- 397 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Adalet Mi, Duygusallık Mı?
Adalet Mi, Duygusallık Mı?
Evrende duygusallık yok ancak adalet vardır!
İnsanı, “İnsan” yapan duygularıdır, “Adalet” olmadan da duyguların işlemesi mümkün olmuyor! Yani “Adalet” ilk planda gerekiyor, duygu dahi adil ortamda filizleniyor! O halde, insanlık için öncelik “Adalet”, duygular kişilere özel gelişir! Adalet ise evrensel bir kapsam!
Belki de insanlığın en büyük sorunu, duygusallık ve adalet dengesini sağlayamaması!
Yani duygu olmadan “İnsan” olmuyor, “Adalet” olmadan da toplumsal hayat yürümüyor!
Bu ikisinin dengesi, toplumsal hayatın yürümesini ve duyguların bile özgür ortamda yeşermesini sağlar!
Bu konuyu irdelemek de zor olacak ama bir yerden başlamak gerek!
Duygusallık, adaletin işlemesine mani oluyor ise duygusallık bir sorundur! Evet, adaletin işlemesine mani olacak şekilde duygusal olanlar, “Adil” olamazlar! Delillere göre değil de duygularına göre hüküm veren bir “Hakim”, “Adil” olabilir mi? Cevabı geçin! Evren, mutlak adil olduğundan herkes zaten istisnasız adaletten payını alır!
İnsan varlığını, doğum ve ölüm kesiti ile sınırlamamak gerekir! Adalet tüm boyutlarda işliyor! Yani kişiye göreceli, iyi-kötü “Olanda hayır var!” Tüm işleyiş, insana göreceli olarak ya “İyi” ya da “Kötü” olarak görünür ama evren açısından tüm işleyiş “İyi” ve “Adil” tam da olması gerektiği şekildedir! Duygusallık, bireysel bir bakışı, adalet ise evrensel bir bakışa dairdir! Kısaca duygusallık, kişisel; adalet evrenseldir! Adaletin tüm boyutlarda işlemesi var ve Dünya, üçüncü boyuttaki yansıması diğer boyutları göz ardı edildiğinde anlaşılamaz!
Yazılarımda “Boyut” konusundaki ısrarlı bahis bu nedenle! Kısaca yine değinmek zorundayım!
İnsanın hiçlikten yaratılması boyutsuzluktan, boyuta çıkması, tercih yani “Ben” ile oluyor bu insanın 1. Boyutu!
Benliğin, yazılımının, datasının oluşması, ruhsal korunmuş levha, alan, 2. Boyut!
Yazılımın işletilmesi, mekan ve zamanın işlediği, madde alanı şu anki “Dünya” hayatının sürdüğü 3. Boyut.
Tüm bu sürecin 3. Boyutta yansımasından elde edilen veriler ve yaşamsal faaliyetlerin kayıtlarının bulunduğu, bu kayıtların tekrar kullanıma hazır tutulduğu alan 4. Boyut! Ahret de denilebilir!
Boyutlara göz atmamızın önemi şimdi anlaşılacak! Dünya hayatında yani 3. Boyutta görünen hal, 1. 2.boyutlarda tasarlanmadı mı? Evet, o halde görünen her ne ise kişi 1. Boyutta tercih etti, 2. Boyutta da bunun yazılımı yapıldı! Bunlar eşzamanlıdır! “An” dadır! Öncesi-sonrası ilk 1 ve 2. Boyutta, zaten zaman ve mekan olmadığından anlamsızdır! Sadece 3. Boyutta, zaman ve mekan olması yüzünden “Önce-sonra” dan söz edilir! Zaman ve mekana tabi olan 3.boyuttan bakılınca diğer boyutlarda anlamı olmayan zaman ve mekan da doğru konumlandırılamıyor!
Nerede kalmıştık? Dünya hayatında 3. Boyutta görünen her ne var ise bizzat tercih edilmiş ve bu tercih 1. Boyutta yapılmış olduğundan işleyişte görülen her şey, “Adalet” içindir! Bu kısım, çoklarının işine gelmez ya da burayı atlamak ister çokları! Burayı kaçırmayın bir misalle devam edelim! Çocukken, sokakta perişan bir adam görmüştüm; çocukluğun duygusallığından bu adamın bu hali hak etmediğini düşündüm! Bu adama adaletsizlik yapıyordu evren! Babama sordum neden bu adam bu halde; cevap çok önemliydi! O gördüğün zavallı adam, vakti zamanında hem zengin, hem güçlü, hem de zalim biriymiş! Güçlü, zengin, zalim iken çevresi çok kalabalık imiş; yalcılar, yancılar, yalakalar, eğlence ve para peşinde olan kadınlar etrafında fırıldak oluyormuş! Tabi ki her yolun bir yokuşu, her yavuzluğun bir uyuzluğu da vardır! Bu bazı aynı boyutta görünür, bazı da 1. boyuttaki soyut tercihin, 3. Boyutta somut yansıması ile olur! Bazı insanlar, 3. Boyuta, Dünya hayatına çok güzel bir ortamda doğarlar! Kişi tercihini bozmadıkça bu hali devam eder! Bozar ise misaldeki adamın hali bazı bu Dünya’da bazı da Ahrette görünür! Zaman ve mekan aldatması 3. Boyutta var! Eş zamanlıdır, boyutlar arası işleyiş.
Misalimizi akılda tutarak, ahirde perişan olan birine bakalım! Yani ahrette “Cehennem” halinde olan birine bakıldığında, sadece 4. Boyuta has bakılır ise adamın durumu duygusala bağlandığında, içler acısı ve ortada bir adaletsizlik var sanılır! Oysa ki o adam, tercihlerinin karşılığı olan hali yaşıyor! Hak ettiğini yaşıyor! Kimse ona adaletsiz davranmıyor! Ektiğini biçiyor! Aynen öyle de şu an Dünya hayatında adaletsizliğe uğrayanların hali öncesi veya tercihi bilinmediği için duygusala bağlanınca ortada bir “Adaletsizlik” var sanılır! İşte bu duygusal açıdan, bireyden bakıldığında görülen “Adaletsizlik”, evrensel açıdan “Adalet” in gereğidir! İşte burayı anlamak istemez, duygusala bağlayınca insanlar! İşte nasıl ki bu 3. Boyutun ahirindeki ceza veya mükafat adalet sağlıyor ise 1. Boyutun ahiri olarak izafi düşündüğümüz 3. Boyut da görülen adaletsiz sanılan yansımalar da Adaletin gereğidir!
Şimdi “Duygusallık” üzerinden insanlar nasıl aldanmış, aldatmış; onu irdeleyelim!
İnsanların arasında asıl kavga nedeni olan şeyler ve bu kavganın araçlarına bakalım!
Duygular üzerinden insanları tetiklemek isteyenlerin iç yüzünü görmek mümkün olsa, belki de insanlar büsbütün duygusallığı bırakacak! Bu da insanı, “İnsan” eden duyguların tamamen körelmesine neden olur! Bu yüzden içte saklı olan, deşifre edilmez! Ama buna da aldanmamak gerek! Demek ki duygularımızı muhafaza edeceğiz ama adalet açısından da duygusal aldatmalara karşı dayanıklı olacağız! Duygusal sloganlara, aldanmamak gerekir! Bu sloganlar ve ideolojileri tek tek yazmayacağım, bilirsiniz!
Araçları irdeleyelim; duygusal aldatmanın araçlarını! “Acıma duygusu” üzerinden aldatmak, bilindik “Sadaka toplumu” doğurur! Bu acıma duygusunun aşırı olması, toplumda çalışmayı ve üretimi engelleyecek boyutlarda olabilir! Böyle toplumların yer üstü ve yer altı kaynakları hatta insan kaynakları, başka toplumların eline geçer! Sadakaya tav olan toplumlara, bu kaynakları sövüşleyenler, -kendi mallarını- onlara “Sadaka” vererek durumun devamını sağlar; bazı işi azıtırlar, bu toplumların insan kaynaklarını hor kullanırlar! Savaşçı veya “Köle-cariye” gibi kullanırlar! Bu o toplumun “Acıklı” yaşamı tercih etmesinin sonucudur! Duygusallığın tembellikle birleşmesinin sonucudur! Bu durumda da evrensel adalet vardır! Ya başka ne bekliyordunuz?
İdeolojik duygusallık; en berbat olanı da budur! Yukarıda bahsettiğim, 1. Boyut tercihinin yansıması olarak 3. Boyutta görünen, adaletsiz sanılan durum! Hani yanlış tercihin yansıması olarak zavallı duruma düşen insanın hali! İşte bu yanlış tercih sonucu zavallı duruma düşen insanlar veya toplumlara duygusal ideoloji ile yaklaşılır! Söylemlere bakalım; “Sosyal adalet”, “Eşitlik”, “İnsan hakları”, “Din ve vicdan özgürlüğü” harika değil mi, ala, yahşi! Buna “Mehdi-kurtarıcı”, “Seçilmiş ırk”, “Vaat edilmiş toprak ve fethi övülmüş yerler” konusunu da kattığımızda bal kaymak! İşte bu söylemler ile ideolojiler desteklenir!
Sual şu; 1. Boyutta berbat bir tercih yapan bir insan, 3.boyutta bunun karşılığını zavallı ve ezik bir şekilde yaşamasına kim mani olabilir veya tercihini güzel yapanın, huzur ve refah içinde yaşamasına kim mani olabilir? Cevap hiç kimse! Bu zaten evrensel “Adalet” gereğidir! Yani “Duygusal ideoloji”, bu noktada evrensel adalete zıt durmaktadır ve tercihin iyi yapan ile tercihini kötü yapanı eşitlemek ister, başarılı olamaz! Mümkün de değildir! “Evrensel özgür, eşit insan prensibi” insanı, “İnsan” olma noktasında değerlendirir ve hak ve hukuk açısından insanların eşit görülmesine dairdir yoksa tercihini kötü yapanların, tercihini iyi yapanlarla hizalanması değildir! Sonuçta, tercih özgürlüğü var sonuçlarına katlanmayı kabul etmektir, tercih yapmak!
“Duygusal ideoloji” nedir onu da tanımlayalım. Her türlü ideolojik, dinsel, ırksal, etnik söylemi temel alan ve insanların ırksal, dinsel, ideolojik, etnik duygularını hedef alan ideolojik yaklaşıma “Duygusal ideoloji” denilebilir!
Bu ideolojiler, “Adil” olarak da işletilir! Bu “Din, dil, ırk” söylemleri ile hareket edenler, illa kötü değildir! Adalet ölçüsünde duygusallığa kaçmadan bu söylemler üzerinden hayatlarını sürdürmek isteyebilirler, bunda sorun yok! Sorun, bu söylemler üzerinden insan duygularını etkileyip, adil olmayan sonuçların açığa çıkmasına sebep olmaya çalışmaktır! Olmayacak da!
Son tahlilde; evrendeki mutlak adalet resen işleyecektir! Tüm görünen “İyi-kötü” göreceliliğinde her ne var ise “Mutlak adalet” gereği işliyordur! Duygusal söylem ve duygusal ideolojiler ile bu işleyişe mani olmak imkansız! Evrensel adalet ile kişisel duygusallık karıştırılmamalı! Evrensel adaletin yani “Göreceli adaletsizliğin” işlemesine mani olmayı deneyen de bunun acı sonuçlarını yaşar! Öyle de görünüyor!
Aklını kullananlar, 1. Boyut, “Ben” boyutu, tercihlerini doğruca yapar! Bu tercihlerin yaşanması “Evrensel adalet” gereğidir, tercihleri güzel ise de huzur ve neşe içinde olur! Yakınanların ve adaletsizliğe düşenlerin de içyüzünü merak bile etmez! Bir yaprağın dalından, Allah’ın izni olmaksızın düşmeyeceğini söyleyen birinin “Evrende adaletsizlik oluyor, hadi bunu önleyelim!” demesi de abes olur! İnandırıcı olmaz çünkü “herkes kendi tercihini yaşayacak” asıl “Adalet” budur! Yani bir insan, göreceli olarak “Kötü” bir tercihte bulunmuş ise onu yaşayacak ve buna kimse mani olamayacak! Orasını da görelim! Daha doğrusu mani olmak, mümkün değil! İnsanlar istese de istemese de evren adaletini sağlar ve bunun duygusal yönü, sadece insana izafidir! Evren duygusallık edip adaletsiz olmaz!
Selametle,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.