- 271 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Seni Anlatamam
Çocuk yaşta yetim kalmış, eli nasırlı, yüreği buruk inşaat ustası Furkan babanın ve genç kızlığının tüm hayallerini nakkaş edasıyla toprağa işleyen Melahat ananın, mutluluklarını paylaştıkları toprak damlı yuvalarının seslendirilemeyen hikâyesi.
Ağustosun kavurucu sıcağında dökülen alın teri ve kışın kuzine sobanın içine atılmış bir patatesle geçiştirilen öğünler... Bayram harçlıklarında ya da kiremit ocaklarında kazanılan az bir parayla alınan yarım düzine su bardağı, çay bardağı, tabağı ve kaşığının anaya hediye edildiği yokluk yılları.
Ülkenin zor halinin toplumun küçük birimi evlerdeki ahvali. Ananın sevinçten akan iki damla gözyaşı ile yuvasına dört elle sarıldığı; içi beni, dışı seni yakar denilen yıllar… Misafir geldiği zaman Konya şekeri ile içilen sıcak bir bardak çay sohbetinin doyumsuzluğu... Şekerin pancar veya kamıştan elde edildiğinin derslerde anlatıldığı lakin alınamadığı zor yıllar…
Çocuğunu, arkadaşlarının yanında mahcup olmasın gecenin bir yarısında, titrek bir mum alevinde sahibine açılan nasırlı dualı eller… Sabahı çocuğu için, ailesi için çapa yapmaya giden heybetli Anadolu kadının fedakârlığı.
Ele geçirdiğinde çocuklarıyla gazete okuyan, okutan, arada bir onların fikirlerini sorarak değer veren, onların öz güvenlerini ve idrak gücünü geliştirerek aile meclisini toplayan namerde boyun bükmeyen Anadolu aslanı baba... Akrabalar arası, komşular arası kardeşliğin ve bağlılığın doyumsuzuğunu yaşayanların, gelecekteki aydınlık sabahlar için yaptıkları kopmaz, sarsılmaz ’’Haliç Zinciri’’ gibi sağlam bağları… Komşu çocuklarının; ’’Melahat anne, acıktım bir dilim ekmek ver’’ diyecek kadar komşulukların dostluk ötesine geçtiği zaman dilimleri…
Beyaz eşya dükkânlarına gönderilen ticaretle alakalı broşürleri, eve gelirken 4-5 yaş okul öncesi mahalle çocuklarına hediye etmeyi kendisine vazife edinmiş, küçük çocukların sevgilisi 13-14 yaşlarında Bilal Ağabey... Leylekli bankanın verdiği yap-bozları onlarla yapan, okula gitmeden, okuma yazma öğrenmeden dergilerdeki renklerle ve resimlerle kazanılan el becerileri geliştirilen kitapsever küçük minik yürekler... Okul ve okuma azmini bilinç altlarına sabırla eken küçük adam Bilal Ağabey!
Broşürlerin, kilim üstüne yüzükoyun uzanarak anlamlı anlamsız bakışlarla süzülen sayfaları; kurulan hayaller-ana ben büyük adam olcam sana bu dolabı alcam- ve sonrası uyuyakalmış çocuklar.
Çocukların yüreklerinde dinmez bir fırtına estiren, mahalleyi yokluk acısına boğan, imtihan dünyasında her an hazır olun mesajını veda etmeden giderek veren, her gönülde taht kuran; kamyon altında hayata gözlerini yuman, Baki olan yaratıcısı Allah’’a (CC) kavuşan -gönüllü küçük muallim-Bilal ağabeyin 15 yaşında ölüm haberi!
Ucuzundan siyah önlük, lastik ayakkabı, beyaz yakalık, poşet içinde birkaç kitap, defterle bir kurşun kalem ve küçük bir silgiyle başlayanların şanslı olduğu ilkokul hayatı...
Okumanın sevda olduğu, arzunun şelale gibi çağladığı, komşuların birbirine; ’’Amcası, benim oğlum okuyacak ve toktur olacak,’’, ’’Yengesi, benim kızım möhendiz olacak’’ cümleleriyle okulu, okumayı, küçük yanaklarından öperek, sevgilerin en güzelini hediye eden Melahat ana da“ Yengesi, benim oğlum da okuyacak, muallim olacak; diyerek ilme, irfana, ümrana değer vererek yetiştiren aileler…
İlkokulda üçüncü sınıfta, Tahsin Muallim; ’’Kızım Ayşenur, ödevlerini yapabildin mi? İstersen sen yarın da gösterebilirsin, diyerek babasının hatırına toz kondurulamayan belediye başkanının kızına müsamaha...
“Oğlum Salih, sen de mi yapamadın ödevini? Seninde ödevine yarın bakarız, diyerek prens edasına büründürülen, .eşraftan ileri gelen Fakı dayının oğluna tolerans!
Tahsin Muallimin çehresinde birden bir fırtına; gözleri öfkeyle sınıfta gezinir ve babaları tarafından tolera edilemeyen çocuklardan Kâmil’’e: “ Çabuk gel tahtaya!
Anadolu insanın yaşattığı sevgi ve saygıdan ileri gelen bir sıcak terbiye gereği, muallimin bu tavrına üzülmeyerek tahtaya gelen Kâmiller... Arkası gelmeyen sorular ve alınan cevaplar... Doğru cevaplar bile her nedense mutlu etmez Tahsin Muallimi! Anadolu insanı her şeye rağmen muallimine saygıda kusur etmez, derslerini aksatmaz, hayata küsmez ve teneffüste unuturlar sınıfta yapılan ayrımcılığı; arkadaşlarıyla oynar- ken unutur ders içindeki yaşadıklarını: Yarınların derdini omuzlarına almış yiğittirler…
Dördüncü sınıfta Tahsin muallim eşraftan ileri gelenlerin ve belediye başkanının yardımıyla memleketine tayin olur, bıraktığı derin izleri silmeden.
İbrahim Muallim. Eli öpülesi İbrahim Muallim. Her derste tüm öğrencilerini sıcak bakışlarıyla ısıtan, ana şefkatiyle adlarını söyleyen muallim. Öğrencilerinin yanına oturur, şarkıları ve türküleri elini omuzlarına koyarak, başlarını okşayarak beraber söyler. Beden Eğitiminde onlarla koşar, ip atlar, düşen öğrencisini kaldırır, eliyle gözyaşlarını siler, bağrına basar, bir şekilde güldürür.
Cadde ortasında tatlı bir sesle büyüler Kâmil’’i : “ Kâmil, benimle pazara gelir misin?
Kâmil, ok gibi fırlar, yel gibi uçar muallimine doğru. Babasına sokulur gibi muallimine sokulur yol boyunca Kâmil... O pazar filesini alır mualliminin elinden.
Birlikteliğin süresini uzatmak için pazarda oradan oraya dolaştırır muallimini, bitmesini istemez bu beraberlik saatlerini. İbrahim Muallimin evine geldiklerinde: “ Öğle yemeğini birlikte yiyelim, okula beraber döneriz. , dediğinde, Kâmil, utanır, sıkılır ve bir müddet susar : ’’Kâmil, muallimiyle aynı sofraya oturacak ve onunla birlikte yemek yiyecek!
İbrahim Muallim: “ Haydi Kâmil, bak seni bekliyorum. Sesiyle kendine gelir. “ Hayır, Muallimim teşekkür ederim, siz üzülmezseniz, izin verin ben gideyim, , diyerek geri çekilir.
İbrahim Muallim , ’’ Hem de çok üzülürüm. Haydi bakalım.”
Öğrencisiyle yemek yiyen ve ona bir de yardımı için kitap hediye eden İbrahim Muallim, öğrencisinin dünyasına tesir etmişti.
Kâmil, muallimin verdiği kitabı o gece gaz lambası ışığında okuyarak bitirdiğinde gece yarısını çoktan geçmişti. Gelen misafirlere; “ İbrahim Muallimim hediye olarak verdi bu kitabı.’’ diyerek büyük bir sevinçle gösterir. Kâmil’’in anası, babası, kardeşleri de bu mutluluğa ortak olurlar...
Kâmil karar vermiştir: MUALLİM olacaktır; ama İbrahim Muallim gibi gönüllerde taht kurmasını becerebilmek şartıyla... İbrahim muallimi onun köy ilkokulundan mezuniyetine kadar hep yanında olmuş, lise ve üniversite yıllarında ona her zaman destek vermiş, yurda yerleştirmiştir. Zaman zaman onu ziyaret eden İbrahim muallimine sürekli mektuplar yazmıştır.
Kâmil, Türkçe muallimi olur. Mezuniyetinde de yanında olan İbrahim Muallim ona uzaklara hicret zamanı şimdi. Tohum saçma zamanı Kâmil’’im demişti. Nadasa bırakılan dünya toprağına eğitimle ışık götürme zamanı. Tuna’’nın boynu bükük, Afrika üzgün. Tiflis kardeşini bekliyor. Ne Bilal?
Evet, demişti. Kocaman evet. Lakin anam ve babam…
Onlar can suyu götüren çocuklarına İbrahim Muallim sorunca evet demişlerdi, suya hasret olan vatan topraklarına dedeleri gibi ilim,irfan götürecek evlatlarına ’’EVET’’ demişlerdi. Tuna’’nın kahramanı olmak için hazırdı Kâmil Muallim.
İbrahim Muallim; sevgi, saygı, birlik ve beraberlik. Hacıağanın kızını, banka müdürünün oğlunu eğitimlerinde yalnız bırakmamış, fakir öğrencilerine burslar bulmuş, sinesi yanık muallim. Hayata, sevgi ve umut kokan pencerelerden bakabilen eğitimci. Her şeye rağmen, dünyada barış, sevgi, kardeşlik ve hoşgörünün galip geleceğine inanmışlık... Hayatın artı ve eksilerini doğallığı ve çözümleriyle hayatın içinde gezdirerek talebelerine anlatabilmek. Gülmek kadar ağlamanın da doğal olduğunu kabullenebilmek. Öğrencilerinin evlerine ziyaret eden, iş yerleri ne uğrayarak hal hatır soran eğitime adanmışlık. Büyüğe saygıyı, küçüğe sevgiyi, komşuluk ve akrabalık bağlarının özelliklerini, bizden öncekilere vefa, sadakat borcumuz olduğunu, güzel günleri paylaşmak kadar acıların da paylaşılmasını uygulayarak öğreten muallim... Yaşadığı dönemin şartları neticesinde okula gidememiş ve okuma-yazmayı askerlik döneminde öğrenmiş babalara okuma sevgisi kazandıran Muallim...
Okuma aşkı kazanan babalar, ekonomik sıkıntılara boyun eğmeyen, eşine güç katıp yavrularına kucak açan analar... 13-14 yaşlarında olmasına rağmen, hediye ettiği dergilerle 45 yaşlarındaki çocukları kitap dostu yapan Bilal Ağabeyler... Eğitim ve öğretimin sevgiyle başladığını, gönüllere uzanan iletişim ağının gücünü ve büyüklüğünü, Muallimliğiyle ana baba sevgisini bütünleştirmenin sabrını ve lezzetini çok iyi bilen İbrahim Muallimler...
Artık güneş doğmuştu, gecemizin sabahına.
Not: Eli öpülesi bir muallimin hayatından hikâye edilmiştir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.