- 1448 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Hakikatin Sırrı:Muhyiddin İbn-i ARABİ
Aşkın sırrına düşüpte özünde yol bulanların,hakikat yolunda ışığı görenlerin ,aşkın temelinde güzelliği arayanların ,tüm sıfatlardan geçipte sessizlik diyarında yol alanların ,yaradılanların aynasında yaradanı bulanların ve elif nuruyla şenlenenlerin Şeyhü-l Ekberi Muhyiddin-i İbni Arabi….
Onun dünyasında Allah,her yaradılanın aynasında akseder .Onun kelamında harfler yan yana geldi mi örtüler kalkar ,zarflar açılır.Onun sözlerinde ki hakikat Allah’ın vechinden başkasını konuşmaz,göz o’nun vechinden başkasına bakmaz ,kulak O’nun kelamından başkasını işitmez.O’na göre aşk zata eklenen soyut bir nitelik değildir.Aşık ile maşuk arasındaki bir ilişkiden de ötedir.O’na göre aşk; Allah’ın sonsuz suretlerinin ariflerin kalbinde yansıyan hakikatidir.Arabi’nin kuramında Allah bütün niteliklerin üzerindedir.Bu nitelikler ne ‘o’ dur, ne de ‘o’ndan gayridir.’O’ isimler aracılığıyla tecelli eder.Yani yaradılan, Allah ile özdeş değil yalnızca onun sıfatlarının yansımasıdır.Hakikatı bu sözlerde gizleyen ve Vahdet-i Vücud’u işaret eden bu sözlerini tev’il etmek ,başka manalar yüklemek mümkün müdür?
Aristotales’in ,İbn-i Rüşt’ün,İbn-i Sina’nin ,Farabi’nin,Razi’nin ,Descartes’in ,Bacon’un mantıkta aradığı sırrı ,İbn-i Arabi hakikatın sırrında aramıştır.Ölümü yok oluş olarak niteleyenlerin aksine ,suretin parçalara ayrılıp çözümlenmesi yani hakikate dönüş olarak açıklamıştır.O’na göre hakikat nurdur ve birdir.Allah’ı özünde görenler, hakikatı doğrudan doğruya idrak edenlerdir.Aranan hakikat ise o bizzat Hak’tır.Çünkü ‘O’ şahdamarımızdan daha yakındır bize.
-Bütün suretleri kabul ederek hale geldi kalbim benim/Ceylanların otlağına döndü,rahiplerin manastırına ,putların tapınağına, hacıların kabesine döndü kalbim/ Tevratın kutsal levhalarına ,Mukaddes Kur’an sayfalarına döndü kalbim / Hangi yöne yönelirse yönelsin aşk kervanları ,ben aşk dinini uyguluyorum / Dinimdir,imanımdır ,inanıyorum aşka…
Aşk ,ilahi bir hüviyettir Arabi’de,bütün varlıklara nüfuz eder,onları birbirine bağlar.İbadetlerin en yüksek derecesi ve hakikisidir.Bu hakiki aşk ,bütün aşkların sebebibidir.Kalpte aşk bulunmazsa eğer hiçbir ibadet yaradana olmaz.Aşk kusursuzdur ,ciddiyetsizlik insanın Allah katında mertebesini düşürür.O’nun aşkında ,aşık maşukunun hükmü altındadır.Gönlünü ve kalbini elegeçirmiştir Aşk Sultanı.Aşık gördüğü her surette sevgisinin suretini görür.
Biz aşktan sudur ettik
Aşk üzerine yaratıldık
Aşka doğru yöneldik
Aşka verdik gönlümüzü ( Risalet’ül Fütühat)
Yalnızca bir mutasavvıf değildi Ibn-i Arabi ,bıraktığı kitaplar Allah yolunda aşka düşenlerin rehberi olmuştur.
Halk haktır,aklın varsa
Hak halktır,gözün varsa ../
bu sözler için niceleri kafir dedi ona niceleri zındık.Ama Allah yolunda yürüyen nice alimler onun veliy-ul kamil olduğunu anlamıştır.O’nun ilmini anlamadan aleyhinde konuşmak helal değildir.Kendisi hakkında:
‘’Her asrın kendisiyle yüceldiği biri vardır.Gelecek asırların tümü içinse o benim.’’ Diyecek kadar manevi alemde nazı olan Veliyy’ul Ekber dir Arabi..Sezai Karakoç’un bir şiirde dediği gibi ; ‘’Yolları bir urgan gibi ayağına sarmış Muhyiddin.’’tam da öyle. Endülüsten ,Mısır’a ,Kudüs’ten ,Bağdat’a ,Mekke’den ,Anadolu topraklarına ve Şam’a kadar uzanan İslam coğrafyasının selamet çağrısının medarıdır.Sufilerin meclislerinde bulunan Arabi, bu toprakların ruhuyla seslenmiştir çağlar ötesine.Maruz kaldığı suçlamalar ve kendisine yapılan işkencelerden söz eder İbn-i Arabi : ‘’ Kabe’de İbrahim makamında uyurken ruhlar aleminden bir ses işittim.Bu ses bana şu mesajı getiriyordu,’’ İbrahim’in makamına sığın.Zira o çokca ah vah eden halim,selim biriydi.’’ O vakit işkence göreceğimi anlamıştım.’’
Beş yüze yakın eseri olduğunu rivayet eder Molla Cami. Bunların arasında en önemlileri 37 ciltten oluşan Fususu’l Hikem ve 30 yılda tamamladığı El-Futuhat’ül Mekkiye’dir.Yalnız tasavvuf alimi değil aynı zamanda tefsir,fıkıh,edebiyat,şiir ve tabiat bilimleri üzerine eserler de vermiştir.Felsefeyi tasavvufi bakış açısıyla ele almış, bu alanda daha da ileri giderek şunu belirtmiştir: ‘’Her şey tasavvufta vardır, fakat tasavvuf her şeyde yoktur’’ demiştir.O’nun tasavvuf yolu Kur-an ve Sünnet’ten geçer.Kur-an ve Sünnet’ten aldığı görünür anlamları ,emirleri,yasakları,öğretileri tam uyumlu bir derinlik anlayışıyla idrak etmiştir.O’nun tasavvuftaki derinlik anlayışı uzun ,zorlu bir nefis mücadelesinden geçer.O’nun derinlik anlayışında akıl,her şeyi idrak edemez ve acizdir.Fakat kalp, beşeri tüm konuları ve ilahi tüm sırları idrak edecek bir yapıdadır.Arabi der ki:
‘’ Allah’tan başkasını unut,zakir olursun….Zakir olan bir kimse her yerde zakirdir…Kalp ve lisanıyla Allah’ın zikrine devam edenlerin kalbine Allah ,zati ahadiyyetine karşi iştiyak nuru ilka eder.Gözü açılana ise haya gelir…Haya makamında fetih başlar.Fetih kalp gözünün tevkif-i rabbani ile açılmasıdır.Bu göz açıldı mıahlak,fazilet,doğruluk o kimse için asla değişmeyen ,değiştirilemeyen bir haslet olur,onsuz yaşayamaz…
Hakkı hak ile bulursun O’nun kelamında.Hakkı sadece kendinle ararsan kendinden başka bir şey bulamazsın.Sen Hak ile varsın ,senin Hakkı görmen ,Hakkın seni üzerine serdiği perdedir.
Kaynaklar
- Fusus’ül Hikem ,Muhyiddin İbn’ül Arabi
- Fütühat el Mekkiye,Muhyiddin İbn’ül Arabi
- Risalet’ül Fütühat ,Muhyiddin İbn’ül Arabi
- Muhyiddin İbn’ül Arabi’nin Tasavvuf Felsefesi, A.E.Afifi,
- Muhyiddin İbn’ül Arabi’nin Menkabeleri,Çeviren,Dr.Abdulkadir Şener,Dr.M.Rami Ayas
YORUMLAR
Ölümü yok oluş olarak niteleyenlerin aksine ,suretin parçalara ayrılıp çözümlenmesi yani hakikate dönüş olarak açıklamıştır.O’na göre hakikat nurdur ve birdir.Allah’ı özünde görenler, hakikatı doğrudan doğruya idrak edenlerdir.Aranan hakikat ise o bizzat Hak’tır.Çünkü ‘O’ şahdamarımızdan daha yakındır bize.
Ölümü güzelleştiren o güzel insanlar iyi ki gectiler bu kervandan aksi taktirde ölüm düşüncesiyle yaşayamazdık.Kaleminiz daim olsun.Donanımlı güzel bir biyografi tadında olmuş...