- 1348 Okunma
- 5 Yorum
- 4 Beğeni
Peron 1
Tam karşımdaydı, Alaybey peronunun karşı tarafındaydı, farklı yöne gidendi, tam karşımda. Önce farketmedim, sarı çizgilerle oyun oynuyordum, trenin gelmesine üç dakika vardı.
Sarı çizgi, bir ileri, bir geri, sarı çizgi bir adım önü ölüm, çünkü o sınırı geçmek yasak. Yasak çiğnemek hobim.
Şöyle düşünsek, herkes yasaklara uyan kişilikte olsaydı yasaklara neden ihtiyaç duyulsundu. Bir ihtiyacı karşılıyorum. Sigara yasağının olduğu bir yerde bir fırt ne kadar doyumsuz biliyor musunuz, nerden bileceksiniz. Yasak delmekten sıkıldım, şöyle bir kafamı kaldırdım, sarı tişörtüyle bana gülümsüyordu. Üzerindeki mavi renk olsaydı yine onu farkeder miydim bilimiyorum, ama heralde farkederdim, güzel gülümsüyordu. Sarı sarı gülümsüyordu. Öyle gülümseyen, sarı sarı gülümseyen, yasak yasak gülümseyene adam insanına, gri gri gülümsedim. Çünkü üzerimde gri tişörtüm vardı. O sabah sarı gömleğimi giyecekken üzerindeki hafif lekeyi gördüğüm için vazgeçtiğimi hatırladım. Bildiğin ıskalamışım bay gülümseyişle pişti olmayı. Birisiyle pişti olmayı bu kadar isteyeceğim aklıma gelmezdi.
Gri gri gülümsedim, sarı çizgilerle oyunuma geri döndüm . Sarı çizgi sınırını geç , geri ,ölüm, geri, ölüm, hayat, ölüm, hayat…
Kafamı kaldırdım aynı oyunu oynuyor bay gülümseyiş, ’Hey Anna Karanina benim.’ diyesim geldi. Metrom geldi.
geldi
Sarı çizgiyi geçtim, dikkat kapılar kapanacak, bindim, gittim.
Ertesi gün aynı saatte yine karşımdaydı, trenin gelmesine iki dakika vardı, tam ağzımı kocaman açmış esnerken onu gördüm. Gülümsüyordu yine, son zamanlarda yaşadığım en güzel yineydi bu yine, yine gülümsüyordu. Öyle tanıdık , öyle samimi, ‘Ne yapıyorsan sana eşlik etmek isterim.’ der gibi o da esnedi. ama ağzını elleriyle kapadı, çok kibar. Utandım esnemem bittiği halde azcık daha kalmış gibi yapıp avucumu kibarca ağzıma kapatıp esnememi sonlandırdım.
Hâlâ samimi samimi gülümsüyordu. ’Naber kanka, çok kibarsın, karizma ve nazik. Nezaket eksikliğimi hoş gör bir daha esnerken ağzımı kapatacağım valla söz bak.’ diyesim geldi
geldi
metrom geldi.
Sarı çizgiyi geçtim, kapılar kapanacak, bindim gittim. Üstünde mavi renk vardı, ben de mor.
Ertesi gün aynı saatte sarı çizgiye gelip duruşumun onuncu saniyesi falandı, ne çizgi oyunu oynadım sayın okuyucular yemin ederim ne ağzımı açarak ya da kibarca elimle kapatarak esnedim. Hemencecik karşıya baktım, yok, dememe kalmadı tam karşımda bitiverdi, öyle samimi gülümsedi, ‘Gelmez olur muyum kız hiç.’ der gibi tatlı tatlı, şeker şeker gülümsedi.. Ama olmaz ki bununla kavga da edilmez. ’Nerede kaldın, geciktin.’ diye niyaz da edilmez. Kavga etmek iyi bir şey olmadığını anlatır gibi gülümsedi. ’Yani ben de kavga etmek istemiyorum da, işte bilirsin kadınların ruhunda var nazlanmak, ondan şeyettim.’ der gibi gülümsedim. ‘Olsun sen şeyetme. Ben sana böyle gülümseyerek de kavgayı tarif ederim.’ der gibi gülümsedi. ’Bu kadar çok gülümseyerek dikkat çekiyoruz, çevremize baksana, her insanın içinde bir takım kavgalar, kavgaya tutuşmuş, sereserpe kavga ediyorlar. Onların yanında böyle gülümsememiz pek şeye kaçıyor.’ dememe kalmadı metroyu kaçırıyordum, sarı çizgiyi geçtim, kapılar kapanacak bindim, gittim. Üstünde siyah vardı, benim kırmızı.
Ertesi gün ve daha ertesi gün ve bir gün daha böyle devam etti. Sadece gülümseyerek içimdeki geniş bir dünyanın bir kısmını tanımıştı. Bir kaç kere uyuşmazlığa da düşmüştük. Ben vapurun kıç tarafında oturup, saçlarımı rüzgara bırakmayı sevdiğimi söylemiştim, onun doğuştan bir göz alerjisi vardı. Rüzgar ağlatırmış onu. Öyle gülümseyen insanı, insan ağlatır mı? ’Aman dert etme.’ diyerek gülümsedim ’Senden ileri mi, içerde otururuz. Martı saymaca oynarız.’ dedim. Yerin binlerce metre altında telepatikleşmemiz oldukça romantikti tabi. Arada tavırlar koymuştum. ’Bak ben her gülümseyene aşık olacak kız değilim.’ falan gibisinden. ’Kendini kaptırma bana, I was crazy with love dedirtme doktora.’ gibisinden bir şeyler de geveledim. ’A hiç biri B hepsi’ diyerek beni susturdu yine hınzır.
İki kere de bahtiyar olmuştuk, neden mi? Çünkü , pişti olmuştuk Sayın okuyucular. Son iki gün aynı renk giyinmeyi başarmıştık. Bir gün ikimiz de tertemiz banyo fayansları gibi bembeyazdık, bir gün de dünyanın tüm denizlerini biz taşırmış gibi ikimizde mavi.
Ertesi gün onun peronu yönüne götürdü beni ayaklarım. Ne sürpriz olacaktı ama. Aynı yöne gidecektik...
YORUMLAR
Az önce okuduğunuz yazı:
a- Nesir (Düzyazı)
b- Hikaye (Öykü)
c- İkisi de
d- Hiçbiri
diye, seçenekler sunulup sorulsa; sanırım ben "c" şıkkını işaretlerdim. Zaten Nilgün ARIKAN da şu ana kadar yazılan yorumlara verdiği yanıtlarda "c" şıkkını kabul etmiş gibi görünüyor. Bu bırazcık belirsizlik gibi, kararsızlık gibi. İşin kolayı var oysa. Israrla "a" şıkkı diye diretirsiniz veya "b" şıkkı. O zaman üzerinde kolayca ve etraflıca tartışılabilinir.
İtiraf etmeliyim ki, ben bu konuda sanırım "modası gerilerde kalmış" türlerdenim. Israrla bu metinden öykü tadı, öykü kokusu aramaya, almaya çalıştım. Öykünün birçok özelliklerini taşımasına rağmen, ağırlıklı olarak düzyazı tadındaydı.
Bunu neden yazma gereği duydum? Çünkü Nilgün Hanım kendisini öykü alanında mutlaka eleştirmemizi ve düşüncelerimizi paylaşmamızı, bu konuda kendisine (bir anlamda) yol göstermemizi istemiş.
Dil konusunda, sözcüklerin, cümlelerin seçimi konusunda ustalığına diyecek bir şey bulamıyorum. Şiirdeki ustalığını buraya da taşıma becerisini hemen hemen göstermiş durumda.
Kısaca, öykü tadında bir düzyazı okudum ve çok sevdim. Seçkin sözcükleri, konuları, bilgi birikimi bol Nilgün Hanım'ın. Ne harikalar yaratır. Kesinlikle.
Severek, tebessümle, hayranlıkla okuduğum bu öykü-düzyazıda kimi yerlerde takıldım. Madem elştirmemizi istiyor yazarımız, takıldığım yerlerden de söz edeyim de, belki bir faydam dokunur, sevindirmiş olurum değerli kalem Nilgün ARIKAN'ı.
Üzerindeki mavi renk olsaydı yine onu farkeder miydim bilimiyorum, cümlesinde "yine" ve "onu" sözcükleri yer değiştirirse daaha doğru olurdu sanırım.
yasak yasak gülümseyene adam insanına, gri gri gülümsedim bu cümlede ya "gülümseyene" sözcüğünden sonra da virgül olmalıydı ya da "gülümseyen adam insanına," şeklinde olmalıydı.
’Hey Anna Karanina benim.’ burada iki tane ünlem işareti birden eksik bence. Bu haliyle anlam kaybı ve tat kaybı var. "Hey! Anna Karenina benim!"
’Naber kanka, çok kibarsın, karizma ve nazik burada "kanka" gibi genç kuşağın moda sözcüğü haline gelmiş bir sözcüğü kullanan birisi daha sonra da bu kadar güzel gözlemler ve harika betimlemeler yapamaz diye düşünüyorum. Yani "kanka" genel dile biraz aykırı düşmüş gibi.
Üstünde mavi renk vardı, ben de mor. Burada ya "de" eki ayrı yazılmayacaktı çünkü farklı bir anlam çıkıyor ortaya;
derken az sonra buna benzeyen bir cümlede doğrusu yazılmış. "Üstünde siyah vardı, benim kırmızı"
Senden ileri mi, içerde otururuz. Virgül yerine, soru işareti bence.
Yerin binlerce metre altında... Sözkonusu metro tünelleri ise eğer, (belki çok önemli bir detay değil ama) olsa olsa onlarca metre yerin altı olur. Yüzlerce bile değil.
telepatikleşmemiz ... Yepyeni bir sözcükse diyecek bir şey yok. Ama hiç olmasa "telepatileşme" olsaydı.
İki kere de bahtiyar olmuştuk... Yazar bütün yazıda kaçtane Arapça veya Farsça sözcük kullanmış ki, bunu da araya sıkıştırmış? Nazar boncuğu diyelim. Çünkü "kanka" diye seslenen olsa olsa 20 yaşındadır, "bahtiyar" diyen en az 50 yaşındadır. Analtıcı kaç yaşında?
Ertesi gün onun peronu yönüne götürdü beni ayaklarım.... Ben bulamadım, ama yazarımız başka bir cümle kursun bunun yerine. Bir seçenek olarak; "Ertesi gün ayaklarım, onun peronu yönüne götürdü beni" olabilirdi diye düşündüm.
Tebriklerim saygıyla...
çöldeki kelebek
her kelimesini tekrar tekrar okuyacağım
kendi evlatlarını katleden bu ülkede
yaşadığım tramvayı atlatır atlatmaz..:(
Yaramaz bir şiir tadında. Ele avuca sığmayan, hayatın en küçük ayrıntısından bile oyun devşiren enerjinin gençlikten geldiği belli elbette.
Kelimelerle bir cambaz gibi oynanmış ki insana tebessüm ettirip, yaşama sevinci katıyor.
Trenli zamanların büyük aşkı Anna okusaydı bu öyküyü, herhalde soyadının hatalı yazılmışlığına bile kızmazdı.
Saygılarımla
çöldeki kelebek
bu seferlik Anna soyadını böyle okusun..
bu öyküye özel ..:)
Çok teşekkür ederim..
çöldeki kelebek
Bitimsiz sevgimle
bu sitede uzun süredir böyle etkileyici bir öykü okumamıştım. çok güzeldi, tebrikler. bence siz öyküye daha fazla eğilmelisiniz. uzun bir tanışma faslından sonra artık pişti olmuşsa iki kişi aynı yöne gitmeli. mutlu sonla bitmesi daha bir güzeldi, ayrı bir ustalıktı. genelde bu tarz hikayeler mutsuz sonla bitiyor
çöldeki kelebek
Teşekkür ederim Yahya bey.
Ustalar ustası şairemden bir harika nesir daha... detaylı bir yorum yapmayı düşünüyordum fakat hanım çağırınca kısa kesmek zorunda kaldım... Paylaşmanız vesilesiyle yazınızı okumak imkanım olduğu için mutluyum...Konuyu işleme şekliniz ve tarzınız okumaya keyif katmakta. Güzel paylaşımınıza,edebiyata verdiğiniz emeğe ve yaşattığınız okuma keyfine teşekkürler... Tebriklerimle... Saygıyla...
çöldeki kelebek
Çok teşekkür ederim Kemal bey
desteğinizi eksik etmeyin özellikle nesirde eleştirilere ihtiyacım var.
çok Sağolun