- 503 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BU DA BÖYLE BİR MACERA
Maceraperestlik parayla pulla değil ya...hatırı sayılır cinsten sıcağı olan bir gündü...kafadar dört arkadaş karar verdik serpme ile balık avına gitmiye... ikâmet ettiğimiz çivardan bir hayli uzakta bulunan, içersine çağlıyan’ın döküldüğü derin bir gölet idi bu teşrif buyuracağımız yer...müze müdürü arkadaşımız keşfetmiş daha önceleri orasını...hayli bol ve iri balıklar çıkıyormuş...gerekli hazırlıklarımızı palas pandıras yaptıktan sonra atladık motorsikletlere...bende o tarihte, kaçakçıların kullandığı, rus malı azman bir motorsiklet vardı; çalıştığı zaman yerleri zıngıldatan, kocaman cantlarıyla çamurluklar arası bir kilometre boyutunda ve pulluk bağladığında sürmem- çekemem demiyen cinsten yemini fazla almış heybetli bir devasa...
Önümüzden kekliklerin uçuştuğu, etrafı derin uçurumlarla dolu kıvrımlı yolları geçtikten sonra U dönüşü ile tali bir yola girdik. İçersinden geçeceğimiz köyün yolu idi bu... yaşadığımız yerin sınırları içersinde değildi bu köy... biraz ilerledik, ne görürsün ; yolun sağında kocaman bir levha ve üzerinde de üstüne basa basa yazılmış canımızı sıkan bir yazı :
’...........sınırları içersinde her nevi avcılık yasaktır’ !... moralimiz denizde kaybolmuş kaptan oldu... gel de neşe ile avaz avaz , ünliye-ünliye telgrafın tellerini söyle şimdi... sekiz on metre gidiyoruz yine aynı levhalar yine aynı yazılar... ’ ..........sınırları içinde her nevi avcılık yasaktır!...’ bir şeye yasak denildimi benim isteğim hemen kırılır zaten...söylene söylene yolumuza devam ettik... yamacı çıktıktan sonra düzlük bir alan başlıyordu...köyün kurulduğu konum burasıydı... tam o kısma vardığımızda, onbeş- yirmi metre uzağımızdaki köy kahvesinin halkı hep birlikte ayağa kalkıp bağırarak durmamızı söylediler... durduk; gelişleri hiç te dostça değildi...
_ Nereye gidiyonuz böyle, dedi içlerinden birtanesi. Gerçi nereye gittiğimiz, motorsikletin arkasındaki tava’nın sapından belli idi...
_Şöyle bir gidiyoruz, dedim.
_Ne var o tarafta, ziyaret yerimi var! diye kükredi bir diğeri...
_Canım, dedim; gezme amacıyla şöyle bir gidiyoruz...
_Görmedinizmi o yol boyundaki levhaları! diye yaygara yaptı diğerinin diğeri... Birden bire benim kafamdaki şapka gökyüzüne fırladı :
_O levhalar üzerinde motorsiklet giremez diye bir şey yazmıyor! dedim...Elimde olmadan gayriihtiyari bağırmıştım böyle...
_ Siz de gidin bakalım ! dediler...
-Bizde gidiyoruz bakalım dedim... ve hızla sürdük motorları, köyü geçtikten sonra aşağıya doğru tekrar meyillenen tozu toprağa kattığımız engebeli dere yoluna... Bu kadar hiyanet insanlar görmedim... tarlalarında çalışanlara selâm veriyoruz, selâmlarımızı almıyorlar...
.......Toprak bir yoldu ilerlediğimiz... yeşilliklerle dolu ekili alanları geçtikten sonra şelaleye vardık...Elbiselerimizin renk değiştirmiş haliyle, değirmenin un çuvalları arasından çıkmış değirmenci merkeplerine dönmüştük... derenin kenarları koyu gölgeler bırakan salkım saçaklı,rakseden söğüt ağaçları ile dolu idi...Yüksekten akan enerji dolu su , derin bir gölet haline getirmişti kıvrılarak akan derenin yatağını...
Üzerimizdeki suç teşkil edecek unsurları bir kenara sakladıktan sonra,ağlarımızı suya attık...yüzümüzü güldüren sonuçlar alıyor,’ iyi ki geldik ’ diyorduk... orada kızartmaktı niyetimiz tutmuş olduğumuz balıkları...akşam karaltısı ağır ağır çökmiye başlamıştı...yola çıkmıya karar verdik ama tedirgindik; bunlar şimdi pusu kurdularsa, ya jandarmaya haber verdilerse...Ters istikametten dağlara sardık...patikadan genişçe bir yoldu, dik idi... ama altımızdaki canavarlar eğere de semere de gelir cinsten yılgınlık nedir bilmiyen tırmanıcılardı...dolambaçlı ve engebeli keçi yollarını geçtikten sonra, tırmanma şeridinin bittiğini belirten düzlük bir araziye çıktık...tatlı bir mehtap vardı...yol, artık bir köy yolu idi...
nihayet, ismini o ana kadar bilmediğimiz bir köye vardık...
::::Nereden bilirdik, hiç unutamıyacağımız tatlı bir anı olacak o güzelim akşamın böyle bir köyde hayat bulacağını...
Köyün tam girişine vardık...yol açı yaparak dönmüş...ve tam burada, musluksuz kurnalarından şarıl şarıl soğuk sular akan sebil bir çeşme...önünde , hayvanların su içmesi için upuzun bir yalak... ay tepede tepsi gibi...buğday demetleri yüklü öküz arabaları...halkı misafirperver; bizimle biz oldular... maceramızı anlattık ...ateş yakmamıza , çalı çırpı toplıyarak yardım ve iş ortaklığı yaptılar...hep birlikte balıkları kızarttık... gecemiz çok muhapbetli geçti...
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,, Bitirelim artık...kulaklarımızı fareler kemirmesin...zaten de kabak tadı verdi:
Dostça duygular içersinde vedalaşarak ayrıldık...Bir süre ilerledikten sonra ..........in ana asfaltına çıktık...dümdüz bir yol idi...şehre vardığımızda bir iki tur attıktan sonra kasabamızın yolunu tutarak yarı yorgun fakat mutlu olarak evlerimize vardık.
Allah razı olsun her birinden; o gün için, kendimi kabul ettirmişim herhalde, civar köylerden, kasabalardan sürekli müşterilerim olurdu...Her sayfası üç grup halinde olan fiş deftercikleri düzenlerdim... üzerlerinde ,müşteri adı, soy adı, köyü veya kasabasını belirtebileceğim bölümleri vardı...birini koçanda bırakır, birini cihaza takar, birini de kendilerine verirdim...ve altında da yazardı zaten ’muhafaza edin istenecektir’ diye...
.....Bir gün bu fişlerin koçanlarını inceliyorum; birde baktım ne görürsün; balık tutmıya gider iken dalaştığımız köy halkından bir sürü müşterilerim var... Hemen bir intikam hissi doğdu kafamda birden bire...eh, dedim, ’siz görürsünüz, işiniz elbette düşecektir yine bana’...ve kesin kararlıydım; mutlaka ve mutlaka başa kakacak ve buğuz edecektim...
.....Aradan çok zaman geçmedi... derken, bir gün o köyden, yanlarında cihazlarıyla iki müşteri çıkıp geldi...ha... öylemi... hadi bakalım, kozlar benim elimde şimdi...siz öyle yaparsınız ha... sizi gidi hiyanet şeyler sizi!... bunları söyledim mi zannediyorsunuz ? hayır , söylemedim...biraz kaba olsak da o kadar da küstah değiliz... meseleyi sitemle dile getirdim...ikisi de ellerime sarıldılar; ’aman ustam, vallahi seni tanımamışlardır.. sen gel, yeterki sen gel, sen bizim şeref misafirimiz olursun... hatta sen gel ki birlikte gidelim’... Baktım çok samimi idiler...Huyum kurusun; bir türlü kin tutamam ki zaten, hemencecik tava geldim...
Ama, bu olay köylerinde çok yankı bulmuş ; gelen, hep ezik geldi...
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,SON,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
....................................................................Mustafa Akın..................
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.