- 590 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İlah 1
ilah yazısı içeriğinde bir kesittir.
İlah hem ön ittifak aitliğinin, hem totem aitliğin bilincidir. Totem aitliği bilinci ön ittifaklı ilahi dönem içinde çakılı olan kurucu atıflıktır. Bu kurucu atıflık ilahi dönemde geri bağlanımla korunmalı yasadır. İlahtı oluşmanın sürmekte olan yeni sentezli inşa kısmı da, ön ittifaklı sentezci aitliğin kendi bilincidir.
Çakılı ya da gömülü cazibe merkezi, artık görünmezleşen karanlık madde etkisi yapakla kendisini ve varlığını duyurup hissettirir olacaktı. Durum bu ikilemli biçimde olmakla beraber, ön ittifakın içinde çakılı ya da ön ittifakların içinde gömülü oluşuyla var bulunan şey; geri bağlaşımlı kısım kadarısıyla totem aitliğinin bilincidir.
Ön ittifak içinde çakılı kod biçimindeki yalın totem bilinçli devinme alanlı süreç; geri beslenimce; geri bağlanımca; geri atıflı, geri aitlik bilincidir. Ön ittifak içinde yepyeni, sentezci oluş haliyle sürmekte olanlar içindeyse, ilahtı bilinç aitliğinin yepyeni ve güncel oluşuyla sürecin inşa olması deneyimleri olan yaşantı aşmalardır.
Yani ilah ön ittifakın kesikli sürekli oluşması içinde yeni oluşan pluralliğiyle bir sentezi, ya da tevhidi inşadır. Bir sonraki kuşağa göre de bir çeşit şema ve şablon oluşla davranış tutumlu sosyo toplumsal izlekiliktir.
İlahın sürmekte olan inşa hali ittifak temsilciliğidir. İlahın ön ittifak içindeki çekirdek oluşla çakılı gömülü hali de totem temsilciliğin geri bağlanım yasası olmasıdır.
Totemi aitliğin temeli, totem kardeşliğidir. Kardeşlik, totem grup eşlerini kendisi gibi kendinden sayma olmakla sağlatma yaptırmanın ve sağlama yapmanın meşruiyet ligidir. Yani totemi kardeşlik olan totemi sosyal bencillik içinde kişiler aynı doğurtanlarla, aynı doğuranların emzirme tecridi içinde, grup aitlik bilinçli sağlama ve sağlatmaları vardır.
Ön ittifaklı ilah aitliği içindeyse; doğuran ya da doğurtanlardan sadece birisinin sizin yalın totem aitlik içindeki totem kardeşiniz olması gereken bir aitliktir. Diğer doğuran veya doğurtanın biri de mutlaka karşı totem aitlik içinde olması gerekişle tevhide olmanın "şerikleşme ortaklığı oluşla" zorunlu olan; yeni olan sentez (tevhit) aitliğinin bilincidir.
İşte tevhit olan bu kısım, kısmen; ilk önceki totem bilincin değişmesi olmakla beraber yeni duruma göre de önceki olmanın korunumla olan totem yasasıdır. İlah aitliği, önceki yalın totemi tecridi kısmen ortadan kaldırdı. Ortadan kalkan yerine de ittifak içinde olduğu gruplardan kişilerle temasın sentezini ön gören (tevhit) aitlik bilincini koydu.
İlah; temas yasasını değiştiriyordu. Bir cinsel dokunum ve çocuk yapma meşruiyet ligi olan totem kardeşlik bilinci cinsel dokunum ve çocuk yapma teması olmaktan çıkıyordu. Yeni cinsel dokunum ve çocuk yapma teması, ittifakı olduğunuz karşı grupta biriyle meşru olmak zorundaydı.
Yeni sahiplik, sentez aitliğinin bilincini oluşmanın tabusuydu. Bu nedenle ilahi aitlik, eski totem kardeşliğini; "İMAN aitliğine" çevirmişti. Açıkçası eski totemi kardeşliği, "iman kardeşliğine" çevirmişti. Yani totem kardeşliği; "ittifakı sözleşenle tevhit olmanın, ilanen kardeşliğine" dönüşmüştü.
Sosyal anlayışa göre yeni durum bir iman aitliğiydi. Kardeşlik devinmeli sosyo özne boşluklu yapının alanı, iç ilişkileyen mana bağıntısını değişiyordular. Yine aynı sosyal alan bağıntılı boşluk devinmesinin içindeki dokunum ya da temas yasasını değişiyordular.
Sosyo-özne boşluklu devinmenin hareket ettirici manalara alanı aynen kalıyordu. İçerikteki bağıntılarsan kılıcı mana anlamalı tutum andırıcılar değiştiriliyordu. İşte bu alan içindeki eski totem yasalara karşı, şimdiki yeni olan ilahi mana yasaları oluşuyordu.
Şimdiki süreç değişme ve gelişmeyi totem döneme göre çok hızlandırmıştı. Bu nedenle ittifak merkezi bu gelişmeye uymak için hızlı karar almak zorundaydı. Bağıntılayan ilahi mana yasaları gruplar arası totem meslekli (toplumsal tandanslı) sözleşen yasalar olmakla, yeni bir ittifakı sosyo öznel mana yasasına dönüşüyordu.
Bu yeni olan sosyo öznel mana yasasının ittifak dilindeki karşılığı, iman etmeydi. İman yasası sentezin birliğine (ilahi tutum oluşuna) ve sentezin ilahlar arası ittifakı oluşuna (kalubelaca olmasına); şimdiki yeni kült merkezli ilah aitliği üzerinde iman ediliyordu. Şu halde bu ilk aşamadaki iman aitliği sentezci ortaklık (şeriklik) olmanın ilk iman aitliğiydi.
Tanrı fikri de, iman aitliğiydi. Buradaki iman aitliği sentez aitliği olmaktan çoktan çıkmıştı. Tanrı iyelikti aitlik ortaklaştıran sentez aitliği değildir. Tanrı iyelikti aitlik, zaten oluşmuş olan ve ortaklaşan sentez üzerindeki ortaklığı fesih etti.
Fesih edilenin yerine mala mülke malik olmayı ve köleci ayrışmayı meşrulaşan; tek karar verici makam olmakla kendisinin tekçi takdiri oluşunu kabul etti. Bu köleci sınıf ayrışmalı çelişkin anlayışın sonunda artık; hor gören vardı, hor görülen vardı. Zengin vardı, yoksul vardı.
Soylu olan vardı, aşağı sınıftan olan vardı. Hırsızlık darp vardı. Mal yüzenden cinayetler vardı. Miras biriktirme ve miras bırakma vardı. Tarihin oluşturduğu imbik sel bu tepkici oluşma içinde İsa’cı düşüncede "Yüzünü görmediğiniz mirasçılar için mal biriktirmek mi?" deyip; "Kır zambaklarına bakın ne yün eğirip, iplik bükerler. Baba onları giydirir". "Kuşlara bakın baba onları doyurur". Derken mal biriktirip, miras bırakmayı içinde çıktığı kendi disiplin mantığına göre kötüler.
Ve yine tanrı iyelikli köleci mantıkla, mal mülk eşitsizliğini keyfe göre dağıtıp takdir etme süreci içinde erdemlilik ve erdemsizlik vardı. Erdem bir sınıfa göre (vasıl sınıfa göre) maldan mülkten bir miktar vermekti. Diğer birilerine göre de erdem verileni, inayet edileni; alçak gönüllülükle almasıydı.
İyilik kötülük vardı. Işık karanlık vardı. Karanlığa karşı, ışığın (iyiliğin) yanında savaşa katlanmalıydı. Merhamet vardı. Merhametsizlik vardı. Yardım sadaka ve lütuf vs. vardı. Tanrı iyelikle aitlik tanrıya kul oluş aitliğiydi. Mal-mülk sahipliğini öne alan; köle sahipliğine biat eden; KULCU İMANİ aitlikti. Artık kulculuğa iman etmekle “aitti” oluyordunuz.
Tanrı iyelikle aitlik; tarihin bilinci içinde ve tarihin kendi seyri içinde türlü çeşitli ritüeli durumlar aldı. Artık bunlar mitraizm, Amon, Aton, Budizm, Konfüçyüs, zerdüştlük, ilahilik gibi tevhidi disiplinlerdi. Ana eksen efendi köle ilişkisini düzenleyen sahiplik olmakla mal mülk edinmeyi; maldan mülkten yoksun kılınmayı, düzenleyen disiplinler oldular. Bu anlayışın niceleyişlerini vermekle hem çok farklıydılar hem aynı şeydiler.
Temas etmeden önceki ön ittifak öncesi totemileri, ilah değildiler. İlahlar temasçı girişme içinde oluştu. Daha sonra adım adım ittifak girişmelerini olaylaştılar. İttifaklar girişmeci karşıt gruplar girişmesiyle inşalaştı. Bu inşanın sentezi üzerindeki ilahlar (gruplar ve grup kişileriyle), ortaklaşan çoğulluktur. O aşamada ortaklaşmalar olmasa, ittifakları ve şimdiki uygarlığı kuramazdınız.
İttifakın içindeki, totem eşlerden her biri bir grup aitliğinin ilahıydı. İttifak içindeki grubun temsilciliği olan grup aitliği de aynı salınımı vermekle tekil grup ilahlığıydı.
Tüm bu grup aitliği olan ilahlar, "karşı grup ortaklığıyla (şerikliğiyle) birlikte" karşıt gruplar sulblerinden ve karşıt grupların döl yollarından oluşan ittifakın sentezi olan melezi ve ittifakın kutsallığına iman edecek olan melez soylarını yaratmıştılar.
Bu halleriyle ilahlar, İttifakın temasçıları ve ittifakın inşacıları oluşuyla "ilahtılar”. Tecrit kuralları içinde doğan son totem eşlerdiler. Tecrit dönemi, temas eden ittifak içindeki totem eşler arası iç cinsel ilişki yasağı nedeniyle ortadan kalkmış olacaktı.
Bu aşamada henüz şimdiki evlilik dediğimiz süreçler yoktur. Bu nedenle tecridi dönem ilahları etnik oluşun ( kendi içlerinde dışa kapalı oluşun) birleşmeleriyle katışma olmadan, saf üreme ve çoğalmalardılar.
İttifak yasası nedeniyle, ilahların kendi aralarında tecridi dönemlerdeki gibi ensesti oluşla çoğalmaları artık yoktu. Yani totemi ilahların, kendi aralarında dışa karşı tecrit olmakla çoğalamayışları yüzünden, saf oluşla sürüp gitmeleri artık olanaksız olmuştu.
Bu şu demekti; saf ilah olanın bir süre sonra sonu gelmeye başlayacaktı. Yani önceden ilahtan (totemden) ilah (totem) doğuyorken, şimdi ittifak içindeki ilahtan, "melez insanlar doğuyordular. İlah, düşünce olarak ölümsüzleşecekti.
Uzun erimde sonlarının geldiğini ilahların kendileri de görüyordular. Bu bir süreçti. Bu nedenle yeni doğan düşünce ve halk bilinci; karşıt ilahlar temasından doğan melez insanın ilahtan bir parça ilahtan bir görünüş olmanın "halef" oluşuyla ya da "halife" oluşuyla betimletilen tanımlamalarına başlamıştılar. Bu halife olucu tanım, yüzlerce binlerce yıl içinde dahi hala oluşmaktaydı.
İttifakın melezleri olan nesle, önce; insan dendi. Sonra da melez insanlara; halifelik tanımlaması altında, sonu gelmekte olan ilahların, karar alıcı meşruiyetilik inşa ettirici özellikleri, insanlara verildi. İlahlık, halefleri şahsında devam edecekti. Melez insanın irade sahibi olması sosyal mantıkta, halifelik üzerinde ittifakı imanın şartı kabul edildi.
Halef oluşla ilahın izinde olmak, aslı gibi karar almak, karar vermeyi meşrulaşmakla ilahi gücün sürekliliği de zımnen benimsenmişti. Fakat bu ilahtı özelliğin insana verilme kutsamasına kimi gruplar oluşuyla ilah grupları karşı çıktı. Gücü paylaşmak istemedi. İttifak ahdine karşı gelen ittifak uyumsuzları olan gruba mühlet verilip, ittifaktan atıldılar.
Böylesi bir imanı dayanakla, ilahların izinde olmak, anlamına; melez insana "halife" dendi. İnsanın eski yasaya göre değil de ön ittifak içindeki hal üzerinde oluş iradelerinin meşrulaşması yapıldı. Muhiddin Arabi buna "ben ne işlersem hak onu işler" der. "Abamın altında haktan başka kimse yoktur" deyişi içindeki vurgusu bu tarihsel halk bilincine halifeliğe bir atıftır. Bu atıf ilahtan el almanın “halef” oluşuna bir referanstır.
Gerek ilahtı etnik soy saflığının kalmaması nedenle; gerekse de ittifakın niceleyiş gelişmesi nedenle sonu gelmekte olan ilahların insana verdiği el içindeki yol tutuşla, ilahın gücü ve ilahın düzenleyiciliği, ilahların karar alıcılığı; sosyal anlayışça insana geçmişti. Köleci dönemin, üreten ilişkiler üzerindeki mal mülk sahipliği olup olmamanın eşitsiz yaratma fikriyle de yaratıcılık, tanrı tözünden olma (ilahın sülbünden ve döl yolundan olma) fikriyle, insana geçecekti.
Halk bilinci, bu durulukta oluştu. Henüz ortada din yoktu. Daha sonra oluşacak dinlerden görüp, bilip anlıyoruz ki; dini oluşacak envanterler, ittifakı dönemle temas etmeyen yapıları giriştirme yaptırmanın ön şartı olmasıyla ortada cirit atmaktadırlar.
Köleci sistemin tarihsel gelişme içinde yol almaya başlamasıyla, ilerideki zaman zemin düzlemine bağlı gelişmelerin içinde köleci sistem de, köleci sistem odağında çakılı olan ön ittifakı geri bağlanım yasasına atıf yapacaktı. Dinler köleci sistem içinde çakılı olan bu devinme alanlarını, kendisine göre okuyup yüz seksen derece terine yorumlayışla anlattılar. Ve böylesi alıntı bir atıfla dinler hem meşrulaştılar, hem de köleci sürece uygun konuşmalarıyla süreci meşrulaştırdılar.
Geri beslenim yasası (insanı, ilahların halifesi oluşuna dayanakla anlatmanın yasası), ileride olanlar, geçmişte yaşanmış olmadığı için sosyal geri bağlanım yasası, ilerde olanları bilip anlamayı içermezler. Anne çocuğu içinde yumurta biçimiyle taşıyıp doğursa bile; çocuk olayazmadan anne, potansiyel karakterden çocuğunu (geleceği) bilemez.
Bu nedenle ileri de oluşacak güncel (aktüel) düzleme ait köleci çelişkilerin kendi öncesindeki geri bağlanım meşrulaşması yapıldıkça, sosyal elci geri bağlanım yasası içindeki öngörülerin ileriyi (köleci sistemi) bilemez olması ister istemez onlarca çelişkileri de doğurur olacaktılar.
Sizi ilgilendiren bilemediğininiz şeyler üzerinde kanılar edinerek, inanarak hazmedersin. Karşı koyamadığınızı inanarak kendi kendinize mahsuplaşırsınız. Halkın sosyal mantığı böyleydi.
Söz gelimi bunlardan biri de şu köleci mantıktı. Köleci düzen içinde kendi öncesinin ortaklaştıran ittifak yaşanılaşmaları karşısında şimdiki köleci düzen içinde de özel mal mülk sahipliği ile maldan mülkten yoksun kılınmanın zıtlaşan çelişkisi vardı.
Köleci düzende takdir yetkisi içinde birileri mal sahibi olurken; birçokları da maldan (üretim gücü ürününden) yoksun kılınacaklardı demek. Herkesin malının olduğu yerde özel mülk ortaya konamazdı. Çünkü sistem işlemez olmakla bir işe yaramazdı. Özel mülk, insanın; mal mülk yüzünden insanı öldürmesini daha bir hızlandıracaktı.
Mal kavgası insana kan döktürecekti. Mal sahipliği doymazlığı, ilk başlarda tümden köleci düzenin sözcüsü olan dinlere bin yıllar içinde ganimet kavramını, meşrulaştıracaktı. Ganimet sadece mala, mülke el koymak değildi. Kadını cinsel anlamda cariye (köle) etmekti. Çalışan erkek nüfusu köle etmekti. Ve çocukları köle etmekti. Dinler bu köleci ilkeyi meşrulaşıp imanın şartı içine koymuştu.
Başlardaki köleci yayılma o aşamanın zorunluluğu oluşla birim alanda verimi artırmak üzerine değildi. Çalışan köle sayısını artırmaktı. Ekim dikim yapılan alanı ve ocakları daha geniş yüzeylere doğru yayıp, ekilen dikilen yüzey alanı çoğaltma üzerine bir üretim ilişkisiydi.
Yani komşu toprakları ele geçirme. Ganimet elde etme üzerineydi. Ganimet denen mal talan savaşlarını başlatacaktı. Bu talancı gaspçı ve darpçı mülkiyet sahipliği; iki taraflı da "kan dökücülüktür". Haklı olarak dinler o günler için köleci sistemin kendi işleyiş şartlarını savunuyordular.
Köleci sistem içinde olup ortaklaştıran sistemi savunamazdınız. En büyük düşman ortaklıktı. Ve üreten ilişkiler üzerinde ortaklar ihsas etmekti. Üreten ilişkiler üzerinde ortaklığı savunmaktı. Üretmeye hiç vurgu yapılmadan keyfi takdir ortaya konmuştu. Keyfi takdir ortak tanımıyordu.
Kölece sisteme aykırı oluşla durduğunuzda ve üreten ilişkiler üzerinde verimlilik yaratmanın henüz vakti gelmediğinden ütopik te olsa ortaklık fikrini belirtseniz, dışlanırdınız. Şirkçi olursunuz. Münafık, münkir sayılıp; aforoz edilirdiniz. Sistem dışına atılırdınız. Çünkü ortaklık fikri, üreten köleci sistemin; paylaştırma yapan temeline, dinamit koymaktı.
Bu kan dökücülüğü de, halkın bilincinin meşrulaşma yapması lazımdı. Çünkü ilahtan el alan insan halefliği içinde ilahın, ilahı öldürmesi yoktur. Hele de mal, mülk sahipliği nedenle "ilahın ilahı öldürmesi" ön ittifaklar içinde hiç yoktur.
Köleci dönem sosyal anlayışı içindeki geri bağlanım yasası, "halife oluşa" vurgu, dediğimiz atıfla söylenilecekti. İlk “halife” oluşun vurgusu, ön ittifaklı süreçlere göre oluşan bir zemin sel; devinmeli zorunlu öznel anlayıştırlar.
Yani ilk halife oluş söylemi, özel mal mülk düzenli yaşamın olmadığı dönemde söylenmişti. Bu yüzden ilahlar keyfi oluşla mal mülk dağıtmıyordular. İlahlar mülk benim demiyorlardı. Mülkü yaratmıyorlardı. Mülkü dilediği gibi dilediğine dağıtmayı bilmiyorlardı.
Aksine ilahlar; ilişki düzenine göre var olan mülkü düzenliyorlardı. Süreç her alanda kesikli ve sürekliydi. Sürekli olmak sizi devamlı oluşla bir öncenin geri bağlanım yasasını yaptırmak zorundaydı. Bu nedenle sizden önce oluşla geri bağlanım yapıp, "atalar yolu içinde" kendinize kanıt arayacaktınız.
Köleci düzen, kendi öncesindeki ön ittifak içindeki kendi anlayışının geri bağlanmalı meşrulaşmasını yaparken; Köleci anlayış kendi özel mal mülk ilişkisine dek yapacağı meşrulaşmayı ön ittifaklı anlayışın halifeliği içinde bulamıyordular.
Bu nedenle atalar yolunun içeriğinin yüz seksen derece tersini söyleyecekti. Gelişmenin değişmenin kulaklara küpe kuralına göre olan "ya atalar yanlış yoldaysa" özdeyişini diyecekti. Teamüle göre, müktesebata göre olan süreklilik ve atalar yolu; kesikli olmanın değişme ve dönüşmesi karşısındaki, mazi olma; tutumu ile dile getirilecekti.
Ön ittifakın halife söyleşili tanımın referansıyla, şimdi de köleci düzen ilişkilerini yansıtmak istiyordular. İşte tüm mantık hatalarını ortaya koyan kızılca kıyametlerde bu inşa temelindeki ana yansıma içinde olmayan köleci çelişiklikleri, ön ittifakın kendisine özgü zorunlu inşası üzerine oturtmak yüzden kopacaktı.
Ortaklığı fesih etme ve şirk koşma da ön ittifaklı canlı kanlı somut halef olmayla; köleci dönem içindeki soyut tözden metafizik halef olma fikri de bu aykırılığı ters yüz etmekle ortaya konacaktı. Ön ittifakın ortaklık geçmişini köleci sistem şimdiki köleci düzene karşı şirk koşma oluşuyla tanımlayıp lanetliyor ve sistem dışına atıyordu.
Ön ittifakın üreten ilişkiler üzerinde paylaştıran ortaklık somutluğu ve öncel tarihi gerçekliği; köleci imanın soyut ve metafizik tanrı şirk ligi oluşla; suya sabuna dokunmadan saman altında su akıtma gibi oluşla köleci sistem; kendi sistemini bu kavramlar altında yürütecekti.
Sonunun geleceğini gören ön ittifakın ilahları çocuklarının ve torunlarının selameti için ön ittifaklarını eden sürecin ileri akmasını istiyorlardı. İlah tutumu, ön ittifakın takdirini yapmakla geri bağlanımla bir meşruiyetlikti. İttifak etmelerinin meşruiyet ligi; ittifakın, ilah tutumu olmasındandı.
İlahların insana el vermesi olan insanların halefliği içinde manaca ilahların somut benliklerinin melez insanda süren (ruh üfürmesi) bir irade olduğunu söylüyorlardı. Enki, İggi ilahının canı ve kanından insanı yoğurarak ilah suretinde insanı yaratmıştı.
İnsanlar ilahlardı. İlahlar insanlardı. İnsan en az iki ilahın ortak ürünüydü. İlahlar insan bedeni ve insan manası üzerinde ilah ortaklığının somut madde ve mana oluşuyla sürüyordu. Ve ilahlar, ilah olarak kalmakla değil de böylece insan olmakla tür olarak ölümsüzdü.
Ön ittifakların mal edinme kavgaları yoktu ve mal edinme kavgasını bilmiyorlardı. Köleci dönemdeki mal edinme kavgaları, eşitsiz mal edinmeyle başladı. Habil Kabil kavgası, ilk mal edinmenin sembolizm olan mal edinme kavgasıdır. Köleci düzen ortaklaşmacı süreçten gelen birikmiş zenginliklerin üzerine oturdu.
Köleci ideoloji üzerine oturduğu birikim ve deneyim zenginliklerini eşitsiz dağıtan bir tanrı anlayışıyla şanslı kullara dağıttılar. Artık mal gibi bilgide sınıfsal bir hak olacaktı. Varsıl sınıf insanlık deneyim ve birikimlerini öğrenip bilgi edinirken; yoksul kesim köleci ideolojiyi öğrenerek iman edeceklerdi. Artık bilmesinlercilik uygulanacaktı.
Şimdiden sonra birikimlerin ve zenginliklerin köle emeğinin çalınmasından kaynaklı olduğu köleye unutturulacaktı. Totem mesleği olan insan emeği yoktu. Çünkü "zenginlikleri verenin ve alan tanrıydı!" Bunun böyle olduğunu dosdoğru yol olan, imanı; söylüyordu. Köleci düzen kendisinden önceki deneyim ve birikimlerin sürekliliği ve devamlılığı olan ön ittifakların envanterlerini kullanacaktı.
Sizdeki rakam ve alfabe bilgisi, elektronik bilgisi, inşaatçı birikim ve zenginlik olan devamlılık bilgileri geçmişini temsilen, süreklilik; bir geri bağlanım yasası oluşla geçmişe ve önceye atıftır. Köleci düzen; ön ittifaklara geri bağlanım yama zorunluluğuyla davrandığı halde geçmişi keenlem yekün (yok) saymıştır.
Köleci sistem tarihi de; geçmişini temsilen olan zorunlu atfını da köleci dönemle başlatacaktı! Bu neden sosyal anlayışlı "haleflik" anlatısıyla kendi köleci düzenini hazmettirecekti. Halefti anlatımlara, yeni boşluk devinmeleri eklenecekti.
Ön ittifaklardaki ilahın "halef olarak insana el vermesi", köleci sistemin çeşitli zamanı içinde çeşitli süreç öyküleriyle doldurulacaktı. İlah; "ben yeryüzünde halefim olan (izimde ve irademde yürüyen) insan yaratacağım" der.
Melekleri de; "yeryüzünde bozgunculuk yapıp, kan dökecek olan insanı mı?" derler. Nereden biliyorlarsa? Ki ilah dahi bu söyleşi içindeki insanın, kan dökeceğini bilmiyor görünmektedir. Ki bunları zaten sorgulayamazsınız.
Meleklerin bunu biliyor olmaları aslında meleklerin köleci düzen içinde bizatihi yaşıyor ve durumu görüyor olmasındandır. Değilse bu anlatı ilk başta daha hiç bir şey yokken; tahmin ve geleceği tasarlama değildir. Köleci dönem, kendi köleci düzenini ve köleci çelişkilerini köleci sürecin ilk başa takdir olarak koymak için uğraşıyordu. Tüm çelişkiler bundandı.
Yani yaşanmış olan süreci, sanki hiç yaşanmamış gibi köleci sürecin başına koyuyorlardı. Köleci sürecin başına konan şey de bir geçmişi ve geleceği bilme gibi ortaya konuyordu. Eh buradan da falcılığın doğması kaçınılmazdı. Tanrının bildiğini hırsız melek olan şeytanlar çalıp insana verecekti.
İnsanlara verilen ve insanların gözünü açan kehaneti bilgiden; böylece yararlı zararlı kehanetler doğacaktı(!) Köleci dönem; bir atıf olan geçmiş tarihini ve köleci çelişkilerini yaşayıp ta bunları yaşanmamış gibi köleci dönemden önceki zamanların bilinmesi ve takdiri oluşla kendisini anlatmaya zorladı.
Bu anlatma içindeki olaylar aslında Allah’ın da, kulun da; bilmiş olduğu deneyimleridir. Keenlem yekün sayılan sürece tersten bir sunum yapıldığı için bu anlatı; Allah’ın bilmediğini melekleri biliyormuş gibi olmanın çelişkilerine düşüyordular.
Aslında Allah’ta, melekler de işin özünü biliyorlar. Allah, akıbeti bilinen kan dökücülüğü meşrulaşmak için "takdir eden ve adıma iş yapan halife yaratacağım" diye söze başlıyor.
Melek buna ne gerek var? Deyişiyle daha baştan yaşanmış olmakla insanın "Allah isteseydi insanı kan dökücü olarak yaratmaz mıydı? Demelerini karşılamak için efendi köle çelişmeli karşıtlıkla olan yaşanmışlıkta diyalektikti cevaplar yapıyorlardı.
Bu tür çelişki içinde, çelişkiyle; melek ve Allah diyalektiği ile yapıyı konuşturmaktadırlar. "Sonunda Allah "ben sizin bilmediğiniz biliyorum" diyerek, sözünü bitirtiyor. Böylece köleci düzen, düzen dışındaki nedenle, meşrulaşan bir sosyal anlama oluyordu.
Bundaki yaşanan tartışmalar altında köleci düzenin öznel amacı şu. “İnsanın kan dökmesi, öyle insanın dediği gibi mal mülk eşitsizliğinden filan değildi”. Kan dökecek insanı mı? Denişindeki gibi tanrı sırf kan dökmeyi hayır, şer olarak istediği için "insan kan döküyordu". Yaratma Allah’ın eliyle cüzi iradesi elinde olan insanın da; gerçekleşmeydi.
Varlık yokluğa dönüşüyordu. Bugün zengin olan, yarın yoksul olabiliyordu. Bu günün yoksulu, yarının zenginiydi. Ve “abanın altındaki haktı". Meleklerin de bilmediği buydu. Bu nedenle ileride insanın eline cüzi irade de tutuşturulacaktı.
Bu takdirdi. Köleci ideolojinin en temel öğretisi bu. Görüyorsunuz ki "köleci düzen sosyal mantığı" dahi ön ittifakın geçmişine atıfla; "halife devinmeli geri bağlanım yasasına vurgu yaparak" kendisini meşrulaşması vardır. Ama ana süreç sislerle yamultulmaktadır. O da işin başka bir boyutudur.
Yani geçmişe atıf yapan şimdiki köleci öğreti; geçmişle uyuşmadığı için haliyle geçmişin atıfı olan konu şimdiki halde karşılığı olmamakla boşa düşüp, gizli anlam ve mitoloji taşıyormuş gibi sis gerisi olmanın yamulmalarını kendilikten verecekti.
Bir efendiye ait köleye, başka bir efendi de dâhil, hiç kimse dokunamazdı. Bu nedenle ilk mal kavgasıyla ilk kan dökülmesi sonrasındaki dokunulmazlık Habil, Kabil sembolizmiyle köleci sürecin kendisini kodlar olması böylesi bir bakışla anlaşılır edilmiştir.
Kabil, Habil’i öldürdükten sonra korkup kaçar. Cinayetin taşla mı? Yoksa sopayla mı? İşlendiği. Yoksa boğarak mı? Olduğu şeklinde aptalca sorularla uğraşmak yerine; bu hikâyede günümüze mitoloji gibi düşen tarihi sürecin kodlarını ve sosyal evrimi okuyabilmektir.
Efendi seslenir. "Korkma, sana işaretimi vuracağım (anlına kölelik damgamı vuracağım) ki sana kimse ilişemeyecek" der (Tevrat’tan). Her biri bir efendiye aitlik oluş bildirişimi yapan işaretten (damgadan-mühürden) anlıyoruz ki bir efendinin kölesine başka efendiler dahi dokunamıyordu. Efendiler de (tanrı) çoktur.
Her şeyin ortaklaştırdığı bir dünyadan, kişisel kibrin, horlanmanın olmadığı ve ürüne karşı ürünün değişme yapıldığı bir dünyadan geliyordunuz. Böylesi geçişen bir dünyadan kimi kişilerin malı mülkü vardı. Ezen ve ezilenler yerlerini almıştı. İnsanların köle olup, horlanıyordu.
Aşağılayan kibir sahiplerinin olduğu ve ganimetin legal olduğu; mal mülk kavgalarının yapıldığı bir dünyaya çok sancılı geçişiyordunuz. Ve bu dünyada giderek her şeyin; ahlakın, namusun kadının, erkeğin satın alındığı bir dünya içine giriyordunuz. Tanrı bile vaat bir ücret karşılığı "canınızı, malınızı cennet karşılığında satın almıştır".
İşte dünya birbirine göre yüz seken derece ters olan muazzam bir geçiş dönemi çelişkilerini çok sancılı ve çalkantılı oluşuyla yaşıyordu. Çok farklı iki dünya çelişkilerini ortaya koyan anlatım ve aktarımların bu dünyalarla olan bağıntı ve kırılmalarını ortaya koymadan okursanız ya uydurulmuş mitoloji deyip işin içinde sıyrılırsınız. Ya da iman edip cennete gitmeye inanırsınız.
Bu aşamadaki en büyük ilah özelliklerinden birisi de totem dönemden; ittifak eden, temas eden bir yapıya geçen sürecin uyum kendi süreçlerini ittifak aitleşmesi içinde hazmettirmesidir. Aitleştirme cinsellik ve süt emzirme aitliği üzerinde kurumsallaşmaya başladı.
Cinsellik bir biyolojik oluş ve namus anlaması değildir. Cinsellik totem dönemin en temel totem aitlik yasasıdır. "Totem eş grubunla (kardeşinle) yatacaksın" kuralıdır.
Totem kardeşliği ve totem aitliği kişi için her şeydir. Bu aitliğin seçme ayıklamacı tecrit (yalıtma-izolasyon) ilkesi de totem kardeşlerin ancak birlikte yatmaları kuralıdır. Birlikte yatmadığınız, sizden değildir. Sizin aitiniz değildir. Siz gibi değildir. Bu nedenle bu aşamada yatmak kardeşler arası bir grup temasıyla müşerrefliktir. Bu nedenle dıştaki gruplar sizin cinsel temas partneriniz değillerdi. Böylesi nedenle dokunmama tabusu vardı. Öldürülüp yenebilirlerdi (yamyamlık)
Birlikte yatığınız kişilerden doğan nesli, yine birlikte yattığınız kişiler emzirirlerdi. Yani emzirme de totem kardeşler arasında temel bir aitlik ilişkisi olan seçme ayıklamadır. Totem kardeşiniz dışındakiler bu tabudan ötürü sizi emzirmez ve emziremezlerdi. Size emzirme yapması, dokunması başta kendisinin dışlanması ve lanete uğraması demekti (fetişti algılar). Totem inşanın kuralı buydu.
İşte ön ittifaklar bu aitleştirici sosyal anlamayı kullanacaklardı. Cinsellik ve süt emzirme atıflı geri bağlanım yasası ön ittifak içinde de kullanılacaktı. Bu kez yatma totem eşlerle (ensest) olmayacaktı. İttifak oluşması için totem eşlerle olan totem kardeşler arası cinsellik yasaklandı. Lanetlendi. Gruplar arası dış cinsel temas, gruplar arası kardeşliğe vize veren meşrulaşma ve onaylamanın ittifakı olacaktı.
Ha keza yeni doğan nesil de, çeşitli paylaşım usulleriyle dölleyen totem tarafına verilmişse o gruptaki şimdiki halalar tarafından emzirilecekti. Çocuk baba dölleyen tarafın totem aitliği olan, totem alt etnik kimliğe geçmiş olacaktı. Ya da doğan çocuk doğuran tarafa verilmekle, doğuran taraftaki şimdiki teyzeler tarafından emzirilerek; o totem aitin alt etnik gruplu totem kardeşleri olacaktılar.
Totem dönemde zorunlu oluşla bir totem tabulu bir yapıya doğuyordunuz. Bu nedenle özel bir sahiplik bilinci yoktu. Grubun olanlara, grup çekimi etrafında zaten sahipleniyordunuz. Oysa ittifak içinde, çocuk üzerinde sahiplenme kavgası çıkacaktı.
Görüyorsunuz ki ön ittifak içinde ne doğmak, ne doğurtma süreci çocuğun; doğurana ya da doğurtana (totem) aitlik nedeni değildir. Sütü kim, hangi totem aiti olan kişiler emziriyorsa totemi aitlik onundu. Burada aslolan totem kimliktir. Totem kimlik ittifak içinde kiminle cinsel temas kurup kuramayacağınızın bilincidir.
Bu nedenle ön ittifak içinde çocuğu paylaştırmadan çocuğun doğuranı; çocuğu asla emziremezdi. Doğuranın sütü haramdı. Bu yüzden doğan çocuğu paylaşmadan, doğuran tarafından emzirmesi haram süt vermesi demek oluşla lanet tabusuydu. Emziren kişi çocuğa mundar süt emdirmiş olurdu. Bu da lanet ya da fetiş demekti.
Sosyal özneli geri beslenim yasasına göre aittiniz olan birini emzirebiliyordunuz. Oysa ittifak içinde doğan çocuk bir geçiş ritüeli yaşamadan sizin aittiniz olmamakla sizler tarafından, emzirilemezdi. Ön ittifaklar içinde doğan çocuğu doğuranların hiç birisi emziremezdi. Bu tabu nedenliye ön ittifak içinde bir çeşit mundarlık ve haramlık tabusu vardı. Bu tabu geleneği de sonraki zamanlarda al basma türü bir anlayışı fetiş kılmıştı.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.