- 390 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Tanrı Alanı
Tanrı Alanı
İnanmayanların hep bir bahanesi olur ama kendini "İnançlı" sayanların, inandıkları şeylere sarılıp kalmalarının bahaneleri daha çoktur! Bahaneli sonuçta, inanmamak ve inanmak; kişiyi bloke etmesi açısından aynı işi görür! Aslen insan, neye inanacağına bizzat kendisi karar verir! Yani kişinin bir şeye inanıp inanmaması tamamen özel alana girer ve bu alana ben “Tanrı alanı” diyorum.
“Higgs Bozonu”, “Tanrı parçacığı” olarak da dillendirilen bu parçacığın alanına henüz girilmedi! Bu parçacığı ölçüp, gösteremedikleri fakat var olduğuna dair teorik delilleri olduğu için adına “Tanrı parçacığı” dendi!
Mahiyeti tam bilinmeyen ama varlığı teorik olarak iddia edilen “Tanrı alanı” konusunda fikir oluşturmak, bir frekans üretmek mümkün!
Misal olarak, baba ile küçük çocuk arasındaki özel alana bir göz atalım; bebe, babasına bir şey için kızdığında tekme atar, bazı da bildiği kötü sözlerden derlediği şekilde hakaret eder! Baba ile bebe arasındaki bu alana hariçten biri girse ve bebeyi azarlayıp birde tokat patlatsa, baba anında karşılık verir ve bebeyi savunur! Eğer bebe azarlanacak ise bunu bizzat kendisi yapar, başkalarını o alana sokmaz!
İnsanların “Tanrı alanı” inanç alanıdır! Misaldeki “Baba”, nasıl ki bu alana başkalarının girmesini hoş karşılamıyor, öyle de Tanrı ile insanın bütünleştiği alana da başkalarının müdahil olması hoş karşılanmaz! Bu müdahil olma işi bazı çok abartılır; Tanrı ile insanın inanç alanına “Tanrı” adına sızmak ve müdahil olmak isteyenler çıkar! Eski zamanlarda bu alana müdahil olmak isteyenler, kendilerini “İlah” olarak sunmuş, daha sonraları “Yarı ilah, yarı insan”, sonrasında “İlah” göğe çıkarılıp yerde aracılar bu alana müdahil olmak istemişler! Bu dönemlere dair ve Firavunlar dönemine dair pek çok anlatım var!
Son tahlilde; bu yazıyı kısa keseceğim çünkü konu çok basit ve anlaşılabilir! “Tanrı alanı” olarak düşündüğüm bu alan, bireyin kendi öz, “Ben” alanıdır ve bu alana müdahil olmaya kalkışmak hoş karşılanmayacağı gibi sonuçları da hoş olmayacaktır! Bu alanda birey, kendi algılamasıyla bir “İnanç” ya da kanaate varır! Bu inancının ya da vardığı kanaatin, “Doğru” olması da sadece kendisini bağlar! Toplumsal “Hukuk” açısından ve toplumsal hayata dair konulan ortak kurallar, bu alanın dışındadır! Dışında kalmak zorundadır çünkü devamlı bir değişim toplumsal kararlar açısından kaçınılmazdır! Yani değişen şartlar ile bu alan sınırlanamaz! Bu alan, Dünya hayatı olarak düşünülen, 3. Boyuta dair de değildir! Bu alan tüm boyutlara ve boyutsuzluğa, sonsuz ve sınırsızlığa bakar! Bu nedenle, zaman ve mekan ile sınırlı, madde alanı olan Dünya alanına bu “Tanrı alanı” sıkıştırılamaz! Sıkıştırmaya çalışanlar için olumsuz sonuçları görünüyor, görünecek!
Selametle,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Bir benzetme de şu olabilir mi; her an yan yana olabilen iki kişi düşünelim... Ne yapıyor, ne söylüyorlarsa, aynı anda olsun... Şimdi bu iki kişiden biri sadece bir farklılık olarak 'inanmadığını' söylüyor; buna göre, üçüncü kişi(ler) veya bu iki kişiden biri, inanmadığını söyleyene müdahale etse, inanmayan da şöyle karşılamayacak mı müdahaleyi : " Toplumsal kurallar ve hukuka göre bana müdahale etmenizi gerektirecek bir durum yokken, hangi gerekçeyle benim 'Tanrı alanıma' girme zorunluluğunu duydunuz?..."
Demek ki, sadece inanmadığını söylemekle kalan birine de müdahale ettiğimiz bir alan var!... İşte o alandır ki 'Tebliğ' ile sınırlıdır, yani daha ötesine kapalıdır; "sizin dininiz size, benim dinim bana" düsturu bu anlamdadır ve yüce dinimiz bu düsturuyla insana sorumluluğunu en özlü biçimde ifade etmiştir...
Tebliğ ile müdahalenin farkını böylece gösterebiliyor muyuz, bilmiyorum, üstadım...
Öyleyse, babasına kötü/çirkin davranan çocuğa (aynı zamanda babaya) müdahale edebiliyoruz, ama sadece böyle, ancak bu kadarıyla... Çocuk ve/veya babanın bize ters tepki verme ihtimali de olsa...
Değerli üstadım, yazınız sayesinde naçizane düşündüm, yazdım...
Selam ve saygılarımla.