- 1374 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Can Dostum
Arabaların vızır vızır geçtiği bir caddede salına salına yürürdü .. Ölümle dalga geçip, diş ağrısına katlanamayan insanlar bilirdim, ama ölümün karşısın da dik duran tek insandı kanımca.
Acemi günlerimdi.. Ne arabayı iyi kullanırdım nede hayatı. Bilmediği yollara sapıp kaybolan, keskin virajlarda yavaşlamadığı için savrulan, hayatın tuzaklarından haberi olmayan, düşüp tökezlediğim günlerdi belki de. O yıllarda herkes iyiydi kalbimce. Yanan bir sobaya elini uzatıp elini yakan, meraklı meraksız her şeye burnunu sokan, sonra da canı yanıp ağlayan, sevgi görünce susan çocuksu günlerimdi, ruhunun yaşı olmayan. Ne zaman 200 yaşına gelip böylesi bilge olabildim? Nasıl oldu da insanlara güvenimi yitirdim, kimin ne düşündüğünü ne anladığını yada ne anlayıp ne anlamadığını , ustaca araba sürmeyi nereden öğrendim? Peki sevgili dostum herkes giderken, bir çoğunu geçmişte bırakırken, kırılmadan, üzülmeden, üzmeden, bu güne sen benimle nasıl gelebildin?
…………
Hatırlar mısın? bir sabah, Yenimahalle’nin en işlek caddesine arabayı park edip, alışveriş yapmıştık. Henüz tekerlekli sandalyeye mahkum olmadığın, ,koltuk deynekleriyle yürüdüğün yıllardı. İşimiz bitince tekrar arabaya binmiş, arabayı çalıştırmış, lakin araba hareket etmemişti. Koskoca otobüs bizi bekleyedursun daha da fecisi trafiği felç etmiştim. Dedim ya acemi günlerimdi, bir sen korkmadan binerdin arabama. Ölümden korkmaz, ölüm senden kaçardı. Eceli gelmeden ölmeye çalışan, böylesi inatçı bir insanın karşısında, Arzail olmazdı yakınımızda. Sonra nasıl oldu bilmiyorum, otobüs şoförü başını uzatıp gayet sakin " bakalım ne yapacak?" bakışıyla bizi süzdükten sonra" el frenini neden çekmiyorsun?" demişti. Utancımdan ne yapacağımı bilemez bir haldeyken ben , koltuğun altına düşmüştün gülmekten sen. Gençlik parkında en korkunç aletlere de binerdin, kim bilir tedavi sırasında ne kadar çok canını yakmıştı doktorlar ki böylesi basit heyecanlar sana vız gelmişti. Çocukluğunda hiç yürüyemediğini söylerdi annen, bir kaç kez ameliyat olduktan sonra koltuk deynekleriyle bir nebze yürümüşsün. Okula gidememişsin bu yüzden, içinde kalmıştı acısı. Camdan okula giden çocuklara bakarak ağladığını anlatmıştın bana. Birde salıncağa binmeyi çok istediğini söylerdin. Düşününce senden daha kötü durumda olan bir çok engellinin neler yapabildiğini, senin evlenip çoluk çocuğa neden karışmadığını anlamazdım. Birde şunu anlamazdım; İş güç sahibi kendi kendine yetebilen bir birey olma imkânın olduğu halde ailenin seni gözünden sakınmak adına bilmeden kötülük ettiğini.
Araba kullanmaya ilk başladığım zaman ant içmiştim seni istediğin her yere götüreceğime. Elimden geldiğince yaptım da, hem öyle iyilik olsun diye değil, sevdiğim için. Bazen, hatta çoğu zaman, engelli olmanın yarattığı sıkıntıları seninleyken anlar, bazen ağlardım öfkemden. Yakın mesafe diye bize surat asan taksiciye, yolda yer vermeyen sağlıklı gençlere, engelli yolu olmayan caddelere, acıyan bakışlara," pekte güzelmiş yazık" sözlerine. Oysa engel değildi yaşamak sana, ayakların ya da gövden, ya da gözün, ya da elin. Sadece sana yapabileceğin ölçüde evini kendine göre dekor etmek, akülü araba kullanmak, giriş katında ya da asansörlü bir evde oturmak, sana iş sağlamak gibi hayatını kolaylaştıran unsurlar gerekliydi. Tam tersi merdivenli bir evde otururdun. Apartman sakinleri asansör yaptırmayı kendileri kullanmadığı için kabul etmemiş. Düşününce senin için neden yaptırmadıklarına içerledim yıllarca. Akıllarına mı gelmemişti? Yoksa? kendi dertleri olarak görmemiş miydi hiç biri.
Kalp güzelliği iyi bir şey değildi galiba. Bana kötüleri ayırt etmeyi öğreten, her zaman yaşadığım tecrübelerdi. Sevgiye, aşka, dostluğa ne de güzel bakar nede güzel anlatırdım ruhumdan akıp giden kağıtlara. Benim istediğim gibi olsaydı, böyle sıradan olmaz, kahpece yaşanmazdı hiç bir şey. Bayram sabahlarına benzerdi günler, hiç bir sevgi karşılıksız kalmazdı , gümüş kanatlı kuşlar uçardı göklerden, görünmez taylar koşardı sevgilerden. Ben ne zaman hiçlik şehirlerine göç ettim bilmeden, ne zaman gittim ruhumu besleyen güzelliklerden? Sen sevgili dostum nasıl geldin bu günlere kirlenmeden?
Uzun yıllar aynı apartmanda oturmuş, aynı göğe bakmış, aynı sofraya oturmuş, aynı şeye gülmüştük. Gün geldi vakit doldu ben kira olan evimden kendi evime taşındım. Gün geldi pazarlamacı arabasına benzeyen arabamı satıp, son model yeni bir araba aldım. Tuhaf değildi kanımca, belli ki senin dualarındı. İstediğin her yere götürdüğüm için Allah’ım beni ödüllendirmişti belki. Benim sayemde özgürlüğün tadına vardığını söylerdin. Yıllar geçti ara ara uğradım yanına, fakat her gelişimde biraz daha kötülemişti sağlığın. Artık tekerlekli sandalyeye mahkum olmuştun. Bu kez sadece seni değil, tekerlekli sandalyeni de taşıdım arabamla, yinede umutsuz değildi ayakların yaşamak için. Yeter ki iste can kardeşim, asıl engelli sen değilsin, seni anlamayan, acıyarak bakan , senin için hiç bir şey yapmayan, nice sağlıklı kardeşlerin.
m-jgan
YORUMLAR
Gecenin sonu, sabahın başlangıcında tıklamışım yazınızı. Ne iyi etmişim. İyi etmişim evet, zira cümleler öylesine duygu yüklü, öylesine hüzünlüydü ki, sizle özdeşleştim, sizin yazdıklarınızın içine girdim ya da yazdıklarınız benim içime duhul etti.
Dönüp dönüp fotoğrafa baktım, ne sizin yerinize kendimi koyabildim, ne de sizin kadar büyük yüreğim vardı.
Küçüldüm okuduğumda "Tuhaf değildi kanımca, belli ki senin dualarındı." cümlenizi. Büyük olan dünya mı yoksa siz misiniz karıştırdım.
Oysa büyük olan sevgiydi ve onun sahibi sizdiniz. Ve ben size gıpta ettim, imrendim. Ne çok bende olmayana sahip bu satırların yazarının önünde saygıyla eğiliyor, Can Dostunuz'a benden kocaman bir selamı iletmenizi rica ediyorum.
Sağlıcakla,