- 1269 Okunma
- 9 Yorum
- 3 Beğeni
YETİM KALMIŞ KİTAPLARDAN KÜÇÜK KESE KÂĞITLARINA
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Ziraat mühendisi olan aynı zaman da çiftçilikle uğraşan Musa mevsimin kış olmasından dolayı bağda bahçede yapacak pek bir işi olmadığından, yaşadığı köyünden bazen kamyonetiyle günü birlik kasabaya gidiyordu.
O gün de kasabaya giden Musa önce bankaya uğramış çiftçilikten elde ettiği ve artırabildiği paradan ihtiyacı kadarını hesabından çekmişti. Her zaman yaptığı gibi kasabanın tek kitapçısına uğrayacak ve okuduğu kitapları geri verip yerine yenilerini kiralayacaktı. Evet, evet kiralamak! Kasabanın tek kitapçısı olan emekli edebiyat öğretmeni Tevfik hoca kendisi gibi öğretmen olan müzik hocası eşi Refika hanımın vefatından sonra açtığı kitapçı dükkânın da kitap satmak yerine daha çok okunsun diye kitap kiralatmak gibi bir yöntem geliştirmişti.
Genelde gelir düzeyi düşük kasaba insanına kitap okuma alışkanlığını kazandırmak amacı ile böyle bir uygulamayı başlatmıştı ama çoğu zaman para da almazdı.
Tevfik hocanın şehir merkezinde yaşayan evli olan bir kızı vardı. Kızına zahmet verip yük olmamak için kasabada ki mütevazı evinde yalnız yaşardı.
Kiralanan kitaplardan elde ettiği küçük birikimlerle şehre iner yeni yayımlanmış yerli ve yabancı yazarların kitaplarını alır dükkânının raflarına dizer ve okuyuculara kiralatırdı. Çoğu zaman kitap kirasından elde ettiği para yenilerini almasına yetmediğinde mütevazı emekli maaşından da katkıda bulunur yeni kitaplar alırdı. Çok şükür ki küçük köhne dükkânı Tevfik hocanın rahmetli babasından kalmıştı kira ödemek gibi bir sorunu yoktu ama buna rağmen kitapçı dükkânını güçlükle ayakta tutabiliyordu.
O gün yine şehirden yeni kitaplar getirmiş dükkânın raflarına diziyordu ki dükkânın ağaç çerçeveli ahşap kapısı açıldı. İçeri giren Musa
-İyi günler hocam kolay gelsin,
Diyerek seslendi sırtı kapıya dönük Tevfik hoca kitapları üst raflara dizmek için üzerine çıktığı yüksekçe tabureden başını çevirerek gözlüklerinin üzerinden içeri giren Musa’ya bakıp
-Ooo Musa sen miydin? Hoş geldin bende seni bekliyordum.
- Hoş bulduk hocam beni mi bekliyordunuz hayırdır?
- Hayırdır hayır biraz bekleteceğim seni az bir işim kaldı. Sobanın üzerine yeni çay koymuştum birazdan demlenir hem çayımızı içer hem de konuşuruz.
-Sorun değil hocam beklerim,
-Ayakta bekleme çek şu sandalyeyi de otur
-Tamam hocam oturuyorum.
Poşetten çıkardığı son birkaç kitabı da rafa dizen Tevfik hoca üzerine çıktığı tabureden inip boşalan poşeti katlayıp masanın çekmecesine koyduktan sonra öğretmenlik yıllarından kalma eskimiş emektar ceketinin iç cebinden üç adet konser bileti çıkardı. Birini Musa’ya uzatarak
-Şehir’e indiğimde belediyenin önünden geçerken afişlerini gördüm ‘’kardeş türküler, on beş gün sonra cumartesi akşamı kültür merkezinde konser verecekmiş üç tane bilet aldım gider miyiz? Kulaklarımızın pası silinir ne dersin?
-Şey hocam gideriz de müsaade ederseniz biletlerin parasın vermek istiyorum.
-Koy cebine o cüzdanını benim hediyem. Sen gelecek misin onu söyle?
-Gelmez miyim hocam çok güzel olur da üçüncü bileti kime aldınız?
-Bilmem! içimden bir ses üç tane bilet almamı söyledi. Vardır elbet onunda bir kısmetlisi boş ver.
Tevfik hoca ve Musa bir yandan çayların yudumlarken bir yandan da kitaplarla ilgili derin konular üzerinde sohbete dalmışlardı.
Bir ara dükkânının kapısı açıldı içeri giren yan dükkânın aynı zaman da o sokakta ki birkaç dükkânın da sahibi olan müteahhit Recai beydi selam verdikten sonra direk konuya girdi.
-Aşk olsun hocam o kadar rica ettim iyide para verdim ama inadından vaz geçip satmadın şu dükkanı bana. Üstelik damadın da satman taraftarı ne var sanki satsan benim yan dükkânla birleştirsem bizim oğlanın kuru yemiş dükkânını büyütsek kötümü olur?
-Bakın! Recai bey size kaç sefer söyledim ben hayatta olduğum sürece bu dükkânı satmam. Görüyorsunuz zaten kasabada pek kitap okuyan yok birde burası kapanırsa azda olsa okuyan insanlar nasıl kitap bulacaklar? Her seferin de yol parası verip kırk kilometre mesafede ki şehre nasıl gitsinler? Kasaba halkının durumu malum o yüzden kusura bakmayın benim dükkânım satılık değil.
-Hayret bir şeysin hoca kasaba insanının kültürü olmasının sana ne faydası var. Sen niye dert ediyorsun bunları? Üstelikte doğru dürüst parada kazanamıyorsun kimsenin kitap aldığı da yok.
Konuşmaya müdahil olan Musa söze girdi.
-Her şey para değildir Recai bey bilgi gerektiğinde parayı kazanır ama para bilgiyi kazanamaz.
-Heeh şimdi oldu. Şıracının şahidi bozacı ikinizde bir birinizi bulmuşsunuz. o kadar kitap okumuşsunuzda ne olmuş. Ben kitapta okul da okumadım,ama ikinizi de paramla satın alırım.
Söze yeniden Tevfik hoca girdi.
-Kabalaşıyorsunuz Recai bey lütfen dışarı çıkın benim dükkanım satılık değil.
-Sizi muhatap alıp konuşanda kabahat. Neymiş efendim kasabalı kitap okuyamazmış dükkânı satılık değilmiş? Kıçımın kenarı al dükkânını başına çal
Öfkeyle dükkândan çıkan müteahhit ardından duyduğu seviyesiz sözlerden dolayı çok üzülen Tevfik hoca fenalaşmıştı ve sağ eliyle göğsünü ovuşturuyordu.
Hemen kendisine müdahale eden Musa hocanın gömlek düğmelerini gevşetip rahat nefes almasını sağlamak için çaba gösteriyor bir yandan da telefonla ambulansı çağırmaya çalışıyordu.
Kasabanın sağlık ocağından gelen ambulansa apar topar koyulan Tevfik hoca, ambulansın acı silen sesinin eşliğinde acilen şehirde ki tam teşekkülü hastaneye doğru hızla hareket etmişti. Hastane ye vardıklarında hemen müşahide altına alınan Tevfik hocanın kızı ve damadı da kısa sürede hastaneye gelmişlerdi. Vakit geçmek bilmiyordu. Dakikalar sonrasında Tevfik hocaya müdahale eden doktor bekleme salonunda ki kızı ve damadının yanına gelip
-Üzgünüm hastamızı kaybettik başınız sağ olsun diyerek kötü haberi verdi.
Ağlamaya başlayan kızını damadı teselli etmeye çalışırken duyduğu kötü haber üzerine Musa yaslandığı duvardan dizlerinin üzerine yavaşça çökerek başını iki ellini arasına almış çöktüğü yerde öylece kalakalmıştı.
Ertesi günü Kasaba halkının katıldığı cenaze namazının sonrasında Tevfik hocanın cenazesi aile kabristanın olduğu kasabanın mezarlığına götürülüp eşi Refika hanımın yanına dualarla defnedilmişti. Defin işlemi bittiğinde damadı, gözü yaşlı kızı uzak yakın dost ve arabalar mezarlığı terk etmişti.
Musa, bir süre daha orada kalmış çok sevdiği dostu sohbet arkadaşı Tevfik hocasıyla kendince gönül sesiyle konuşmuş ve dua etmişti.
Bir hafta sonra
Musa, müteahhit Recai Bey’in Tevfik hocanın damadından içindeki kitaplarla birlikte satın aldığı dükkâna gitmişti. Küçük ebatta ki kitapların çıra niyetine soba da tutuşturmalık, büyük ebatlı kitapların sayfalarından da kuruyemiş koymak için küçük kesekâğıdı yapmaya ayrılmıştı. Recai bey’le belli ücret üzerinden anlaştığı kitapların hepsini satın almış kamyonetine kendi elleriyle taşımıştı. Dükkân da ki kitapların hepsini şehir kütüphanesine götürüp bağışlamıştı.
Böylece kitapları küçük kese kâğıdıları yapılmaktan kurtarmıştı. Artık Tevfik hoca huzur içinde yatabilirdi.
Bir hafta sonra konser gecesi
Musa, içinden gelmese de çok sevdiği Tevfik hocanın anısına konsere gitmişti.
Konser salonunda ki yerine oturan Musa, içeriye göz gezdirmiş sonrasında Tevfik hocanın biletlerini satın aldığı boş kalan yanında ki koltuklara bir süre hüzünle bakmıştı.Ve sahne ışıklarının yanmasıyla başlayan konserde tüm enstrümanların eşlik ettiği ‘’kardeş türkülerin solistlerinin Lazca, Kürtçe, Arnavutça, Boşnakça, Arapça ve Türkçe her dilde söyledikleri hareketli türküleri buruk bir duyguyla dinlemişti. Bir ara sahne ışıklarının loşluğuyla aydınlanan yanında ki koltuğa baktığında
Tevfik hocanın müzik öğretmeni Refika hanımla beraber elleriyle tempo tutup türküye eşlik ettiğini ve gülümseyerek kendisine baktığını görmüştü.
Musa da yanağında oluşan tebessümle türküye sessizce eşlik etti
Kara üzüm habbesi le le le canım, gönlüm sevmez herkesi esmersin güzelsin......
Serhat BİNGÖL 19.07.2015
YORUMLAR
Yazınız beni aldı götürdü efendim....aldı götürdü..Kitap okumayı sevenler ve okutmayı kendine bir görev bilenler... Bir müdürümüz vardı ilkokul ikide yerde bulsanız da bir gazete parçasını mutlaka okuyun derdi..Babam çok okur hep okuduğu hikayelerden bize örnekler anlatırdı.Onun anlattığı masallarla büyüdüm.Lamba ışığında nasıl kitap okuduğunu övünerek anlatırdı.Güzeldi ..çok güzeldi...şimdilerde kitapçı dükkanlarından çok giyim kuşam ,telefon ,mobilya ve marketler var etrafta...Hep derim bir şehrin tercihlerini dükkanlarda satılan ürünlerle değerlendiriniz diye...Şimdilerde ara sokaklarda kitapçı bulmak özellikle kiralik kitapçı çok zor...düşündürdü ve tercihlerimizi hep kitaptan yana yapsak...Kütüphaneler çoğalsa ve biz kitabı ve okumayı çok sevsek...ve birbirimizi insan olduğumuz için daha çok sevsek.Cinayetler biter değil mi o zaman...?Bu gün ikra suresini iki kez okumuştum...okumak ve okumayı sevmek..sevenleri sevmek...güzel yazınız beni çok ama çok değişik duygularla doldurdu..teşekkürler...ve tebrikler efendim...
Serhat BİNGÖL
Yorumunuz da dediğiniz gibi kitapçı dükkânlarının ve okuyanların çoğalması kitapları sevdirmek adına çok güzel olur. Aslında kitap okumak aynı zaman da hayatta ki yaşanmışlıkları okumak demektir. Yani hayatı okumak çünkü ‘’kitap’’ yaşamın ruhunun yazıya dönüşmüş halidir
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim
Saygı selamlarımla
Serhat BİNGÖL
Sizin gibi değerli bir ustanın naçizane kaleme aldığım öykümü beğenmesi benim için tarifsiz bir mutluluktur. Ve âcizane şahsıma hadim olmadığı halde hocalık payesi ile hitap etmesi benim için gurur verici bir söz olsa da asıl olanı sizin ne kadar yüce gönlü bir entelektüel oldunuzdur
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim
Saygı selamlarımla
Serhat BİNGÖL
Ne güzel bir temenni de bulunmuşsunuz. ‘’İnşallah bu tür paraya tapmayan adam gibi adamlar çoğalır.’’.
öykü de geçen paraya tapmayan adam gibi adamların çoğalmasının tek formülü yine kitap okuyan insanların çoğalmasıyla mümkün olur.
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim
Saygı selamlarımla
Günümüzde yer gök şair yazar ve bir o kadar eleştiri ustalarından geçilmiyor olsa da ben "bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum" sözünü belleğinde ve yüreğinde saklı tutanlardanım.
Eskiden bir kitabın adı duyulduğunda bunun yankıları yıllarca sürerken bu gün ünlü bir yazarın kitabının 'raf ömrü' ancak üç ay kadar...
Matbaa ve Kitapçı Dükkanları bir bir yok olsa da maalesef o unutulmaz gizemli kokuları kadirbilir belleklerde tazeliğini koruyor hala...
Ellerinize Sağlık.
Serhat BİNGÖL
Kitap okumak yalnızca bilinmeyeni öğrenmek değildir, bilineninde doğru olup olmadığını sınamak ve farklı bakış açısını geliştirmek için önemli bir fırsattır.
Ancak ne yazık ki kitap okuma kültürü giderek kayboluyor dolayısıyla şiir, öykü, roman vs gibi önemli eserleri kaleme alıp yazanda pek olmuyor. Yazılmış eserler ise sizinde ifade ettiğiniz gibi gereken ilgiyi görmüyor.
Umarım ve dilerim ülke olarak yazmayı, okumayı seven nesilleri yetiştirebiliriz
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim
Saygı selamlarımla
.
Öykün hafta sonunun güzel bir sürprizi oldu.Aldı beni, derdest etti, hayatımın ta en uzak köşelerine götürdü. Kütüphane yıllarına. Ne çok giderdim ne çok kitap okurdum. Her kitap kendi dünyasına alır, içimi sarmalar ve ben bu duyguya bayılırdım. En güzeli her yaştan her sınıftan insanla beraber aynı havayı teneffüs ederdik.
Artık benim için çok geride kaldı o yıllar. Kütüphaneler de...
İşte o zamanki duyguları yine hissettim güzel, sıcacık cümlelerinin arasında. Üzüldüm yitip giden Tevfik hocanın ardından. Musa değil de bendim sanki kitapçi dostunu yitiren.
Kalemine, gönlüne sağlık.
Serhat BİNGÖL
İlginize yorumunuza çok teşekkür ederim
Kaleme aldığım öykümü beğenmenize sevindim
Umarım kitap okuma alışkınlığı insanımızın doğal refleksine haline gelir ve dostlukların en güzeli olan bilgi paylaşımına dönüşür
Saygı selamlarımla
Çok güzel bir kurguydu. Finali kitapçı öldüğü an tahmin ettim.Ben de yazsaydım, aynı finali yazardım. Sadece ben kurguda, Musa'yı çay içmeye oturttuğunda kitapçı dükkanını ücretsiz devretmeyi teklif ettirirdim ve bu ani ölümde de bunun gerçekleştirilememesini katabilirdim; ne bileyim aklımdan öyle geçirdim işte...:) BUGÜNKÜ ON PUANIM VE GÖNLÜMÜN KURDELESİ BU ÖYKÜYEDİR... Paylaşmanız vesilesiyle yazınızı okumak imkanım olduğu için mutluyum...Konuyu işleme şekliniz ve tarzınız okumaya keyif katmakta. Güzel paylaşımınıza,edebiyata verdiğiniz emeğe ve yaşattığınız okuma keyfine teşekkürler... Tebriklerimle... Saygıyla...
...
Kemal Paracıkoğlu tarafından 7/19/2015 9:16:19 AM zamanında düzenlenmiştir.
Serhat BİNGÖL
Sizin gönlünüzde ki kurdeleyi almak bir ayrıcalıktır.
Abim samimiyetime inanacağınızı düşünüyorum Tevfik hocanın kitapçı dükkânını bedelsiz devretme ile ilgili bölümü yazmıştım ama sonra vaz geçip sildim kitaplarla alakalı aralarında geçen konuşmaya bıraktım. Daha açık yazınca da bu sefer özel den Can Maybull hocamdan fırça yiyorum.
İlginize yorumunuza çok teşekkür ederim
Ayrıca sizin biz okuyucuların her biriyle ayrırı ayrı ilgilenip emek verip bilgilendirip bir hoca olmanın ötesinde bir ağabey olarak sahiplenmenizden dolayı asıl biz size çok teşekkür ederiz.
Saygı sevgi selamlarımla
Sevgili kardeşim.
Seni ve yazılarını çok seviyorum. Bunun farkında olduğunu da biliyor mutlu oluyorum.
Öykün çok güzel.Duygu yüklü. ders verici.
"Kitaplardan kese kağıdı yapmak" çok yerinde ve bir çok anlamı birlikte taşıyan zekice bir buluş.
Zevkle okudum ve zevkle de okunacak bir yazı...
Sevgiyle öptüm gözlerinden...
NOT: Sana mesaj gönderiyorum.
Serhat BİNGÖL
Yorumunuza ve çok değerli ilginize ne kadar teşekkür etsem azdır.
İyi ki varsınız
Saygı selamlarımla
Tebrik ederim Serhat bey... Çocukluğumda Eskişehir'deki "Al Götür, Oku Getir" kitapçıları vardı, sayıları da bir hayli fazlaydı. İlk okuduğum kitapları oralardan kiralayıp okumuşumdur. Genelde erkekler teksas, tommiks kiralardı ve biz kızlar da resimli foto romanlar kiralardık. Ne çok fotoroman okumuşumdur oralardan...tabii Ömer Seyfettin'leri, Kemalettin Tuğcu'ları da...demem o ki, o dükkanlar çocuklar ve gençler için de okuma alışkanlığı için güzel dükkanlardı... Yakın zamanlarda Eskişehir'de bir tane kalmıştı onlardan, tıpkı sizin öykünüzde olduğu gibi adam öldükten sonra kızı dükkanı sattı, kapatıldı. Saygılar sunarım...
Serhat BİNGÖL
Sizin yorumunuzu okuyunca hatırıma geldi. Evet, bizde o yıllarda özelikle sinemaların önlerinde takas usulü kitap alış verişi yapardık kitabın baskı tarihi ya da yıpranmışlık seviyesine göre sembolik rakamlarda olsa takas edenler arasında fark ödenirdi.
Daha ilkokul yıllarımda başlayan ortaokul sürecide dâhil o zamanlar bizde kalan edebiyat öğretmeni dayım ve üniversite okuyan ağabeylerim siyasi içerikli kitaplarını gizlice okurdum, fark edince kızarlardı. Ömer Seyfettin Kemalettin Tuğcu’nun acıklı kitapların alırlardı. Sen bunları oku diye sinir olurdum. Ben yine siyasi kitapları alır gizlice okumaya devam ederdim. Başa çıkamayınca artık müdahale edemediler. Derken lise çağlarımızda o kitaplar yüzünden epeyce badireler atlattık.
Yorumunuza ve çok değerli ilginize teşekkür ederim
İyi ki varsınız öğretmenim
Saygı selamlarımla
Hüzünlü bir hikaye.
Hepimizin hayatında böyle anılar vardır.
Şu anda hastanede yatmakta olan edebiyat öğretmenimi getirdi aklıma bu güzel çalışma.
Unutmuştum, gidip bayramını kutlayayım hemen.
Bu tür güzellikler ne zaman ki çoğalacak hayatımızda,
şüphesiz çok daha mutlu olacağız toplumca.
Daha anlayışlı, daha saygıdeğer olacağız.
Ne demeli?
Tevfik Hoca'lar çok olsun, çok yaşasın.
Bayramınız mübarek olsun diyorum.
Serhat BİNGÖL
Yorumunuzda ki temennilere gönülden katılıyorum dilerim ülkemizin insanı kitabın bilginin olgunlaştırdığı toplumlara dönüşür.
Her zaman güç veren yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Sizinde Bayramınız kutlu olsun
Saygı selamlarımla.
dip not; Poyraz bebeği benim için öper seniz sevinirim