- 332 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Keskin' de çocukluğum
KESKİNDE ÇOCUKLUĞUM
Hey gidi günler hey. Dün gece nedense çocukluğum düştü aklıma. Çocukluk arkadaşlarım geçti gözümün önünden bir bir. 70’li yıllara doğru bir yolculuk başladı hafızamda.
Sabah kahvaltı yapıp da evden çıktığımda ilk yaptığım şey sokağa fırlamak olurdu, Sokağa çıkar çıkmaz gözlerim kedi Mevlütü, hop Ziyayı arardı nedense. Kedi Mevlüte miyav diyerek kızdırmak ve onun kuş lastiği önünde koşmak en büyük heyecanımdı. Bazı zamanlarda lastikten çıkan taşların başıma, vücuduma isabet ettiği de olurdu. Acılar içinde koşmak korkudan ziyada eğlenceli bir oyundu benm için. Hop Ziyaya dokunup kaçmak da bir başka neşe katardı hayatıma. Hop Ziya kendisine dokunup kaçanları asla unutmazdı. Günün bir saatinde mutlaka seni bulur, aynen senin yaptığın gibi o da mutlaka sana dokunur kaçardı. Deli Fevzullahı unutmak mümkün mü? Elindeki değneği en usta ciritciler gibi kullanırdı. Kim kızdırırsa kendisini isterse elli metre mesafe olsun arada mutlaka fırlattığı deynek hedefini bulurdu. Ya Erdem ve Yaşar kardeşlere ne demeli? Erdem’e Duduş da benim, Kezban da benim deyince küplere biner, bir türlü zapdedilemezdi. Yakalanırsan Erdeme yandın. Hemen dişlerini geçirirdi etine. Erdemin dişlerinden den kurtulmak pek de kolay değildi. Hele kardeşi Yaşar’ ın gagıdı gaga haykırışlarıyla neşeyle sokaklarda koşuşturmasını unutmak mümkün mü?
Öğleden sonra buluşurduk arkadaşlarla. İlk işimiz Ali Galiplerin özüne doğru gitmek olurdu. Ya meyve bakçelerine, ya da mısır tarlalarına süzülürdük ustalıkla. Koyunlarımıza doldurduğumuz mısırları ateşte közleyerek yemenin keyfi bir başka güzellikdi. Sebze bahçelerine daldığımız da olurdu. Evlerden getirdiğimiz yufkaların içine taze soğan, marul, tere, taze sarımsak, maydanoz ve haşlanmış yumurta koyarak yaptığımız dürümlerin tadı hala damağımda. Bu arada salatalık ve mis kokulu domatesleri kaya tuzuna sürterek yemenin keyfini de anımsıyorum elbette. Bir de aramızda kalsın. Sokaklarda yemlenen piliçleri çaldığımız da olurdu. Hemen bizi kimsenin görmediği bir kuytuda pilici kesip söğüt dalından ayarladığımız şişe geçirerek ateşte kızartmak ve afiyetle yemek. Siz ne derseniz deyin bilemem. Öyle bir mutluluktu ki o anlar.
Akşam üstü başlardı eve çağırmalar. Nedense girmezdik eve. Havaya kızıllık düştüğünde ebe geldi, ay gördüm gibi oyunlar oynardık. Hava iyice karardığında mahallenin kızlarına asılan diğer mahalle çocuklarıyla taşlaşmak olurdu ilk işimiz. Onları uzaklaştırdıktan sonra köşe başları bize kalırdı. Saatlerce kızların evlerinin merdiven eşiğine çıkmasını beklerdik. Uzaktan uzaktan seyrederdik onları.
Gece yarısına doğru şeytan İsmail Atay amcanın çağlalarını düşürürdü aklımıza. Keskinin en lezzetli çağlalarıydı İsmail amcanın bahçesindeki çağlalar. Duvar biraz yüksekti ama biz kedi gibi tırmanırdık duvara. Doyasıya yerdik çağlaları hiç de yakalanmadan.
Mahalle maçları, kapaklı nigola gezileri, dalya, saklanbaç, yağ satarım bal satarım,bilye aşık oyunları, çember çevirme, tornet sürmeler diğer eğlenceleriydi çocukluğumuzun. Bir de kışı beklerdik özlemle. Hastane karşısındaki bayırda kaymak apayrı zevkimizdi. Ya kızak yapardık tahtadan, ya da naylon üstünde kayardık. Hey gidi günler hey.