Hüzün Demli Saatler
Bu yazı, hepimiz Gogol’un Palto’ sundan çıktık diyen Dostoyevski’ye atfen, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı romanından çıkmış değil elbette. Dostoyevski bu sözü söylerken gerçekçilik akımının babasına işaret etmeyi amaçlamıştır kuvvetle muhtemel. Bizim böyle bir kaygımızın olması ihtimal dışı. Kaldı ki Tanpınar gibi sanatkar bir yazara bu fakirin gönderme yapması hiçbir zaman ve zeminde kabil-i mümkün olmayan durum. Ayrıca Edebiyatla ilgili bir başarımız da söz konusu olmadığından böyle bir iddiada bulunmak densizlik sayılır. Ve ‘İnsan hayatta iki şeyi bilmeli, haddini ve hesabını’ düsturunca biz hesabımızı pek bilmesek de haddimizi biliriz.
Bu bağlamada saatin, zaman kavramını yirmi dört eşit parçaya bölmekten, zaman ölçü birimi olmaktan başka, zamanı öğütmek gibi işlevleri de var diye düşünmekten kendimizi alamayız. Ölümünün saatini kimse bilemez; ancak gafil de davransa ölümden kurtuluşun olmadığını er veya geç öleceğini aklı başında her insan kabullenmiştir. Saat, dakika, saniye ve salise alıp verilen nefesin vetiresine dahildir. Bir nefes sonrasına teminatımız yoktur. Düşünürsek insanın ağlayamadığı tek ölüm kendi ölümüdür. İnsan zahiri manada kendi hüzün demli saatlerine tanıklık edemez, fakat ölümün zamanının ve zeminin olmadığını idrak eder, ederde hayatını tanzim ederken bunu pek dikkate almaz, alamaz. Yani, ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ gibi bir kurum dahi bu duruma çare bulamaz.
Hüzün demli saatleri duyumsayarak yaşamak, nefesimizin sayılı olduğuna iman etmekten başka bir çıkar yolumuz yoktur. Ölüm bir geçittir fani âlemden baki âleme. Ölüm, aslında gerçek hayatın giriş kapısıdır. Allah’a imanı olanın, ölümün hak olduğun da imanı vardır. Peygamberler dahi ölmüştür.
‘ Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber.
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber? diyen şairin ölümden ilham alırken, peygamberin ölümüne tutunarak teselli aradığını söylemek niyet okuyuculuktan öte geçmez. Bence şairin ölüme olan imanı zaten muhkem ancak peygamberin dahi ölmesi insana acı veren ölüme ayrı bir mana ve güzellik katıyor.
Mevlana, ölümü sevgiliye kavuşma, düğün gecesi(şeb-i arus) diye tavsif ederken çağdaşı Yunus’un
’Bu dünyada bir nesneye yanar içim göynür özüm
Yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi’
ifadesi ilk bakışta bir çelişki gibi görünse de Yunusun ölümden ziyade genç ölümlerinin insana verdiği acının yoğunluğu ifade etmekten maada kastı olmadığını anlamak zor değildir. Çünkü, Yunus ‘Hamdım, piştim , yandım’ diyen Mevlana’ya ‘Ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm.’ Sözüyle cevap verecek kadar engin bir irfana ve imana sahiptir. Gönül ehlidir, Anadolu erenidir. Cümle tevazuuna rağmen sevenleri onu Tapduk Emre’nin seçkin müridi ve Koca Yunus diye bilir.
Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Tapduk Emre , Mevlana ve benzeri ışık şahsiyetler Anadolu insanına yol gösteren irfan ehlidir, ilim ve gönlü harmanlayan tevazu sahibi muhteşem insanlardır. Şu gelip geçici fani cihandaki hüzün demli saatlerimizi tefekkür ve tevekkül saatine ayarlamak için yine Yunus’a kulak verelim:
‘Mal sahibi mülk sahibi
Hani bunun ilk sahibi
Mal da yalan mülk de yalan
Var biraz sen de oyalan’ diyelim ve mülkün asıl sahibine teslim olalım ki hüzün demli saatler meserret (sevinç) saatlerine tebdil olsun. Ölümden şikayet olmasın ‘ Hüvel baki’ dedikten sonra
Bu kubbede hoş bir seda bırakarak göçmekten başka gayemiz ve endişemiz olmasın. Son olarak Divan şiirinin muhteşem şairi Baki’nin iki beytiyle söze noktayı koyalım:
‘ Âvâzeyi şu âleme Davut gibi sal
Bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş’
‘Kadrini seng-i musallada bilip ey Bâki
Geçip el bağlayalar karşına yârân saf saf.’
Böyle bir kültürel geçmişi olanların ölüm ve ölüme dair düşünceleri maddeci anlayışa mensup olanların ölüm anlayışı ve ölüm karşındaki çaresizlikleri ile asla ve kat’a bağdaşamaz. Çünkü ölüm de ömür gibi yaratılmıştır, fanidir. Ölümü yok oluş sayan anlayış zorlaştırır ölümü, Yunus, Mevlana ve temsil ettikleri anlayış ölümü nahifleştirir, güzelleştirir. Perdenin ardından gelen güzel habere kulak verir Yunus’a Mevlana’ya kulak verenler...
Ankara, 25.06.2015 İbrahim Kilik
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.