyalizme boyun bükmenin bitirilmesi gerektiğine inanmış ve iman etmişti.Ülkesinin sömürülüşüne kin ve nefret duygularını biriktiriyordu. Allah’ın necip milletinin haşmetli gücüne kavuşmasını ve böylelikle zalimlerin karşısına dikilip mazlumların kurtarıcısı olmasını yüreğine kazımıştı. Babasının öğretileri ile Ülkü Ocağı’nın en güvenilir ülküdaşı olmuştu. Erkek duruşlu, bozkurt bakışlı dik duruşu güven ve cesaretti gençliğe!..
O gençlik yılları mübarek su gibi akıp giderken gözlerinin ucundan, kızının türküsüne o da eşlik etti. Begüm’ü gelecek yıllara, ülkesine, devletine hazırlamak için kafasında hazırladığı planları ona açıklamadan günlük olayların yorumlarının anlatımları ile hazırlıyordu yarınlara onu. Canından çok sevdiği kızına vatanın kutsal bayrağı gözü ile bakıyor, nazlı nazlı yürüyüşünde; Arif Nihat Asya’nın bayrak şiirini canlandırıyordu. Çileli Türk çocuklarının kutsal vatanın hem sancakları, hem de bayrakları olduğunu anlatırdı ocak seminerlerinde gül yüzlü ülkücü gençlere. Zamanını davasına vakfetmiş, birinci dünya savaşı sırasında Kayseri’de büyük dedelerini ve köylülerini kurşuna dizen Ermeni katil çetelerinin yaptıklarını, söndürülen ocakların yeniden yaşanmaması için milletin gaflet uykusuna düşmemsin diye her şeyini feda ediyordu. varı yoğu kutlu davasıydı!
Kızı Begüm’ün neşeli ev işi görme haline uzunca baktı baktı... Ona bir şeyler demesi için yanına çağırdı.
- Bitanem, yanıma gelir misin?
Begüm annesinin seslenişine türküsünü kesti ve sundurmaya yöneldi elindeki temzlik bezini mutfağın tezgahına bırakarak.
- Buyur anneciğim. Bir şey mi diyeceksin veya soracaksın?
- Evet benim fidan boylu, sırma saçlı, hilal kaşlı Asena’m.
Begüm annesinin sol yanında duruken Buket hanım sol eli ile belinden kavradı ve sağ eli ile karşılarında Türk’ün gururu Erciyes’in karlı tepelerini göstererek:
- Şu gördüğün dağ öylesine bir dağ, taş yığını gibi duran ruhsuz bir yer değil! Türk milletinin Orta Asya’daki Tanrı dağları kadar kutsal, mübarek, bizim için önderlik eden bir ruhtur. O mübarek tepelerden yükselen Bozkurt sesleri Türk’ün kurtuluşu, ferahı olacaktır! Üçyüz yıldır çekilen ızdıraplar, kahpelikler ve Türk milletine uygulanan soy kırımlarının son bulmasının müjdesidir! Bu Erciyes’in ulviliğinden Türk’ün ülkü ışığı saçılacak Türk dünyasına ve karanlık bahtımız aydınlanacak!
Buket dolu dizgin anlatırken, Begüm gözlerinin feri yettiğince Erciyes’e pür dikkat kesiliyor, içinde çılgın bir kısrağın cenge gidiş heyecanı ile bileniyordu. Buket hanım, ülkü yüklü duygularına Siyum Bike’nin Hive Türk hanlığını Ruslara karşı mücadele hırsınıda ekleyerek coştukca coşuyordu!.. Tarihin derinliklerine kulaç attıkca heyecanı tavan yaparken boğazında kelimeler düğümleniyor, ağlamamak için yutkunuyor, Türk’e biçilen kefenlere sarıyordu kendini yarınların hıncı ile!..
Devam edecek...
Zafer Direniş
...
2 ağustos 2015 Pazar 22.00 Lahey
YORUMLAR
Sanırım uzun öyküyü de geçip bir roman yazmak var hedefte... Paylaşıldığında sanırım yazar favori listemde olmadığından kaçırmışım...Favori listeme kaydettim, artık kaçırmam... İlk tasvir cümlesi meramını az zor anlatmakta (iki cümle halinde yazılabilseydi kolay anlaşılırdı.) Fakat sonraki cümleler itinayla kurgulanmış, su gibi aktı. Aslında siyasi temalarla yazılmış romanlar sıkıcı olur, fakat bu yazıda o sıkıcılık yoktu. Paylaşmanız vesilesiyle yazınızı okumak imkanım olduğu için mutluyum...Konuyu işleme şekliniz ve tarzınız okumaya keyif katmakta. Güzel paylaşımınıza,edebiyata verdiğiniz emeğe ve yaşattığınız okuma keyfine teşekkürler... Tebriklerimle... Saygıyla...
direniş
amatör bir ruh hali ile yazmaya çalışıyorum... Bu benim ilk uzun soluklu hikayem veya kısa romanım olacak gibi...
Tek eksiğim, yazdıklarımı tekrar tekrar okumadan yaynlamam ve kelimelerdeki yanlışlıklar.. Kalvyede çok sakarım ve geri dönüp okumama tembelliğimde olunca aksaklıklar oluyor.
Siz değerli can dostların, üstadlarımızın teşvik ve destekleri ile daha güzel yazmaya çalışacağım...
Selam ve saygı ile uzaklardan...