- 1045 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
KIŞ UYKUSU
Kurtların uzaktan gelen uluma sesleri, hızını arttıran tipi’nin fırtına uğultusuna karışıyordu.
Takati tükenmek üzere olan adam beline kadar gelen karda güçlükle adım atabiliyordu. Hava çok soğuktu ve bir an evvel ısınmalıydı. Aksi takdirde giderek düşen vücut ısısı donarak ölmesine neden olacaktı.
Tipi de uçuşan kart taneleri nefes almayı güçleştiriyor, üstelik vahşi kurtların uluma sesleri de giderek yaklaşıyordu Hayatta kalmak için zamana karşı yarışan adam her şeye rağmen sığınacak bir yer bulmaya çalışıyordu.
Bir ara ilerideki tepenin yamacın da, tipi yüzünden güçlükle görebildiği belli belirsiz bir karaltıyı fark etti. O yöne doğru hareket edip, yaklaştıkça karartı biraz daha belirginleşiyordu. Fullü da olsa görebildiği o karaltının bir mağara olduğunu anladı. Son bir gayretle sırtında ki çantası ve elinde ki tüfeğiyle o yöne doğru karlara bata çıka yürümeye devam etti..
(kasaba)
Jandarma karakolun önüne yanaşan askeri araç cemseden inen üşümüş bir manga asker karakoldan içeri girdiler. Karakol komutanı yüzbaşı Erkan Mert’in oda kapısını çalan manga komutanı, Astsubay Engin şafak odadan gelen -giiir sesiyle içeri girdi ve selam durduktan sonra söze başladı.
- Komutanım emrettiğiniz gibi şahsın kaybolduğu bölgede aramalarımızı tamamladık.
Dağ yolunda zincirleri takılı olduğu halde kara saplanmış vaziyette ki jeep’e ulaştık sanıyorum şarampole düşmüşmüş çünkü bulduğumuz da yarım yan yatmış vaziyetteydi. Ancak şahısla ilgili maalesef hiçbir ize rastlayamadık.
-Anlıyorum, belli ki kendi imkânlarıyla aracı kurtaramayınca, yardım çağırmaya gitti. Yoğun tipi ye yakalanınca da yönünü şaşırıp yolunu kaybetti.
-Muhtemelen söylediğiniz gibi olmuştur komutanım ancak bu kadar süreden sonra kendisine sağ ulaşacağımızı pek zannetmiyorum. Üstelik henüz donarak ölmemişse bile büyük ihtimalle vahşi hayvanların saldırısına uğrayacaktır. kötü bir durum.
-Maalesef, kötü bir durum ancak aramaya devam edeceğiz, biraz önce telefonla görüştüm. Sivil kurtarma ekipleri de büyük şehirden yola çıkmış geliyorlar. Bir iki saatte burada olurlar. Sende birkaç mangadan oluşan kırk elli kişilik asker gurubunu ayarla ve sivil ekiplerle birlikte, arama kurtarma çalışmalarına katılın daha geniş bir arazide arama çalışmalarını sürdürmüş olursunuz. Böylece canlı ya da ölü şahsa ulaşmak için geniş bir alanı taramış oluruz.
-Emredersiniz. Bu arada şahsın kimliği belli oldu mu komutanım?
-Evet, oldu. Yirmi kilometre mesafede ki ulaçlı köyünde yaşayan Sadi Kara isminde bir şahıs
- Sadi Kara mı?
-Tanıyor musun?
-Hayır, komutanım tanımıyorum.Ulaçlı köyünde bu isimde birinin yaşadığını da bilmiyordum kimlerdenmiş?
-Aslında tanımaman normal çünkü buralı değil şehirde yaşıyormuş. İki yıl önce köyden bir ev satın almış varlıklı biri, sadece kışın birkaç aylığına gelip hafta da birkaç kez tek başına bazen de şehirden gelen kendi gibi avcı olan birkaç arkadaşıyla birlikte zevkine tilki ve sansar avlanmaya dağlara çıkıyormuş. Anlayacağın hobi olarak avcılıkla uğraşıyor.
-Şimdi anlaşıldı bölgeyi iyi bilmediğinden kaybolması da zor olmadı tabi.
Fakat komutanım bu mevsim bazı hayvanların kış uykusunda olduğu zaman değil mi? Ne avlanmasıymış bu! Üstelikte av yasağının olduğu bir zaman da ilginç bir adammış?
-Evet, öyle ama yasakta olsa kaçak avlanıyorlar işte ilginçlikleri cani ruhlu adam olmalarından kaynaklanıyor.
-Aynen öyle komutanın cani adamlar birde biz askerlere laf söylerler.
-Şşşiit orasını karıştırma.))
-Tamam, komutanım tamam karıştırmam.))
-Hadi topla askerleri sivil kurtarma ekipleriyle birlikte arama kurtarma operasyonuna başlayın koordineli çalışın ve çok dikkatli olun.
-Emredersiniz komutanım.
Karakol komutanının odasından çıkan Engin Astsubay, aldığı emir üzerine hazırlıklara başlamıştı.
(dağ)
Karlara bata çıka güçlükle yürüyen adam giderek yaklaşan kurtların uluma sesleri eşliğinde yaklaşık yarım saat sonra uzaktan gördüğü mağaranın ağzına gelmişti. İçeri girdiğinde ancak birkaç adım mesafe ilerliye bilmişti. Çünkü mağaranın iç kısımları çok karanlıktı. Elinde ki tüfeğini mağara duvarına dayadıktan sonra çantasın sırtından çıkarıp yere koydu. Dizlerinin üzerine çöküp çantasının fermuarlı gözünden içeri elini sokup küçük konserve kutuları ve bisküvi paketlerinin altında kalan el fenerini arayıp bulmuştu. Duvara dayalı tüfeğini ve sırt çantasını mağaranın girişinde bırakarak iç kısımlara doğru yürümeye başladı. El fenerinin aydınlattığı kadarıyla mağara geniş ve yüksek sayıla bilecek tavana sahip olmasına rağmen, iç alanı çok büyük değildi. İrili ufaklı kaya parçalarının üzerinden aşarak on beş yirmi adım mesafede ki mağaranın en dip duvarına ulaşmıştı.
Oldukça sıcak olan en dip kısma geldiğinde gözleri de karanlığa giderek alışıyordu. Mağaranın girişinden gelen ışık huzmeleri içeriye hafi bir loşluk verse de yinede elinde ki feneri mağaranın tavanına, duvarlarına ve yere tutarak fenerin aydınlattığı kadarıyla etrafın keşfetmeye ve içerinin nasıl bir yer olduğunu görmeye çalışıyordu.
Feneri yere doğru tutarken bir ara yerde büyükçe bir kartının hafifçe hareket ettiğini gördü ışığı o yöne doğru sabitleyince yerde yatan şeyin uyuyan iri bir ayı olduğunu fark etti. Ani bir refleksle mağaranın girişine bıraktığı tüfeğini almak için hareket edip koşmak isterken üzerine basmaya çalıştığı kaya parçasından ayağı kayarak yere yuvarlandı. O esnada ayak bileği çatlayan adam düştüğü yerde acı ile kıvranıyordu. Gürültüye uyanan ayı uyku sersemliğiyle ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Kış uykusundan uyanmış olmanın hırçınlığıyla, yerde acıyla kıvranan adımın yanına giden ayı bir süre homurdandıktan sonra adamı koklamış etrafında gezinip adama öylece bakmıştı.
Bu gerilimli anların sonrasında her nedense ayı adama bir şey yapmamış ve tekrar yerine gidip yatmıştı. Ayı ile burun buruna geldiği için dehşete kapılmış olan adam çok korkmuştu. Neyse ki ayı kendisine saldırmamıştı.
Bir süre acıyla yerde kıvranan adam güçlükle yerinden kalksa da ağrıyan ayağının üzerine basamadığı için adımda atamamıştı. Olduğu yere yeniden çöküp oturan adam sırtın dayadığı kaya parçasına başını da dayamış ayağının sancısına rağmen saatlerdir yürümekten üşüyen ve yorgun düşen bedeni kendinden geçmiş, oturduğu yerde uykuya yenik düşmüş ve sızıp kalmıştı.
(kasaba)
Şehirden gelen on kişilik arama kurtarma ekipleriyle birlikte elli kişilik askerler den oluşan ekip yirmişerli üç guruba ayrılmışlardı. Her gurup ayrı noktadan arama faaliyetlerine başlamak için paletli ve zincirli araçlarla sarp dağlardan oluşan araziye doğru hareket etmişlerdi.
(dağ)
Ne kadar süre uyduğunun farkında olmayan adam kulakları sağır eden kükreme, uluma ve havlama seslerinin bir birine karıştığı gürültü ile irkilerek aniden uyanmıştı. Aynın yattığı yere baktığında yerinde olmadığını görmüştü. Kükreme ve hırlama seslerinin geldiği mağaranın giriş kısmına başını çevirdiğinde gözlerine inanamadı. Mağaranın önünde, iki ayağının üstüne kalkmış ayı, dev cüssesi ile adamın izini sürmüş vahşi kurtların içeri girmesine izin vermiyor, içeri girmek için fırsat kollayan bir oyana bir bu yana volta atan kurt sürüsüne kükreyerek adeta -burası benim bölgem hadi gidin buradan yoksa fena olur diyor tehditler savuruyordu.
Nihayetin de bir süre sonra uluma sesleri kesildi. Vahşi kurtlar oradan uzaklaşarak gözden kayboldular.
Ayı, yeniden dört ayağının üstüne inerek mağaranın girişinde bir süre dolandıktan sonra, adama ait sırt çantasını koklayıp içerisinde yiyecek olduğunu anlamıştı. Sonrasında çantaya dişlerini geçirip ağzıyla sürükleyerek getirip adamın hemen yanına bırakmıştı. Adam ayının bu bilinçli tavrına çok şaşırmıştı çünkü çantada yiyecek olduğunu ve adamın acıkmış olabileceğini düşünen ayı adamın karnın doyurmasını istemişti. İri cüssesiyle kendinden emin ağır ve yavaş adımlarla yerine gidip yatmış ve yarım kalan uykusuna devam etmişti. Adam da kendisine getirdiği çantasının içinden bir kutu konserve ile paket içerisinde ki sandviç ekmeğini çıkarıp yemiş ve karnını doyurduktan sonra devam eden ayak ağrısına rağmen oda uykuya dalmıştı.
Yaşadığı stresli ve gerilimli saatlerin sonrasında, ertesi gün’ün sabah saatlerine kadar yarı baygın vaziyette kesintisiz uyuyan adam sabahın erken saatlerinde uyanıp gözlerini açtığın da sırt çantasının içindekilerin boşaltılıp ortalığa saçıldığını, çantanın ve ayının yerinde olmadığını fark etti
(kasaba)
Jandarma karakolunun komutanı Erkan yüzbaşı günlük mesaisine başladığı ilk saatlerde Engin Astsubaydan bir telefon aldı. Astsubay telefonda arama faaliyetleri ile ilgili bilgi geçiyordu.
-Komutanım önceden belirlediğimiz bölgelerde arama işlemleri tamamlandı. Şahsa ait herhangi bir ize rastlamadık. Zaten belli bölgelerde çığ düşmesi de gerçekleşmiş. Muhtemelen şahıs, metrelerce kar yığın’ının altında da kalmış olabilir. Ne yapmamızı emredersiniz?
- Bu durumda yapacak bir şey yok daha kışın başındayız umarım beş altı ay sonra bahar aylarında Sadi Kara’nın cesedine ulaşabiliriz.Engin Astsubayım ekibini topla binin araçlarınıza dönün. Şahsın ailesine ve savcılığa gerekli bilgiyi siz döndüğünüzde rapor halinde geçeriz..
-Emredersiniz komutanım ekibi toplayıp dönüş hazırlıklarına başlayacağız.
Karakol komutanı Erkan yüzbaşıyla Engin Astsubayın arasında geçen telefon görüşmesinden yaklaşık beş dakika sonra yüzbaşının oda kapısı çalındı içeri giren teğmen Mustafa Tunç hemen söze girdi.
-Komutanım çok tuhaf bir şey oldu!
-Hayırdır teğmenim ne oldu?
-Biraz önce bir telefon aldık bu sabaha karşı gün ışımadan kasabanın sağlık ocağının önüne bir sırt çantası bırakılmış muhtemelen kaybolan şahsa ait.
-Ne diyorsun!? Kim bırakmış bırakan şahıs belli mi?
-Belli komutanım
-Kim?
-İnanmayacaksınız ama sırt çantasını sağlık ocağının önüne bir ayı bırakmış çok şaşırtıcı bir durum.
-Şaka yapıyorsun!? Peki, ayı’nın bıraktığını bir gören olmuş mu?
-Evet, komutanım sağlık ocağının karşısında ki müstakil evde yaşayan yaşlı bir kadın namaza kalktığında pencereden görmüş, zaten karların üzerinde hayvanın ayak izleri de varmış.
-Teğmenim? Bu ayı dört yıl önce yaralı olarak bulunan veteriner Aynur Hanımın tedavi edip iyileştirdiği yavru ayı olmasın?
-Olabilir komutanım. Aynur Hanım bekâr olduğu için onu yanından hiç ayırmamış bebek gibi evinde biberonla beslemişti. Hatırladım! Hatta yavru ayıya yumurcak adını vermişti. İyileşip doğaya salma vakti geldiğinde Aynur Hanım çok ağlamıştı. Ayıların duygusal hafızalarının çok güçlü olduğu söylenir. Bundan dolayı belli ki,bu ayı da insanlara çok yabancı değil.
-Ne duruyoruz o zaman teğmenim anlaşılan yumurcak şahsın yerini biliyor ve bize mesaj vermek istemiş hemen sağlık ocağını arayın ambulansı hazır etsinler bizde hazırlanalım bir manga askerle yola çıkıp ambulans’a eskortluk edelim. Ayının ayak izleri muhtemelen biz Sadi Karaya götürecektir.
Erkan yüzbaşının eşliğinde ekip aslında kasabaya çok yakın mevkide dağın eteğinde ki mağaraya ayının ayak izlerini takip ederek ulaşmışlardı.
Mağaraya ulaştıklarında ayı orada yoktu. Ama ayağı şişmiş ve morarmış Sadi Kara oradaydı. Sağlık görevlilerince ilk müdahale yapılıp sedye koyulmuş ve askerlerin yardımıyla ambulansa taşınmıştı.
‘’İki ay sonra’’
(dağ)
Aynı mağarada uykusuna devam eden ayı bir anda silah sesleriyle uyandı. Mağaranın ağzın da elerinde ki fenerleri ve tüfekleri kendisine doğrultup ateş eden dört kişiyi gördü. Korunma içgüdüsü ile bir kaya parçasının arkasına sığındı. Ne olup bitiğini anlamaya çalışıyordu. Silahlarıyla ateş eden adamlar ayının vurulduğunu sanarak kısa bir süre ateş etmeyi kestiler ve kendi aralarında konuşmaya başladılar.
-Gerçekten de bahsettiğin gibi oldukça iri bir ayıymış bunun postu da çok para eder hem de bu büyüklükte bir ayıyı avladığımız için arkadaşlar arasında bayağı havamız olur.
-Henüz ölmemiş olabilir ateş etmeye devam edelim.
Kendisine ateş eden adamların arasında iki ay önce mağarasına sığınan adamın olduğunu da gören ayı. Çok öfkelendi. Adeta intihar edercesine saklandığı kaya parçasının arkasından çıkıp on beş yirmi adım mesafede ki adamlara doğru atik bir hamleyle ve hırsla hücum etti. Geçmişte hayatını kurtardığı adamın üzerine atılarak boğuşmaya başladı.
Gördüklerinin karşısında refleksleri donan diğer adamlar ilk şok üzerlerinden atar atmaz yeniden bir biri ardına ateş etmeye devam ettiler. Bunun üzerine Ayı da süratle oradan kaçtı. Ayının uzaklaşmasıyla ateş etmeyi kestiler arkadaşlarının durumunu anlamak ve müdahale etmek için yanına yaklaştıkların da gördükleri şey çok korkunçtu
Ayı üzerine atıldığı adamı pençeleri ve keskin dişleriyle parçalayarak feci şekilde öldürmüştü.
(kasaba)
Olayın haberi kısa sürede kasabaya ulaşmıştı. Jandarma karakolundan gür bir ses yükseldi.
-Mustafa teğmenim?
-Buyurun geldim komutanım emredin
-Derhal savcı beyi de alıp sivri tepe mevkiine gidin Sadi Kara’nın ölüm raporunu düzenleyin sonrada şahsın ailesine haber verin. Cenazesi kasabaya getirildiğinde gelip cenazeyi teslim alsınlar.
Bizde Engin Astsubayımla birlikte yumurcağın peşine düşeceğiz hayvan yaralanmış muhtemelen önüne çıkacak herkese saldıracaktır. Daha da kötüsü kendisi çıvar köylerden birine de inebilir.
-Evet, komutanım ayı yaralı ve saldırgan gereğinin yapılması gerekir.
-Gereğini yapacağız teğmenim gereğini yapacağız dediğim gibi Savcı beyle bir ‘an önce oraya varın. Ha! Diğer avcıların da ifadesini aldıktan sonra kaçak avlandıklarından ve ölüme sebebiyet verdiklerinden dolayı haklarında yasal işlemi başlatın.
-Emredersiniz komutanım..
-Bu arada Engin Astsubayı da odama gönderin.
- Komutanım?
-Söyle teğmenim?
-Lütfen çok dikkatli olun anneniz sizi bize emanet etmişti. Zaten size münasip bir gelin adayı bulamadığımız için bizlere sitemkârdı ona göre yani
-Tamam teğmenim tamam dikkatli olurum. Sağ ol
Erkan yüzbaşı yüzünde ki geçici gülümsemenin ardından Mustafa teğmenin odadan çıkmasıyla birlikte telefonla kasabada ki okul inşaatının şantiyesini ve sonrasın da veteriner Doktor Aynur hanımı aramıştı. Telefon konuşması bittiğinde Odadan içeri Engin ast subay girdi.
-Beni Emretmişsiniz komutanım
-Engin Astsubayım keskin nişancılardan oluşan bir manga asker topla biri hariç hepsi silahlarının, namlu ağzına mermileri sürsünler şu yaralı ayının peşine düşeceğiz. Arama esnasında çok dikkatli olsunlar hayvan saldırgan ve çok tehlikeli olabilir.
- Emredersiniz komutanım.
‘’İki saat sonra’’
Kan izlerini takip ederek kısa sayılacak sürede ayıyı bir yamacın kuytusunda yaralı ve bitkin vaziyete yerde yatarken buldular. Yerinden kalkamayan yaralı ayı kan kaybediyordu. Veteriner Aynur Hanım, yumurcağı bu halde görünce ağlamaya başladı. Bir ‘an ayının yanına yaklaşmak için hamle yaptıysa da kolundan tutan Erkan yüzbaşı tehlikeli olabileceğinden buna izin vermedi. Yumurcak derin derin soluk alıp verirken bir ara Erkan yüzbaşı ile göz göze geldiler. Buhulu bakan gözlerle adeta Erkan yüzbaşıya -Çok canım yanıyor hadi bitir şu işi diyordu. Erkan yüzbaşı nişan almış elli tetikte bekleyen askere başını hafifçe öne sallayıp tamam işaretini verdi. Kesin nişancı asker tek el ateş ederek ayıyı vurdu.
‘’Yirmi gün sonra’’
Elinde bir demet çiçekle hayvan sağlığı merkezine gelen Erkan Yüzbaşı Aynur hanımın oda kapsına geldiğinde kapının açık olduğunu fark etti. Aynur Hanım beyaz önlüğüyle masasında oturmuş biryandan küçük bir koliden aşı kutularını çıkarıp masasının üzerine dizerken bir yandan da kısık sesle kendince türkü söylüyordu.
- ’’Aman avcı vurma beni / ben bu dağın ay balam maralıyam. // Maralıyam. Hem yaralı. Avcı vurmuş ay balam yaralıyam. // Bir taş attım çaya düştü. /Çaydan bir çift ay balam. Suna uçtu. // Benim gönlüm sana düştü. Senin gönlün ay balam kime düştü. / Aman av, Aynur Hanım türküyü söylerken bir ‘an da! Oda kapısında, elinde çiçek demetiyle öylece bekleyen Erkan yüzbaşıyı fark etti. Ayağa kalkıp mahcup bir ses tonuyla,
-Hoş geldiniz özür dilerim görmemişim. Sizde seslenmeyince! Buyurun lütfen kapıda kaldınız.
-Doğrusu böyle hoş bir türküyü sizin güzel sesinizden dinlemek keyifli oldu bölmek istemedim. Bu çiçekler sizin buyurun.
- Benim mi? Çok teşekkür ederim zahmet etmişsiniz.
- Aynur Hanım?
-Efendim Erkan yüzbaşım
-Yumurcağın vurulup yaralandığı gün size telefon ettiğimde hemen gelmiş olmanızdan dolayı size çok teşekkür ederim. İyi ki o gün yanımız da sizde vardınız.
-Asıl bensize teşekkür ederim hem sonra inşaat şantiyesinden dozer istemeniz çok akıllıca oldu böylece askerin bayıltıcı iğneyle vurduğu yumurcağın dozerin kepçesine koyulup taşınması çok kolay oldu. İyi ki o gün orada siz de vardınız yüzbaşım
Kısa bir süre istem dışı gözlerin konuştuğu sessizliğin ardından yeniden Aynur Hanım söze girdi.
-Hastamızı görmek istersiniz herhalde?
-Ya evet iyiyi olur durumu nasıl?
-Gayet iyi birkaç güne kadar taburcu edeceğiz kolay değil ağır bir ameliyat geçirdi. Vücudundan üç mermi çıkardık biraz daha geç kalsaydık ölebilirdi. Hadi çıkalım bahçedeki kafesinde, gidip görelim.
Ayının yanına geldiklerinde Erkan yüzbaşı yumurcağın gözlerinin içine bakarak
-Merhaba dostum doğal yaşamına dönmene az bir zaman kaldı birkaç güne kadar taburcu olacakmışsın?.Sana verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı insanlık adına çok özür dileriz.
Söz veriyorum dostum kimse rahatsız etmeyecek seni. Kaldığı yerden devam edeceksin
Kış uykusuna.
Serhat BİNGÖL.01.08.2015
YORUMLAR
Serhat BİNGÖL
Yaşamı zorlaştıran insanın ihtirasları ve egoları olduğunu anlatmaya çalıştım kaleme aldığım naçizane öyküde.Evet dediğiniz gibi bazen bir birine karışıyor maalesef kimin ne olduğu ama yinede insan gibi insanların var olduğunu bilmek iyi bir şey moral oluyor.
Ziyaretinizden ve öyküyü beğenmeniz den dolayı çok mutlu oldum .
İlginize yorumunuza çok teşekkür ederim. sağ olun
Saygı sevgilerimle
Çok güzel. İbret alınması gereken, insanlık dersi alınması gereken bir öykü okudum.
Tebrik ederim Ustam mükemmel.
Ve ben bu mükemmel eserini kişisel BLOGuma çaldım :)
Karşılıgında selam ve saygı bırakıyorum.
http://suatzobu.blogspot.com.tr/2015/08/kis-uykusu.html
Serhat BİNGÖL
Yaşamı zorlaştıran insanın ihtirasları ve egoları olduğunu anlatmaya çalıştım kaleme aldığım naçizane öyküde
Beğenmeniz den mutlu oldum umarım sayfanızı ziyaret eden dostlarınız da beğenir .
Sayfanıza girdim baktım bloğunuz da fenada durmamış öykü))
İlginize yorumunuza çok teşekkür ederim.Suat hocam sağ olun
Saygı sevgilerimle
Bu tür maceralarımız olmadı hiç bizim.
Avcılığın hiç bir çeşidini sevmiyorum.
Ancak,
hikayedeki gibi karlı ortamlarda bulunmayı gerçekten çok arzuluyorum.
Seviyorum doğayı, karı, soğukta bir ateş başında ısınmayı.
Beş yıldızlı otel yerine,
küçük bir çadırda, toprağı koklayarak gecelemeyi yeğlerim.
Hayvan sevgisini, doğa sevgisini, insan sevgisini çok güzel resmeden bir hikaye olmuş.
Güzeldi.
Serhat BİNGÖL
Kaleme aldığım öykü de yaşamı zorlaştıran insanın ihtirasları ve egoları olduğunu anlatmaya çalıştım. Öyküyü güzel bulmanızdan mutlu oldum.
İlginize yorumunuza çok teşekkür ederim.sağ olun
Saygı sevgilerimle
Sevgili Serhat !
Ne kadar engin hayal gücün var senin?
Hayal gücün ne kadar enginse yüreğinde o kadar güzelliklerle dolu.
Yazını zevkle okudum. Pardon duygusal bir film izledim.
Şu sıcak günlerde güzel kış tasvirleriyle bizleri serinlettin. Sağ ol.
Sen o kadar iyisin ki ; Ne Yumurcağın öldürülmesine kıya bildin ne de , Erkan yüzbaşının bekar kalmasına gönlün razı oldu.
Belki şimdi onlar kendi yumurcaklarına ninni söylüyorlardır.
Pardon. Onlar değil, sadece Aynur Hanım. Çünkü Erkan yüzbaşı bu gün nöbetçi...
Öptüm gözlerinden...
Serhat BİNGÖL
Sosyal hayatımda ki yakın dostlarım gereğinden fazla gerçekçi olduğumu söylerler hatta bu özeliğimden dolayı sitem ettikleri de olmuştur.
Eğer bir parça bir şeyler karalaya biliyorsam öykü adına sanırım bu öğrencilik yıllarım da edebiyat öğretmenlerim bizlere sıklıkla kompozisyon hazırlatmalarından dolayı olmuştur.
Eh birde defterde ki malum müfettiş Kemal Paracıkoğlu hocamın denetimi söz konusu olunca fırça yememek için ister istemez biraz daha şartları zorluyorum.
Yorumunuza ve güzel sözlerinize çok teşekkür ederim.
Saygı sevgilerimle ellerinizden öperim
Suat Zobu
Bedri Tokul
Güzellik senin güzel gören gözlerinde...
Teşekkür ederim . Sağ ol...