- 585 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
DÜNYA HEPİMİZE YETER
Belge yayınlarından aldığım, Yasemin Gedik’in hazırladığı Sarkis Çerkesyan’ın anılarını okudum.
Kitaba “Dünya Hepimize Yeter” ismini koymuşlar.
Evet: Dünya hepimize yeter.
Dünya yeryüzündeki bütün kavimlere yeter.
Komşu ülke halklarını, aynı ülkede yaşayan halkları birbiri ile çatıştıranlar, savaşlarda ganimet elde eden savaş ağaları, silah tüccarları ve onların birer piyonu durumunda olan çıkarına düşkün satılık yöneticilerdir.
Dünya tarihine baktığımızda sömürgeci ülkeleri görüyoruz.
Sömürgeci ülkeler, kendilerinden güçsüz ülkelerin yeraltı ve yer üstü kaynaklarına el koymak için bu ülkelere saldırmış, o ülkeleri birer sömürge haline getirmişlerdir.
Sömürgeci ülke, sömürgeleştireceği ülkenin belli kesimlerine çıkar sağlayarak onları maşa olarak kullanmışlardır. İşgalcilerin işbirlikçilerinin çıkarı, kendi ülkelerinin bağımsızlığından, kendi halkının mutluluğundan daha önemlidir…
İşbirlikçi açgözlüdür… Onursuzdur…
Sömürgeci ülkelerin ordularına baktığımızda, çeşitli kavimlerden gençleri kendi saflarında asker olarak kullandıklarını görüyoruz…
Savaşlardan ganimet umanlar, dünden bugüne halkları birbirine savaştırarak kırdırmışlardır.
Dinler, mezhepler, ırklar, savaşlarda halkları birbirine kırdıranlar tarafından birer araç olarak kullanılmıştır…
Savaş ağalarının, silah tüccarlarının dini, mezhebi, ırkı paradır… Secde ettikleri kıbleleri çıkarlarıdır…
Ayrı dinden hatta aynı dinden, mezhepten, ırktan insanlar birbirini boğazlarken, savaş ağaları ve savaş tüccarları ganimetlerle köşeyi dönmüşlerdir.
Bütün savaşlarda boğazlayan ve boğazlanan halklar birlikte kaybetmişlerdir.
Tek kazanan savaş ağalarıdır. Ve onların uşaklarıdır.
Halkları birbirine ötekileştirenler, düşman edenler, kandan beslenenlerdir. Kandan beslenenler için dinin, dilin ve ırkın hiçbir değeri yoktur.
Din ve ırk kitleleri harekete geçirmek için kullandıkları araçlardır.
Bunu iyice kavramalıyız. Halkların kardeşliğini ve dayanışmasını ısrarla savunmalıyız.
Bir büyük fabrikada grev kararı alınınca, onlarca ayrı ırktan, ayrı dinden, ayrı dilden işçilerin el ele tutuştukları gibi halklar da savaş ağalarına ve silah tüccarlarına karşı el ele omuz omuza mücadele etmelidir.
Halklar kardeştir. Tarihten ders almalıyız.
Halkları birbirine kırdırmaya çalışanların gerçek yüzlerini görmeliyiz. Maskelerini düşürmeliyiz…
Savaş ağalarının, silah tüccarlarının ve onların piyonluğuna soyunan yöneticilerin savaş naralarını boşa çıkarmalıyız…
Her ülkedeki savaş karşıtları güçlerini birleştirmeli, ortak hareket etmelidir…
Savaş çığırtkanlarına birlikte karşı koymalıyız…
Bu Dünya Hepimize yeter…
Her kavim insanca yaşayabilir… Yaşamalıdır…
Sarkis Çerkesyan’ın anılarını bu bilinçle okudum. Yaşananları sizinle paylaşmak istedim.
Sarkis Çerkesyan’ın baba tarafını tanıyalım.
Sarkis Çerkesyan’ın babası, Ermeni burjuvalarının yaşadığı önemli ticaret merkezlerinden Kayseri’nin Talas nahiyesinde doğmuştur.
Sarkis Çerkesyan’ın dedesi, kardeşi ile birlikte Mersin – Gülnar’a gitmişler.
Gülnar’da manifaturacılık yapmışlar. Yıllarca çalışarak iyi bir sermaye biriktirmişler.
Gülnar’ın ulaşım zorluğu nedeni ile Karaman’a taşınmışlar. Karamanda manifaturacılığa devam etmişler.
Sarkis Çerkesyan’ın dedesi, o güne kadar Talas’ta kalan ailesini Karaman’a getirmiş. Üç erkek çocuğu var.
Üç erkek çocuk babaları ile birlikte aynı işte çalışmışlar.
Sarkis Çerkesyan’ın anne tarafını tanıyalım.
Sarkis Çerkesyan’ın anne tarafı Tokat’lıdır. Annesinin babası terzidir.
1895 yılında Sultan Abdülhamit’in emri ile Tokat’ta dört saat süren bir katliam yapılmış. Aile katliamdan bir ölü ile kurtulur.
Aile sonraki yıllarda İstanbul’a taşınır.
Sarkis Çerkesyan’ın annesi İstanbul’da öğretmenlik yapar.
Anne, 1910 yılında Konya Karaman’a öğretmen olarak atanır.
Karaman hali vakti yerinde olan Türklerin, Rumların, Ermenilerin yaşadığı bir kasabadır. Kasabada cami, kilise, okul mevcuttur.
Sarkis Çerkesyan’ın amcası öldürülüyor.
Amca, hayvan alım satımı yapmaya başlamıştır… Ceyhan’dan tosun alıp Karaman’da satmaktadır.
1919 yılında Ceyhan’dan 400 tane tosun almış, Adana’ya getirmiş, oradan da Karaman’a götürecekmiş.
O gün 1909 Adana katliamının yapıldığı günmüş.
Olayların içinde kalan amca, 400 tosununu bırakıp kaçmış, canını kurtarmaya çalışmış.
Çerkez atlılar peşine düşmüşler. Amca, Toroslar’da tanıdığı Yörüklere sığınmış.
Türkmen Yörükler bunu korumuş, Çerkezlere vermemişler.
Sarkis Çerkesyan’ın amcası, Yörük dostlarının başlarının Çerkezlerle belaya girmesini istememiş.
Bunlara demiş ki:
— Beni belli bir yere kadar götürün. Oradan Karaman’a giderim.
Ayın yeryüzünü aydınlattığı bir gece yola çıkmışlar. Yolda katliamda kaçan hemşerisi, arkadaşı ve akrabası olan İri Boy ile karşılaşmış.
İkisi kucaklaşmışlar. Yörüklere teşekkür edip geri göndermişler.
İki arkadaş birlikte, Karaman’a doğru yola çıkmışlar. Yol üstündeki bir köyün hocası İri Boy’un dostuymuş.
İri Boy:
— Bu köyün hocası, yakın dostumdur. Uğrayalım. Birkaç gün konuk kalalım. Çerkez çeteleri uzaklaşınca yolumuza devam ederiz.
Sarkis Çerkesyan’ın amcası yola devam etmek istemiş. İri Boy ısrar edince hocanın evine uğramışlar.
Gece hocanın evinde kalmışlar.
Sabah olunca hoca misafirlerine demiş ki:
— Sizin evime geldiğinizi duymuşlar, beni taciz ediyorlar. İleride güvenli bir mağara var. Sizi oraya götüreyim. Birkaç gün kaldıktan sonra gidersiniz. Ben her gün yemeğinizi getiririm.
Hocaya güvenmişler. Birlikte mağaraya gitmişler.
Hoca köye dönmüş, köylülere “filanca ine iki Ermeni sakladım. Gidin işlerini bitirin.” Demiş.
Köylüler mağarayı basmışlar, iki arkadaşı öldürmüşler.
1915 Ağustos’unda Karamanlı Ermeniler tehcire gönderiliyor.
Yetkililer:
— Bir süre sonra nasıl olsa geri geleceksiniz. Paranızı bankaya bırakın, demişler.
Gerçekten geriye döneceklerine inandıkları için ellerinde bulunan elli yedi bin altın lirayı bankaya yatırmışlar.
Karamanlı Ermeniler sürgüne gönderilmeye başlanmış.
Herkes maddi gücüne göre yola düşüyor; kimi yayan, kimi eşek ile kimisi de arabayla gidiyor.
Sarkis Çerkesyan’ın ailesi zengin olduğu için arabayla yola çıkıyorlar. Gülek Boğazı’ndan geçip, Kilis’e kavuşuyorlar.
Sürgünler arasında tifo salgını can alıyor. Sarkis Çerkesyan’ın babaannesi Kilis’te tifüsten ölüyor.
Askerler cenazeyi alıp götürüyorlar. Nereye gömüldüğünü aileye söylemiyorlar.
Kafileyi Kilis’ten Halep civarındaki Meskene’ye sürüyorlar.
Hamile olan Sarkis Çerkesyan’ın annesi yolda doğum yapmış. Bir gün dinlenmek için izin istemişler. Jandarmalar kırbaç sallayarak bunları yola çıkarmışlar. Çocuk yolda ölmüş.
Arabistan çöllerine varmışlar… Meskene’de 3–4 yıl kalmışlar.
Sarkis Çerkesyan, Meskene yakınlarındaki Cabul köyünde bir deve ahırında 15 Mayıs 1916 yılında, bu çileli hayata merhaba demiş.
Çölün ortasında derme çatma çadırlarda yaşayan muhacirler, Fırat’a yakın oldukları halde büyük susuzluk çekiyorlar.
Sarkis Çerkesyan’ın annesi bir gün susuzluktan iyice bıkmış. Kışladaki nöbetçiye gitmiş, sormuş:
— İçinizde Konyalı var mı?
Nöbetçi cevap vermiş:
— Var!
Nöbetçi, Konyalı asker Rıza’yı çağırmış. Rıza gelmiş.
Sarkis Çerkesyan’ın annesi ile sohbet etmişler. Sarkis Çerkesyan’ın babası ile asker Rıza’nın babası çok yakın dostmuşlar.
Rıza’ların köyüne giden baba Çerkesyan, Rıza’ların evinde kalırmış. Her gittiğinde daha küçük olan Rıza’ya hediyeler götürürmüş. Yıllarca Rıza’ya hediye götürmüş.
Rıza, baba Çerkesyan’a amca dermiş.
Sarkis Çerkesyan’ın annesi su sıkıntısını Asker Rıza’ya anlatmış…
Asker Rıza o gün akşama kadar muhacirlere güğümlerle su taşımış.
Yöneticilerin, savaş ağalarının kışkırtması olmasa halklar kardeşçe yaşar. Örnek, muhacirler ve Rıza’nın yaptığı güzellik...
GERÇEK BİR DOST DELİ MUSTAFA AĞA
1915 yılında Ereğli eşrafından Deli Mustafa Ağa, Karaman eşrafının daveti üzerine Karaman’a gitmiş.
Karamanlılar Deli Mustafa Ağa’ya sormuşlar:
— Biz Ermenileri süreceğiz. Siz ne düşünüyorsunuz?
Deli Mustafa Ağa şu cevabı vermiş:
— Vallahi sizin asaletinize o yakışır, siz öyle düşünüyorsunuz. Ama biz öyle düşünmüyoruz.
Mustafa Ağa bu tavrını Ereğli’de de sürdürmüş. Bunun üzerine Ereğli’ler Ermenilere dokunmamışlar. Mallarını talan etmemişler. Ereğli’de çapulculuk yok.
Ereğli eşrafı çapulculuğu asaletine yakıştıramamış.
27 Ekim 1918 tarihinde İngilizler Halep’e girince Türk askeri oradan ayrılıyor. Hayatta kalan Ermeniler rahat hareket etme olanağına kavuşuyorlar.
Herkesin gözünde memleketi tütüyor.
Baba Çerkesyan yeni yöneticilerden izin kâğıdı alarak Anadolu’ya dönüyor.
Adana’ya uğruyor. Adana’da daha önce ticaret yaptıkları için, mağazaları var. Onları yeniden kiraya vererek Karaman’a dönüyor.
Karaman’da baskılar yine başlıyor.
1919 – 1920 yıllarında Ermeni erkekleri tekrar Karaman’dan sürülüyor.
Baba Çerkesyan bir Türk dostunun yanına giderek 6 ay orada kalıyor.
Dostu onu saklıyor. Hikâye çok uzun, acılar, yokluklar, yoksulluklar bellerini büküyor…
HALICI MÜFTÜ
Çerkesyan ailesi1920’lerde Karaman’dan Ereğli’ye taşınmışlar.
Baba Çerkesyan karısına ne malı varsa yorgan, yatak, onlarca halı vs. dostu, güvendiği müftüye bırakmasını söylüyor.
Sonradan almak üzere zengin evin bütün eşyasını müftüye teslim ediyorlar. Ereğli’ye gidiyorlar.
Aile 1932 yılında çok yoksul duruma düşmüş.
Anne Karaman’a giderek, müftüye teslim ettikleri malı almayı düşünür. Konuyu kocasına açar. Kocası, müftü artık vicdansızlaşmıştır. Sana bir şey vermez gitme, der.
Anne Çerkesyan şansını denemek için Karaman’a gider. Müftü bir iğne bile geri vermez. Kadın eli boş döner.
Karaman’da müftünün adı, evindeki halıların çokluğundan dolayı Halıcı müftüye çıkmış.
GÂVUR ASKERİ
Sarkis Çerkesyan’ı 10 Haziran 1941 yılında askere alırlar. 48 ay askerlik yapar. 1896–1916 doğumlu gayrı Müslim bütün erkekler askere alınmış. Ermeni, Rum ve Yahudi erkekleri bu uygulamadan geçmiş...
Askeri elbise yok. Silah yok. Birlik, koğuş yok… Hepsini dağ başlarında yol yapımında, tren raylarının etrafında amele olarak kullanılmışlar… Doktor, mühendis, öğretmen herkes ameledir… Kazılmayacak yerler kazdırılır… Taşınmayacak topraklar taşıtılır… Amaç eziyet etmek… Çünkü onlar ötekidir…
Uğur Mumcu Patnos’ta sakıncalı piyadedir… Solcudur. Ötekidir…
Siverekli komutanım Avukat Mehmet Tüysüz, Edirne Süloğlu’nda sakıncalı asteğmendir… Kürt’tür. Ötekidir…
Yüzlerce subay eşi türbanlı diye sakıncalı görüldü, askerlikten atıldı. Dincidir. Ötekidir…
Aleviler ötekidir…
Almanya yıkılmış olarak savaştan çıktı. İnsanlarını öteki görmeyi bıraktı. Dünya’nın bir numaralı ekonomik gücü oldu…
Biz birbirimizi öteki görerek yerimizde sayıyoruz… Kendi kendimizi övmekten başka bir şey yapmıyoruz…
Birbirimizi öteki görmek hastalığından kurtulduğumuz gün, bu ülke Dünya’nın en gelişmiş ülkeleri ile yarışır…
Ah bunu bir kavrayabilseydik… Birlik, beraberlik içinde olurduk… Hiçbir engel önümüzde duramazdı…
YÖRÜKLERİN İNSANLIĞI, MERTLİĞİ, DOSTLUĞU
Sarkis Çerkesyan’ı dinleyelim:
“Yıl 1945. Askerden geldim, babam ölmüş, iş yok güç yok. Hiçbir şey yok. Böyle kara kara düşünüyorum, bahara nasıl çıkacağız. Annem, “Sarkis” dedi. “Baban, bir dişi danamız vardı, Melicek köyüne bırakmıştı. Onu getir.” Melicek, Yörüklerin köyü. Ama babamın danayı o köyde kime bıraktığını bilmiyor annem.
Perşembe günleri Pazar kurulur Ereğli’de, köylüler malını getirir satar, alacağını alır gider.”
Sarkis Çerkesyan Perşembe günü pazara gider. Bir tanıdığından Melicek köylüleri sorar.
Tekrar Sarkis Çerkesyan’ı dinleyelim:
“İşte bunlar Melicekli” dedi Niyazi. Adamlar bana baktılar ne olduğunu anlamak ister gibi. İçlerinden biri, “Yeğen” dedi, “Melicek’ten kimi arıyorsun?” “Vallahi kimi aradığımı ben de bilmiyorum ama ben Gazaros Çerkezoğlu’nun oğluyum. Babam sağlığında oraya bir dişi dana bırakmış. Şimdi askerden geldim. Annem söyledi, ben de bir öğreneyim istedim” diyerek lafı geveledim. Adamlar birbirlerine baktılar, “Yeğen, o aradığın adamlar biziz” dediler. “Dişi danayı senin rahmetli baban bizim rahmetli babamıza vermiş. Senin baban da öldü, bizim babamızda öldü. Biz de kardeşler olarak babamızın mallarını bölüştük. Ama sizin o dana büyüdü inek oldu, şimdi sağılıyor, arkasında bir de tosunu var. Allah şahit, biz onun sütünden hiç içmedik, yetimleri olan bir çobanımız var, o sağdı o sattı. Geceleri babamız rüyalarımıza geliyor.” Aman oğlum, sakın ha, Çerkezoğlu’nun hakkıyla yanıma gelmeyin diyor,” üzerimize büyük bir yük oldu. Gel, şu emanetini al, ne yaparsan yap.” Adamlardaki ahlaka bakın… Sağılı durumda bir yetişkin inek, bir de arkasında tosun. Kim kime verir? Ama Yörüklerin dostluğu çok sağlamdı.”
Sarkis Çerkesyan’ın anlattığını dinlediniz…
Ben bu ahlaklı Yörüklerin ellerini de öperim, ayaklarını da öperim…
Adam gibi adamlara canım kurban olsun.
Sarkis Çerkesyan bir gün sonra Yörüklerin köyüne gider. İneği ve tosunu getirir. Bahara kadar ineğin sütü ile geçinirler…
Sarkis Çerkesyan Ereğli’de marangozluğa başlar. İşi öğrenir. Sonraki yıllarda İstanbul’a taşınırlar. İstanbul’da da marangozluğa devam eder.
O kadar mal mülkü yitirdikten sonra Türk dostlarının yardımlarıyla ayakta kalırlar.
Sarkis Çerkesyan, 1955 yılında yaşanan 6–7 Eylül katliamının tanıklarındandı.
Atılım dergisini yıllarca marangozhanesinde gizlice basmış.
Sarkis Çerkesyan, 3 Ağustos 2009 İstanbul’da vefat etti…
Yukarda açgözlü, onursuz, vefasız insanlardan örnekler verdim…
Yüreği zengin güzel insanları size anlattım.
Dünya’daki bütün yüreği zengin güzel insanları saygıyla selamlıyorum…
Açgözlü, onursuz, vefasız insanlardan tiksiniyorum…
YORUMLAR
Çok güzel bir paylaşımdı. Sonuna dek, merakla ve hüzünle okudum. Aralara serpiştirdiğiniz, çoğunlukla katıldığım görüşlerinizi de tabi...Bu Anadolu ve insanları çok acılar yaşadılar ve devletin kandırmasıyla da yaşattılar.
Hani "Her milletin iyisi de kötüsü de vardır" derler ya, çok doğru. Çerkes atlıların bahsi geçti. Ermenileri tehcir sırasında kovalayıp, yakalayıp öldüren atlılar.
Üniversite yıllarımda Surtel isimli, sahibi Sivaslı bir Ermeni olan bir kablo fabrikasında staj yaptım. Dikkatimi çeken bir şey, fabrika çalışanlarının çoğu Çerkes'di. Stajım bitip de staj defterini imzalatmak için müdürün odasına girdim. Müdür aynı zamanda fabrikanın da sahibi bir Ermeni'ydi. İsmi Petros'du ama herkes ona Bedri abi derdi. Ondan dinledim.
Tehcir sırasında bir sürü Ermeni köyü köylerini boşaltıp, sanki tehcir grubuna katılacak gibi yapıp, Çerkes köylerine sığınmışlar. Bu Çerkesler kendiler de fakir olmalarına rağmen, bu Ermeni ahaliyi saklamış, tehcir bitene kadar beraber evlerini paylaşmışlar. İşte bu yüzden çalışanları hep Çerkes alıyormuş.
Kaleminize sağlık efendim
Mahmut Cantekin
Bütün gerçek şu cümlenizde yatıyor: "Bu Anadolu ve insanları çok acılar yaşadılar ve devletin kandırmasıyla da yaşattılar."
Komşularını evlerinde saklayan Müslümanları da Talat'ın şu telgrafı ile korkuttular: Evlerinde Ermeni saklayanlar, kapılarının önünde idam edilecektir."
Benim memleketimde yaşlılar Ermenileri diri diri Fırat'a attıklarını, altınlarını nasıl attıklarını övüne övüne anlatırlar.
Bize tarih olarak hep yalan masallar anlatmışlar.
Teşekkürler.
Finaldeki düşüncenizi aynen paylaşıyorum. Yörük olduğum için az onurlandım ya, o yörüklerden şimdi az be hocam. Bizler kardeşlerimizle bile küs, birbirimibizi kıskanan, selamsız sabahsız yörükler olduk çıktık, maalesef.... Ermenistandaki Ermeniler ne yazık ki, Türk aleyhtarlığıyla beyinleri yıkanarak yetiştiriliyorlar. TC Vatandaşı Ermeniler ise onlardan çok farklı ve en az benim kadar seviyorlar bu ülkeyi... Çok güzel bir yazıydı, inşallah seçki kurulunun gözünden kaçmaz bu defa... SAYGILAR
Mahmut Cantekin
Bilinçli vatan sevgisi vatanı güzelleştirir. Vatanseverleri güzelleştirir.
Bilinçsiz vatanseverlik vatana zarar veriyor.
Selamlar, sevgiler.
Kemnur
Mahmut Cantekin
Türk soluna girdiği tarihten beri solu parçalayan, fraksiyonlara bölen ajandır.
Şeytana inan. O gruba inanma. İsim isim hepsini tanıyorum. Yiğit Deniz için söylediklerinden sonra utanmadan Arkadaşım Deniz diye yazıyor. Deniz'in tırnağı olamazlar. Deniz de ceza evi arkadaşımdır. Yiğitti. Dürüsttü. Hiç kimseyi satmadı. Can dosttu.