- 1590 Okunma
- 11 Yorum
- 3 Beğeni
İlahi İnsan!..
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yaşadıkça neler yaşıyor şu insan…
İlahi adalet; hava gibi, her yere eşit dağılıyor. ‘’Benim oturduğum yere daha fazla oksijen lütfen’’ diyemiyorsunuz maalesef. Hayata tüm kapılarınızı kapatsanız da aynı hava, bütün imkanları kendinize doğru ayarlasınız da aynı hava. Alamayacağınız tek oksijen taneciği son nefesinizi vermeden az önce aldığınız molekül.
Misal; kızımın arkadaşları eve geldiğinde her şeyi kızıma torpil geçerek ayarlarım hep. Yemeğin en etlisi, en besleyicisi, dondurmanın en afilisi, yatağın en yumuşağı, yastığın en kuştüylüsü, koltuğun en başköşesi, yüzümün en kocaman neşesi…
Sonra bakarım ki; en güzel tabak Esma’nın önünde. En afili dondurma Öykü’nün elinde. En yumuşak yatağa Zişan yatmış, bizim kız yerde. Kuştüyü yastık Esma’nın kucağında. Başköşe koltuğa Gülşah kurulmuş, bizimki sandalyede…
Annem bir mesel anlatırdı sık sık. Sık sık anlatırdı ki kulağıma küpe olsun. Oldu sanırım…
…
Mesel bu ya; bir gün Hz. Cebrail, Allah’ın huzuruna çıkmış:
- Allah’ım çok merak ediyorum senin en sevdiğin kulun kim?
- Filanca köyde iki kulum var. Var git sen karar ver hangisinin hayırlı olduğuna, demiş Yaradan.
Hz. Cebrail ilkin dağın başında yapayalnız yaşayan bir ermişe varmış insan kılığında. Adam son derece dindar, namazında, niyazındaymış. Dağda ağaç kovuğu kadar küçük bir mağarada yaşar, kendini Allah’a adamış bir halde sürekli dualarla geçirirmiş gününü. Alnı, secdeye varmaktan yara içinde, dudakları dua etmekten, Allah’ı zikretmekten pul pul kurumuş, nur yüzlü bir adam. Dağın başında sadece bir nar ağacı varmış karnını doyurabildiği. Allah tarafından her gün bir nar verirmiş o ağaç.
Fakat o gün ne hikmetse iki tane nar vermiş ağaç. Hz. Cebrail’in yanına doğru geldiğini görünce hemen bir tanesini saklamış adam. İkinci nardan habersiz, huşu içinde bir sohbet…
Oradan son derece memnun ve gururla ayrılmış ve diğer adamın evine varmış Hz. Cebrail. Adam son derece yoksul, köhne, harabe bir evde yaşıyor. Namaz, oruç, dua hak getire. Üstü başı pis, yüzüne bakılmaz bir çirkinlikte. Pespaye bir halde ağzından küfür eksik olmayan, mendebur bir adam. Hz. Cebrail’i görünce coşkuyla kucak açıyor ‘’Tanrı misafiri’’ diyerek. Hemen hanımına sesleniyor evde ne varsa hazırlasın diye. Kadın kalan son bir avuç bulgur ve son dilim ekmekle donatıyor sofrayı. Havadan sudan sohbetle hoş tutuyor ‘Tanrı Misafiri’nin gönlünü…
Oradan da ayrılıp tekrar Allah’ın huzuruna çıkıyor melek. Hangisinin Allah’ın sevgili kulu olduğu hakkında kararsız, şaşkın…
- O, dağda yaşayan ermiş senin için gönderdiğim narı sakladı, ama o sefil adam ‘’Tanrı Misafiri’’ diyerek, benim aşkımla, neyi var neyi yoksa serdi önüne. Anladın mı şimdi hangisiymiş benim sevgili kulum?.. diyor Yaradan…
…
Kimse kimsenin kısmetini yiyemiyor bu hayatta. Sana reva görülen neyse onu kabullenmek düşüyor aslında.
Kızımla ilgili yaşadığım farkındalık çok basit bir örnek olsa da gözümü açtı biraz. Sonraları anladım ki eşit davranmak gerekiyormuş herkese. Eksiğini fazlasını Yaradan ayarlıyor zaten. Kimi, hak ettiğinden fazlasını başka kayıplarla ödüyor, kimisi de mahrum olduğu kısmetlerin karşılığı olarak bambaşka nimetlere gark oluyor.
İlahi adalet her zaman, tam zamanında tecelli ediyor.
Bunları düşünürken Esma geldi yine. Şu insanoğlu ne doyumsuz, ne akıllanmaz, ne uslanmaz böyle. Messengerdan mesaj attım yan odadaki Hilal’e:
- Denize giderken Esma’ya siyah mayonu ver annem. Pembe daha güzel ve sana çok yakışıyor.
İlahi insan!..
.
YORUMLAR
İlahi İnsan, içinde verdigi mesaj aslında çok güzel.
Mesajda, kimseye ibadet etme demiyor ama hem alnin yarilasıya ibadet edip hem de Rabbinin sana fazlaca verdigini sen başkalarına neden vermiyorsun diyor.
Gösterişten uzak, yalansız, riyasız edilen ibadet kadar misafire ikram edilen bir lokma da o ibadet kadar degerli olmalı. Allah, cimrileri sevmez.
Arı duru tertemiz bir yazı.
Tebrik ederim Gulkurusu, daha sık yazmalısin.
Sevgimle
herkes kendine bir hisse çıkarabilir , ne hayırlı ne hayırsız ,hangisi iyi hangisi kötü bilinmiyor malesef iyi sandığın kötü kötü bildiğin iyi çıkabiliyor o yüzden benim çıkardığım hisse her zaman benimsediğim ,
"hiçbirşey göründüğü gibi değildir"
helede söz konusu insan ise...paylaşım için teşekkürler...
gülkurusu
Misafirliğiniz ve yorumunuz onur verdi... Çok teşekkür ederim...
Çok hoş bir yazı.
Çok güzel gözlem yapılmış, mükemmel dersler çıkarılmış.
Ve de,
kalem dostları ile harika paylaşılmış.
Ancak,
epeyce bir düşünceye saldı beni bu çalışma.
Son noktaya vardığımda,
arkama yaslandım düşündüm biraz.
Büyük kızım ile başımızdan geçen bir küçük sohbet geldi aklıma.
Yeğenim, güzel bir fast foot dükkanı açmış.
Küçücük ama harika bir yer.
Büyük kızım da doğum için bizlere geldi bir iki hafta önce.(Şu anda anne olmuş vaziyette. Biz de dede tabi ki.)
Canı sıkılmış evde oturmaktan, bir akşam yeğeni ziyarete gittik,
bir şeyler içelim en azından yeni iş yerinde diye düşündük.
Çayımızı içiyor, ufak tefek bir şeyler de atıştırıyoruz.
Masaya bir şey döktüm, ardından da kağıt peçete ile temizledim anında.
O arada da mırıldanıyorum kendi kendime ''Masa kirlenmesin, temizlemek zorunda kalmasın çocuk'' diye.
Uzun uzun gözümün içine baktı büyük kızım.
''Baba'' dedi.
''Hayat, hiç bizlere öğrettiğin gibi değil.''
İnsanlar, o kadar çok değişik, o kadar çok çıkarcı, o kadar çok bencil ki;
bizlerden aldıkları hayat dersini uygulamak çabasında olan çocuklarımız her zaman ezildiler, itildiler-kakıldılar, kazıklandılar maalesef.
Yıllar sonra kızım,
çok acı bir şekilde bana özetlemiş oldu olayı bu kısacık cümle ile.
Sadece susmalarım oldu cevap olarak.
Hayat, gerçekten hiç kolay değil.
Ve,
iyilerin, doğruların işi çok zor.
gülkurusu
Çünkü inanın bana her şeye rağmen iyiliği bırakmak öksürtüyor!..
Farkında olmasak da artılarımız mutlaka artı olarak dönüyor bize. Bir mesel anlatayım yine ; Adamın biri son derece iyi, imanında, ibadetinde, dört dörtlük bir insanmış. Bir gün her şey aksi gitmeye başlamış. İşini kaybetmiş, eşinden ayrılmış, trafik kazası geçirmiş aylarca komada yatmış. Rüyasında Allah'a isyan etmiş. ''Allah2ım demiş, ben ki senin en sadık, en inanan kulundum. Bana bunları neden reva gördün?''
''Gel'' demiş Yaradan...''Seni bir yere götüreyim''
Uçsuz bucaksız bir kumsal. Kumda bir çift ayak izi. Film şeridi gibi bir akış. ''Bak''demiş yaradan. Bunlar ikimizin ayak izleri. Yaşadığın her olayda, her anında yanındayım senin.
Ansızın heyecanlanmış adam. ''Bak işte Allah2ım gördün mü, en kötü zamanlarımda bırakmışsın beni... Ynaımda yoksun. Bak tek ayak izi var orada!''
Gülmüş Yaradan. ''İyi bak'' demiş kuluna. ''Onlar benim ayak izlerim. Çünkü o sırada kucağımda taşıyordum seni!''
...
Allah'a emanet olun:)
Okuyup okuyup düşünülmesi gereken güzel ders verici bir yazı, anlattıgınız hikayeyi babam bize anlatırdı cocukken, fakir olsada misafiri cok seven babam vardı. babamın ögretisinden kalan, misafirin önüne koyulmayıp saklanan bir şey bizde haramdır, unuturda koymasam ben onu yiyemem asla. sokaktaki hayvanlara veya ihtiyacı olan birine veririm o yiyecegi. bilerek yapmadıgım halde cok rahatsız eder üzer beni. misafire daima en iyisi sunulmaya calışılır. Allah icin, kul degil, Allah razı olsun diyedir bizden.. saygılarımla...
Harikulade bir paylaşımdı. Benim bu meselden çıkardığım ana fikir ; İbadet yap ama şekil de kalmasın.Dininin insan olarak mecbur kıldığı gereklerini de yerine getir. Nefsine söz geçiremeyenlerin yaptıkları her ibadet yaradanı kandırmaya çalışmaktan öte bir yere gitmez.
Ki Allah kimsenin yatmasına, kalkmasına, duasına ihtiyacı yoktur ki zaten.Sürekli adının anılması, ibadet edilmesinin yaradanca istenmesi; kulluklarının, insanca davranmanın ve dinin gereklerine göre yaşamanın unutulmaması yönünde belirleyici bir yoldur sadece.
Sen namaz kıl, sen oruç tut..git yüzüne güldüğün birinin arkasından dedikodu yap..., ya da git başkasının hakkını gasp et, oh ne ala... nerde Allah' ım senin kulunum dediğin..nerede Peygamberimize inandığın, nerede dürüstlük, nerede...? Allah' ı senin ucuz numarana kanacak kadar basite indirmektir böylesi bir davranış. Yaşama koşullandırılmamış kural yoktur ki yaradanımızın ibadet ve dini temayüller adı altında biz kullarına emrettiği konularda ve kutsal kitabımızda.Uygulayabilmek.. yapabilmektir aslolan.Yoksa kalbimden istiyorum ama işte .....yine de dedikodu yapıyorum, yine de çalıyorum, yine de kardeşimin çocuklarının hakkını yiyorum...Allahı küçümsemektir.Allah' la dalga geçmektir.Allah' ı alaya almaktır bu.
Neyse , bu konuda gerçekten yaralıyım .Konu ve işleyişin mükemmeldi bir tanem.
Herkesin payesine düşeni alması dileğiyle bu güzel paylaşımından.
Selam ve sevgilerimle.
gülkurusu
Eğitimciler ve yöneticiler daha iyi anlar bu durumu. Öğrencilerin asli görevi derslerine çalışmak, dürüstlük, saygı, disiplin vs.dir. Çalışanların görevi ise işine zamanında gidip-gelme, görevini us ülünce, dürüstçe yapma vs. Başarısız bir öğrencinin okul müdürüne veya işini sallayan kötü bir çalışanın patronuna (affedersiniz) yalakalık yapması ne kadar irrite bir durumsa insan olmayı başaramayan kulların da ibadeti aynı şekilde beyhude ve gülünçtür bence.
Ha, bu ibadeti önemsiz gördüğüm anlamına gelmesin sakın. Olması gerektiği gibi insan olan insanların yaptığı ibadet; bir takdirname gibi, extra maaş ikramiyesi gibi, , pırıl pırıl bir gökyüzündeki gökkuşağı gibi, baklavanın üzerindeki kaymak gibi …
Ne güzel geldin. İçim açıldı.
Bence mesel doğru bir mesaj vermiyor. Neden dersen sanki ibadet yapma ama cömert ol gibi bir algı geliştiriyor insan beyninde. Bu tür subliminal mesaj içeren kıssalar son yüz yılın icadıdır ve bilinçli üretilmişlerdir. bu mesel hakkındaki fikrim.
İnsan nefsiyle yaratılmıştır. Hepimizin hataya düştüğü noktalar pek çoktur. Az olan bir şeyimizi başkalarından sakınmak makamımızı çok keskin derecede düşürür mü ancak Allah bilir. Senin evladını kayırman da tamamen annelik dürtülerinle alakalı bir şey. Şahsen ben çocuğumu geri planda tutup her şeyin güzelini başka çocuklara vermeyi yeğlerim ama bunu yapamayanı da ayıplamam. Zira insan nefsi ve annelik bir araya gelince çok karmaşık bir yapı ortaya çıkıyor. bu ortamda verilen kararları sorgulamak İlahi Makama yaraşır.
Zarif cümlelerle kaleme alınmış, her zamanki ince üslubuyla bir gülkurusu yazısı okumanın mutluluğu var içimde. Gerçekten buralarda olmanı özlemiştim. Tebrikler ve çokca sevgiler.
gülkurusu
Öncelikle mesel çok genel anlamda bir insanlık dersi veriyor. Biz taraf seçmeye, fanatizme alışmışız. Bir şey, ya beyazdır bizim için ya da siyah. Ya heptir ya da hiç. Ya tamamen iyidir, doğrudur, ya da zinhar kötü. Orta yolu bulmayı bilmiyoruz çoğu zaman. İbadet imanın temelidir. Ama insanlığın temeli değildir bence. Yaradan’ın sadece kendisine ibadet etmemsi için insanlığı yarattığına inanmayanlardanım. Bence amaç her şeyden önce insanlık. Tıpkı anne-babaların çocuklarından her şeyden önce kardeşlerini sevmeleri, onlarla iyi geçinmeleri, iyi birer insan olmalarını istemeleri gibi. Saygı (ibadet) beraberinde gelir zaten.
Dünya bir dershane. Temel dersler; nasıl bir insan olduğumuz. İbadetlerimiz ise kanat notu ve ‘’yıldızlı pek iyi’’ler bence… Bu benim kendi inancım ve düşüncem. Bana göre hiçbir kul ibadet yapmıyor diye günaha girmeyecek, yargılanmaycak. Aslolan insanlık, gerisi, alacağın artı veya eksi puanlar sana kalmış.
Yazının ana fikri çocukların tabaklarına yemek koyarken geldi aklıma. Önceki sürprizleri düşünerek dedim ki içimden; ‘’Madem ki hesapladığım gibi olmuyor, kısmete göre her şey, ben de her tabağı milimi milimine eşit koyarsam en azından benim yavrum da aynı güzellikten alır nasibini.’’
Bu sadece kocaman bir genelleme hayatta. Elbette yavrularımızı, ailemizi herkesten önce kayıracağız. Ama herkese eşit güzellikte davranırsak işin ucu dolayısıyla onlara da dokunacak.
Misafirliğin, fikirlerin, bereketli yüreğin benim için çok değerli. Allah’a emanet ol.
Aynur Engindeniz
Çok da farklı düşünmüyoruz aslında. Elbette hiç ibadet etmeyen hatta yaratıcıya inanmayan insanlar da çok iyi insan olabilir. erdem insanlıkla paralel yürür. ben bizim inancımızı temel alarak konuştum. bizde iyi bir insan olmakla ibadet eden insan olmak farklı şeyler değil. ikisi aynı bedende vücut bulmalı. gönülden ibadet eden, Rabbiyle buluşacağı anı "yatsıyı kılmış olsam da yatsam" gibi bir anlayışla değil de secdeyi aşkla bekleyen bir insandan diğer insanlara zarar gelmesini beklemek delilik olur. yaratılanı yaratandan ötürü sevmek bizim şiarımız. ama bir başkası insanı sadece insan olduğu için sever, o ayrı. gerçek inançtan söz ediyorum. ibadet onlarınkine denir. kahvedeki sandalyesine çaycı çırağını nöbete dikip namaza gidenlerinkine değil. elbette kabul makamı Rabbimiz. ayrıca bize göre olan şeyler, yani bizim mantığımızla elde ettiğimiz saptamalar dinin kaideleriyle örtüşmeyebilir. o halde tercihimiz mantığımız değil, Kuran kaideleri olmalıdır. insanlar ibadet etmedikleri için günahkardırlar. Bunu değiştiremeyiz. belki dört dörtlük bir insandırlar. ama farz olan şeyleri yerine getirmiyorsak günahkarız ve Allahın merhametine kalmışızdır. Konumuz bu değil ama yazdığın için söylüyorum aslolan ibadet, gerisi yani insanlığın artı ve eksi değerlerdir. Eğer bir dine inanıyorsak tabi. inanmıyorsak bunlar bizim meselemiz değil :)
senle fikir alışverişinde bulunmak benim için daima özel. en azından tepiği yemeğeceğimi biliyorum :) ve saygıyla karşılanacağımı. yazmaya devam gülkurusu. sen de Allah'a emanet ol. sevgiler sana ve minik kızına
gülkurusu
Sevgimlesin her daim:)
İlahi adalet! İnsanoğlu nesnel eşitsizlikleri gördükçe bunun bir şekilde balansa gelmesini ummuş ve ilahi adalet gibi iç rahatlatıcı ama oldukça da öznel, subjektif bir kavram yaratmış gibi geliyor bana.
Kutsal kitapların temeli tam da bunun üzerine kuruludur. İnanılmaz bir iç rahatlatıcı duygu verir gönüllere. Çünkü insan bencilliğinin yanında, adalet duygusunun da farkındadır ve son tahlilde sivil adalete değil, ilahi adalete daha çok güvenir.
Naif örneklerle masal kıvamında, güzel bir yazıydı.
Kaleminize, yüreğinize sağlık.
gülkurusu
Çok teşekkür ederim.
İlâhi adâlet, inanırım tüm kalbimle. Ve Cebrail'i görmeye ne hâcet -belki de gördüğümüzün inşâsı ona âittir- o kadar bâriz görünüyor ki bâzen... Tevâfuk bu ya bugün olan bir şeyi anlatayım. Şimdi, sahur sonrasında karar verdim, sabah erkenden evden çıkarken günlüğümü aldım. Dışarıda bir bahçede yazmak istedim biraz. Ve eskileri dönüp pek okumam ama ikibinonüç'e düştü yolum.. Bir cümle yazmışım.. Dilimi ısırdım.
Sonrasında yaşananlar benim yüzümden olmuş olamaz inşallah dedim, biliyorum ki benim yüzümden değildi ama..
Gözlerim dolar böyle hâdiselerde hep.. Biraz önce altmış yıllık iki dostun sohbetine şâhit oldum ve o kadar mutlu etti ki yılların dostluğu arada hiç olan beni.. Ne güzel dedim böyle hatırlamak geçmişi.. Edebiyat defteri'nin bir sesi **melek derdi hep diyeceğim ve hiç görmedim ama tebessüm eder gibi her dâim gözlerimin önündeki çehre..
Ben olsam ne yapardım acaba. Kesin ben de o gaflete düşer narı saklardım ama saklamazdım belki de. Neden saklayayım ki.. Karşımdaki sevinecek, bundan güzel mutluluk mu var ki.. Varsa da henüz öğrenmiş değilim..
Çok konuştum eyvah...
Çok güzel bir paylaşımdı..
Sevgimle..
gülkurusu
ve evet ne hoş bir tevafuktur o... Allah ömür verdikçe ''melek''diye anılmaya devam edeceksin çehreyi gönlünde can'landırarak...
öyle hissediliyorsun bir kere... yapcak bişey yok melek:)
İçinde bulunduğumuz ay ile ilişkili yazınız güzeldi üsdat. Egomuzu yenebildiğimiz an kuluz.
Umulur ki; gönül soframız açılsın, yaradanın verdiği nimetler paylaşılsın,
Eğer; niğmetleri paylaşım kolay olsaydı mizana ne gerek vardı, ihtiyacın olan bir lokma ekmeği paylaşırsan sırat köprüsü tozlu yol olur.
Saygılarımla.