- 1760 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
TORKU NE KADAR BİZDEN?
Doğal olarak bizden tirajlı reklâmları ile gündeme gelen Konya Torku firması yerli olması hasebiyle, millet nezdinde genel kabul görüyor. Fakat bu durum bünyesinde birtakım açmazları da barındırmıyor değil; bizden olanların bizim sağlığımızı önemsememesi gibi…
Firma Konya’nın yükselen yıldız konumunda son beş yıldır. Bu, kayda değer gelişme kaydeden güzide firmanın bizden olduğu gün gibi aşikâr. Küresel güçlerin ve gıda firmalarının güdümünde ve yetkisinde şekillenen ürünlerin üreticiden tüketiciye doğru arz talep zinciri düzleminde yapı itibarıyla sıkı bir küresel dayatmaya dayanıyor.
Bir an için nasıl dediğinizi duyar gibiyim şöyle ki;
Arz ve talep dengesini üreticinin değil tüketicinin belirlemelerinin gerektiğini söyler. Bireylerin sosyal hak, hukuk ve anayasasını hiçe sayarak! Fakat gelin görün ki hayatımızın zaruri ihtiyaç listesinde yeri ancak 235. sıraya layık görülen kitaba kadar öyle gereksiz ürünler mevcut ki bizim olmazsa olmaz gördüklerimizden…
Sosyal dokuyu ele geçirmek adına toplumsal ihtiyaçları tüketicinin değil: üreticinin şekillendirdiği bir ürün pazarlama anlayışı hâkim yıllardan beri uluslar arası ticarette.
Bu karşı muhalif görüşüne saygı duyulmayan toplumların el altından insanlığın gıda ihtiyacı dürtüsü gıdıklanıp, insanları endişeye sevk ederek rant elde etme sevdasının fitilini ateşliyor ticari hayatta. Bu noktada Konya Torku’nun bir farkının olması temennisiydi bizim tek dileğimiz.
Başta Konya’da ‘’ ticaretin dini olmaz ‘’ diyerek israilsever bir tavır çizen nice marketler, küresel güçlerin aba altından gösterilen sopasıyla karşı karşıya kaldı. Yerli firma patentiyle ‘’glikoz ve fruktoz şurubunu ‘’ imal edilen mâmül ürünlere katkı maddeleri olarak katmadığı için cahiliye boykotuna giriştiler. Oysa ‘’gluktoz ve fruktoz şurubu ‘’ konseptinden üretilen yapay tatlandırıcıların yerine doğal tatlandırıcı olarak şeker pancarı püresi yapay tatlandırıcının yanında riski sıfırdı. Oysa Glukoz ve fruktoz şurubu her türlü sağlık sorunlarına davetiye çıkarıyor. En azından kansere, organ yetmezliğine ve kalp hastalıklarına sebebiyet verdiği unutulmasın katkılı ürünlerin zararı gibi… Yoksa onlar gibi kâr amacı gütmeyip testis inancını baş tacı yapmadığı için mi?
Yerel halkın destekleri sayesinde soluk alma evresine giren Konya Torku’nun, geriye yönelik bakıp ders alamsı lazım yaşanılan meşûm olaydan… Fakat ben o ibret dersini göremiyorum. Glikoz ve fruktoz şurubunu, tüketicilerinin sağlığına uygun görmeyerek doğal şeker pancarının özünden doğal tatlandırıcı kullandın diyelim ve bu kadim anlayışını baş tacı edip takdir edelim. Peki, ‘’soya lestini’’ denilen o ürün ne geziyor çikolatalarından tut da banama, çokofesine kadar… Söyler misin bana lütfen?
Şayet bilmiyorsan söyleyeyim: soya lestini ve ayçiçeği lestini ile beraber GDO katkılı birer kimyasal madde olup özünde taşıdığı bileşenleri ise her belaya davetiye niteliğindedir.
Böyle ürünler ABD başta olmak üzere Kanada, Fransa, Almanya ve İngiltere gibi Avrupa Birliği ülkelerinde satışı yasaktır! Oysa bir bakıyorsunuz ‘’ülker’in’’ hadi anladık Yahudi sermayesi olduğunu, onlar için zorunluluk addettiğini. Belli değil mi sanki Davut yıldızının tılsımına kapılan asıl efendilerinin izinden gittikleri…
Glikoz, fruktoz, sakkaroz (genellikle gazozlarda yapay tatlandırıcı olarak tercih edilir.) şurubunda gösterdiğin tavrı neden soya lestini, ayçiçeği lestini, mısır ve kanola yağı gibi şeklinde sıralamak pekâlâ mümkündür. GDO’nun yapıtaşı olan bu ürünlerde, tüketici sağlığını düşünmediğine ve tepkini gösteremediğinedir size olan kızgınlığım! Tercih edemiyorum bir türlü ürünlerini sırf tüketici sağlığını cep doldurma pahasına hiç saydığın için… Küresel güçlerin sermaye vaatlerine göz kırptığın için… Oysa unutma ki: senini boykot edilen onca ürünlerine hem de öz vatanında kendi halkın sahip çıkmıştı, İsrail ve Amerika değil! ‘’Doğal olarak bizden ‘’ imgeli reklâmın ile kucağına sarmıştı ve her damlası emek kokan alın terlerinin karşılığını, Müslüman malı diye boykot edilen ürünlerine şeksiz şüphesiz sahip çıkmıştı.
Sen onların, masum Müslüman halkının sağlığını cebini doldurma sevdalısı küresel güçlerin kollarına gece kadını gibi girerek mi saygı duyacaktın? Seni bağrına sarıp sahiplenen halkına vefa borcunu bu ihanetle mi ödeyecektin? Bunu mu gerektiriyordu sana bizden diyerek aktarılan milyonlarca liralık alın teri? Sayısız ürün üretmek elinde mi değildi sanki: küresel güçlerin menfaat rayına, fikri ham daha reşit olmamış çocuk gibi kapılırken?
Nüfus arıtımlarından yine nüfus kontrolüne kadar her türlü illetin döndüğü şu gıda sektörü dünya ticaret örgütü (WTO) adı altında uyuşturucudan daha beter bir hal alacağa benziyor: toplumsal sağlığı ihlal ve ihmal noktasında. Küresel güçlerle kol kola yürüdüğü, çıkar devşirme yolundaki o emin adımlarının, tüketicisine zehir pazarlamaktan başka bir isim altında adlandırılması ne yazık ki mümkün değil dostlar. Bu gaye çerçevesinde, küresel güçlerce Türkiye’nin % 5 civarında bir doğum kontrol etkisinin varlığı derinden hissedildi 2003’ten bu yana. Bu, 8 milyon olması gereken nüfusumuzun neden hala 75 milyon seyrettiğinin açık bir resmidir: gafil gönüllere.
Bizim diye bağrımıza basabileceğimiz yerli firmamızın ürünlerini endişesiz yiyebilmeliyiz. Bu bizim en doğal hakkımız olmalı değil mi dostlar? Gözümüz arkada kalmamalı aslında. Ülker firması mı dersin: her türlü katkı maddelerine fetvayı her an bulabilen bir satılık zihniyetle yıllardır kucak kucağa. Hatta Yahudi babası ….? ‘ten devir aldığı mirası, devinim kazandırıp dünya çapında büyüttüğü gibi…
Mademki bizdensin: göster o zaman farkını kardeşim. Sen bari ürünlerine katma şu yere batası katkı maddelerini, GDO türevlerini ve yapay tatlandırıcı şuruplarını. İnsan gibi sağlık endişesi duymadan yiyebilelim ürünlerini. Bunu bari çok görme küresel güçlerin boykotundan kanıyla ve canıyla seni destekleyen Müslüman kardeşlerini… Bir Monsanto da sen kesilme başımıza, bizden biri görünüp nutuklar atarak? Budur bizim senden hakkaniyet anlayışımız… Şayet menfaat çarkımı böyle döndürmem dersen Yahudi sermayeli A 101 gibi…
Sen de zamanla boykotu derinleşen ürünlerinle iflası köküne kadar boylarsın: sana güvenen nice insanları sırtından hançerlemek sûretiyle zehirleyerek…
Soruyorum sizlere sevgili dostlar: küresel güçlerle saf tutan ne kadar bizden olabilir sizce? Cebini doldurmak uğrunda, milletin sağlığını umarsızca ve yüzsüzce hiçe sayarken…
Kalemdâr 17. 06.2015 02.20
YORUMLAR
Yazınızı ilgiyle okudum farklı bir konuyu işlemişsiniz bu nedenle sizi kutlarım ancak yazınızda verdiğiniz bilgiler yanlı ve eksik bilgilere dayandığını düşünüyorum.
Bu yanlış bilgileri ne amaçla okuyucuya aktardığınızı bilmiyorum ama siyasi argümanlar içeren söylemler taşısa da yinede art niyetli olmadığına inanmak istiyorum.
Değerli Arkadaşım; öteden beri İslami sermaye gurupları sistemli bir şekilde Türk endüstriyel hayatının ve dünya sanayisinin dışında bırakılmak istenmiştir. Yorum uzamasın diye malum gerekçelerin sebebine ve siyasal derinliğine uzun uza diye girmeyeceğim.
Yazınızda örneğini verdiğiniz ‘’Torku Gurubu ve Ülker gurubu %100 e yakını Anadolu sermayesi öz ve öz Türk insanın girişimciliği ve emeği ile kurulmuş ülkemizin yüz akı dünyaya açılmış güçlü kuruluşlarıdır. Yahudi sermayesiyle uzak yakın bir ilişkisi yoktur. Eğer Yahudi sermayesinden bahsederken asırlardır bu topraklarda yaşayan, bir ya da iki Yahudi kökenli ham madde tedarikçisini kastediyorsanız onun nedenini Cumhuriyet tarihimizin siyasi sürecinde ki uygulamalarda aramak gerekir. İslami kesimlerde değil.
Yıllardır özelikle İslami gıda üreticilerine dönük iftira niteliğinde karalama kampanyası hep süre gelmiştir. Örneğin; üretilen gıda ürünlerinde domuz yağı vs gibi helal olmayan hammadde katıldığının yalanı sistemli bir şekilde kamuoyuna bir biçimiyle aktarılmıştır. Son yıllarda da GDO’lu hammadde kullanımı iftirası ile bu süreç aynı şekilde sürdürülmek istemektedir. Üstelikte sözü geçen bu firmaların internet ortamından ürünlerinin doğal ve GDO’lu olmadığının belgelerini kamuoyuna sunmuş olmalarına rağmen ama yinede birileri bu iftira kampanyasını ısrarla sürdürmek istemektedirler. Bunu da ne hikmetse hep Siyonizm’in uzantısı yayın kuruluşları üzerinden yapmışlardır. Yani Türk toplumunun gıda sağlığını Müslüman Türklerden önce bu yapıların savunuyor olması hayli düşündürücü değil mi!? Eh yerse, diyeceğim ama görüyorum ki sizin gibi dostlar çoktan yemiş bile
Bakın değerli dostum bindiğimiz dalı kesmenin bizlere hiçbir faydası yoktur. Aksine bu tip kuruluşlarımızın sayısal olarak ta sermayesel olarak ta çoğalmaları ve güçlenmeleri ülkemizin dolayısıyla yüzbinlerce insanımızın istidamı açısından da bizlerin hayrınadır.
Örneğin; Torku Gurubu 900 yerli çiftçi ve besici ortağının olduğu bir tür kooperatif yapılanmasıdır.
Yorumumu söyleyecek çok şeyim olmasın rağmen burada noktalıyorum.
Son cümle yurt dışı seyahatlerimde ülkemizin yüz akı bu kuruluşların ürettikleri ürünlerini insan ve toplum sağlığına önem veren o ülkelerin insanlarının beğeniyle tüketmesi ve marketlerin rafların da en önünde olması ülkem adına gurur verici bir duygu.
Fakat yinede şüpheci olmak her zaman iyidir art niyetli olunmadığı sürece,
İyi bayramlar
Saygı selamlarımla.
Serhat BİNGÖL tarafından 7/18/2015 1:42:34 AM zamanında düzenlenmiştir.
kalemdar68
Selamün Aleyküm...
Mübarek ramazan bayramınızı en samimi dilekelrimlek utlar yüce rabbimden hayırlara vesileo lmasını temenni ederim.
Bu çok güzel ve birçok noktada haklı tespitlere dayanan benim için çok değerli yorumunuz için Allah razı oslun. size canı gönülden teşekkürü bir borç biliyorum Serhat Bey.
Sizin bu çok önemli tespitleriniz birçok karanlık noktaya ışık tutar nitelikte. Fakat Serhat bey göz ardı edilen şu katkı maddeleri knousunda gözle görülür bir gevşeklik fazlasıyla mevcut.
Ben kesinlikle sizin gibi düşünyorum yabancı firmalar karşısında yerel firmaların sonuna kadar destenlenmesi taraftarıyım. Ben muhafazakar bir insan olarak yediğmi içtiğime idkakt ediyorum. Çok şükür 5 yıldır evime coca kolayı sokmaam sırf yahudi malı olduğu için.
Ayrıca bu konu üzerinde sohbet etmek isterseniz bundan şeref duyarım. Hazreti Ali misali: bana bir gerçeği öğretenin ayağının altında her zaman halı olmaya hazırım.yeter ki yolu hak sözü hak ve o minvalde sadakat ibresi doğruyu göstersin.
Sevgili Serhat Bey. bilmiyorum evli misiniz? fakar size bir misal yolu ile birkaç katkı maddesinden bahsetmek istiyorum Torkunun da ürünlerin de kullnamakta hiçbir sakınca görmediği!
soya lestini diye illet bir madde var. Her türlü hastalığa davetiye çıkarıyor bu. Tamam Torku bir zamanaalrçikolata çeşitlerinde en azından pancar özünden doğal şeker özü kullanıyordu tatlandırıcı şurupları yerine. Fakat aleni ve örtülü birtakım baskıalr sonucu bütün ürünlerinde GDO mahsülü soya lestini ve onun benzeri derecede biraz daha az zehirleyen ve kalbe zehir pompalayan ayçiçek lestini gibi ürünler kullanamk zorunda kaldı. kaldı ki şimdi gırla kullanıyor: mesela herhangi bir çkolatasını alın torkunun hemen hemen hepsinde soya lestini denen o iğrenç madde mevcut.
Bu konu üzrinde 6-7 aydır sürekli araştırma yapan ve sürekli bu knoular üzerinde ''kemal özer: deccal tabakta'' veç ok önemli birk itap daha var amerikalı yazarın onu okudum. oradan çıktı bu yazı fikri. Çünkü kitapta neo kkusam mutlaka onu ürünler üzerinde araştıran yazan çizen birisiyim.
Bu konuda aydınlatıcı bilgi ve belge knousunda sohbet etmek ve bu elzem ifade eden konuyu enine ve boyuna üstelik de doğrusu ve yanlışı ile pekala müzâkere edebiliriz. Bu konuda ben de birçok belge mevcut dilerseniz belgelerin dilinden konuşabiliriz efendim. Bundan şeref duyarım.
mail adresim: [email protected]
Serhat BİNGÖL
Araştırmacı özeliğinizden dolayı sizi gönülden kutlarım.
İlhan bey; komünizm son bulduğu ilk yıllarında doğu blok ülkelerine bisküvi çikolata ve şekerleme türünden ürünleri pazarlamak gibi bir teşebbüsüm olmuştu. Bu konulara ilgim ve bilgim o yıllara dayanır. Dolayısıyla birçok bisküvi çikolata şekerleme fabrikalarını araştırmış ve gidip üretim bantlarını gezmiş konuyla ilgili gıda mühendislerinden bilgi almıştım.
Bana soya fasulyesi baklagiller içerisinde protein değeri en yüksek olanıdır denmiş ve Soya fasulyesi’nin kendine has bir kimyasal özelliğinden bahsedilmişti. Bu nedenle de işlendiğinde emilgatör yani üründe ki şeker, un, kakao vs gibi diğer maddeleri birleştirici özelliği taşıdığı için kullanıldığını ve işlenmiş haline ise soya lestini denir şeklinde bilgi geçmişlerdi. Yani zehir falan değil aksine soya lestini %100 doğal ve organik olduğu söylenmişti.
O zamanlarda sizinle paylaşmak istediğim şöyle ilginç bilgilerde edinmiştim. Örneğin; bazı ürünler maliyeti düşürmek adına ya da daha layt bir ürün elde etmek amacıyla pahalı olan kakao yağına keçiboynuzu püresi katıklarından bahsetmişlerdi. Ancak bunun sağlığa aykırı bir tarafı olmadığını aksine keçiboynuzunun magnezyum çinko vs gibi insan sağlığına çok faydalı besin değerlerinden oluştuğu için dolayısıyla ürünü besin değerleri açısından, zenginleştirdiğini de öğrenmiştim.
GDO lu ürünlere gelince bilindiği gibi genetiğiyle oynanmış ürünler için halk arasında kanser yapan bir özelliğe sahip olduğu söylenir ama bunun ispatlanmış bilimsel örneği yoktur. Yani bilim insanlarının arasında halen tartışılan bir konudur. Gerçi kimi çevrelerce nüfusu hızla artan dünya insanını doyurmak amacıyla yapıldığı iddia edilse de gerçekte GDO lu ürünler maliyet esas alınarak da fazla ürün elde edilmek istendiği için yapıldığından bende doğal ürünlerden yanayım.
Dolayısıyla eşimle markete alış verişe gittiğimizde organik ürünler almaya özen gösterdiğimiz gibi sağlıklı olması koşuluyla desteklemek amaçlı yerli üretimin mallarını almaya da ayrıca özen gösteririz.
Tartışmaya açık güzel bir konuyu işlediğiniz için ve okuyucuyu bilgilendiren yazınızdan dolayı size çok teşekkür ederim.
Saygılarımla
kalemdar68
Sevgili Serhat Hocam...
Ben genellikle her türlü kaynaktan yararlanmaktan yana bir profil çizerim araştırmalarımda.Bence aslolan hakkaniyetle yapılması gereken de bu zannımca. Ben aslen Konyalı olan Kemal Özer'in kitabını baz alarak birtakım tez niteliğinde çalışmaları olmuş birkaç önemli isim var.
Mesela kendisi amerikanın ( http://www.yaklasansaat.com/haberdosya/2009_haberleri/mayis_2009/mayis12.asp ) en önemli sağlık araştırmacısı ve ve Princeton üniversitesinde uzun yıllar görev almış bir isim kendisi. Bu araştırmacı kimlikli yazara çektirmedik çile bırakmaışlar hocam. Ve bu adam da görevinden istifa etmek hatta susturulmak zorunda bırakıldı; ciddi tehditleri ortaya koyan ve kılı kırk yaran GDO konulu titiz araştırmaları neticesinde.
Öncelikle konunun gerek derinlik kazanması ve gerekse de daha sağlıklı bilgi edinebilmek adına sizin önereceğiniz yazar, kitap veya makale konusu niteliğinde bir veri kaynağı varsa ben seve seve araşrıtabilirim.
Bu konunum kısıe döngüye girmemesi adına bu çok değerli dpstluğunuza dayanarak sizi öncelikle kemal özer'in ''Deccal Tabakta '' kitabı ile F. Willian Engdahl'ın ölüm tohumları isimli kitabını inceleyebilir misiniz sizden rica etsem? En azından sağlıklı düşünmek ve hakkaniyeti bu pencereden görmek adına selametle yola alabiliriz diye düşünüyorum.
Sevgili Serdar Hocam. ben sürekli marketler de çalışan birisi olarak milletin GDO konusuna çok soğuk baktığını üzülerek belirtmeliyim.Efendim öyle abur cuburcu bir milletiz ki sormayın gitsin! Millet ne bulursa direkt yiyor: yediği ürünjün içinde ne var aceba diye hiç düşünmüyor.
Belirttiğiniz üzere Soya lestini denilen katkı maddesini sürekli incelememe rağmen hocam hakkında olumlu bir açıklma ve bilgiye rastlayamadım. Bizzat birinci kaynak olarak sunabileceğiniz istifade edebilceğim belgeler varsa veya site adresi gönderriseniz çok memnun olurum.
Sevgili Serdar Hocam; F. William Engdahl'ın çok nadir bulunan çok değerli açıklaamalrı da bünyesinde barındıran şu kitabı için birkaç kaynak var ama ben sze birisini gönderiyorum: http://www.idefix.com/kitap/olum-tohumlari-william-engdahl/tanim.asp?sid=EZAIVVQ4QT0T4TZ1OY1S
Bizzat okumuş olduğum ve çok istifade ettiğim ikinci kitap ise; Kemal Özer'in Deccal Tabakta isimli kitabıdır efendim. http://www.kitapyurdu.com/kitap/deccal-tabakta/146213.html
İyi günler diliyorum size. Allah'a emanet olunuz.
kalemdar68
Kalemdar