- 430 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
LEYÂLİ-İ MÜBAREKELER !
Din deyince benim aklıma gelen tek şey beni yoktan var ederken, bütün evreni benim hizmetime vererek, yıldızları, ayı, güneşi, yağmuru, denizi, hayvanları, renkleri, kokuları, meyveleri, aşkı, sevgiyi, hisleri, aklı, duyguları, vesair sayamayacağım tüm görsel, işitsel, duygusal, bedensel, fiziksel akla gelen gelmeyen her bir şeyi sadece benim için yarattığını anlıyorum.
Bunun yanı sıra sadece bu dünya ile sınırlamayıp bütün Esma ve sıfatlarıyla yokluğu benim için varlığa çıkarttığını, benim kendi değerimi bilmememden kaynaklanan har vurup harman savurduğum ömrümü, irade vererek aklımı kullanmayı, vahyi ve onun tebliğcileri olan peygamberleri vasıtasıyla sonsuza dek bana sayılmaz derecede kıymetlerle iki dünyamı da mağmur eden bir yaratıcının varlığının kullanım kılavuzu olduğunu anlıyorum.
Son din olması hasebiyle İslam ile aklımı aktif ederken iman ile de ruhumu dirilterek beni eşrefi mahlûk eden hayat için seçilmiş olmanın farkındalığını da anlıyorum.
Anlamak dedimse bu çok kolay değil zaten, merhamet gereği benden mükemmel bir anlayış beklemiyor. Sadece bu bilince sahip ol da sen diyor, ben seni tamamlarım diyor. Anlayışın bu aşamasında olmak bile bana kendi çok özel hissettiriyor.
Din hayatın her alanında, her bir emir ve yasakları ile insanı parçadan bütüne doğru götüren tümden bir inşa meselesi.
Mesela günlerden cumayı seçmiş, Cuma içerisine saat gizlemiş, yıllara aylardan recep, şaban, ramazan olarak seçmiş, gecelerden Regaip, miraç, beraat ve kadir diyerek içerilerine tümüyle insan için kurtuluş yüklemiş.
Sonsuz hayat güzellikte sınırlanamaz çünkü. Bu dünya nimetleri bile saymakla bitmezken, yaşarken keyfine diyecek yokken hem de belki altmış yetmiş yıl için. Bu kadar özel donanımlarla yaratılan bir insanın bunları yaşayarak mutlak mutlulukla tamamlaması mümkün değil. İşte o nedenle sadece sonsuzda yaşayacaklarınızın numunesi misalince gerçeklerini bir düşünün, düşünün ki bende size gayretiniz, istediğiniz ve istediğinize verdiğiniz emek karşısında daha nicelerini vereceğim demek istemiştir.
***
On iki ayda dört ayı haram diye ayırmakla acaba neleri kastetmiş bize ne söylemek istemiş olabilir?
İnsanlığın dışına çıkılacak tüm olması gerekenle olmaması gereken arasında çizilmiş hudutlar. Hacda olan ihram gibi. Tam insanca olması gereken bir ölçü. İhramda kendi vücudundan bir kıl dahi koparamazsın ola ki canın yanar. Gerisi tefekküre bağlı, şefkatin tecellilerini çoğaltmak kalbî hassaya sahip olanların işi.
Recep ayı Allah’ın ayı, Şaban benim ayım, Ramazan da ümmetimin ayıdır. / Hadis-i şerif
Recep ayının ilk cuma gecesi "Regaib Gecesi" dir. Bu gece, Allah’ın rahmet ve bağışlamasının bol olduğu, duaların kabul edildiği mübarek bir gecedir. Peygamber Efendimiz; Beş gece vardır ki, onlarda yapılan dualar geri çevrilmez (yâni kabul edilir).
“Recebin ilk cuma gecesi, Şaban’ın on beşinci gecesi, Cuma geceleri, Ramazan bayramı gecesi, Kurban bayramı Gecesidir” buyurmuştur.
Peygamberimiz (a.s.m)’ ın Ramazan ayından sonra en çok oruç tuttuğu ay Recep ayıdır.
“Şüphesiz Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısına göre ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu, Allah’ın dosdoğru kanunudur. Öyleyse o aylarda kendinize zulmetmeyin.” (Tevbe Suresi-36)
Hz. Peygamber’in ( a.s.m ) bir hadisinde, ayet-i kerimede işaret buyurulan haram ayların, Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep ayları olduğu vurgulanmaktadır.
***
Miraç nedir?
İşte o arşa çıkılan merdiven. Soyutun somutlaştığı yer.
Bir gayb âleminden söz edilir ya hep. Miraç onun canlı şahididir işte. Zaman mefhumunu yok eden bir yükseliş. Olmuş olacakların birebir temessül ettiği adeta filme çekilmişte şimdiden izler gibi. İnanmak inananların işi. Allah yok diyen (haşâ), peygamberi zaten söz konusu bile etmez, onlar için gerisi masaldan ibaret bir varmış hiç yokmuş hikâyeler serisi.
Biz inananlarla hitaben söyleşiye devam edersek;
Miraç, en sahih kabul edilen rivayete göre, birinci ve ikinci Habeşistan hicretinden sonra, Hz. Hatice ile Ebu Talib’in vefatlarını takip eden dönemde, Hicretten bir yıl önce meydana gelmiştir. Miraç Müslümanların çoğunluğu tarafından Recep ayının 27. Gecesi olarak kabul edilir.
Leyle-i Miraç, ikinci bir Leyle-i Kadir hükmündedir.
Bu gece kulluğa olan hassasiyetle kazanç birden bine çıkar. Tefekkür ile ihya ederken, bütün inananların birleştiği ortak zamanda birbirinin sevaplarından da istifade ile her bir kişinin kırk bin dille tesbih eden bazı melekler gibi, kırk bin lisanla bu kıymettar gecede ve sevabı çok bu çilehanede ibadet ve dualar yerine mutlak ulaşır.
Dua denilince iş, eş araba, villa karşılığı anlamıyorsak şayet muhteşem bir destektir yine inanç ehli için. Duanın asıl maksadı bu manada da dünyalı değildir zaten. Karşılığı sonsuza yatırımdır. Allah dilerse bunlarıda verilir elbet. Herkesin seviyesine göre cevap verdiği bir Rabden söz ediyoruz biz. İster soyut ister somut…
****
Beraat Kandili her yıl Şaban ayının on dördüncü gününü on beşinci gününe bağlayan gece Berat gecesidir.
Kadir gecesine sevap cihetinde yetişilmez ama berat gecesinin özelliğine de kadir gecesi yetişemez. Rahmeti İlâhiye’nin tecelli etmesi için kadir gecesi mükemmel bir Pazar, panayır, sema kapılarının ardına kadar açıldığı bir gecedir. Beratta mühim bir senelik hayatının yazıldığı gecedir. Leyle i beraat senede bir kutsî bir çekirdek hükmündedir…
Yani berat gecesi anı itibarı ile ta ki gelecek sene o ana kadar ne yapacak ve yaşayacaksanız onun takdir edildiği gecedir. Ömrün saliselerine dek maddi manevi karşılık verilecek arz ve talep gecesidir Beraat. O noktadan berat gecesi kıymeti paha biçilemez.
***
Bu noktada size hayatın sırrını vereceğim.
Doktora gidersiniz bir türlü neyiniz varı anlatmazlar, hep şuram der ifade edemezsiniz eliniz mahkûm boyun eğersiniz ve işin garibi tedavisinde de sonuç garantisi de yoktur.
Alış veriş yaparsınız ürün kötü çıkmışsa geri iade edene dek canınız çıkar, oda insaflı birine denk gelmişseniz bir ihtimal çözüm bulursunuz.
Muhatabınız işi bitene dek hep var gözükür fakat memnuniyet konusunda sonuçsuzsunuzdur hayatta…
Biri diğerine oda diğerine havale eder. Sonuç acziyet ile ya dua ya da öfke ve kırgınlıkla karışık bir “neyse”ye sığınırsınız.
İşte din burada devreye girer. Alternatifsiz hiçbir konu sizi yalnız ve açmazda bırakmaz.
***
Kutsal geceler diyerek sınırlamadan tümüne gün gece, ay saat olarak din sahibinin şefkati, rahmeti, merhameti bu manada ne diyor bizlere…
Kadri kıymeti paha biçilemez gece olan Leyle-i Kadir-i de Üstad Bediuzzaman bırakarak ondan dinlemeyi tercih ettim.
***
Cenâb-ı Hakk engin rahmet deryasından sızan katreleri her an ve her saniye kullarına sunar. Bilhassa mübarek aylarda, leyle-i Berat, leyle-i Mirac gibi mübarek gecelerde veya mübarek saatlerde Cevad-ı Mutlak olan Allah’ın rahmeti bütün âlemleri kapsar. Bu vakitler fani dünyada ve kısa bir hayatta baki bir ömür ve uzun bir hayat-ı bakiyeyi tazammun eder, kazandırır. İşte bu mübarek zamanlardan biri de Ramazan-ı Şerifteki Kadir Gecesi’dir.
Ramazan’ın son on gününe girildiğinde dünyevî işlerden uzaklaşıp itikâfa çekilir, geceleri daha çok ibadet ve tefekkürle geçirdiği gibi, ailesini de uyanık tutardı.
Buna karşılık Kadir gecesinin hangi gece olduğuna dair kesin bir bilgi yoktur. Nasıl ki, insanlarda velî, Cuma’da dakika-i icabe, Esmâ-i Hüsnâda İsm-i Âzam, ömürde ecel meçhul kalmıştır, aynı şekilde Ramazan’da da Leyle-i Kadir meçhuldür. İslam âlimleri bu gecenin kesin olarak belirlenmemesinin hikmeti üzerinde dururken bu durumun gecenin feyzinden istifade etmek için daha uygun olduğunu söylemişlerdir. Zira Kadir Gecesi’nin bildirilmesi halinde Müslümanlar sadece o geceyi ihya etmekle yetinebilirdi. Hâlbuki kısmî belirsizlikler sayesinde Müslümanlar Kadir Gecesi ümidiyle bütün Ramazan gecelerini ibadet şuuruyla geçirmeleri söz konusudur.
Bediüzzaman Hazretleri bu mes’eleyi değerlendirirken, Cenâb-ı Hakîm-i Mutlak’ın, "şu dâr-ı tecrübe ve meydan-ı imtihanda çok mühim şeyleri, kesretli eşya içinde saklıyor. O saklamakla çok hikmetler, çok maslahatlar bağlıdır. Meselâ, Leyle-i Kadri umum Ramazan’da, saat-i icâbe-i duâyı Cumâ gününde, makbul velîsini insanlar içinde, eceli ömür içinde ve Kıyâmetin vaktini ömr-ü dünya içinde sakladı"ğını (Sözler, 309) belirtmiş, Leyle-i Kadir taayyün ettikçe, sair günlerin rağbetten düşeceğini ortaya koymuştur. "Yirmi sene müphem bir ömür, nihayeti muayyen bin sene ömre müreccahtır."(Sünühat, 29) diyerek, belirlenmiş olan bir şeyin diğer şeyleri kıymetten düşüreceğini söylemiştir. Bununla birlikte İslam âlimleri ittifaken Ramazan’ın 27. gecesinin Kadir Gecesi olduğu görüşünü benimsemişlerdir.
(Şualar, 437-38)
Kadir Gecesi’nin bin aydan hayırlı olması ve bu gecede okunan Kur’an’ın her harfine otuz bin sevap yazılması hususunu bazı âlimler çokluktan kinaye olarak değerlendirmişlerdir. Ancak bunun aklen muhal olmadığı da ifade edilmektedir. Bediüzzaman bu gecenin bin ay hükmünde olduğunun ispatı beyanında Miraç hadisesini delil olarak getirmektedir. Şöyle ki; "Leyle-i Kadir gibi bir tek gece, seksen küsur seneden ibaret olan bin ay hükmünde olduğunu, nass-ı Kur’ân gösteriyor. Hem bu hakikate işaret eden, ehl-i velâyet ve hakikat beyninde bir düstur-u muhakkak olan "bast-ı zaman" sırrıyla, çok seneler hükmünde olan birkaç dakikalık zaman-ı Miraç, bu hakikatin vücudunu ispat eder ve bilfiil vukuunu gösteriyor. Miracın birkaç saat müddeti, binler seneler hükmünde vüs’ati ve ihatası ve uzunluğu vardır. Çünkü o, Miraç yolunda beka âlemine girdi. Beka âleminin birkaç dakikası, şu dünyanın binler senesini tazammun etmiştir."
(Lem’alar, 23)
Yine bu gecede Kur’an’ın her bir harfine otuz bin sevap verilmiş olmasının imkânsız bir mübalağa ve mücazefe olduğu zannına kapılan Ehl-i İlhada karşı Risâle-i Nur’da verilen cevapta, Kur’ân-ı Hakîm’in her bir harfinin bir sevâbı olduğu, fazl-ı İlâhîden o harflerin sevâbının sünbüllendiği ve Leyle-i Kadir’de okunan ayetlerin haşhaş tohumunun kesreti misillü her bir harfinin otuz bin sevabı olduğu ifade edilmektedir.
(Sözler, 312)
Nasıl ki, tarlada bazı habbelerin yedi, bazılarının on sümbül verip, onlardan da yüzer, iki yüzer tane vermesi gibi Kur’an surelerinin ve mübarek zamanlarda okunan ayetlerin faziletleri aynı şekilde sümbüllenip bazen bin, bazen on bin, bazen de otuz bin sevaba mukabil gelmektedir.
(Sözler, 312)
***
Babama bir konuda daha ödenmez derecede borçlandım. Ramazanın son on gününde Peygamber Efendimizin sünneti olan itikâf sevabından bende faydalanmak istiyorum ama sorumluluklarım gereği bunu tam yapamam dediğimde bana, bunun içinde bana imkân sunulduğunu anlatarak elbette gir bu fırsatı değerlendir dedi.
İtikâf; ibadet için ezan okunan ve kamet getirilen bir mescitte, bir camide veya ibadet yapılan bir mabette
itikâf niyeti ile ikamet etmekten ibarettir.
Zamanı, Ramazan ayının son on günüdür.
Ramazanın son on günü içerisinde itikâfın Sünnet-i Müekkede olmasının hikmeti, Kadir Gecesini ihya etmektir. Çünkü Kur’ân’ın beyan buyurduğu gibi, bin aydan daha hayırlı1 olması hasebiyle Kadir Gecesi, gecelerin en faziletlisidir. İtikâfın bu geceye rastlamasının feyiz ve sevabı hadsiz ve hesapsızdır.
İtikâfın şart ve rükûnleri şunlardır:
1- Niyet yapılmalıdır.
2- Gündüzü oruçlu olmalıdır.
3- İtikâf bir mescitte yapılmalıdır, (kadınlar yalnızca olmak koşulu ile odasında yapabilir),
4- İtikâfa niyet eden Müslüman olmalı ve dinî emirler hususunda mükellef bulunmalıdır.
İtikâfın en kısa süresi;
Hanefîlerden İmam Ebû Yusuf’a ve Malikîlere göre itikâfın en az süresi “bir gün”dür.
İmam Muhammed ile Hanbelîlere göre itikâfın en az süresi, kişiye bağlı olarak “bir andır”.
Şafiîlere göre ise itikâfın en az süresi “Sübhânallah” diyebilecek kadar bir zamandan biraz fazla olmalıdır.
Demek oluyor ki bir Müslüman, Ramazanın son on günü girdiğinde, itikâf niyetiyle, bir mescitte veya bir camide, “bir an” veya “Sübhânallah” demek süresinden daha fazlaca bulunursa, bu sünneti yaşamış olur.
Bir diğer ifadeyle, bir Müslüman, Ramazanın son on günü içerisinde bir mescide vakit namazı kılmak için girerken aynı zamanda “vakit namazı kılma süresince” itikâfa niyet etse, namazı kılıp camiden çıkarken bu sünneti ihya etmiş olarak çıkar.
Başka bir ifadeyle, Ramazanın son on günü içinde, istenilen vakitlerde itikâf yapılabilir. Meselâ yalnız gündüzlerde veya bu günlerin belli vakitlerinde itikâfta bulunmaya niyet etmek sahihtir. Bu durumda niyet edilen süre bitince, itikâftan çıkılmış olur, , dedi…
Ve bende bunu öğrendiğimden beri ihmal etmemeye çalışırım. Okurlarım olarak sizde bundan istifade edin istedim.
Hayırlı huzurlu, mutlu umutlu nice Bayramlar dilerim…
Zehra Asuman - Makaleler
09.07.2015
YORUMLAR
Din deyince benim aklıma gelen tek şey beni yoktan var ederken, bütün evreni benim hizmetime vererek, yıldızları, ayı, güneşi, yağmuru, denizi, hayvanları, renkleri, kokuları, meyveleri, aşkı, sevgiyi, hisleri, aklı, duyguları, vesair sayamayacağım tüm görsel, işitsel, duygusal, bedensel, fiziksel akla gelen gelmeyen her bir şeyi sadece benim için yarattığını anlıyorum.
asuman hanım bu harika yazınızı kutlarım
yüreğiniz daim olsun
saygılar...