BİZİMKİSİ BİR AŞKIN BEDEN BULMUŞ HALİ
Altta yazdıklarımı okumadan önce bilmenizi istedim ki; yazılanların hiç biri kurgudan ibaret değildir. Yaşadığımız şeylerin adı olmuş hikaye, ama bu okuyacağınız kesinlikle bir hikaye değildir. Verdiğim bir sözü yerine getirmem gerekti ve getirdim.
Durun size bir hikaye anlatayım, belki de bir daha hiç duymayacağınız bir hikaye;
Bana hep sen neden bu kadar çabuk piştin diye sordular, neden çocuk olmadın, neden hep sinirlisin, neden doktorları sevmiyorsun... Bende yalan söyledim hep; doktorları sevmiyorum çünkü beni iyi edemediler, çocuk olamadım çünkü hastanelerde geçti ömrüm, çabuk piştim çünkü hastalık beni böyle yaptı, sinirliyim çünkü ilaçlar beni böyle yaptı, sürekli yalan, sürekli bir hikaye, sürekli bir aldatmaca... Doğrusunu merak ediyor musunuz? Hadi başlayalım.
Bir gün durumum ağırlaştı; fakat o zamanlar şöyle kötü bir durum vardı oda babamla annem bunu farkederse telaşlarından ortalık savaş alanına dönerdi. Çünkü ben bugüne kadar anne babasına hiç şikayette bulunmamış bir çocuktum (çocuk lafın gelişi :D:D). Burnum kanasın öğretmenimin öğrettiği gibi tampon yapardım, midem ağrısın karnıma yastık koyup cenin pozisyonunda yatardım, dişim ağrısın ağrıyan kısma yumruk atardım... Bu sefer farklıydı. Hissediyordum biri boğazıma yapışmış sanki namusunu temizliyor it herif nasıl sıkıyor nefes alamıyorum; sonra kendim çözdüm yine :D:D baktım derin ve yavaş nefes alınca, konuşmayınca, sakin durunca bir sıkıntı yok. Ne zaman normal nefes almaya başlayayım yine o it herif... Anneme gittim nasıl söyleyeceğimi de bilmiyorum böle direk pat diye söyledim. :D:D
- Anne ben kötüyüm.
- Nasıl kötüsün? (klasik soru)
- Anne hastaneye gitmemiz lazııı.
Daha der demez bir fırladı yerinden, (kolay değil tabi ben istiyorum hastaneye gitmek.) hemen babamı aradı. 10-15 dakika sonra babam evin önündeydi apar topar Uludağ Üniversite’sine götürdüler, acilden giriş yaptık yol boyunca konuşmamak için durumu da anlatamamıştım. Orada doktora söyledim nefes alamıyorum diye. Hemen röntgen falan çekildi tansiyon ölçüldü sakinleştiriciyle serum takıldı sonuçları bekleyene kadar yatışayım diye güzelce müdahale ettiler yani. Sakinleşince durumu doktora daha detaylı anlattım. Yavaş nefes alınca sıkıntı olmadığını falan oda notlar aldı v.s. Sonra bu gitti sonuçlar geldiğinde bakıp geleceğim dedi. Aradan çok kısa bir süre geçti doktor bir geldi pir geldi yüzü kireç gibi, telaşlı ... Dedim hayırdır ya gidiyoruz herhalde. :D:D Sonradan aklıma geldi benim Uludağ üniversitesi’ndeki geçmişim 2 yaşına dayandığı için doktorlar beni de babamı da iyi tanıyorlar vukuatlarımız (daha çoğu babamın vukuatları) benimle beraber yürüyüp gitmişti. Biliyorlardı yani benim başıma birşey gelirse onların da başına illaki birşey gelir. Sonra doktor açıklama yaptı ciğerlerde ki nodüller nefes borusuna sireyet etmiş o yüzden nefes almakta güçlük çekiyor acele etmezsek hiç alamayacak ameliyat olması lazım AMA BURADA GEREKLİ MÜDAHALEYİ YAPACAK ARKADAŞLAR YOK!!! Babam bunu bir duydu sadece baba ile oğlu arasında hissedilecek birşey hissettim, içimden dedim doktor benden önce gideceksin ortamı hazırla bana. :D:D:D babam gayet sakin bir şekilde devam et dedi. Hacettepe Üniversite’ne götürmemiz lazım isterseniz bir ambulansla yollarız dedi. Orada ben devreye girdim lan Hacettepe neresi nefes alamıyorum hocam çok uzaksa onlar gelsin. :D:D:D Bende başladı bir yusuf yusuf ilk defa korktum ya, heyecan yaptım başladı mı kalbim 130-140 atmaya haydaaa yine o it herif çıktı ortaya... Sonra babam iki küfür etti birkaç şeyi dağıttı falan kaptı beni ben götürürüm lan dedi çıktık yola. (kahramanım benim) O zaman böyle duble yol falan yok tek şerit gidiş geliş zaten Bursa’dan Ankara’ya gidene kadar bende öteki tarafa gidiyordum kalpten, neyse yaşayacak ömrümüz varmış çok şükür vardık hastaneye. Bir baktım bir telaş var; bir sedye başına üşüşmüş doktorlar falan alla alla. Diyorum ki; hayırdır lan beni mi bekliyorlardı bunlar. Meğer biz yola çıkarken aramışlar Uludağ Üniversitesi’nden (babamın numarasını vermişler onlarda babamı aramış babam tahmini bir geliş zamanı söylemiş hatırlamıyorum buraları.)Hacettepe Üniversitesi’ni bir hasta yolladık durumu acil falan diye neyse yatırdılar beni bir yatağa başımda bir dünya doktor, hemşire (bir hemşire vardı bir gördüm yine o it herif çıktı ortaya :D:D:D Allah çocuklarına bağışlasın.) dediler neyi var hastanın aradılar ama birde sizden dinleyelim. Dedim nefes alamıyorum bişey yapın. Yine bir emarlar röntgenler tomografiler aman Allah’ım uzay çağı mübarek makineler falan derken sonuçlar geldi. Dediler ameliyata almamız lazım acil... Ve düdük çaldı!
Herşey bundan sonra başladı işte, buraya kadar o kötü durumda bile hayat dolu yaşama isteği olan beni, nasıl ki o soğuk tahtaya yatırdılar aynı zamanda o çocuğu kaybettiler. İşte o çocuk o gün saklambaç oynarken kaybolmuştu... Ameliyat 4-5 saat sürmüş başarılı geçmiş çıktık. Çıkmaz olaydım soğuk yataklar, soğuk odalar, soğuk insanlar... soğuk soğuk soğuk itici bir sürü doktor... (Beyaz önlük fobim oluştu orası yüzünden benim.) O günden sonra, kolumda kelepçe niyetine bir serum, yanımda gardiyan niyetine hemşire aylar hatta yıllar sürecek bir tedavi sürecine girmiştik ama henüz bilmiyordum. Birkaç gün sonra durumu mu gözlemek için yeni tetkikler yapmaya başladılar. Doktorların durumum hakkında bilgi yazdıkları bir dosya vardı yatağın ucunda; bir baktım göğüs hastalıkları, nefroloji, kulak burun boğaz, endokrinoloji, nöroloji, dahiliye, psikiyatri ve dahası (psikiyatri ne alaka lan hiç anlamadım onu :D:D ) o gün anladım beni neler beklediğini. Dedim alt tarafı nefes alamadık ya ne bu telaş... Ve bir söz verdim dedim eğer siz bana bu hastaneyi zindan ederseniz bende size cehennem ederim. Günlerce haftalarca ne kan bıraktılar damarlarımda, ne de ruh bıraktılar bedenimde. Herkesin milyonlar harcayıp gittiği doktorlara ben kan kusturuyordum, ne küfürlerimi yediler yüzlerine karşı... Birine el bile kaldırmıştım. Hiç karşı koymuyorlardı ama arada bahçeye çıkardıklarında duyuyordum bazı insanlardan, bir çocuk varmış eziyet ediyormuş doktorlara diye. Burada ki ünüm daha çabuk yayılmıştı hastane ve çevresine. Umurumda da değildi aynen devam ettim. Böyle haftalar geçti. İnanın geçti...
Tâ ki onu görene kadar, hala aklımda, hala kalbimde, hala ruhumda olan bir meleğe kadar... Bu gözlerin gördüğü en güzel şeydi o. Dedim oğlum haftalardır buradasın sen nasıl göremedin onu ya, kör mü oldun acaba lan diye düşündüm, yemin ederim düşündüm. Hemen koştum yanına, hastanenin yaramaz çocuğuyum ya elimi uzattım omzuna dokundum. Bir döndü bana, bir gördüm gözlerini, bir duydum sesini... Buğulu bir sesi vardı, simsiyah örülü sık ve neredeyse beline gelen saçları vardı, hele bir gözleri vardı gökyüzü gibi masmavi (o parlak beyaz yüzünde asılı birer boncuk gibiydiler.) gözlerine bir kere baktın mı, far görmüş tavşan gibi olurdun. Bende öyle oldum karşımda duruyordu ama sanki görmüyordum onu. Bana sesleniyordu ama duymuyordum. Nefesini hissettim yüzümde, teninin kokusu buram buram kaplamıştı etrafımı. O herşeyiyle kalbime hükmediyordu sanki. Sonra güldüğünü farkettim kendime geldim. Belki de saniyeler sürdü bu anlattıklarım ama siz birde bana sorun. Birde kafasında kırmızı bir bandana vardı neden taktığını hiç soramadım...
Birinci Özgür Günüm ;
Bişey mi istemiştiniz dedi. Bana dedi. Cevap veremedim. Vallahi veremedim, yine güldü sonra bir kadın geldi, daha sonra öğrendim annesiymis götürdü onu giderken de arkasına dönüp bana baktı. Büyülenmiş gibiydim öyle kala kaldım kendime gelince hemen odama çıktım. Bir baktım beni bekliyorlar yine; kan örneği, röntgen, emar, tomografi derken gün bitti; ama ilk defa yarına uyanmak isteğiyle bitti. Ertesi gün aynı saatte aynı yerde bekledim onu gelmedi. Bir sonraki gün yine bekledim gelmedi. Kafam tekrar atmıştı yine başladım huysuzlanmaya, bağırıp çağırmaya ama bu sefer ona bağırıyordum sesimi duyurmak istercesine ve onu çağırıyordum özgürlüğümü geri istercesine... 4 gün aynı yerde aynı saatte bekledim onu. Gelmedi. 5. Gün yine gittim, ve ne gördüm dersiniz gelmiş aynı yerinde oturup sanki beni bekliyor.
İkinci Özgür Günüm ;
Fırladım hemen yanına, bu sefer dik duracağım kararlıyım, yaklaştım gördü beni, ayağa kalktı, elini uzattı “belki elini sıkarsam bu sefer cevap verirsin dedi” bu sefer birlikte güldük. İlk birkaç cümlem kekeleyerek, amalarla, yanilerle, çarpık ve devrik oldu. Hepsi onu güldürüyordu hepsi ona iyi geliyordu. Onun varlığı bile bana yetiyordu. Tanıştık, sohbet ettik, güldük eğlendik ama hiç neden orada olduğumuz konusunda konuşmadık. Sadece vedalaşırken işimi garantiye almak için yarın burada olup olmayacağını sordum ben bundan sonra hep buradayım dedi anlamadım. Annesi geldi, yine gitti bu sefer arkasına bakarken elde sallamıştı. Ertesi gün çabuk gelsin diye, tüm tetkiklerimin çabuk bitmesi ve çabuk uyumam gerekiyordu. Öyle oldu hiç sorun çıkarmadım geldiler ve sadece kan alıp gittiler. Çoktan uyumuş ve sabahı etmiştim ve ben ilk defa güneşin doğuşunu izlemiştim. O kadar güzeldi ki onun olduğu bir sabaha uyanmak. En güzel kıyafetlerimi giydim başladım beklemeye, sonra çok duramadım oda da ve bizim yerimize inip beklemeye başladım.
Üçüncü Özgür Günüm ;
Geldi, bu sefer gelirken görmüştüm onu. Geldiği yerde ne olduğunu merak etmiştim; çünkü hafif bayır aşağıya iniyordu ve yukarıda da çatılarını görebildiğim bazı binalar vardı çok büyüktü bu hastane. Neden burada olduğunu o an merak ettim. Kalktım ayağa hemen, sarılmak istedim ama utandım yapamadım. El sıkıştık sadece yine, o bile yetiyordu ya neyse. İlk soruyu ben sormalıydım, yoksa unutacaktım ona bakarken kısa bir hoşgeldinden sonra hemen sordum ;
- Neden buradasın?
- Öyle olması gerekiyor, fenamı gideyim mi?
- Yok yok gitme tabi, sen gidersen nasıl olur sonra?
- Sahi nasıl olur. Bir çocuk varmış burada herkes şikayetçiymis öyle mi olur?
Kızardım, bozardım ustaca cevaplar veriyordu, sorular sorup benim sorularımı geri çeviriyordu. Biliyordu ondan utandığımı ve bunu iyi kullanıyordu.
- Yapma şimdi, ben hiç duymadım o çocuğu bence abartıyorlar.
- Anlatanlar öyle demiyor ama hastane de meşhur olmuş, bir doktora el bile kaldırmış.
Yerin dibine sokuyor, ama oradan çıkmam için aynı zamanda elini de uzatmayı ihmal etmiyordu.
- Ama neyse boş verelim biz o çocuğu, sevmedim ben onu. Sen bana kendinden bahset neden buradasın?
Gördünüz mü nasıl bana çevirdi soruyu çok iyiydi bu konuda.
- Ben yaklaşık 6 haftadır buradayım. Sen?
Bende fena sayılmazdım hani.
- Ben daha yeni geldim.
- Tahmin ettim. Daha erken gelseydin muhakkak görürdüm zaten seni.
- Öyle mi? Neden çok mu dikkat çekiyorum?
- Başkaları için çekmediğin sürece sıkıntı yok.
- Bak sen... Merak etme kimse görmez beni.
- İşime gelir. Peki ne kadar daha buradasın?
- Hiç bilmiyorum ne kadar derlerse. Ama sen fazla kalmazsın.
- Neden öyle düşünüyorsun?
- Baksana gayet iyi görünüyorsun.
Bu iyi birşeydi elbette, ama beynimde kötü bir şimşek çaktı, durup düşündüm. Eğer ben iyi olursam buradan gideceğim, gidersem onu göremeyeceğim. Hemen yeni sorulara geçtim.
- Sen hangi bölümde kalıyorsun?
- Boşver ya, neden hastane içinde ki hayatımızla ilgili konuşalım ki ne gerek var.
- Seninle sadece burada görüşmek istemiyorum belki, belki yanına gelirim akşamları da görürüm seni.
Bir sessizlik oldu, ama ne sessizlik. İçimi öyle bir titretti ki eyvah dedim yanlış bir söz söyledim başlamadan bitecek, tebessüm etti ama öncekilerden farklı.
- Geç oldu seni beklerler, beni de beklerler gidelim mi artık?
Eyvah korktuğum başıma geldi.
- Neden bir daha gelmeyecek gibi konuştun.
- Saçmalama yarın aynı saatte. Ama önce sen git beni takip etmeni istemiyorum.
Aklımı okumuştu mecbur peki dedim gittim çok korkmuştum çünkü. :D:D
Durumu ilk annem farketmişti. Ama onu susturmak kolaydı. Odaya çıktığımda.
- Hayırdır oğlum, sende birşeyler var birkaç gündür?
- İstersen eskiye dönebiliriz hemen!
- Tamam tamam birşey demedim sen iyi olda.
O sabah kalktığımda, ilk defa yapılan tüm tetkiklerin sonuçlarını merak ettim. Anne, baba, doktorlar hemşireler ve hatta o katta ki hastalar ve refakatçileri bile yani herkes biliyordu, ama ben bilmiyordum. Hemen sonuçlarımı öğrenmek için dosyalarıma baktım ama birşey anlamadım tabi. Sonra anneme sordum, o da doktorla konuşalım bakalım dedi. Kurulan heyette bir kurban seçmişler :D:D benim durumum hakkında bize bilgi verecek, sorularımızı cevaplayacak, destek olacak. (Buradan onada teşekkür ederim tüm çekilmezliğime rağmen, anne şefkatini hiç eksik etmedi üzerimden, her huysuzluğuma katlandı bir ameliyatımda kucağında uyandığımı unutmadım Doç.Dr. Deniz Köksal) Ona gittik, (Giderken şu hikayenin başında ki it herifi ortaya çıkaran hemşireyle karşılaştım ama ilginçtir sıradan gözüktü gözüme nedense) başı kalabalıktı. Saate baktım özgürlüğümün vakti geliyordu hemen kaçtım. İndim aşağıya, bu sefer o gelmişti önce.
Dördüncü Özgür Günüm ;
Gittim yanına, ama ayağa kalkmadı baktım epey dalgın. O hayat dolu kız gitmiş bambaşka bir kız gelmişti. Hemen müdahale gerekiyordu, sormaya korktum ama bir yerden başlamam lazımdı. Her zamanki gibi konuya direk giriş yaptım.
- Neyin var?
- Hiiiççç.. Görmemişim geldiğini affedersin, nasılsın?
- Seni gördüğümde olmam gerektiği gibi değilim. Neyin var?
- Hep böyle ısrarcı mısın sen?
- Gerektiği kadar. Neyin var?
- Burası, senin için ne ifade ediyor?
- Benim için, seni görebildiğim bir yer. Neyin var?
- Peki, ben ne ifade ediyorum?
- Sen, ne bileyim işte herşeyi ifade ediyorsun bana.
- Nasıl yani herşey?
- Bana bir çocuğu sormuştun hani, onu bir daha gördünmü hiç yada hakkında birşey duydun mu?
- Epeydir haber alınamıyormuş kendisinden. (ilk tebessüm) (skor 1-1 berabere)
- Nedenini merak ediyor musun?
- Hayır... (skor 2-1 öne geçti)
- Hayır mı? Neden kızlar meraklı olur genelde.
- Kızlar bilmedikleri şeyleri merak ederler. (ikinci tebessüm) (skor 3-2 vazgeçmiyoruz.)
- Bak sen. Neymiş peki senin bildiğin?
- Çocuk aşık olmuş... (skor 4-2 takım yerlerde sürünüyor.)
O an varya, annemin beni çağırmasını dileyecek kadar çok utandım. Kafamı öne eğip devam ettim.
- Nereden biliyorsun kendisi mi söyledi?
- Aşkın kokusunu iyi alırım... (skor 5-2 battı balık yan gider)
Hadi bakalım ayıkla pirincin taşını, asıp kesiyordun az evvel “neyin var neyin var” al kendine itiraf edemediğini aşık olduğun kız söke söke alıyor.
- Sen güzel bir kızsın, aşık olması gayet doğal değil mi?
- Bana mı aşıkmış? (üçüncü kocaman tebessüm) (skor 6-3 maçın hakemi son düdüğünü çalıyor.)
- Çok kötüsün.
- Neden? Senden bekledim söylemeni ama ben söyledim, bence sen daha kötüsün. Birşeyler yiyelim mi?
Sabah akşam kan tetkikleri oluyordu. Önce sabahın köründe yarı baygın kaldırıp, bir iki tüp sonra özgürlük dönüşü üç beş tüp daha kan alıyorlardı. (iliğimi kuruttu vampirler) ama unutmuştum, kaç saat yemek yemeyeceksin, nasıl olacak, ne yiyeceksin...
- Olur tabiki ne yiyelim?
- Cafede bakarız gidelim önce bir.
O an, bir hinlik yapıp önce ben kalktım, kaldırım benzeri alçak oturma yerinden. Ne mi düşündüm.. O kalkarken elini tutup bir daha gidene kadar bırakmayacaktım tabiki :D:D:D tamamen masum bir düşünceydi yani.
- Çok kibarsın. (dördüncü yakaladım seni gülüşü)
- Yine aynı şeyi yapıyorsun.
- Ne yapıyorum?
- Aklımı okuyorsun sanki, yapma.
- Kendini çok ele veriyorsun ama... Hadi tutayım bari elini. (beşinci gülüş ne gülüşü kahkaha)
O kocaman bir salata yedi böyle içinde bir ben yokum, bende bol malzemeli bir tost. Üstüne kahvelerimizi içerken devam ettik konuşmaya. Önce o davrandı.
- Sana birşey söylemem gerek.
- Tabi ki dinliyorum seni.
- Ama soru sormayacaksın ve sonuna kadar dinleyeceksin.
- Peki...
- Burada ki buluşmalarımız biraz aksayabilir.
- Nasıl yani? Bende senin yanına gelirim o zaman.
- Soru sorma, gelemezsin.
- Tamam tamam dinliyorum sustum. Ama gelirim. :):):)
- Bana bak kalkar giderim kalırsın tek başına.(4 günde damarımı anlamıştı) Burası benim için çok özel bir yer ve bunda senin payın oldukça büyük..
- Korkutma adamı!
- Dinle.. Nasıl ki sen tedavi oluyorsun bende bir tedaviye başlayacağım. İyi olmamı istemiyor musun?
- Saçmalama, herşeyden çok istiyorum bunu anlamış olman gerek.
- Tamam işte, senin desteğine ihtiyacım var ama ilk aşamada bu şekilde destek olmanı istiyorum.
- Söz destek olacağım, tedavini ve hastalığını söyle hep yanında olacağım, bana dürüst olmak zorundasın.
- Kendimi hazır hissettiğimde anlatacağım söz.. Lavaboya gideyim sonra kalkalım olur mu?
- Peki...
O gün, sonrasında pişman olacağım bir şey yaptım. Adını biliyordum ama soyadı da lazımdı bana yapmak istediğim şey için, çantasından kimliğini bulup soyadını da kazımıştım aklıma. Sonra o lavabodan dönünce kalktık. O masadan kalkarken harcadığım enerjiyi tedavi olmak için harcasaydım belki de çoktan iyileşmiştim. Öyle ağır bir yük bırakmıştı ki omuzlarıma, sadece onun için kaldırırdım bu yükü ve o bunu çok iyi biliyordu. Dönüşte odama çıkarken kendi doktoruma da gittik; durumum hakkında bilgi almak için, ve iyiye gittiğimi söyledi. Sadece yakın zamanda solunum testlerinin başlayacağını ve endoskopi yapılacağını onlara göre ilaç tedavisi veya biraz daha doktor gözetiminde tedavi kararı vereceklerini söyledi. Sevinmem gerekirdi ama hiç içimden gelmiyordu. Odam yine soğumuştu. Benim tedavimde sona gelinirken onun tedavisi yeni başlıyordu ve beni görmeye gelememekten, onu görmemi istememesinden bahsediyordu. Bu ağır bir sürecin başlangıç belirtisiydi. Huzursuz ve isteksiz bir uykuya dalmıştım.
Ertesi sabah olduğunda, kan tahlillerini verip; öğlen dışarı çıkacağım saati beklemeye koyulmuştum. Saat gelmiş ; fakat o gelmemişti. Yükün ağırlığını biraz daha hissetmiştim ama bu sefer yüreğimde. Bir gün görmediğimde ağlayacak kadar çok mu bağlanmıştım ona. Neredeyse hıçkıra hıçkıra ağlayacaktım. Böyle üç günüm geçti tek başına bizim yerimizde onu bekledim. Gelmiyordu. Kafama saçma sapan düşünceler doluşmaya başlamıştı. Acaba temelli mi gitti? Bir daha dönmeyecek mi? Bizim psikoloğun bir testimiydi bu? Eğer öyleyse boğarım o psikoloğu... gibi onlarca soru geldi aklıma. Her soruda yüreğim karardı. Daha fazla dayanamadım. Bu yükü omuzlarımdan biraz da olsa indirmem gerekiyordu. Bencilce davrandım. Durumu babama anlattım, ilk defa babamla bir kız hakkında görüşüyordum heyecanlıydım. İsmini verdim rica edelim nerede yattığını hangi bölümde olduğunu soralım dedim. Hiç tereddütsüz tamam oğlum dedi. İsmi not aldı ve haber vereceğini söyleyip odadan çıktı. Döndüğünde yüzü asıktı, bir terslik vardı belli. Sordum hastaneden ayrıldığını söyledi. İnanmadım ben bulurum dedim ve çıktım hastaneden. Hava kararmaya başlamıştı ve gideceğim yeri iyi biliyordum. Onun geldiği yere gidecektim yani yukarı çıkacaktım. Epey bir gittikten sonra nefes nefese de olsa binanın önüne geldim ilk başlarda birşey ifade etmedi bana adı yabancıydı hafızama (HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ HASTANESİ KLİNİKLERİ) içeri girmem gerekti beklemeden girdim.
Kara Bir Gün ;
- Ben göğüs hastalıklarında yatıyorum burada bir hastayı görmeye geldim mümkün mü? (sanki değil dese kabul edeceğim)
- Tabi hastanın ismi var mı?
- Var elbette... Z... D....
- Şuan ziyaret yasak gözüküyor yalnız kendisine. Tedavi süreci biraz ağır ve zorlu olduğu için ilk aşamalarda hastanın yanına kimseyi almayız.
- Hastalık neymiş tedavi neymiş ya?
- Ben biliyorsunuz sandım, eğer bilginiz yoksa bende birşey söyleyemem.
- Delirtme adamı doktorunu söyle bana onunla konuşacağım.
- Beyefendi zor durumda bırakmayın beni.
O an nefes alışverişimde ki düzensizliği farkettim. Bugünlük bu kadar yeter diye düşündüm, geri döndüm ama hesap soracağım insanlar vardı elbette onları unutmadım.
- Baba sen ne zamandan beri bana yalan söyler oldun.
- Ne diyorsun oğlum hayırdır.
- Bugün yardımını istediğim konuyu diyorum. Gittim öğrendim onkoloji kliniği diye biryer de kalıyor. Ama durumu hakkında bilgi vermiyorlar.
- Öyle mi bana ayrıldı dediler. Bir daha gidip sorarım. Ama şimdi çıkmışlardır, yarın erkenden sorarım olur mu?
- Yarın erkenden soracağIZ!!! Biz soracağız, birlikte soracağız, hakkında bilgi de alacağız.
- Tamam oğlum.
Kara Günün Devamı ;
Ertesi sabah olduğunda solunum testimin başladığını öğrendim emrivaki yapmak işlerine geldiği için önceden haber vermiyorlardı bazı önemli şeyleri bende paşa paşa kabul ediyordum. Hemen o testi verdim yoğun bir gün olacaktı benim için. Diğer testleri de verdikten sonra bizim yerimize indim. Orada olmadığını görünce hemen babamın yanına gidip bir emrivaki de ben yaptım:
- Hadi baba gidiyoruz.
- Tamam oğlum acelemiz yok.
- Senin olmayabilir baba, hadi gidiyoruz benim var!!!!
- Gidelim o zaman.
Doktorun odasına geldik. Ama nedense hiç içeri girmek istemedim. Üstümdeki yükü birazcık dinleneyim diye yere indireyim demiştim ama sanki daha büyüğü konacaktı omuzlarıma. İçeri girdik...
- Hocam Z.. D... ‘in durumu nedir?
- Sakin delikanlı. Sen şu hastaneyi birbirine katan delikanlı değil misin?
- Hocam bana sorduğum sorunun cevabını verin ben ayrıca tanışmaya gelirim sizinle söz.
- Ne bilmek istiyorsun? Çok önemliymiş Z... senin için öylemi?
- Öyle olmasa niye burada olayım hocam çatlatma adamı söyle hadi Z... ‘in neyi var?
- LÖSEMİ
- O ne?
- Bir kan hastalığı.
- Nasıl bir kan hastalığı. Tane tane anlatma be adam herşeyi anlat işte benim sormamı bekleme!!!
- Delikanlı uzun uzun anlatmaya gerek yok. KANSER’in ne olduğunu biliyor musun? Bilmiyorsan bile kötü bişey olduğunu biliyorsun. Lösemi onun kanda meydana gelen hali. Bunun tedavisi çok ağır KEMOTERAPİ görüyormuş şuanda. Saçları dökülecek, zayıflayacak, güçsüz düşecek, bunun gibi yan etkileri olacak onu o halde görmemelisin!!!
Hani haftalardır tüplerle çekip bitiremedikleri kanım varya, işte o kan saniyeler içinde bir anda tüm vücudumdan çekildi. Biri ayağımın altından Dünya’yı çekti. Gökyüzünde ki yıldızlar söndü. Güneş battı, Ay karardı, çiçekler soldu, toprak kurudu, omuzlarım yere çalındı, gözlerimden akan yağmurlar elmacık kemiklerimden dudağıma süzüldü. Kalbim çöle döndü. Ruhum bedenimi terketti. Sağımda ki ve solumda ki melekler halime acıyıp yazmayı bıraktı. Gök kubbe başıma yıkıldı. Paramparça oldum. Özgürlüğüm elimden gitti.
- Yine de görmek istersen...
- Gidelim!
Tedavi Birinci günü ;
O hastane, o yol, o doktorlar sonum olacaktı benim biliyordum. Ama o sona ulaşırken yanında elini tutacak biri varsa, sırat köprüsü olsa ne fayda, geçip giderdin ardına bile bakmadan. Hastaneye girdik. Onun günlük tedavisi bitmişti. Dinlenmesi için odasına almışlardı. Bana kıyafet giydirdiler. Ağzıma da bir maske hazırsan gir dediler. Kapı o kadar ağırdı ki açmak için tüm gücümü kullanmam gerekmişti. Biri tuttu kolumdan dışarı çekti beni. Psikologdu bu adam benim psikoloğum:
- İçeri girdiğinde ona hayat vermek istiyor musun?
- Elbette nasıl olacak?
- Önce dik duracaksın, sonra güçlü görüneceksin, sonra güzel şeylerden bahsedeceksin. Sanki hiç birşey yokmuş gibi davranıp gülümseyeceksin.
İçeri girdim başında beyaz bandanası, ağzında beyaz maskesi, boncuk gözleri, açık omuzları ve beyaz dantel işlemeli pikesiyle tıpkı bir gelin gibi görünüyordu.yanına yaklaştım başını çevirdi. O Beyaz bandana soramadığım sorunun da cevabını veriyordu ayrıca.
- Baktığın yerde ben yokum farkında mısın?
- Biliyorum.
- Doktorlar senin için güçlü bir kız rahatlıkla atlatacak demişlerdi, birde ...
- Birde ne ?
- Birde ilaç niyetine biri lazımmış sana.
- Kim olduğunu da söylediler mi? Ben bilmiyorum çünkü. (skor 1-0)
- Hani şu yaramaz bir çocuk vardı ya. (ilk tebessüm) (skor 1-1)
- Güldürme beni onun kendine hayrı yok. (skor 2-1)
- Sen bir ağrı kesicinin, ateş düşürücünün yada antibiyotiğin kendine hayrı olduğunu gördün mü? (ikinci tebessüm) (skor 2-2)
- Yokluğumda çenen açılmış. (skor 3-2)
- Senin yokluğunda başka bir kız geliyor yanıma artık malum ünüm yayıldı hastaneye. (ilk kıskanç kaçamak bakış) (skor 3-3)
- Sen neden orada değilsin o zaman?
- Ünlü olmak bana göre değilmiş onu anladım. Ben aşk adamıyım. (üçüncü tebessüm) (skor 3-4)
- Ya ne demezsin aşk adamıymış. Ben söyletmesem hala kıvranıyordun söylemek için. (skor 4-4 maç uzatmalara gitti)
Doktor girdi odaya bugünlük bu kadar yeter yormayalım daha fazla Z.. dedi.
- Tamam doktor bey, nasıl isterseniz. Benimde bekleyenim var zaten...(ikinci kıskanç ama tehditkar bakış.) (top çizgiden döndü korkudan) Yani annem bekliyor merak etti kadın. :D:D:D
Odama döndüğümde öyle bir hale gelmiştim ki, ne ağlayabiliyordum ne de gülebiliyordum. Tüm duygularım felç geçirmişti sanki. Toparlanmam lazımdı tedavinin ikinci günü yarın beni beklerdi.
Tedavinin İkinci Günü ;
- Bugün daha bir güzel gözüktün gözüme neden acaba.
- Daha yaratıcı olabilirsin. (skor 5-4)
- Mesela bir örnek versen benim üstümde.
- BİR BABANIN KIZINA BAKTIĞINDA DUYDUĞU GURURLU ANDA OLDUĞU KADAR YAKIŞIKLISIN.(skor 6-4)
- Bir annenin yavrusunu ilk kucağına aldığı an kadar masum, sevgilisinden kıskandığı ilk an kadar hırçın, gülün üzerinde ki çiğ tanesi kadar güzel ve kalbimde ki yerin kadar özelsin. (skor 6-5)
- Çok kötüydü vazgeç bence kazanamazsın. (ilk tebessüm) (skor 6-6 kendi kalesine gol attı)
- Ben kazanacağımı kazandım zaten. Benim için atan bir kalp daha var artık bu Dünya’da öyle değil mi? (ilk utangaç bakış) (skor 6-7)
- Win win diyelim biz ona.
- Diyelim tabi, sen ne istiyorsan onu diyelim, onu yazalım, onu konuşalım. Sen yeter ki hep yanımda ol.
- Hep yanında olacağım. Yarın gelirken bana kalem kağıt getirir misin?
- Elbette. Peki ne yapacağız?
- Sürpriz...
Bir günümüz daha geçmişti yine birlikte, yine bitmesini istemediğim yorucu ve paha biçilmez gün. Kalem ve kağıtlarımı hazır ettim ertesi güne. Kafamı boşalttım gereksiz şeylerden sadece ona yer açtım. Kalbim zaten onundu o istediği gibi hükmediyordu.
Tedavinin Son Günü ;
Elimde kalemler ve kağıtlar yine gelmiştim odasının önüne. Kalbim yerinden çıkacak gibi atmaya başlamıştı. Çünkü ilk defa birşeyler paylaşacaktık. İkimize ait birbirimize ait kelimeler cümleler dökülecekti kağıda.
- Ben geldim.
- Yardım eder misin?
- Niçin?
- Kalkmak istiyorum.
- Kalkmana izin var değil mi?
- Amma naz yaptın. Elimi tuttuğun ilk gün ben sana böyle yapmamıştım ama, hatırlatırım. Ne o bıktın mı benden?
- Bazen çok can sıkabiliyorsun, farkındasın değil mi?
- Hadi tut elimden de kaldır beni.
- Aynı zamanda en az benim kadar ısrarcısın.
- Birbirimize benziyoruz desene.
Onu, yatağından kaldırırken elini tuttuğumda, neredeyse bayılacak gibi oldum, bir zarar veririm korkusundan. Bunun farkına varmış olacak deli gibi sıktı elimi, sanki ben iyiyim der gibi. O kadar iyi gelmişti ki bu bana mutluluktan ağlayabilirdim o anda. Doğrulduğu zaman:
- Hadi başlayalım.
- Neye başlayalım?
- Hayallerini yaz bende yazacağım. Sonra kağıtları değişeceğiz, birbirimizin hayallerinden bir karma yapıp, aynı zamanda birbirimiz içinde yaşayacağız.
- Ne gerek var. Sen buradan çıktıktan sonra zaten birlikte yaşayacağız, bir kere kaçmaya çalıştın benden bırakır mıyım seni artık?
- Ya ben seni bırakırsam!
- Peşinden gelirim.
- Ya gelmeni istemezsem!
- Yine gelirim.
- Peki benim yanımda olman mı daha önemli senin için? Yoksa mutlu olmam mı?
Öyle bir soru sormuştu ki; içimden benim olmadığım yerde sen nasıl mutlu olacaksın ki demek geliyordu ama diyemedim işte.
- Senin mutlu olman!
- O halde benim mutlu olacağım şeyler yapacaksın. Hayallerini yazarak başlayabilirsin. (skor 7-7) (yine aynı tehditkar bakış)
Ben hayatımın her yerine onu işlediğim bir sürü şey yazmıştım kağıda. Aslında hayalim tek bir isimdi ama...
1- Gün doğumunuda, batımınıda birlikte izlemek.
2- Birlikte kahvaltı hazırlamak.
3- Birlikte sofraya oturmak ve o sofradan birlikte kalkmak.
4- .
5- .
6- .
7- .
8- .
9- .
10- O film izlerken gözlerine hapsolmak.
11- İşe giderken güle güle öpücüğü.
12- Döndüğümde hoşgeldin öpücüğü.
13- Aynı yastıkta uyumak.
14- Ondan bir kız çocuğumun olması.
15- Kızımla annesine sürprizler yapmak.
16- Kızımla annesine kahvaltı hazırlamak.
17- Birlikte yaşlanmak.
18- Ondan önce ölmek...
O da ağır ağır yazıyordu. Yazarken bir yandan da beni kontrol etmeyi ihmal etmiyordu. İkimizin de yazması bittiğinde, anlaşma gereği kağıtları birbirimize verecektik. Ama bir şekilde kandırdı beni. Benden kağıdı alıp kendi kağıdını vermedi. Ben buradan çıktıktan sonra alabilirsin dedi. Mecbur kabul ettim. Tüm gün onun yazdıklarını düşündüm. Yatarkende hala kafamda o ve yazdıkları vardı.
Özgürlüğümün Son Günü ;
Yine güzel bir sabaha uyanmıştım benim tedavim iyiye gidiyor. Sevdiğim iyileşmek için çaba harcıyor. Ortak gerçekleştireceğimiz hayallerimiz var. Kendi tetkiklerimi tamamladığım gibi soluğu onun yanında aldım. Uçtum desem yeridir. Bu sefer daha fazla zaman geçirecektim kararlıydım. Hazırlığımı yapıp odasına girdim, yatağı boştu, acaba tedavıde mi diye doktoruna gittim bugün tedavi istemedi dedi. Sonra odasına bir daha döndüm. Üzerinde beyaz bir elbise, kafasında kırmızı bandanası, ağzında da peçesi karşımda duruyor. Önce bir dengem kaydı tabi ama sonra toparlayıp yanına iliştim:
- Elbisen güzelmiş.
- Beğenmene sevindim bugün senin için hazırlandım.
- Tedavi istememişsin bugün.
- Ben böyle mutlu olacağım. Seninle bizim yerimizde güzel bir gün geçirmek istiyorum çok mu?
- Doktoru....
- Git konuş ben iznimi aldım. Bugün sen gelsende gelmesende ben oraya gideceğim.
- İyi tamam be ne bağırıyorsun, gideriz birlikte hem çok güzel olmuşsun, kıskanırım ben şimdi seni. (ilk tebessüm) (skor 7-8)
Bir tekerlekli sandalye ayarlayıp, gelin arabasına çevirdikten sonra fırladım yanına kaptığım gibi onu doğru bizim yerimize.
- Ohh vallaha tepeden de bakmaya başladın bana, sen yakında kafamı da kırarsın benim.
- Deme öyle iner kaldırıma da otururum ben, sen izin vermiyorsun.
- Vermem tabi. Böyle gelin gibi oldun gelini arabasından indirmek olmaz.
- Gelin gibi?
- Yani işte gelin, benim gelinim.
- Bir kız çocuğuda istiyor musun benden? (ikinci tebessüm) (skor 8-8)
- Okudun mu? Ama öyle olmaz ki buradan çıkınca birlikte okurduk. Hepsinimi okudun?
- Yazdıkların sayesinde gece rahat bir uyku uyudum. Bugün neden sana özel hazırlandım sanıyorsun. Bir teşekkür olarak düşün.
- Bende senin yazdıklarını istiyorum.
- Tamam istediğini alacaksın.
- Söz mü?
- Söz...
Devamında dans etmek istedi. Cafeye götürüp rica ettim kırmadılar güzel bir müzikle ağır ağır dans ettik. Ellerimi beline sarmıştım. O, başını göğsüme yaslayıp boynuma dolamıştı kollarını. Zaman o anda dursaydı eğer, Dünya’nın en mutlu insanları biz olurduk. İlk dansım değildi ama kalbim heyecandan yerinden fırlayacaktı. Gelinle ilk dans gibi hayal ettim o anı hep. Sonra geri döndük, yatağına yatırdım onu. Elimi tuttu gel birkaç hayalini gerçekleştirelim dedi. Kenara kaydı aynı yastığa baş koyduk, penceresinden gün batımını izledik. Yanağıma bir öpücük kondurdu. Gözlerime bak dedi. Bak ve hapsol. Sonra dalmaya başladı. Elimi daha sıkı tuttu, ben uyumadan gitme lütfen dedi. Tamam dedim.
Nereden bilebilirdim gözlerine son kez baktığımı.
Nereden bilebilirdim beni bırakıp gidebileceğini.
Nereden bilebilirdim ilk dansımızın sons dans olacağını.
Nereden bilebilirdim hayallerimin öksüz kalacağını.
.
.
.
Tarifi olmayan gün ;
O kadar huzurlu uyudum ki o gece yatağımda. Üstüme onun kokusu sinmiş, aklıma gözleri kazınmış, kalbim onun sevgi sözcükleriyle canlanmıştı. Uyandım elimi yüzümü yıkadım. Herkese gülücükler dağıttım. Sonra yine giyip en güzel kıyafetlerimi sevdiğime hazırlandım. Yanına gittim.odasının kapısını açtım yatak hiç bozulmamış gibiydi.üstünde katlı duran beyaz bir kumaş dikkatimi çekti aldım ve çıktım odadan. Doktoruna gittim. Odasında yoktu. Koridorda annesini aradım oda yoktu. Doktorun odasına girdim beklemeye başladım. Beklerken yatağın üstünden aldığım kumaş geldi aklıma. Elime aldım tanıdık geldi gözüme onun beyaz bandanasıydı bu içini açtım, hafif kabarık bir kağıt buldum. Kağıdı çıkarıp açtım birde ne göreyim içinde bir tutam saç ve sevgiliye diye bir mektup:
MEKTUP
Sevgilim cafede oturup yemek yediğimiz o günü hatırladın mı? İşte o günün akşamında yazdım sana bu mektubu. Bir gün gelecek ve senden hayallerini yazmanı isteyeceğim. O gün gelirse bil ki az vaktim kalmıştır. O kadar mutluydun ki yanımda bir türlü söyleyemedim sana durumumun kötü olduğunu ve son çırpınışlarımın olduğu. Çünkü biliyordum eğer öğrenseydin kendini benimle birlikte heba edecektin bu yüzden doktorlarda sana durumumun iyiye gittiğini söyleyecekler. Seninle geçirdiğim ve geçireceğim kısıtlı günlerin hatırına beni affet ve bana bir şeyin sözünü ver.
Bana veda ediyordu, bırakıp gidiyordu, ellerini ellerimden, gözlerini gözlerimden alıp gidiyordu. Ve bu vedayı yüz yüze değil bir mektupla yapıyordu. Çok mu sevmişti beni, yada hiç sevmemiş miydi? Halbuki okumuştu ona yazdıklarımı, hayalimi biliyordu, ondan önce ölmek istediğimi biliyordu. O halde neden beni bırakıp gidiyordu.
Mutluluğum için aşağıda yazdıklarıma harfiyen uyacaksın. Bana o kadar güzel günler yaşattın ki bende senin hayatının kalanında aynı güzel günleri yaşamanı diliyorum. Seni severek gidiyorum ve biliyorum ki senin tarafından sevilerek gidiyorum. Şimdi gelelim benim hayallerime yani senin yapmakla zorunlu olduğun hayallerimize.
1- Zor olacak ve zaman alacak biliyorum ama bir gün yeniden birini sevdiğinde hikayemizi kaleme al. Bilsinler bizi... Bir araya gelemesekte nasıl sevdik birbirimizi.
2- Sevdiğini sakın bırakma. Kalbinin sesine inan ve güven onu dinle çünkü ben orada olacağım ve senin doğru kişiyi bulman için herşeyi yapacağım.
3- Bana yazacağın tüm hayallerini seveceğin kişi ile gerçekleştir. Eksiksiz ve onunda hayallerini içine alarak.
4- Bıraktığım saçı doğru kişiyi bulduğunda bir akarsuya at.
5- Hep çok sev ve sevdiğin için hiç birşey yapmaktan kaçınma.
6- Seni hep seveceğimi unutma...
Z... D...
Ameliyata aldıklarında saklambaç oynarken kaybolan çocuğun ölüm haberi gelmişti.
Sevdiğim kendi elleriyle ölümünü yazmıştı.
Mezarı nerede onu bile bilmiyorum, bilmemi istememişti.
Şimdi sekiz sene önce yaşadıklarımı yazarken; biraz buruk, biraz mağrur, biraz şanslı ve birazda kırık bir kalple tekrar yaşıyorum.
Yukarıda ki soruların cevabını verebildim mi ?
Doktorları, beni iyi edemediler diye değil, onu iyi edemediler diye sevmiyorum.
Çocuk olamadım, çünkü çocuk yaşta en değerli varlığımı kaybettim.
Sinirliyim, çünkü hayat hep acımasız davrandı bana.
Çabuk piştim, çünkü yüreğimde hala taze bir kor var.
Şimdi istediğiniz gibi kalp kırabilirsiniz. Sizi seven birini harcarken istediğiniz gibi davranabilirsiniz. Güvenmediğiniz insanların yüreklerinde ki aşkı istediğiniz gibi yok edebilirsiniz.