- 787 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HOŞ GELDİN “FAİLİ MEÇHUL BEBEK”
Sevgili hemşerimiz Avukat A. Sırrı Özbek’in üçüncü öykü kitabı “FAİLİ MEÇHUL BEBEK” Belge Yayınları tarafından (Mart- 2013) basılıp dağıtılmaya başlandı…
Kitabın ilk sayfasını beraber okuyalım:
“A. Sırrı Özbek, Adıyaman Kâhta doğumlu. Erzurum Eğitim Enstitüsünü bitirdikten sonra değişik lise ve ortaokullarda bir süre fizik-kimya öğretmenliği yaptı. Bu dönemlerde Ankara Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Avukatlık ve iş hayatı yanında siyasetle de uğraştı. Kökünü Arayan Çınar’dan sonra Tosbağa Avcısı adlı ikinci öykü kitabı (2011, Belge Yayınları) yayımlandı…”
Sevgili hemşerimiz Avukat A. Sırrı Özbek’in adını, üçüncü hikâye kitabının üstünde görünce sevindim, gurur duydum…
Ben, Kâhta adına değer katan, bizi güzelliklerimizle tanıtan hemşerilerimle övünürüm…
Onlara sevgi ve saygı göstermeyi görev bilirim…
A. Sırrı Özbek’e teşekkür ediyorum… Edebiyat dünyasına verdiği üç güzel eser gibi daha çok eserler vermesini diliyorum…
Daha da güzel eserler bekliyorum…
Üç öykü kitabını da zevk alarak okudum…
Herkesin dünyaya bakış açısını, aldığı kültür belirler…
Beyni kabızlar, eli kanlı katillerle gurur duyuyorlar, alkışlıyorlar…
Ben Kâhta sevdalısıyım…
Güzelliklerimizle övünürüm, çirkinliklerimizden utanç duyarım…
Örneğin; okuduğum kitaplarda Kâhtalı eli kanlı katillerin adını görünce utanıyorum…
Katillerle gurur duyamam, katilleri alkışlayamam…
Müzik yarışmalarına katılan Kâhtalı birinci olsun isterim…
Folklor yarışmalarında gönlüm hemşerilerimin başarısı için çarpar…
“Beynelmilel” filminin başarısı ve yönetmeninin Adıyamanlı olması beni sevindirdi…
Doğduğum topraklarda bilimde, edebiyatta, güzel sanatlarda, müzikte, sporda ve diğer dallarda başarılı insanlar çıksın, isterim…
Onlarla gurur duymak, onları alkışlamak, işte benim hemşerim demek isterim…
A. Sırrı Özbek’e “üç öykü kitabı yazarı hemşerim” demekten mutluyum…
İnsanlığa karşı suçlarda, Kâhta ismi gazetelerde geçince ezilirim, küçülürüm, yerin dibine geçerim…
Suç işleyeni tanımasam da Kâhtalı diye utanırım…
Başımda hüzün bulutları yoğunlaşır, uykum kaçar, sinirlerim bozulur…
Ben böyle bir Kâhtalıyım… Değişemiyorum… Değişemem… Denedim, değişmeye çalıştım, nafile…
FAİLİ MEÇHUL BEBEK, hakkında biraz bilgi vereyim… Kitapseverlerin alıp okuyacağından, kendi topraklarında yaşanan hangi olayların, nasıl anlatıldığını merak edeceklerinden eminim…
Bu bir öykü kitabıdır…
Kitapta dokuz öykü var: Kan Davası, Logaritma Cetveli, Külhanbeyi, İdamlık Aşk, Tren Osso, Son Eşkıya, Armutta Saklı Sevda, Konsantrasyon, Faili Meçhul Bebek.
1- Kan Davası öyküsü:
Nemrut Dağı’nın iki ayrı yamacında kurulmuş iki köy… Bir köyde Mala Keya ailesi, diğer köyde Mala Reşa ailesi yaşıyor…
İki aile arasında geçmişe dayanan kan davası konu alınmış…
Öykü, kan davasına karşı çıkan Mala Keyalar’dan son öldürülen Mustafa’nın babası Hacı Aziz’in etrafında örülmüş…
Hacı Aziz’i ve öyküsünü seveceksiniz… Hacı Aziz’in öldürülüşüne üzüleceksiniz…
2- Logaritma Cetveli öyküsü:
Matematik bölümü öğrencisi, yoksul ailesinin umudu zeki ve çalışkan Orhan’ın başından geçenler…
12 Mart askeri darbesi öncesi öğrenci yurdu basılır… Matematik bölümü öğrencisi Orhan’ın dolabında Logaritma Cetveli bulunur. Bu cetveldeki rakam ve işaretleri şifre sanan polisin cehaletinden Orhan’ın başına gelenler anlatılıyor…
Hem komik, hem acı bir öykü…
Bu öykü bana bir ev baskınını anımsattı: Polis evi basar. Evde kitapları toplar. Bir kitabın yazarı V.İ. Lenin’dir… Baştaki V ile İ Lenin’in birinci ve ikinci adlarının kısaltılmışıdır… Vladimir İlyiç Lenin yerine, V.İ. Lenin yazılmıştır.
Polis memuru ev sahibine bağırır:
— Bir Lenin ile baş edemedik. Bu altıncı Lenin ne zaman çıktı?
Polis memuru, Lenin isminin önündeki V.İ harfleri Romen rakamı sanmış, altı olarak okuduğu için altıncı Lenin demişti.
Matematik bölümü öğrencisi Orhan, Logaritma Cetveli yüzünden işkence görürken, kitapları alınan öğrenci de altıncı Lenin yüzünden işkencede saatlerce kalmıştı…
Ben 12 Mart darbesinin zulmünü Siverek, Diyarbakır ve Ankara Mamak’ta çektim…
Okuma yazma bilmeyen bir Kürt köylüsü, çarşıda bir duvara yapıştırılmış köylü resmi olan afişe ateşli ateşli baktığından, Diyarbakır Sıkıyönetim cezaevine işkenceden geçirilerek getirilmişti…
Savcı iddianamede şöyle yazmıştı: Sanık okuma yazma bilmese de duvardaki afişe ateşli ateşli baktığından 141. ve 142. maddelerden cezalandırılmasına…
Köylüyü hem örgüt üyesi yapmıştı, hem de köylüye komünizm propagandası yaptırmıştı…
Köylü komünizm kelimesini bile duymamıştı…
3- Külhanbeyi öyküsü:
Bu öyküde Dayı Hasan anlatılıyor… Cezaevinde çıktıktan sonra alın teriyle ekmeğini çıkarmak isteyen Dayı Hasan ile kabadayı olmak isteyen Sustalı Ğeyro’nun öyküsüdür…
Kabadayılık ile çakallığı birbirine karıştıranlar bu öyküden ders almalıdır…
4- İdamlık Aşk öyküsü:
Bu öyküde hem kızacaksınız hem de güleceksiniz…
5- Tren Osso öyküsü:
Kitabın önsözünde Sevgili Ragıp Zarakolu Tren Osso öyküsü için şunları yazmış:
“Tren Osso, trajik bir sona karşılık inanılmaz keyifte okunan bir öykü. Coğrafyadaki modernliğin simgesi olan trenin, folklora yaratıcı bir biçimde yansımasındaki mizah inanılmaz…”
Sevgili Ragıp Zarakolu doğru tespit yapmış. Kendisine katılıyorum…
6- Son Eşkıya öyküsü:
Ehmedi Muttıke, Hasan ve Kör Sait olayının öyküsüdür…
1975’te Adıyaman Cezaevinde koğuşumuzun ayakçısı Ehmedi Muttıke’ydi…
1983’te Adıyaman Cezaevine girdiğimde müşahede denen hücrelerdeyken, müşahedenin demir kapısı yumruklandı.
Demir kapının mazgalından gardiyanın sesi duyuldu:
— Mahmut Cantekin! Mahmut Cantekin! Misafirin var! Büyük başkan ziyaretine gelmiş…
Merakla hücreden çıktım. Müşahedenin demir kapısına gittim. Mazgal deliğinden bakınca, 1975’te Adıyaman Cezaevinde koğuşumuzun ayakçısı Ehmedi Muttıke karşımdaydı.
Ben ağzımı açmadan konuşmaya başladı:
— Hoş geldin Mahmut Cantekin! Benim için geldiğini biliyorum. Kâhta’dan Gâvur Dağlarına, Adana’ya kadar adımı yazdığını biliyorum… Her tarafa “Büyük Başkan Ahmet Mirza İnan” yazmışsın… Başkanın seni kurtarır!
Pirin işkence hanesinde kırk beş gün işkence görmüş, hiçbir suçum ve ifadem yokken tutuklanmıştım…
Adıyaman Cezaevine getirilince koğuşa vereceklerine, yarısı lağım suyu ile dolu bodrumda iki gün bekletilmiştim. Başgardiyanı tehdit ettikten sonra müşahede denen hücrelere verilmiştim.
Bu moral bozukluğu içindeydim…
Ehmedi Muttıke karşımda bu kadar işkenceyi kendisi için çektiğimi söylüyordu. Beni kurtaracağını ekliyordu…
O moral bozukluğu ile açtım ağzımı, yumdum gözümü, neler çıktı ağzımda hatırlamıyorum…
Tek hatırladığım mazgaldan baktığımda ne gardiyan vardı, ne de rahmetli Ehmedi Muttıke vardı…
Yarım saat sonra rahmetli arkadaşım Ahmet Bulut’un sesi mazgaldan gelmeye başladı.
Kapıya gittim. Ahmet Bulut gülüyordu. Niye güldüğünü o sinirli halimde anlayamadım.
Yüzüne baktım, sordum:
— Niye gülüyorsun?
— Biz sana Ehmedi Muttıke’yi gönderiyoruz… Sen yapmadığını bırakmıyorsun. Bir daha göndereceğim. “Hoş geldin başkan. Senin için düştüm bu zindana… Dağa, taşa Büyük Başkan Ahmet Mirza İnan, yazdım. Beni Kurtar! En büyük sensin.” Güzel sözlerle sevindir… Beni kırma.
Ahmet Bulut gitti. Ehmedi Muttıke geldi…
Ahmet Bulut’un dediklerini tekrarladım. Gözleri parlamaya başladı:
— Biliyordum! Benim için buraya düştüğünü biliyordum. Seni kurtaracağım.
Sevineceği cevabı verdim:
— Sağ ol başkan! Sağ ol! Sağ ol! Sağ ol!
Giderken mazgaldan baktım. Sevinçten bir keklik gibi uçuyordu…
7- Armutta Saklı Sevda öyküsü:
Antep Sanayi Çarşısı’nın motor ustalarından Karo Memik ve aşkı Süheyla, kahveci Nabi Ağa ile karşı karşıyayız…
Garipler meyhanesi, Güzel Marmara şarabı, üç-dört kişilik gruba tek bardak…
Garibin aşkı çok güzel anlatılmış…
8- Konsantrasyon öyküsü:
12 Mart askeri darbesinde niçin gözaltına alındığını bilmeyen bir gencin öyküsü…
İşkencede direnenlerden konuşmama dersi alarak, ilgisi olmadığı olayların kendisine yüklenmemesi için gösterdiği çaba anlatılıyor…
Konsantrasyon sağlamaya çalışan bir insanın yaşadıkları ile 12 Mart askeri darbesi mahkûm ediliyor…
Bu öyküyü de diğerleri gibi çok seveceksiniz…
9- Faili Meçhul Bebek öyküsü:
Eski Kâhta’da geçen ve kitaba adını veren bu öyküyü sarsılarak okuyacaksınız… Düşüneceksiniz…
Bir poşete konarak Yeni Kaleden aşağıya atılan bebek…
Bay Dourrant, Rütto ve diğerleri unutamayacağınız kahramanlar olarak hafızanızda yer alacaklar…
Sevgili hemşerimiz Avukat A. Sırrı Özbek’in üç öykü kitabını da alın, okuyun…
Kitaplarda kendinizi ve çevrenizde yaşanan olayları bulacaksınız…
Kendini okutan bu öyküler, hiç kitap okumayanları bile zorlamaz…
KÖKÜNÜ ARAYAN ÇINAR, TOSBAĞA AVCISI ve FAİLİ MEÇHUL BEBEK başucu kitabım oldular…
Ellerine sağlık sevgili hemşerim…
Yeni eserlerini sabırsızlıkla bekleyeceğim…
Sevgili hemşerimiz Avukat A. Sırrı Özbek’e bir soru sormak istiyorum:
— Bir Kâhtalı olarak Kâhta’yı ve Kâhtalıları anlatan üç eserinle bizi Türkiye’ye ve Dünya’ya tanıttın… Kitaplarını okuduktan sonra Kâhta’yı merak edip otobüslerle Kâhta’ya gelen insanları biliyorum… Üç eserinle bizi Türkiye’ye ve Dünya’ya tanıttığın için teşekkür ederiz diyen Allah’ın kulu bir Kâhtalı çıktı mı? Bir tanecik teşekkür gönderdi mi sayın büyük yöneticilerimiz?
Sayın büyük yöneticilerimiz, çok yoğun işlerinden dolayı, kendi topraklarının yazarına teşekkür edecek zaman bulamamışlardır…
Yöneticilerimizin sanatçıya, edebiyatçıya değer vermedikleri gibi kötü düşünceler aklına gelmesin…
Rüyamda gördüm. Kâhta belediyesi, Kâhta kaymakamlığı ve Kâhtalı iş adamları, Kâhta’da yazarlar ve şairler çıksın diye senin kitaplarından kolilerle almış, okullarda öğrencilere dağıtıyorlardı. Ben de onları alkışlıyordum…
Allah’ın çilekeş kulu bir garip Kâhtalı olan ben Mahmut Cantekin, yöneticilerimiz adına, okur-yazar Kâhtalılar adına üç eserinle Kâhta’mızı tanıttığın için teşekkür ederim…
Kâhta’ya değer katanları saygıyla anacak, değer verip teşvik edecek duyarlı insanlarımız da bir gün çıkacaktır…
Sakın üzülme sevgili yazarım…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.