- 518 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
SİZDEN ADAM ÇIKMADI
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Duydum ki zengin olmuşsun…
Sizinkiler hep zengin olmuş…
Gurbet ellerinde savrulurken, tesadüfen bana komşu olan bir yeğeninle tanıştım…
Ar perdesi yırtılmış, ağzından dökülen sözcükler edepten nasibini almamış, sonradan görme zenginlikle şımarmış yeğenin, her gün en yakınına hakaret ederdi… Çocukluğumda, ailenizin fertlerinden gördüğüm davranışları sergiliyordu… Tanışmadan önce davranışlarından dolayı size benzetmiştim… Tanıştığımızda, ailenizin bir ferdi olduğunu öğrenince şaşırmadım…
Bana sorduğu ilk soru şuydu:
— Bizim aileyi tanıyor musun?
Cevaplamıştım:
— Sizin aileyi çok iyi tanıyorum… Babanı, dedeni, amcalarını ve bütün akrabalarını iyi bilirim…
Çocukluğumuzda yaşadığımız birkaç önemsiz anımızı anlattım…
Birkaç ay sonra yeğenin memlekete geldi.
Sana beni sormuş:
— Öğretmen Mahmut Cantekin’i tanıyor musun?
Manda derisi yüzünü buruşturmuş, patlıcan bozması burnunu havaya kaldırmış, balataları çocukluktan aşınmış bozuk ağzınla cevap vermişsin:
— Ben öyle birini tanımıyorum…
Dinle beni!
Terbiye fukarası sonradan görme zenginler dinlemeyi bilmezler ama sen beni dinleyeceksin…
Ben, seni ve sülaleni sana anlatayım.
Sen, seni unutmuşsun…
Sen, dününü unutmuşsun…
Sonradan zengin olmuşsun ama hala adam olmamışsın…
Dinle beni!
Seninle aynı mahallede büyüdük…
Duvarları kerpiç, damı toprakla örtülü, avlusuz evinize çok geldim. Yere serilecek bir kiliminiz bile yoktu. Ben fakirleri severdim. Arkadaşlığımızın sebebi sana acımamızdı…
Kâhta’nın yerlisi değildiniz… Çok uzaklardaki köyünüzden kaçıp Kâhta’ya gelmiş, yerleşmiştiniz… Çok kalabalık gelmiştiniz…
Baban, içi çaputla doldurulmuş, yüzü iyice solmuş eski bir minderde otururdu…
Havanın güneşli olduğu günlerde, kerpiç duvarın dibinde, eski minderin üstünde oturan babanı, bitleri öldürürken birlikte seyrettiğimizi ne çabuk unutmuşsun?
Öldürdüğü bitleri beraber sayardık: Yek, dü, se…
Hatırladın mı?
Dinle beni!
Evinizin üç ev ötesinde, tam köşede sahibi taşınmış kerpiç bir ev vardı… O boş evde, güneşte iyice kuruttuğun tezek parçasını elinle ovalar, gazete kâğıdının içine koyar, sigara sarardın… Tezekten sigarayı içerdin… Ağzından burnundan duman gelirdi… Bütün ısrarlarına rağmen tezekli sigarayı içmeyen çocuklardan biriydim…
Hatırladın mı?
Dinle beni!
Ağzının bozukluğundan dolayı caddenin ortasında, su kabağına benzeyen kafan kırılmış, patlıcan burnundan oluk oluk kan gelmişti. O pis kanını, seni döven çocuğun evlerinin sokak kapısına sürmüştün. Seni döven çocuğun babası demirci dükkânında gelene kadar sokakta ağlamıştın…
Hatırladın mı?
Dinle beni!
Güzelim Kâhta’mızda hırsızlık ve zamparalık yapanlar parmakla sayılırdı… Kim olduklarını biliyorsun: Ağabeylerin ve akrabalarınız olan arkadaşlarıydı. Canım topraklarımın yüzkarası sizinkilerdi.
Hatırladın mı?
Dinle beni!
Sen ilkokulu beş yılda değil, uzatmalı bitirmiştin. Öğrenimine noktayı koymuştun…
Ben okumuştum… Öğretmen okulunda okurken zindanlara düşmüş, işkence hanelerde zulme direnmiştim… 1970 darbesi savcılarının keyfi tutumları yüzünden yıllarca zindanda kalmıştım…
1974 yılında Ecevit affı çıkınca, sılaya dönebilmiştim.
Cantekin Kitapevini açmış, okuma alışkanlığını hemşerilerime kazandırmaya çalışmıştım…
İşte o günlerde, bizim caminin karşısında, sen bana avuç içi büyüklüğünde, bazlama kalınlığında, koyu yeşil renkte bir şey vermiştin:
— Tütüne karıştır iç, sigaranın tadı çok güzel olur, demiştin.
O yeşil şey elimde, çarşının içinden geçerek Terzi Ayhan ağabeyin dükkânına kadar gitmiştim…
Dükkânın tam önünde bir arkadaşla karşılaşmıştım. Senin bana verdiğini söyleyerek, ona sormuştum:
— Bu nedir?
— Esrar!
Arkadaş elimden almış, yere atıp ezmişti. Sonra eklemişti:
— Pislik seni yakacakmış!
O zamanlar sigara bile içmeyen ben, esrarcı damgası yiyecektim…
Güzel arkadaşımın uyarısıyla kurduğun tuzaktan kurtulmuştum…
Senden de hesap sormuştum…
Hatırladın mı?
Dinle beni!
Her seçimde oy verdiklerinizin önünüze attıkları yemlerle semirdiniz…
Kiminiz Tekel işletmelerinde, kiminiz belediyede işçi oldunuz… İşe gitmeden bankamatiklerden maaşlarınızı aldınız… Kiminiz işyeri sahibi oldunuz…
Yıllarca ekmeğini yediğiniz kapıya birden sırt çevirdiniz…
Daha büyük lokmalar vaat eden partiye geçmeyi alışkanlık haline getirdiniz…
Her seçimde lokmaya göre saf tuttunuz…
Hala aynı yolda yürüyorsunuz…
Sana ne demiştim:
— Sizin gibi bu kadar çok sofra değiştiren tırşıkçı az bulunur…
Hatırladın mı?
Dinle beni!
Bir kısmınız en iyi Müslüman rolünü oynadınız… Hala oynuyorsunuz… İslamiyet’i bile rant kapısı yaptınız…
Haram paralarla adınızın önüne Hacı kelimesini eklediniz…
Hacı olduktan sonra daha büyük vurgunlar vurdunuz…
Bir kilim bile bulamayan sizler, üç-dört katlı evlerin sahibi oldunuz…
Her biriniz birkaç işyeri sahibi oldunuz…
Bir merkep sahibi değilken, lüks ve sıfır arabalarla hava atıyorsunuz…
Zengin oldunuz, zengin…
Adam olamadığınızın farkına bile varamıyorsunuz…
Son duyduğum marifetiniz, sizden biri kardeşim dediği arkadaşının lükse düşkün karısını kandırarak, boşalmasını sağlamış. Şimdi, dün bacım dediği kadını metresi yapmış…
Müslüman geçinip İslamiyet dersi veriyorsunuz…
Sanki sizden önce İslamiyet yoktu…
Siz olmazsanız İslamiyet olmayacak…
Sana şöyle demiştim:
— Boğazlarına kadar pisliğe bulaşanlar, Müslümanlık dersi veremezler…
Hatırladın mı?
Dinle beni!
Dününüz ile bu gününüzü karşılaştırıyorum. Vardığım sonuç şu:
— Mal aynı maldır. Çulu değişmiş…
Manda suratlım, patlıcan burunlum, edep balataları aşınmış sonradan görme ahmak…
Sizin yaptıklarınız dört cilt kitaba sığmaz…
Kâhtalıların mertliği, saflığı, dostluğu, dürüstlüğü, insanlığı dillerde destandı…
Bu yaşıma kadar, “ne mutlu Kâhtalıyım diyene” diye bağırdım…
Güzel insanlarımızı şiirle, yazıyla anlatmaya çalıştım…
Bu güzelliğe leke sürenlerin, kirletenlerin en önünde yürüyorsunuz…
Sana açıkça söylemiştim:
— Biz Kâhtalıyız demeyin! Sizin adınıza ben utanıyorum…
Hatırladın mı?
YORUMLAR
bende sevmem zenginleri..zenginliği bildiğimden..bakmayın onların içi öyle bir boşlukla doludur ki ne yapacağını şaşırır mutlu olmak adına..aslında arzulardır insanı hayata bağlayan, onlara ulaşınca kıymeti kalmaz..ne deseniz anlamaz onlar..salla gitsin derim..yazıya gelince güzel olmuş beğendim..
Gerçekten güzel bir hikaye.
Çok da güzel kaleme alınmış.
Cümleler ne kadar sade, ne kadar anlaşılır, ne kadar akıcı.
Gerçekten nefisti.
Ancak...
Kötü olan her şeyin,
hacı kılıklı insanların kişiliğinde tarif edilmesi can sıkıcı olmuş biraz.
Tüm müslümanlar, potansiyel kötü insan olarak tariflenmiş gibi bir durum oluşmuş.
Eskiden,
Yeşilçam filmlerinde olurdu böyle sahneler.
Kötü,
her zaman köyün hacısı ve hocası olurdu.
O bölüm olmasa idi,
çok daha kucaklayıcı olacaktı hikaye.
Mahmut Cantekin
Gerçek din adamını anlatan bu yazımı okumanı rica edeceğim.
http://www.kahtanet.com/?Syf=22&Mkl=800987&pt=Mahmut%20CANTEK%C4%B0N&%C3%82lim-Haci-%C3%9Czeyir
Teşekkür ederim.