- 830 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YAZI NE İŞE YARAR ya da UMUTSUZLARIN UMUDU
“Yazı ne işe yarar? Edebiyatın, resmin, müziğin, filmin, tiyatronun bana faydası ne?”
Örneğin bir yazar olarak ben bu dehşetin içinde kimim, neyim? Felaketi mi anlatmaya çalışmalıyım? O takdirde onu estetize etmiş, “normalleştirmiş” olmaz mıyım?
Bu sorularla özdeşleşmişlerin başında Adorno geliyor elbette. Bugün hâlâ felaket ve edebiyat üzerine düşünürken sarıldığımız ilk kaynak. “Auschwitz’den sonra şiir yazmak barbarlıktır”1
Adorno’nun bu cümlesi sanki tarihi Auschwitz öncesi ve sonrası diye ikiye ayırıp ikincisinde şiir yazma eylemini ayıplayıcı, dahası yasaklayıcı bir tavır havası veriyor. Ancak; tam da bu nedenle olacak, Adorno sonradan meşhur cümlesine açıklık getirmek zorunda hissetmiş kendini. 1962 tarihli bir makalesinde bu argümanını açmaya çalışır, sanatçının kurbanları sanat eserine dönüştürme ve bu şekilde yaşadıklarının dehşetini azaltma potansiyelinden bahseder: “Silah dipçikleriyle dövülenlerin çıplak fiziksel acılarını sözde sanatsal kılmak (…) bundan çıkarılabilecek haz potansiyelini barındırır. Estetik üsluplaştırma ilkesi aracılığıyla kurbanların hayal edilemez kaderi, bir anlama sahipmiş gibi görünür, yüceltilir; dehşet yumuşatılır ve tek başına bu, kurbanlara karşı büyük bir adaletsizliktir.” 2
Felsefi tartışmalara dalmadan şu kadarını iddia etmek mümkün: Adorno’nun meselesi, daha ziyade barbarlık şartlarında sanat yapmanın olanaksız hâle gelişi, bu yöndeki çabaların ‘kültür ve barbarlık diyalektiği’ bağlamında dönüp dolaşıp o barbarlığı üreten kültürün kendisinden azade olamaması. Yoksa şiir/sanat her koşulda yazıldı/yapıldı, daha da yapılacak. Hiç uzak diyarlara Hiroşima’ya, Endonezya’ya, Ruanda’ya filan gitmeye gerek yok; 1915’ten, Dersim’den, Maraş’tan, Halepçe’den, Gazze’den sonra da yazılıyor şiir. Ama o şiir gerçekliğin neresine kadar uzanabiliyor, asıl soru bu.
Filozofun cümlesini, biraz daha çarpıtmak pahasına Suriye’ye uyarlayalım: Orada son üç buçuk yıldır yaşananlardan sonra Suriyelilerin trajedisini hakkıyla yansıtacak bir film yapmak mümkün mü? Bunun üzerine düşünmek için epeyce fırsat var çünkü Suriye üzerine çok film yapıldı, hemen hepsi de ‘acil sinema’ (urgent cinema/cinéma d’urgence) diyebileceğimiz tarzda çekilmiş belgesel filmler. Bunlardan üçünü Şubat 2015’te İstanbul’da izledik: Gümüş Suyu: Suriye Otoportresi (Ma’a al-Fidda, 2014), Bizim Dehşet Dolu Ülkemiz (Baladna Alraheeb, 2014) ve Ruh İşgali (Haunted/Maskoon, 2014).
Gümüş Suyu ile dışarıdan bakanlarca Suriye ile eş görülen ’Bizim Dehşet Dolu Ülkemiz’in’ ortak bir tarafı var: İkisinde de –geçen yıl festivalleri dolaşan Humus’a Dönüş’e (The Return to Homs, 2013) benzer biçimde– birilerinin içeride çektiği görüntüler dışarıda başka bir yönetmen tarafından kurgulanarak filme dönüştürülmüş. (Ama Humus’a Dönüş’ten farklı olarak, görsel malzemenin sahipleri filmin künyesine ortak yönetmen olarak girebilmiş.) Özetle Suriyeliler tarafından yapılmış, ama hem içeriden hem de dışarıdan bakış potansiyelini aynı anda taşıyan, bir ayağı içeride bir ayağı dışarıda yapımlar.3
Sesini duyuramayanların sesi(4), kimsesizlerin kimsesi olmak için,ölümü sakın adam yerine koymayın, yoksa kendini bir şey sanabilir diyerek, yeni yaşamı inşa etmek ve çocuklarla, gençlerle dayanışmak için yola çıkan ve otuzbir tanesi var iken Suruç’tayok olan 20 Temmuz 2015’te Suruç’ta Belgesel Çekimi için bulunan SGDF’li gençlerin belgesellerinin de filmler oluşturacağına inanıyorum.
Nasıl ki helikopter kullanmak kitaptan okuyarak öğrenilmez yada bisiklete binmek yada yüzmek.. Bazı bilgiler insandan insana tecrübe ile aktarım yolu ile öğretilir... Bisikleti düşe kalka öğrenebilirsin belki kendi başına belki ama helikopteri düşürdüğün zaman tekrar kalkabileceğini pek zannetmiyorum yada yüzmeyi öğrenirken boğulduktan sonra..., bu görüntüleri ve filmleri izlemiş olmakla da Suriye’de yaşamanın ne demek olduğu bilgisine ulaşılamaz tam anlamıyla. İşte bu da bizim trajedimiz seyirci olarak. Her şeye rağmen, Suriyelilerin umutsuzluğundan ve bunun görsel-işitsel tasvirinden bir umut filizlenir mi?
Madem felsefeye göz kırptık, Adorno’yla başladığımız yazıyı Walter Benjamin’le bitirelim. İlkinin aksine, geleceğe bakarken umutsuzluktan umut devşirmeye çağıran bir sözüyle: “Sadece umutsuzların hatırı için bize umut verilmiştir.”
NOTLAR
1 www.irmakzileli.com.tr/2015/07/27/dugunde-olmek/
2 Theodor W. Adorno’dan alıntılayan Mukadder Erkan, “Auschwitz’den Sonra Şiir,” Ayraç Dergisi, 15 Kasım 2013, erişim 18 Ocak 2015, <goo.gl/Irhn7L>.
3 www.altyazi.net/yazilar/dehsetin-estetigi/
4 www.youtube.com/watch?v=cGDg549_vbs
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.