bir aşkın günlüğü.
Küçük bir sahil kasabasının hikayeleri hep nedense büyük olurdu.Yıllar önce egenin şirin bir kasabasına tatil için gitmiştim.Sessiz ve kimsesiz sahilerinde yalnız dolaşırken içinde bulunduğum yalnızlık beni derinden etkiliyordu.Bir an önce biri ile tanışıp bu yalnızlığıma son vermek istiyordum.Hem tanışırken bu kasabayı da tam anlamıyla tanımış olacaktım.
Kaldığım otel sahile çok yakın olduğu için denize sık sık giriyordum.İlk günler bu can sıkıntısını böyle atıyordum..Yani kendimi mavinin derin sularına teslim edip,martıların şiir gibi bestelenen seslerine kulak kabartırdım.Hata bu sesin romantik havasından etkilenip birkaç şiir de yazdığımı anımsıyorum.
Ah! Ne güzel şiirlerdi,bütün mısralara martıların denize olan tutkularını yazmıştım.. İlk defa şiirlerime martıları da eklemiştim..Şimdi diyorum da iyi ki bu sahil kasabasına gitmişim.
Günler böyle ardı ardına geçerken, bir sabah uyandığımda kalabalık bir grubun sesi ta odama kadar geliyordu.hemen indim aşağıya bir de ne göreyim.bir grup yerli turist.Başlarında sarı saçlı bir rehber.Yüzünde başkalaşım geçirmeyen bir tebessüm vardı sanki.İlk gördüğüm anda bu sıcaklık beni öyle hayran bırakmıştı ki kendine, hemen sokuldum gurubun içine.bir yolunu bulup tanışmalıydım,bu yalnızlığıma son vermeliydim dediydim kendime.
Bunun için bir plan kurdum kafamda.hemen öbür gün bu guruba katılıp ben de buranın yabancısı olduğumu söyleyecektim..Öyle de yaptım.Öbür gün sabah uyandığımda ilk işim bu olmuştu..Gidip sarı saçlı rehber hanıma ‘’efendim beni de bu guruba dahil edebilir misiniz demiştim.Tabi söylerken ne kadar heyecanlandığımı tahmin edemezsiniz.Yıllardır okumama rağmen neden sözcüklerin bu kadar titreyerek çıktığını anlayamamıştım.
İlerleyen günlerde bunu daha iyi anlayacaktım.Guruba kendimi dahil ettikten sonra günlerim ve ben yalnızlıktan kurtulmuştu.Rehberimiz sarı saçlı kızdan kendimi uzak tutmamaya çalışıyordum.Hemen hemen her anımda hep yanında durur onu dinlemekten ve ona bakmaktan hiç sıkılmazdım.Akşamın nasıl geldiğini bile anlayamıyordum.Zaman çok çabuk geçiyordu yanında.
Yaklaşık bir hafta sonra gurup giderken,gurubu birlikte yolculadık.Yanından ayrılırken telefon numarasını aldım.’Yarın tekrar görüşebilir miyiz? dedim ‘’tiz bir sesle evet dedi. ‘’sesi ne kadar ince ve naifti.hani saatlerce dinlesem içtiğim sigarayı bile unutabilirdim.ki sigara çoğu zaman en kötü arkadaşımdı..nedense yanında içmeye bile fırsat bulamıyordum.
Dalıp giderdim gözlerinin baygın bakışlarına.
içinde bana ait bir dünyanın olduğunu kurgulardım.
ve bu rüyadan hiç uyanmak istemiyordum.
Gece uyumadan önce bu iç dizeyi sessizce okuyup kendimi düş dünyasına bırakıp sabah hemen uyanmak istiyordum.Sabah uyanır uyanmaz sabırsızlıkla onu arayacağım saatti beklemeye başlardım.Çünkü ben erken uyanırdım.İçimdeki heyecan,olağanüstü duygusallık beni uyutmuyordu.Saat dokuz gibi aramıştım.Beni büyüleyen sesi karşısında konuşamamıştım. Sanki dilim tutulmuştu.sözcükler kırık dökük çıkıyordu dudaklarımdan.Bende sizi bekliyordum deyince içimdeki sevinci tahmin edemezsiniz.Tıpkı martılar gibi kanatlanmıştım .kendimi bulutların ve bütün denizlerin üzerinde hissediyordum.Aşık mı olmuştum bilmiyorum ama bu duygunun sıcaklığını derinden derine hissediyordum..Yüzümdeki renkler bile halden hale değişimler geçiriyordu.Düşünün telefonun diğer ucunda konuşurken bile yüzümün salça gibi kızardığını otel lobisinin aynasından görebiliyordum.
Zaman geçirmeden bulunduğu yere gidip onu aldım.Sahile doğru birlikte yürüdük.Denizin hemen dibindeki genişçe bir kayanın üzerinde oturup ayak uçlarımızı suyun içine değdiriyorduk.Hafif esen rüzgarın serinliği sarı saçlarını dalgalar gibi savuruyordu.Oval yüzündeki tebessümün içine karışan benek benek susamlar bu derinliğin içinde gizlenen sırların olduğunu söylüyordu bana. Ve sonra ansızın bana dönüp’’ ben İngilizce öğretmeniyim’’demişti.ne yaptığı nasıl bir işle uğraştığı umurumda bile değildi.benim için önemli olan onunla birlikte olmamdı.
Doğuda öğretmenlik yaptığını ve bu coğrafyaya alışamadığını söylüyordu.ölgün dudaklarından şunları söylediğini de anımsıyorum.
-ruh halim hiç iyi değil.
--Bir yalnızlık çöküyor üzerime.Oturduğum ve kaynaştığım hiçbir insanın beni mutlu etmediğine inanıyorum.Bu yüzden tatil olur olmaz oralardan tıpkı denizdeki sürat teknesi gibi hızla ayrılıyorum.bu küçük kasabada orada bulamadığım mutluluğu buluyorum.
--Yıllardır ailemle birlikte burada yaşıyorum.doğunun küçük ve soğuk bir şehrinden buraya göç ettik.Babamlar buraya gelirken ben henüz küçüktüm.sonra lise ve fakülte derken buraya iyice alıştığımı ben bile fark edememişim.İşte bu yüzden de buradan ayrı yaşamak,buradan kopmak bana çok koyuyor.Keşke buraya gelebilsem deyince nasıl iç geçirdiğini hissedebiliyordum..
Ardından susup denizin sonsuzluğuna doğru ara sıra kısılan gözleriyle bakardı.birkaç dakika öylece susup kalırdı.Tabi ben kendime hakim olamayıp dönüp dönüp yüzüne bakar,ruhumda dönen fırtınanın sesine kulak kabartırdım.İçimde öyle ahlar geçiyordu ki yanıp tutuşan bir mecnun gibiydim.Oysa leylası bu duygulardan habersiz hemen karşımdaydı.
Ben böyle iç seslerin dalgınlığını yaşarken birden bana dönüp,’’sizi henüz tanımıyorum’’ demişti.
Heyecanlanan sesimle kendimi ona nasıl tanıtacaktım bilmiyorum ama bunu bir şekilde yapmıştım..Öğretmen olduğumu söyleyince yüzünde tatlı bir gülümseme parıldamıştı.Aynı meslekten olduğumuz için galiba sevinmişti..Tabi ben de sevinmiştim.Netice de ikimizde öğretmendik.
-Nerede öğretmensiniz deyince Mardin dedim. aa bende size yakınım dedi.Tiz sesinde mutlu bir eda vardı.Öyle deyince nerede çalıştığını merak ettim.Çok geçmeden nerede olduğunu da söyledi.
--Diyarbakır da çalışıyorum’’ dedi.içimde inanılmaz bir mutluluk esintisi denizin berrak mavisi gibi ışıl ışıl açılıyordu sanki.Tarifsiz sevinçler içindeydim.Çünkü onu görme fırsatım olacaktı.Birlikte bu tarihi şehirde zaman geçirecektik.
O gün akşam nasıl olmuştu bilmiyorum ama mutlu bir şekilde ayrılmıştık.Ben otelin yolunu tutarken o evine gidiyordu.Yarın buluşuruz diye sözleşirken bir haftamız daha böyle geçmişti.
Artık ayrılık vakti gelip çatarken,birbirimize çok alışmıştık.Otobüse binerken öyle duygulanmıştım ki hani neredeyse ağlayacaktım.Ondan kopmak ağır geliyordu bana.Yanından hiç gitmemek sonsuza dek birlikte kalmak istiyordum.Ama her şey istemekle olmuyordu.Çünkü ayrılık da vardı hayatın içinde.Memlekete geldikten sonra okulun açılmasını sabırla bekledim.Bi an önce şu yaz bitse diyordum.şu sıcaklar geçse diyordum.sonbahar gelseydi de onu görebilseydim diyordum.Ama günler nedense geçmek bilmiyordu.Her gün beni ısıtan bu kavruk sıcaklığa aşkın közü de eklenince yanıyordum .Ara sıra çareyi içmek de buluyordum.Kısa bir anlık zaman dilimi olsa da içerken kendimden geçiyordum.Sonra sızıp sabaha kadar onun olduğu düşlerin içinde kendimi buluyordum.
Hata düşlerimin birinde onu sevdiğimi aynı masada karşılıklı otururken söylemiştim.Çok sevindiğini gözlerinden anlamıştım.Masmavi yıldızlara benzeyen tebessümünün içinde bir gram sitem yoktu.Onun da beni sevdiğini sezmiştim.
Tabi sabah uyanırken bütün bunların bir düş olduğunu anlamıştım.Ve keşke bu rüyadan hiç uyanmasaydım dediydim kendime.
Ama hayat bu işte bilinçaltımızda her gün bizi marazi bir şekilde etkileyen aşkın içinde ne olduğumuzu,nerede olduğumuzu unutuyoruz.Çoğu zaman gerçeklerin ötesinde bir hayat yaşıyoruz.Bu duyguyu yaşayan herkesin hemen hemen bu düşünceleri taşıdığını söyleyebilirim. Çünkü aşkın hepimizde açtığı yaralar hep aynı olur.
Memlekete geldikten yaklaşık iki hafta sonra onu aramaya karar verdim.Daha fazla dayanamıyordum artık.Bu geçen sürede onu aramamamın sebebi belki onu rahatsız edebilirim düşüncesi kafamda ur gibi büyüyordu nedense.Çünkü bir kez olsun bile beni aramamıştı.Eğer onda izler bıraktıysam beni mutlaka arardı diyordum kendime.Hani aramayınca bende ararsam rahatsız olur duygusu içimde belirmişti..
Bu bir yanılsama mıydı yoksa aşkın kendi karmaşasında gelişen bir durum muydu? Bilemiyorum.Ama genellikle öyle olur sanırım.Herkesteki durumun bu olduğuna inanıyorum.Kendi kendimize polemikler yaratabiliyoruz,Hiç olmadık senaryoları aklımıza getirebiliyoruz..Galiba çok duygusal olduğumuz için bunları da yapıyoruz.
Bunlardan kendimi sıyırıp onu aramıştım.Yaklaşık on dakika ancak konuşabildim.Konuşurken bu kadar duygulanabileceğimi ben de tahmin etmiyordum.Çünkü sözcükleri hep kekeme bir dil ile dudaklarımın arasından çıkarıyordum.Havadan sudan konuştuk.çok da keyif aldığımı söyleyemem.çünkü sakladığım duygularımı ona söyleyememek beni öyle geriyordu ki neredeyse lal gibi susup kalıyordum bazen.Telefonu kapadıktan sonra günü birlik işlerime devam ettim.bol bol kitap okuyup aşk üzerine onlarca şiir yazmıştım.
Sonbaharın o mistik ayı çatıp gelmişti.Seminer için okula gidiyordum.on beş gün seminerden sonra derse girmeye başladım.derse girerken hep onu düşünüyordum.acaba şimdi o da derste miydi?Benim onu düşündüğüm gibi beni düşünüyor muydu?Bilmiyordum.Sadece iç dünyamda benim neler yaşadığımı neleri düşündüğümü biliyordum..
Okular açılalı bir ay olmuştu.Bir hafta sonu kendimi Mardin’den Diyarbakır’a attım..Bir saatlik yolculuğa onlarca düşü eklemiştim.Nasıl Diyarbakır’a geldiğimi bende anlamamıştım.
Çok kez bu tarihi ve mistik şehre gelmiştim.Dört tarafı surlarla çevrili bu kenti çok iyi tanıyordum.En az bir Diyarbakırlı kadar kendimi bu toprakların bir parçası olarak hissediyordum.Bütün sokaklarını ve bütün tarihi yapılarını çok iyi biliyordum.
Münübüsten indiğim gibi ofis denen kalabalık semte geldim.Hani İstanbul’un taksimi,Ankara’nın Kızılay’ı buranın da ofisi vardı.bütün kalabalıklar burada toplanırdı.Neon ışınları gibi parlayan cafeleri,barları,sanat galerileri ve farklı farklı insanların buluştuğu bir merkezi yerdi.bir cafede oturup onu arayacak ve buraya geleceğimi söyleyip sürpriz yapacaktım.
Hiç zaman kaybetmeden onu aradım.Bir iki defa telin zili ötmesine rağmen cevap vermedi.Bunun üzerine tekrar aradım.ikinci arayışımda tiz sesiyle cevap veriyordu.’’Efendim dedi,sesinde bir sıkılmışlık hali vardı.nasılsın dedim ‘’eh dedi..ne olsun dedi.Buraya tekrar gelince ruhum yine kaynamaya başladı..Sıkılıyorum dedi..
Şu an Diyarbakır’dayım deyince sesinde bir rahatlık bir gevşeklik hissettim..Biraz önceki sıkıntıdan sıyrılmıştı sanki.Neredesin dedi ofisteyim dedim.Benim de evim oraya yakın dedi.az biraz bekle hemen yanında olurum dedi. On dakika sonra telefonum çalınınca neredesiniz dedi.Şu an sanat sokağında bir cafede oturduğumu söyledim.Tamam deyip kapadı.
Biraz sonra yanımdaydı.içime sığmayan özlemler vardı.onu sanki yıllardır görmemiştim havası içindeydim.sarılmak istedim lakin aramızdaki ilişki bu olmayınca yapamıyordum.sıradan bir arkadaş gibi tokalaşmıştık.karşılıklı oturup geçen günlerden anılardan söz ettik.İkimizde mayışmıştık.Hava hafif kararınca eve gitmek istediğini söyledi.Tabi gitmeden önce ‘’Eğer yarın burada olursanız tekrar görüşebiliriz dedi.Öyle deyince içimde dalgaların bile susturamayacağı sevinçler zuhur olmuştu.
Tabi ki buradayım dedim.Bir aşık için söylenebilecek belkide en güzel şeylerden biriydi.insanın sevdiği ile zaman paylaşması zaman harcaması elbetteki çok önemliydi.
Yanımdan ayrıldıktan sonra Dağ kapıya doğru yürüdüm.orada bir otele gidip yer ayarladım.sonra çıkıp sur içini eni konu gezdim.Hanlara müzelere,kiliselere,tarihi camilere gittim.Daha önce gezdiğim için bir kez daha görmem, bu duygularla birlikte içime tarifsiz bir kıvanç vermişti.saat epey ilerlemişti.Saatle birlikte karnımda acıkmıştı.Hemen kalacağım otelin yanında çok eski bir ciğerci vardı.Tadı hala dün yemiş gibi damağımda kalmıştı.
Burayı görmek isteyenlere mutlaka tavsiyem gelip görsünler. bu güzel anların tadını çıkarsınlar.Bu tarihi bu mistik yerleri gezmenin görmenin insana katığı mutluluğun içine bir de güzel yemekler karışınca inanın tadı damağınızda kalır..benim de öyle oldu çünkü.Ha yanınızda sevdiğiniz de varsa gelme keyfim dersiniz,gıcır gıcır olursunuz..Bundan emin olabilirsiniz.Tabi buraya geldiyseniz Mardin’i de unutmayın..Benim güzel memleketim.Tarihi en az Diyarbakır kadar çok eski bi yerleşim yeri..Yani burada ne varsa orada da bulabilirsiniz.
Çok geç kalmadan ciğerciye gittim..Gerçi burada ciğerciler sabaha kadar açık olur ama bir an önce otele gidip düşlerin içine dalmak istiyordum.
Garsondan iki porsiyon ciğer istedim..Yanında o biçim mezeler,salatalar çeşit çeşit sofraya dizildi.hepsini bitirmiştim.biraz boğazıma düşkün olduğum için yemek yemeyi de ayrıca çok seviyordum.yemekten sonra hemen lokantanın yanında bulunan otele gittim.kendi odama çıktım.yatakta uzanırken gözlerimle sevinin sıcacık iklimlerine gidip geldim.Nasıl uyumuşum, nasıl sabah olmuştu bilmiyorum ama her şey göz açıp kapanıncaya kadar bitmişti.Sabah uyanır uyanmaz onu aradım.Yaklaşık bir saat sonra dağ kapıda görüştük.
Selçuklular dönemimde yapılan Hasan paşa hanına gittik.Hanın içi mistik bir cennet sanki.Hediyelikçi dükkanları,kitapçılar,kahvaltıcılar ve görkemli tarihi yapının insanın içine kattığı olağanüstü güzellik karşısında başımızın dönmemesi için hiçbir neden yoktu.İçeri de biraz dolaştıktan sonra bir kahvaltıcıya gittik.İki kişilik bir kahvaltı istedik.kuş süttü eksikti.Her şey tastamamdı.
Diyarbakır da özellikle burayı çok sevdiğini söylüyordu.bir de keçi burcundan bahsetti..dinlenmek için buraları tercih ettiğini söylüyordu.ben ise içimde zirve eden duygularla ne söyleyeceğimi bilemiyordum.İçimde dolup taşan bu duyguları ifşa mı etsem diyordum yoksa söylersem ondan uzaklaşabilirim korkusu benliğimi surlar gibi çepeçevre sarıyordu.bu yüzden söylemekten vazgeçtim.Hiçbir zamanda söylemeyecektim..Hep içimde kalacaktı.bu anlamda kendime söz vermiştim.bunu neden yapıyorsun diceksiniz.Size şunu söyleyebilirim.Daha önce yaşadığım aşklardan hep ben erken davranıp söylediğim için kaybettim..Yani sevgisinden emin olmadığım bir leylaya bunu söylemenin yersiz olduğunu düşündüm.eğer söylersem bir kez daha kaybetme ihtimali ile karşı karşıya kalabilirdim.dolaysıyla bunu saklamayı daha doğru buldum.
Kahvaltıdan sonra Mardin kapıdaki keçi burcunda soluğu aldık.Surların üzerine çıkıp Hevsel bahçelerini ,bu müthiş doğanın büyüsünü birlikte izledik.Hemen aşağıdaki sessizlik iç dünyamıza öyle bir huzur bırakıyordu ki kendimizi her şeyden ,hayatın bütün keşmekeşinden sıyırıyorduk.
sonra sessizlik içinde aşağıya inip burcun içinde bir iki çay içmiştik.
Çaylarımızı yudumlarken kitaplardan söz ettik.Kitaplardan konuşurken edebiyat dünyasına olan ilgisi beni sevindiriyordu.Özellikle Behçet Aysan’ın şiirleri onun için bitimsiz mısralardı.Bir iki şiirini oku dedim kendisine,yüzünde kızıl rengini çalan bir kırmızılıkla hayır okuyamam demişti.Sonra başını önüne indirip yüzüne dökülen sarı saçlarını yana doğru iterken,
aman Tanrım nasıl da duygulanmıştım bu sahne karşısında..hani neredeyse kendimi tutamayıp sözümü çiğneyecektim.Kendimi ifşa edecektim..Tabi yapamadım.soğukkanlı durmaya çalıştım.Durmak zorundaydım çünkü.
Hava artık ikindi kokuyordu Diyarbakır da.Bu defa da ben gitmek zorundaydım.Yarın okula gidecektim.Birlikte oradan çıkıp ofise doğru yürüdük.O eve ben de garaja doğru yol aldım.İkinci bir ayrılık zor gelse de gitmeliydim.Yaklaşık bir saat sonra sanki hiçbir şey yaşamamışız gibi kendimi öksüz gibi hissettim Mardin’in sokaklarında. O yanımda değilse hiçbir şeyin anlamı yoktu.İçim ve ruhum uzaklardan gelen bir şarkının tınısını okuyordu.
Şimdi uzaklardayım
Ne seni ne de sesini duymaktayım
Şimdi uzaklardayım
Sevinin ikliminde
Yanıp tutuşuyorum.
Bu mısraları her gün mırıldanırken zamanın nasıl geçtiğini fark edememiştim.Buluştuğumuz o günden sonra iki yıl geçti. Sadece bir kez ben aradım. O ise bir defa bile aramadı.Neden aramadı bilmiyorum ama şimdi düşünüyorum da iyi ki kendimi ona ifşa etmemişim.Çünkü söyleseydim yenileceğimi biliyordum.Ha aramadı diye bunu söylemem hata olarak görülebilir ama sevgi varsa bir sofrada arayışlar bile karşılıklı olur.İki yıl boyunca bir kez olsun merak edip aranmaz mı insan..
Sadece benim arayışlarımın yetersiz olduğunu söylüyorum,neden aramadığını da çok kurcalamak,bunun için senaryolar üretmek de istemiyorum.Temennim bu coğrafyanın onu, kendi içine düşürdüğü sıkıntılarla karşı karşıya bırakmaması .Başka ne dileyebilirim ki.Kim bilir belkide çok sevdiği o kasabaya geri dönmüştü.Bilmiyordum,bilgim de yoktu.Neyse.
Şimdi ben kaldığım yerden sevmeye devam ediyorum.
Sevmeye devam edeceğim de..Biz garip sevdalıların yapacak başka neyi olabilir ki..
sevmekten ve beklemekten.
19 Temmuz.
YORUMLAR
Çok keyif aldım okurken. Sizinle o sahil kasabasındaydım, sonra her gün sizi ısıtan o kavruk sıcaklığa aşkın közü de eklenince yanıyordunuz ya, hissettim ben de. Sonra hiç görmediğim Diyarbakır'ı, yine görmedim ama sevdim aktardıklarınızla. Diyarbakır garajı olmasa da garajlara gidişlerimi hatırladım.
O kadar masum, o kadar güzel, o kadar esaslı ve her şeyden önce hüzünlü bir aşık gibi anlatmışsınız ki, gittim kendime bir şarap açtım, bu gece içmeyecektim oysa.
İlk yudumu sizin şerefinize içiyorum.
nitemtran
Noktalama işaretlerinde, büyük harflerde gözünüzden kamış olanlar var yine. Bu küşücük detaylar içeriğini elbette değiştirmeyecek ama göze hitap eden estetiğiyle birleşince inanılmaz olacak.
Bir de ilk cümle. Sanki hatalı geldi bana! "Küçük bir sahil kasabasının hikayeleri hep nedense büyük olurdu." " Küçük sahil kasabalarının hikayeleri nedense hep büyük olur" ya da eğer vurgu belirli bir kasabaya ise
"Bu/O sahil kasabasının hikayeleri nedense hep büyük olurdu"
Umarım haddimi aşmamışımdır?
Salıcakla
AGRA
aşk öyle bişey..insanın içindeki bütün duyguları harekete geçirir.
yazı neden gün taşınmamış anlayamadım doğrusu? az önce bir kez daha okudum.yazı bütün ilkesini taşıyordu..ki yazıda en dikkat ettiğim şeydir bütün ilkesi..
imla kurallarının farkındaydım.yazıyı yazdıktan sonra epeyce yorulduğum için düzeltme yapamadım..)))yine görmeniz ve söyleminiz benim için çok önemli..
çok teşekkür ediyorum efendim...
saygılarımla..