- 1325 Okunma
- 5 Yorum
- 1 Beğeni
Bir Sus Hikayesi
Dudaklarımı sımsıkı kapatmıştım, halbuki susmaya niyetim yok ama konuşmuyorum da.
kendi sesimi en son ne zaman duydum hatırlamıyorum. Çare kalmadığında çığlık atıyorum.
Bazen tiz, bazen kalın ,bazen uzun. Bazen de gıtlağımdan gelen garip bir vıraklama, beni bile ürperten.
Sözcükler bana gereksiz geliyor.
Canım sessizliğim benim , uysal sessizliğim.
Sözcüklerin faşist tavrına karşı geliştirdiğim bu eylem, artık hoşuma gidiyor.
Şiir yazdığım günler aklıma geldi, güzel şeyler yazardım
Sevgiye ve tanrıya ait.
Oysa ki sözcükler şeytanın egemenliğinde, oteritesini siyasetçilere ve din adamlarına emanet etmiş.
Biz kullar söylenenleri yapmak zorundayız, ben hariç.
Çünkü bazılarınız devrimci sözcüklerinizle savunmaya geçsenizde, sonuç değişmiyor, ölüyorsunuz.
Bir gün etrafıma baktım ve birdenbire konuşmadım , hayır susmadım, konuşmamı bitirdim. Yeterince konuşan vardı
Karşı cümleler üreten de ama değişen hiç bir şey yoktu. Ölüyordunuz.
Ölmüştü. Ölmüştü,!! Onu o sözcükler öldürmüştü. Profesyonel barbarların karşısında benim bebek yüreklim
dünyanın ıslahından bahsederdi. Güzel ve iyi şeylerden bahsettiği için öldürülmüştü.
Benim için cümle kurmak, aşktan ve güzellikten bahsetmiyorsa gereksizdi artık.
Çileyi konuşmak, yaşamaktan daha zor.
Artık dinlemeyecektim, konuşmayacak ama susmayacaktım. Daha az acı duyacaktım.
Düşmanın silahını redetmek bir savunma mekanizması mıydı.Sessiz çığlıklar şiir için güzel imgeydi
ama kimse hayata geçirmemişti.
Bay h bunu çok iyi biliyor. İnatla tepemde dikiliyor. Bugün gözlerimi kaçırmamaya yemin ettim. Benim zavallı iskeletim
intikam almak için sesini kaybetmeyi seçmiş, saygı duyulmalı. ilaçlık bir durumum yok.
Sayın bayım , o yeşil hap midemde ekşime yapıyor, öbürü de bakır tadında. Ama tabi saatlerce uyumak işime geliyor.
Bir bay h ye ,bir avcundaki haplara bakıyorum. Acaba hangisiydi uyutan.
Nasıl başardı bilmiyorum, sesini yutan şeyden seni kurtaracağım der gibi baktı.
Başım dönmüş midem bulanmıştı. Kurtulmak istemeyen ama oksijen çadırına koşanlar gibi onu seyretmeye devam
ettim. Bir ara çığlık atmayı düşündüm. Ağzım, dudaklarım parçalanırcasına, gözlerim pörtleyinceye kadar.
Her esle etimden bir parça koparıyorlarmış gibi.
Duraksaya, duraksaya ama yeniden güçlenerek , kocaman bir çığlık. O çığlığı sakladım.
Suskunluğuma değdi suskunluğu, geldi geldi en sessiz harfimi okşadı.
Yanan bir ateşin dumanlarla düşünceye şekil vermesi gibi.
İnanılmaz keyiflendim, benim gibi konuşan birini bulduğum için.
Hala avcundaki ilaçlarla tepemde dikiliyor. Susmuş.
Bu kadar güzel konuşan birine dırdır yapmak itici gelir diye düşündüm ve o çığlığı atmaktan vazgeçtim.
Hapları aldım, ağzıma attım, su bardağını ne ara aldı farketmedim ,elime tutuşturdu. Suyumu da içtim.
Onu buraya geldiğim ilk gün farketmiştim. Boyunlu kazağımı çıkarmaya çalışmışlardı. Bedenimi soymaya uğraşan
üç tane iri kıyım hastabakıcı bunu başarmıştı. Gücüm kalmayınca mücadeleden vazgeçmiştim , çığlık atmaktan da.
Kazağımı tenimmiş gibi hissetmek istediğim için, üç senedir sütyen kullanmıyorum.
Göğüslerimle ilgilenmediler, dokunmaya çalışmadılar, yeşilimsi bir elbise giydirdiler.
Ellerindeki kazağımı kaptım ve ona sarıldım. Sevgilimin kokusu sakinleşmemi sağladı..
Kazağımı elimden almaya çalışırlarsa yine bas bas bağırırım. Gırtlağım çok acıyor ama yemin olsun ki bağırırım.
Bay h çığlıklarımdan hiç etkilenmemişti.Radyoda hafif müzik dinliyor sanki.Bu durum sinirimi zıplatmıştı, sakinleştiğim halde
gözlerimi onun gözlerine dikerek, ağzımı kocaman açarak, bağır bağır bağırmıştım.
İlk uzun sohbetimiz o gün olmuştu, ben konuşmuştum o dinlemişti.
İlk defa ben onu dinledim, bu ilaçları iç demişti. Uyuyacaksın.
Verdiği ilaçları yutup, suyumu da içtikten sonra, yatağıma bağdaş kurup oturdum.
Gözlerimi gözlerine diktim.
Uyumayacağım.
Bay h hala baston yutmuş gibi dikiliyordu. Sohbet etmeyi zorlayan bir duruşu vardı. Sabrım taşıyordu, defolup gitmeliydi.
Gözlerimi pörtleterek bakmaya devam ettim.
’’Civa akışkanlığında bir beyin ve çimento katılığında bir kalp.
Gövdem ve aklım senin karşında, yardımına muhtaç ama sesim yok’’
Gülümsedim. Yaşadıklarımdan geriye kalanım bu dercesine.
Gülümsedi
Zor olanı başardın belki de. Dost bile olabilirsin gökyüzüyle.
Ya ben, öldürüyorlar ama yerimden bile kımıldayamıyorum.
Ne olduğu belli olmayan kulak memesi kıvamında bir yaşam.
Dediklerini yemin ederim beynimin içinde duydum
Cevap vermedim
Sesimle, sesi arasında bir uçurum var..
Uyudum..
YORUMLAR
Bazı susmalar var tepkidir bazıları da var kabulniştir. hikayenin derinliğinden şunları algıladım; acaba biz millet olarak derin bir uykuda mıyız ve/veya sistemin verdiği narkozla daha ne kadar uyutulacağız soruları da içinde barındıran olay örgüsüyle beraber susmak'lığa dair gizil bir yolculuktu.
"Benim için cümle kurmak, aşktan ve güzellikten bahsetmiyorsa gereksizdi artık.
Çileyi konuşmak, yaşamaktan daha zor."
Bu sadece cümlerin yazılışında değil konuşmalarımızdan da iyiyi, güzelliği aktaramıyorsak konuşmanın hiç bir anlamı olmaz. fakat çileyi iyi konuşan yaşamayı bilmeyen; sıradanlık egemen bir hayata iyilerin kafilesine ortak olmak çok zordur.
Bastırılmış mutluluklarımızla birlikte bastırılmış suslarımız(tepkisel olarak) da vardır. susturulmuşuz hepten!
"Sesimle, sesi arasında bir uçurum var.."
Uçurumsal kültürel farklılıklar iyidir fakat seslerimizin aşırı farklı olmasının (kutuplaşım) negatifliği vardır.
Sevgili Nilgün şimdi uyumanın zamnı değil, uyandırmanın zamanıdır :)
Yüreğin dert görmesin, Nilgün, saygımdasın
çöldeki kelebek
körler sağırlar sofrasından çok uzaktasın
yanımda hissettim dostluğunu çok teşekkür ederim..
DemAN
Utandırıyorsun beni, bak yanaklarım al al oldu:)
pembeleştirdiğin için ve yorumu önemsediğin için teşekkür ediyorum Nilgün...
Yine hoş bir hikaye. Nilgün'ce... Severek okudum... Teşekkürler paylaşım için...
Yazınıza tebriklerim gönülden,
Gün eksilmesin pencerenizden...
Sevgiler saygılar.
çöldeki kelebek
beğenin mutlu etti dostum.
Devamı var gibi, olacak gibi sanki. Ve olsun lütfen!
Sessizliğin en çok patlama noktalarını seviyorum ben; hani susup susup yaradana sığınıp sonra, ne var ne yoksa döküveriyorsun ya orta yere! Varsın saçılsın her şey bunca kırılıp dökülenler adına!
Güzelsin Nilgün; hem nesirde, hem nazımda.. Yüreğin güzel çünkü...
Sevgimle hep.
çöldeki kelebek
eğer yaşamak isterse hikaye aniden yazıveririm de..:)
Güzeli hisseden ruhuna şükran..
Teşekkür ederim Özlemcim..
İyi şairliğinin yanına iyi bir öykücülüğü de kattın Nilgün Hanım.
Öykünün ustalığına diyecek yok. Sessiz çığlıklar uzman bir psikolog tavrıyla ustaca dile getirilmiş. Demek ki, mutluluğun resmi de yapılabilir, sessiz çığlıkların sesi de duyurulabilinirmiş.
Tabi ki (bana göre) öykünün "nazar boncuğu da" eksik kalmamış. Hem de daha ilk cümlede.
"Dudaklarımı sımsıkı kapatmıştım, halbuki susmaya niyetim yok ama konuşmuyorum da."
virgül ve sonrasındaki "halbuki"nin yeri okurken rahatsız etti sanki.
izninizle şunu önereyim bir de okuyun bakalım.
-Dudaklarımı sımsıkı kapatmıştım. Halbuki susmaya niyetim yok ama konuşmuyorum da.
ya da:
Halbuki dudaklarımı sımsıkı kapatmıştım. Susmaya niyetim yok ama konuşmuyorum da.
Saygıyla değerli öykücüm.
çöldeki kelebek
Düzenleme butonu çalışmıyor ama
düzeltmek istediğim bir yer daha vardı , olmadı.
Teşekkür ederim Ustam.