- 1374 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
Kuyruk Acısı
Arefe akşamı düğün mü olurmuş!..
‘’Evleniyoruz’’ dediler, geldik. Vay gelmez olaydık. Kuyruk caddeden başlıyor yeminle . Arabadan indik bir de baktık ki kuyruğa girmişiz meğer. Şimdiden gözüme girdi düğün sahipleri. Ayağa hizmet!..
Tosbağa hızıyla ilerliyor kuyruk. Bahçe kapısından girdik nihayet. Amanın o da ne!.. Kuyruk siz deyin 165, ben deyim 287 metre. Düğün kuyruğu değil, kuyruk düğünü sanki!..
Seçebildiğim kadarıyla bembeyaz, bulut gibi bir kamelyanın altında bir beyaz bir de siyah iki nokta görüyorum. İnşallah gelinle damattır bunlar.
Sayılı gün çabuk geçer derler ya. Gidilecek yol göz korkutmaz hedef göründüğü müddetçe.
Ayaklarımın karasularını yorgunluk işgal ediyor. Keşke şu balıkçı sandalyelerinden getirseydim. Açar otururdum. Yokk. Vazgeçtim. Önümde yaşlı bir teyze var. Vicdana micdana gelirim sonra. Durun. Merhametli bakışlarımı hissetti galiba. Döndü şimdi. Bana bakıyor. Gözlerini kıstı. Bir kaşı havada. Bak hala bakıyor. Ya vallahi kötü bir şey geçirmedim aklımdan. Zaten aklım olsa burada ne işim var. Mütemadiyen bakıyor bak. Gülümsüyorum.
- Hahh, şimdi tanıdım sengi, diyor.
- Pardon, diyorum.
- Seng şu Gülşen’in böyyük gızı Songül deyilsin be?
- Kısmen doğru.
- Nasıl gısmen bema, ya gızısındır ya da deyiil.
- Gülşen’in kızıyım ama Şengül’üm ben. Songül küçüğüm.
- Amman be gıccaccık, ne fark eder midem. Ma sen bengi danımadın galibam. Siddigaban beng.
- Evet ya, şimdi hatırladım. Çok oldu görüşmeyeli. Nasılsınız Sıdıka Abla? (Burada yüz yaşında bile olsa kadınlara teyze denmez. Zinharr)
- E napayım bannem. Aha sürünürüg bu sucaklarınan. Böğce da amma sucak etti. E sen napan be Songülüm. Gocan napar? Evlendiydin galibam deyiiil?
- Şengül, Sıdıka Abla.
- Nee, başka adam bulamadın be gızım. Öyle adam ismi oluur?
- Sıdıka Teyzem, sen Songül’ü çok özledin sanırım. Bir gün size gelsin de hasret gider.
Her şerde bir hayır vardır. Sıdıka Teyzenin bunaltıcı sohbetine karşılık en azından kuyruk biraz ilerlemiştir diye umuyorum. Ama ne ümit!.. Aynı yerdeyiz hala. Sağ ayağımı yere hunharca bastırmamdan taş parke çukurlaşmış. Ayağım aynı noktada sabit. Sohbeti bölmek için ara sıra kuyruğun önündekilerden birileri geriye baksın diye dua ediyorum. El sallıyorum birilerine tanıdıkmış gibi. Ama yok. Sıdıka Teyze bana mısın demiyor. Makineli tüfek mübarek!..
Arkamda genç bir çift, yanlarında beş yaşlarında bir oğlan. Zavallı sıkıntıdan patlıyor olacak ki elbisemin payetleriyle oynamaya başlıyor. Pulların pırıltıları yüzüne yansıdıkça kıkırdıyor. Çok tatlı. Ben ona gülümserken annesine kayıyor gözüm. Amanınn!.. Kocasının önüne siper olmuş, kısık gözlerle süzüyor beni. Denize düşen Sıdıka Teyzeye sarılır.
- Ee, Sıdıka Abla, oğlun Salahi Abiyle gelinin nasıl?
- Amman be gızım. Oğlum londuraya gaştı beytambal galsın. Çalışacaymış oraşda göyya. Mamurun edecek. Bıragdı beni üç dane angoniynan. Zilligurti çıkarsın inşallahım. Aha gelinim da budur be danımadın genni?
Yanındaki genç kadını gösteriyor. Gülümseyerek selamlıyorum. Sıdıka Teyzenin iki boy küçüğü bakışlarla bakıyor bana. Ağzını bir açsa bu da susmayacak, belli. İçimden sövüyorum kendime. Tilki deliğine sığmaz, kuyruğuna çalı dolarmış bir de. Allahım ne olur, tek bir canım var benim.
Neyse ki konuşmuyor, bir derdi var sanki. Ne olabilir ki acaba?
Ohh, su serpiliyor içime. Hatta elbiseme. Ve şimdi de yüzüme. Arkamdaki çocuk yandaki havuza sokmuş ayağını. Şıpır şıpır sallıyor nereye denk gelirse. Bir şey diyemiyorum çocuğa. Arkamda annesi var.
- Bu gıccaccık kimdir be, Songül’dür yoksam? (Nihayet gördü yanımdaki kızımı. Ağzı durmuyor ki gözü oynasın)
(Hee Sıdıka Teyze, Songül o. 25 yıl önce bıraktığın gibi, hala 13 yaşında!..)
- Yok, diyorum, bu benim kızım Hilal.
- E sen napdın be yerrimo. Bilal gonur hiç gızaa? Hem eminsin sengin gızın olduğundan be? Gözleri mavicigdir be bunun!..
Off Allah’ımm… Ey güzel yeni evliler, bir sandıkta kocayın e mi!..
Biz konuşurken kuyruk iki buçuk adım ilerlemiş. Ayakkabımı oyuktan zorlukla çıkarıp adım atıyorum. Ama bünye alışık değil tabi. Sağ ayağımın uzunluğuna alışmam zaman alacak.
Sıdıka Teyzenin bir önündeki kadına ilişiyor gözüm. 16. yüzyıldan kalma karpuz kollu, kabarık bir elbise giymiş. Saçları Medusa’nın yılanları gibi tepesinden sarkıyor lüle lüle. Nereden tanıyorum diye düşünürken ‘’maraba televole’’ diye sırıtıyor içses. Sol yanağında İzzet Altınmeşe beni. Kemerli burnunun altında Kahtalı Mıçe bıyıkları. Yüzünde Seren Serengil makyajı. Kulağımı istila eden Sıdıka Teyze sohbetine bir reklam arası verip kadını incelemeye koyuluyorum.
Yokk, hayır, şimdi olmaz. Daha çok gencim. Ne göz varmış bende kardeşim. Bu da hissetti baktığımı. Döndü, dik dik bakıyor yüzüme. Allahım tanıdık çıkmasın, tanıdık çıkmasın, tanıdık çıkmasın!..
Allah beni kahretmesin e mi!.. Benim eski okuldaki müstahdem Peral Hanım bu. Elinden az mı kahve içtim. Selam vermesem de olmaz. Bilmem kaç çarpı kırk, hesap uzar gider şimdi. Sağ elimi kaldırıp zarifçe oynatıyorum parmaklarımı. Dudaklarım merhaba ile sakın kımıldama formunda kıvrılıyor yarısı yukarıya yarısı aşağıya doğru. Allah beni naapmasın!.. Kara kara dertlere geleyim, sürüm sürüm sürüneyim. Tuttuğum dallar elimde kalsın da tepe üstü devrileyim e mi. Kadın elindeki valizi, pardon çantayı yanındaki adamın eline tutuşturup kolları açık, slow motion koşuyor bana doğru. (Açeydim gollerimi, durr gelme diyeydim)
- Ooo Şengül Hanım, özlemişim vallahi. Muck, muckk!..
Yüzümde kozmetiksel bir katman hissediyorum. Yılanlar gözümün önünde sallanmaya başlıyor. Keşke balyaj yaptıraydın. Özellikle kara yılan fobim var benim.
- Merhaba, diyorum. Nasılsınız, aynı okulda mısınız hala?
- E ya, napacan, emekli olana gadar veletlerin b…nu süpüreceyik işte.
E oldu mu şimdi ya. Daha az önce kahvelerin permütasyonunu, kovalent bağlarını, integralının-türevinin hatrını hesaplıyordum ben.
- Ma ne güzelcig oldunuz böğce, diyor.
Allah’ım affet beni. Yaratılanı sev, yaratandan ötürü. Ama yalan söyleme. Sus!..
Ansızın bir ses çağlıyor arkamdan.
-Anneeee, çişşş!..
Çocuk, konuşmalarımızı dinliyordu demek. Hırsızın aklına taş düşürdün şimdi. Beğendin mi yaptığını Peral Hanım?..
- Patlama!.. diyor annesi. Birazdan eve gideceyik. Orada yaparsın.
(Hee, sen de öyle san. Bu kuyruk bitene kadar askerlik celbi gelir o oğlanın. )
Peral Hanım’ı kocası çağırıyor neyse ki. Allah’ım ne hayırlı kocalar var şu dünyada. Benim kocam olmasa da epey işe yaradı adam, sağ olsun.
- Annneeaaa!.. Çişşşş…
- Hassba çıkarasın. Babana govcalaycayım bak seni.
(Hay Hitler!.. Birincisi; o çocuk haspa çıkaramaz bi kere. Haspa; kız demektir. Kız çocuk doğurmanın lanetlendiği eski zamanlarda okkalı bir bedduadır o hamile kadınlara. Ki Kıbrıslıların yüzde doksan dokuzu bilmez bu anlamı. Ne sanarak kullanırlar hala anlamış değilim. İkincisi; çocuğu babasına şikayet etmek için o kadar bangır bangır bağırmana ne hacet, adam dibinde zaten.)
Kuyruk ilerliyor. Ya da benim gözlerim daha iyi zoom yapmaya başladı siyah-beyaz noktacıkları. En son hatırladığımda arefeydi, bayrama girdik mi acaba? Yok, girmiş olamayız, herkes gelinle damadı öpüyor hala.
Gaipten Ceceli ortak oluyor hüsranıma;
Yine hüsraaan, her daim feryat figaan kalbim
Zehir oluur başka hayallere kalmaz ki mecalim.
Hüsraa-aaan feryat figan kalbimm
Yenilmedim o zalim görmüyor ki Ya Rabbim..
Sabır ya Rabbim…
O da ne? Siyah-beyaz noktacıklar silinmiş gözlerimde. Katarakt mı oldum ne. Burada mı çürüyecekti ömrüm Allah’ım. Gelinle damat yerinde yok… Hah çok şükür dansa geçmişler. Kuyruk melül melül sağa yatmış seyrediyor. .. Havuza doğru alabora olmazsak bari
.
Arkamdaki çocuk Ceceli’yle aynı makamda feryat etmeye başladı.
-Annneeeee… Çişim geldiiiii
Buraya yaparım bakk şimdiii
Hakkın var be çocuk. Benim de içim dışıma geldi. Ruhumu teslim etcem birazdan. Derken, gözüm sağ ayağımın yanındaki direğe ilişti. Üzerimizdeki uzun, merdiven şeklindeki kamelyanın son ayağı bu. İnceliyorum. En ağır yükü bu ayak çekiyor. Şöyle sağlam bir tepiklesem düşecek. Kuyruktakiler domino taşları gibi hoop ön tarafa. Ben hemen geriye sıçrarım tabi. Zavallı Sıdıka Teyzem. Sonun böyle olmamalıydı . Bir de arkamdaki engerek bakışlı kadın var tabi. Sıçrayışım çekirge istilası yaşatacak ama neyse. Hak etti bunu. Sağ ayağımı Speedy Gonzales gibi hıza hazırlıyorum. Hay aksi, topuğum kendine yeni bir yuva yapmış yine. Ben burada rahatım diyor. Hain topuk!..
Havuza bakıyorum. Bayılıyormuş gibi atsam kendimi. Sonra yüzme bilmiyor ayağına çırpınırken çaktırmadan kuyruğun önlerine kadar süzülsem. Yok, yemezler sanırım. Sonra suni solunum falan. Allah esirgesin. Hem üzerimdeki bu ipek elbiseyle, vıcık vıcık, yapış yapış, çok pis ıslanırım.
Beklemekten başka çare yok.
And the Oscar goes tooo… İnsan kendi ilhamını kendi yaratırmış. Okuldaki beden dersleri geldi aklıma birden. Tek sıra halindeki çocukları bazen ters yöne çeviririm adil sıralama için. (Hep açıkgözler başa geçer, diğerleri sona kalır çünkü) İnisiyatifin gücü adına sondakini baş yaparım ben de . Şimdi de öyle olsa hani.
‘’Geriyeeee dönnn!.. ‘’ desem ve biz kuyruğun başı olsak. Siyah-beyaz noktalar da önümüze konuşlanıp gelinle damada dönüşüverse.
Off… Kimi kandırıyorsun gülüm senn… Çile bülbülüm çile!..
Hahh, bi bu eksikti. Bir şarkı tokatlıyor ansızın bezgin ruhumu. Kolonya kıvamında silkeliyor nabzımı;
Angaranın bağları da bükülüm bükülüm yollııaarııııı
Ne zaman zarhoş oldun da galdırameyonn gollaarı
Ya eskiden, bu şarkı yokken nasıl düğün yapıyormuş insanlar hayal edemiyorum. Aklım beynime kaçmış çünkü.
Kuyruk kısalıyor. Siz deyin 15 ben diyeyim 23 kişi var önümde. Siyah-beyaz noktalar epey semirmiş. Kocaman adamlar olmuşlar görmeyeli. Ama ben size gelin-damat olamazsınız demedim ki…
Amanınn, durun bir saniye. Yokk, saniye yetmez buna, dünya dursun bir süre mümkünse. Damat değişmiş… Skandala gell!.. Selin Mustafa’yla evlenmiyor muydu yav? Gençlerde boşanma arttı tamam da bu kadar da hızlı olmaz ki. Daha düğün bitmeden koca değiştirme. .. Vah vah vah, hatta cık cık cık!..
O da ne!.. Gelin de Selin değil mi ne!... E yok artık!.. Allah’ım sen aklıma mukayyet!..
Tam murada erecekken bu yapılır mı çilekeş kuluna?.. Yanlış düğüne gelmişim iyi mi!..
Sıdıka Abla yüzümdeki alları morları, ağzımın sazan gibi açılışını görmüş olacak ki soruyor;
- Ma noldun be gızım, bema hastasın bişeeyy?..
- Bu Selin’in düğünü değil mi Sıdıka Abla?
- Yok be gızım, dünüdü o. Manamu acıdım da genne. Kimse gelmediydi düğüne. Beş taykada bittiydi para dakma guyruu.
…
Benim, yaşadığım dünyayı yeniden bir gözden geçirmem lazım, anlaşıldı. Sıdıka Teyze’yi öpüp, iyi akşamlar diliyorum. Arkamdakiler gitmiş. .Kızımın elinden tutup çıkıyorum kuyruktan. Sarımsı bir su birikintisine giren ayağımı silkeleyerek…
…
Kuyruk acısı dedikleri bu olsa gerek!..
.
YORUMLAR
sağ ayağın speedy gonzales ise solu düşünemiyorum :) herkesin bir kuyruk acısı var seninki gibi bulunmaz muhtemelen...harika bir final :)
gülkurusu
Sevgi ve saygı ile...