- 465 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Karşılık
Karşılık
Boyutları hatırlayalım;
Boyutsuzlukta, teklik, hiçlik ve sınırsız potansiyel var ve her şey hiçte saklı! Mahiyeti meçhul! 3. Boyutta tanışılan bildik zaman ve mekan yok; görecelilik de boyut da yok!
1. Boyutta, ikilik var; iki nokta yan yana ya da karşı karşıya bir boyut “Boy” oluşturuyor! Şuur var bu iki noktanın boyuta çıkması ile! Burada da 3. Boyutta tanışılan bildik zaman ve mekan yok, görecelilik “Ben” ile başlar!
2. Boyutta, boyut kazanmış noktaların “En” kazanması, en ve boy ile düzlem oluşturması. Burada da 3. Boyutta tanışılan bildik zaman ve mekan yok, görecelilik 1. Boyuta dair iki kat var (Karesi-sayının kendisiyle çarpımı, ikinci kuvveti-gibi)!
3. Boyutta, düzlemin “Yükseklik” hacim ve kütle kazanması ile bu kazanımla birlikte zaman ve mekanın başlaması var; görecelilik en üst safhada (Küpü-sayının 3. Kuvveti)!
4. Boyutta, 3. Boyuttaki işleyişin kayıtları var! Bu kayıtlar ahirde açılabilir. Yani işleyiş 4. boyutta kayda alınır! Zaman ve mekan diğer boyutlardaki haliyle yok 2. Boyuta benzer levha gibi; sayının dördüncü kuvveti gibi! “Hiperküp” şeklinde hayal edilebilir!
Bu boyutların tamamı hiçlikten yani boyutsuzluktan bakıldığında eş zamanlıdır!
Konumuz olan “Karşılık” 1. Boyutta tercih aşamasında başladı! “Ben” birinci boyutu temsil eder ve tercih yapabilir! Tercih de ikili bir yapıda olur, yani karşılık söz konusu!
Bu karşılıkların işleyişine kafa yoralım!
Bir noktanın, 1. Boyutta tercih ile tanışması 2. Bir noktayla birleştiğinde oluyor yani iki nokta, bir boyut ediniyor! İkilik de bu birleşmede saklı! Artı-eksi, iyi-kötü, eril, dişil gibi! “Zıtların cemi” olarak da tarif edilmiş! Aslında zıtlık sonradan çıkıyor; burasına dikkat! Yani iki aynı nokta bir boyut kazandığında “Zıtlık” çıkıyor! Boyut kazanmasa “Zıtlık” da olmayacak! Bu “Zıtlık” hiçlikten ayrılınca ortaya çıkıyor! Boyut kazanmanın var olmanın bedeli sanki!
2. Boyutta, bu kazanılmış zıtlıklardan bağımsız olamayan bir yazılım edinilir! Bunu “Ruh” gibi düşünelim. Canlı–cansız; şuurlu-şuursuz her boyut kazanmış şeyin bir ruhu, yazılımı vardır! Zaten canlılık ve şuurla, göreceyle 3. Boyutta tanışır! İkinci boyuttaki yazılım için bunlar henüz başlamamış; 3. Boyuttan bakınca! “Başlamamış” diye bir şey de aslen yok; hangi boyuttan bakıldığıyla alakalı; hiçlikten bakılır ise hepsi zamansızlıkta, eş zamanlı ama biz anlamak için zamanı kullanıyoruz!
3. Boyutta, 2. Boyutta yapılan yazılım “Zıtların cemi” şeklinde işler! “Ben” vardır, ruh vardır; görecelilik vardır, zıtlıklar vardır, zaman ve mekan vardır! Canlılık ve şuur vardır! Oyun sahası, mekan; oyunu süresi zaman!
3. Boyutlardaki karşılık nasıl işler?
Bir şeyin gözlenmesi karşılığa göreceli olacaktır! Uzayı gözleyenler, uzaydan yansıyan ışık ve Quantum parçacıkları optik veya elektronik sinyal şeklinde yakalayarak bu gözlemi yapar! Yani uzaya dair karşılık bir optik gözlemde bir ışıktır! Şeylerin maddelerin yaydığı ışık onun gözlem karşılığı olacaktır! Bu gözlemlerin ayrıntısını bilimsel olarak incelemek mümkün!
Sosyal alanda bir sosyal gözlemci, insan davranışlarını incelerken onların verdiği toplumsal karşılığı gözler, değerlendirir! Bir doktor, hastasının verdiği karşılığa göreceli olarak hastalığı belirler! Bu yönde yapılan tüm modern tetkikler ve modern araçlarla yapılan gözlemler hastanın bedeninin verdiği karşılığa dairdir!
Gece-gündüz, iyi-kötü, güzel çirkin bunlarda diğerine göreceli oluşur! Hiç gece olmasaydı veya hep gece olsaydı, gündüze de geceye de bir isim verilmez idi! Herkes aynı olsa idi güzel ve çirkin diye bir kavram olmaz idi! Herkes iyi olsa veya herkes kötü olsa, iyi veya kötü diye bir kavram bilinmezdi!
Karşılıklar gözlemlenerek, gözleme ve gözlemciye izafi sonuçlar çıkarılır!
İnsanlar arasında bu karşılıklı ilişkiye dair pek çok durum vardır! Erkek-dişi ilişkisi, efendi- köle ilişkisi; işçi-işveren ilişkisi! Bu ilişkilere dikkat! Birbirine ihtiyacı olan kişiler aslında bir amaca, ihtiyaca dair birleşiyor! Yukarıda hatırladınız mı 1. Boyutta iki nokta birleşince boyut kazanıyordu ve bunun sonucu bir “Zıtlık” devreye giriyordu! Aynen öyle bir durum bu birleşmelerden çıkar!
Erkek ve dişi birleşip bir “Aile” kurumu oluşturduğunda aralarındaki zıtlık da başlar! Tarafların kendine has özellikleri ve farklı istekleri “Karşılık” olarak çıkar! Bunu dengede tutmakla bu kurum yaşayabilir! Bu erkek ve dişinin farklı karşılık ve istekleri, topluma da “Kadın-erkek eşitliği!” mücadelesi şeklinde yansır! Yani cinsler arasında da karşılıklı bir denge kurulmak zorundadır! Kadın erkek ilişkisi kurumsallaşınca bu en küçük birim “Aile” daha geniş manada “Toplum” aralarında “Adalet ve eşitlik” konusu ortaya çıkıyor! Bazıları “Eşitlik” söylemini, bazıları da “Kadınların erkeklere emanet olduğu, eşit olmadığını” dile getirir! İkisi de birbirine emanet olsa “Denge” söz konusu!
Efendi-köle ilişkisini ele alalım; efendi “İtaat” ister köle “Özgürlük” ister! Burada da denge kurulur ise kurum devam eder, yoksa bildik kavgalar çıkar bu kavgalar “Irksal, dinsel (kendi içinde mezhepsel), ideolojik ve cinsel ayrım olabilir!” Eski zamandaki “Seçilmiş ırk” söylemi, bir ırkı “Efendi” ilan etmek! “Vaat edilmiş toprak ve fethi övülmüş stratejik yerler; “Kutsal” ilan edilen yerler” Bunun sebebi de stratejik yerleri almak ve bazı yerleri de insanlar arasında önemli hale getirmek! Devlet yapılanmasında eski dönemlerde hanedanlıklarda, baştaki egemen olan kral ya da benzeri olanlar, halkı kendi malı gibi görür, dilediği şekilde onlar üzerinde hüküm verirler; hatta “Tanrı’nın yeryüzündeki yansıması!” şeklinde kendilerini konumlandırırlar! Din adamları da halkın egemen olan kral ya da hanedana itaatini sağlamakla görevlidir! İnsanlar ise kuldur! Hükümdarlar, dilediği yere savaş açıp, dilediği insanları bu savaşta vazifelendirme yetkisine sahiptir! Devletin malı da yani hazinenin sahibi de baştaki kral ya da benzeri hanedandır! Burada da bir ikilik, doğal olarak gözlemlenir!
İşçi-işveren ilişkisinde de bu boyut kazanma “Zıtlık” olarak açığa çıkar! İşçi ve işveren, bir üretim yapmak için birleşmek zorundadır! Birleşmezler ise zaten bir “Boyut” ortaya çıkmaz, çelişki de olmaz ama üretim de olmaz! Üretmek için boyut kazandılar, yukarıdaki iki noktanın bir boyut kazanması ve bu kazanılan boyutun “Zıtlık” ile tanışması gibi. Zıtlık şöyle yansır; işçi, daha fazla ücret ve hak ister yani elinden gelse işe gitmeden maaşını almaya kadar bu istekleri teoride geniş tutar! İşveren ise en az parayla ve en fazla işi üretmek ister, elinden gelse işçiden üste para istemeye kadar teoride bu alanı geniş tutar! İşte üretimi bir boyut olarak düşünürsek, bu kazanılan boyutun “Zıtlık” bedeli de böyle oluyor! İzafi bir denge kurulduğunda üretim sağlanabiliyor!
Son tahlilde; boyut kazanan her şeyin bir bedeli, karşılığı var! “Çalışmadan kazanmak” isteğinin de dayanılmaz hafifliği var! Bunun için insanlar arasında, çalışmaksızın kazanmanın yolları düşünülmüş; eski zamanlardaki “İlah” ve devamındaki “Aracılar “ bu isteğe dair doğmuş ve günümüzde de devam ediyor! Ayrıntısına girmeye gerek yok! Allah, tüm boyutlardaki işleyişe hakim ve “Mutlak adalet!” gereği hükmediyor! Kimseye haksızlık da aslen edilmez; herkes, kendi tercihini yaşar! Bunun da ayrıntısını bilirsiniz! Yani “Olanda hayır var!”. “Evrensel eşit insan!” prensibine riayet edenler zaten başkalarının “Karşılığına”, hakkına uzanmaz! Böylece huzur içinde tüm boyutlarda güzelce yansır 4. Boyuta da güzel bir ahir, gelecek üretir!
Selametle,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.