- 347 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
KARDA MÜFETTİŞ GELDİ
1 Mart 1979 yılında Afyon ilinin Sinanpaşa ilçesine bağlı Çatkuyu köyünde, öğretmen olarak göreve başladım.
İlk göreve başlayan her öğretmen, aday öğretmendir…
Asil öğretmen olana kadar heyecan sürer…
Çatkuyu köyünde unutamadığım anılarımdan biri, aday öğretmen iken müfettişin köye geldiği gündür…
1980 yılının Ocak ayıydı. Köyde kar, diz boyunu geçiyordu.
Ben hastaydım. Köyden hastaneye gideceğim tek araç traktördü.
Karlı havada traktörle ilçeye gitsem, daha da hasta olacaktım.
İlçe Milli Eğitim Müdürünü arayıp hasta olduğumu bildirecek telefon yoktu.
Müdür yetkili öğretmen olarak, kendi kendime izin verdim.
O gün okulu açmadım. Açamadım…
Evimin penceresinde, beyaz bir gelinlik gibi doğayı örten bembeyaz karı seyrettim… Güzelim Kâhta’dan zorunlu ayrılıktan sonra Afyon’un bu dağ başı köyünde, yalnızları yaşıyordum…
Memleket hasreti ile kavruluyordum. Hasreti azıcık bastırmak için Kâhta’da diktirdiğim şalvarımı giydim.
Başıma siyah beyaz egalımı bağladım…
Divana uzanıp kitap okumaya başladım…
Karlı havada öğrencilerin okula geleceğini tahmin etmiyordum.
Lojmanın dış kapısı çalındı. Okulun kapalı olduğunu gören bütün öğrenciler eve gelmişlerdi.
Elleri buz kesmiş, yüzleri soğuktan donmuş, burunları havuca dönmüştü… Çocuklarım dediğim öğrencilerimi bu halde evlerine gönderemezdim…
İçeri aldım. Sobanın yandığı salonda sıkışık halde oturttum… Isınıp kendilerine gelince, seviyelerine uygun hikâye kitabı verdim. Sessiz okumaya başladılar.
Evin kapısı tekrar çalındı. Hanım kapıyı açtı.
Bana seslendi:
— Biri seni çağırıyor.
Köyden bir vatandaş sandım.
Cevap verdim:
— İçeri gelsin.
Hanım tekrar seslendi:
— İçeri gelmiyor. Seni çağırıyor.
Şalvarımla, egalımla kapıya gittim.
Uzun boylu, takım elbiseli, kravatlı ve yüzü sapsarı kesilmiş şahıs:
— Ben müfettiş Cahit Karataş; teftişe geldim… Okulun öğretmeni ile görüşmek istiyorum.
Şaşırdım:
— Okulun öğretmeni benim.
— Okulu açar mısınız?
— Anahtarı alıp geleyim.
İçeri girdim.
Takım elbisemi giyip kravatımı bağladım. Anahtarı alıp çıktım.
Hepsi kaç saniye sürdü, bilmiyorum…
Hayatımda böyle hızlı giyinmemiştim.
Okulu açtım. İçeri girdik.
Müfettiş:
— Bu okulun öğrencileri neredeler?
— Hepsi bizim evdeler.
— Çağırmak mümkün mü?
— Hemen çağırayım.
Ben öğrencileri çağırırken, köye yabancı bir arabanın geldiğini gören muhtar, azalar, bazı köylüler okula geldiler…
Sobada odun vardı. Tutuşturdular. Sobadaki odunlar yanmaya başlayınca müfettiş muhtarı ve köylüleri dışarı çıkarttı.
Müfettiş, yoklama defterini eline aldı.
Birinci sınıflardan başlayarak, beş sınıfın bütün öğrencilerini tahtaya kaldırdı. Yazı yazdırdı.
Kitap okuttu.
Problem çözdürdü…
Öğrencilerimin hepsi çok başarılıydı. Ben gün boyu ders yapardım. Cumartesi, Pazar, tatil günlerimizde ders yapardık.
Kitaplığımda yüzlerce hikâye kitabı vardı. Çocuklarıma okumayı, yazmayı sevdirmiştim… Çok kitap okurlardı.
Güzel yazı çalışmasını ders saatleri dışında kara tahtada yaparlardı.
Ders ve oyun saatleri dışında kalan saatler, bizim için etüt çalışmasıydı…
Müfettiş öğrencilerimi zorlu sınavdan geçirirken, ayakta heyecanla bekledim…
Öğrencilerimin başarısına gizlice sevindim. Mutlu oldum…
Okulun mesai gününde kapalı olmasından dolayı, aday öğretmen olarak korkmuştum.
Müfettiş adaylığımı asile çevirmez diye düşünüyordum.
Müfettiş teftişi bitirdikten sonra öğrencileri dışarı çıkarttı.
Bana döndü:
— Bu dağın başında, öğrencilerin şehirdeki bütün olanaklardan yararlanan öğrencilerden daha iyiler. Çok iyiler. Seviyelerinin çok üstündeler. Mesai gününde okul kapalı ve sen evdesin. Bu nasıl bir iştir, anlayamadım.
Hastaydım. Sesim kısılmıştı. Sesimi daha da kısarak cevap verdim:
— Hastayım. Hastaneye gidecek bir araç yok. Hasta olduğumu ilçeye bildirecek telefon yok. Kendi kendime hasta raporu vermek zorunda kaldım. Evde öğrencilerimle hasta halimle ders yaptım.
Hiçbir şey demeden sınıftan çıktı.
Muhtar ve köylüler dışarıda bekliyordu.
Müfettiş köylülere sordu:
— Köy odanız var mı?
Muhtar cevap verdi:
— Var, efendim.
Birlikte köy odasına gittiler.
Giderken bana emir verdi:
— Okulda dersine devam et!
Müfettiş köy odasında uzun bir süre kaldı… Köyden ayrılınca, köylüler yanıma geldi.
Evi okulun tam karşısında olan bir köylü:
— Müfettiş lojmana geldiğinde, ben damda kar temizliyordum. Müfettiş senin buz tutmuş merdivenleri çıkarken ayağı kaydı. Sırt üstü yere düştü. Adam zorlukla ayağa kalktı. Canının çok yandığı belliydi. Bu can acısıyla seni yakmasa sevin… Adamı öldü sandım…
Muhtar devreye girdi:
— Öğretmenim hiç korkma. Ben bütün gerçekleri anlattım. Bu güne kadar köye gelen öğretmenlerin öğrencilerle ilgilenmediklerini, ellerinde tüfek, yanlarında tazı ava gittiklerini, av hastası olduklarını söyledim. Mahmut öğretmen gelince çocuklarımız okuma yazma öğrendi. Birinci sınıfa giden torunum dört ayda okumaya, yazmaya başladı, dedim. Öğretmen yaz aylarında bile memleketine gitmedi. Tarla işlerinde bütün köylülere gönüllü yardım etti. Bu köy bu güne kadar, böyle çalışkan, namuslu, dürüst bir devlet memuru görmedi, dedim.
Azalar ve köylüler Cumartesi, Pazar günleri bile zayıf öğrencilere ders verdiğimi, benden çok memnun olduklarını söylemişler…
Biraz rahatladım. Yine de teftiş raporunu merakla bekledim.
Sinanpaşa ilçesine gittim. Benim gibi aday öğretmen arkadaşlarla konuşuyorduk.
Müfettiş Cahit Karataş’ın, aday öğretmenlerin asil öğretmenliğe bir an önce geçmesi için kar-kış demeden bütün köylere gittiğini söylediler…
Demokrat, iyi bir eğitimci olduğunu söylediler…
Biraz rahatladım. Kuşkum, tedirginliğim devam ediyordu…
Uzun bir süre sonra beklediğim rapor geldi:
— Birinci sınıflar ikinci sınıf seviyesinde, ikinci sınıflar üçüncü sınıf seviyesinde, üçüncü sınıflar dördüncü sınıf seviyesinde, dördüncü sınıflar beşinci sınıf seviyesinde, beşinci sınıflar ortaokul birinci sınıf seviyesindedir. Okul tertemizdir. Mevzuatta yazılı bütün belgeleri titizlikle hazırlamıştır… Bir eksiği görülmemiştir…
Her şeyin dört dörtlük olduğunu yazdıktan sonra notunu vermişti: 100 PUAN.
Ben artık asil öğretmendim…
Bir yıl sonra aynı müfettiş Cahit Karataş, teftişime geldi.
Bahar aylarıydı. Dersteydim.
Sınıfın kapısı çalındı.
— İçeri gel, dedim.
İçeriye müfettiş girdi.
Tahtaya, öğrencilere ve bana baktı:
— Çocuklar, siz de öğretmeniniz de sınıftasınız. Ders yapıyorsunuz… Geçen yıl gibi bu gün niye öğretmeninizin evinde değilsiniz…
Çocuklar hep bir ağızdan cevap verdiler:
— Bu gün öğretmenimiz hasta değil. Geçen yıl öğretmenimiz çok hastaydı. Hasta yatağında bize ders veriyordu…
Müfettiş güldü:
— Şaka yaptım çocuklar. Bu yıl nasılsınız?
— Geçen yıldan çok iyiyiz…
Teftiş yaptı. Çok memnun ayrıldı. Yine yüz puan verdiği raporu gönderdi…
Bir yıl sonra Müfettiş Cahit Karataş’ın trafik kazasında öldüğü haberi geldi…
Cenazesine gittim. Binlerce öğretmen ve vatandaş müfettiş Cahit Karataş’ı uğurluyordu.
Ağlayanlar vardı…
Ne kadar sevildiğini o gün anladım…
Güzel öğretmenim, seni saygıyla anıyorum…