- 586 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
KORE'DE BİR TÜRK OLMAK
Onca gani gönüllülüğüne rağmen ailesine onurunu ve şerefini miras bırakan gerçek aleme kollarımda göç eden rahmetli muhterem babam ve hayatta olmayan tüm babaların ruhları şad olsun.Hayatta olan eli öpülesi babalara huzur dolu uzun ömürler dilerim.
***
İlk kez bir otobiyografi kaleme alacaktım. Şişli’de çok eski bir apartmanın kapısında derin bir soluk alıp parmağımı zilin üstünde bir süre beklettikten sonra basım zile.
Bu kişi oldukça özel renkli ve bilinen biriydi.
Daire kapısı açıktı. Beni beklediği belliydi.
Salona geçtik birlikte. İçeri giren evin hizmetkarı genç bayan ne içmek istediğimizi sorup ardından her ikimize de aynı türden içecekleri bırakıp kapıyı çekip çıktı.
“Parkinson hastasıyım. Hastalığın semptomları istediğim gibi çalışmamı zorlaştırdı. Siz artık derleyip toparlarsınız bunları.” deyip uzattığı kağıt tomarından evvel ona baka kaldım öylece.
Karşımda fevkalade zeki dikkatli feleğin çemberinden geçmiş insan sarrafı ve centilmen bir adam vardı.
Pistlerde yıllarca kendine rakip tanımayan bu iflah olmaz romantiğe hastalığın vız geleceği aşikardı.
Şu var ki o kocaman kağıt tomarında okunabilir beş on cümle bulmak bile olanaksızdı. Tomarı kendisine geri iade ettim nazik bir tavırla. Anlatmak istediklerini bana sözlü olarak anlatması koşulunda anlaştık. Bu seçenek bile işimi kolaylaştırmadı.
Sıra vatani görevimi yapmaya gelmişti. Yedek subay olarak yapacağım askerliğe ilk adımımı Ankara’da atacaktım.
Oysa ben, günü geldiğinde birliğime teslim olmak yerine, sevgilim Alev’in, beni alev alev yakan aşkına teslim olmayı göze alacak kadar iflah olmaz bir aşk tutkunu olduğumun farkında bile değildim!
Aklımı başıma toplayıp bir iki gün sonra geri dönmüş olsaydım bir sorunu yaşamayacağımı sonradan öğrendim. Ama ben Oldu olacak deyip teslim olmayı uzattıkça uzatmıştım.
Daha sonra 5400 asker içinde yoklama kaçağı olduğumun tespiti için kendi isteğimle bölüğüme müracaat ettim. Ve bu girişimim benim lehimde gelişti
Askerlik kaydıma da şu sözlerle işlendi: “ … numara ile kayıtlı asker firar ettiği bölüğüne bu gün dönmüştür. Hakkında yüz kızartıcı bir durum bulunmadığından serbest mahkeme edilmesine karar verilmiştir.”
Ve beni mahkemeye sevk ettiler. Savcı 6 ay hapsimi istedi. Ben, elimde müşevveş denilen bir hastalığımın bulunduğuna dair Lapaix Hastanesinden verilen raporla mahkemeye çıktım. Bu arada kendi kendimi ihbar etmiş olmam ve diğer iyileştirmeler de göz önüne alındı. Ve böylelikle ben 37 güne inen askeri bir cezaya çarptırılmış oldum.
DELİLER KOĞUŞUNDAYIM
Bu defa sağlık durumumun tam olarak saptanması için askeri hastaneye sevk edildim. Fakat dosyamın hastanenin psikiyatri bölümü yerine yanlışlıkla akıl hastalıkları bölümüne verilmiş olmasından dolayı, beni ciddi akıl hastalarının bulunduğu çevresi demirli kafese tıktılar yaka paça.
Bir ara içlerinden biri ayakkabılarımı gözüne kestirmişti ki, demir kapı açıldı ve bir er yemeklerle içeriye girdi. Ben de aklımı kaçıracağıma elime geçen bu fırsatı kaçırmadım. Ve o hengame arasında arkama bakmadan sıvıştım oradan hemen.
Koridorda çarpıştığım kişinin bir doktor olduğunu anladığımda uçtum sevinçten.
Yapılan yanlışlığı anlattım heyecanla..Binbaşı rütbesiyle görev yapan doktor, şeker mi şeker biriydi şansıma.. Dinledi beni. Ve hemen derli toplu özel bir kovuşa sağladı naklimi. Daha sonraları da kollayıp gözetti beni. Sağ olsun.
Sigmund FREUD’dan kitap çevirileri yapmamı istedi.
Çevirileri tamamlamamın ardından hastaneye veda ettim delice bir sevinçle.
“Akıl hastanesinde yaşanacak bir günün, ceza evinde geçen yüz güne bedel olduğunu” anladım dehşetle..
KORE’YE GÖNÜLLÜ GİDİYORUM
Hastanede tamamladığım 37 günlük cezamın ardından Ankara’daki birliğime merhaba demeden elveda” dedim.
Çünkü o tarihlerde Kuzey-Güney KORE SAVAŞI başlamıştı.Ve bana da Kore yolu görünmüşe benziyordu.
Kore’ye gidecekler arasından çekilen kurada, İngilizce bilen 30 tercüman asker içinde ben de vardım çünkü.
Bunu duyduğum ilk anda biraz heyecanlanıp telaşlandığımdan olsa gerek ağzımdan şu cümleler döküldü birden.
“Binbaşım. Kore’ye gitmem şart mı? Gitmezsem ne olur?” dedim.
“Sana öyle bir görev verirler ki, gitmediğine pişman olursun. Ya Rus sınırında daimi araştırmaya talim edersin, ya da doğunun manzarasında kaybolur gidersin!” dedi.
Kararım kesinindi. Ben Kore’ye gidecektim Hem de gönüllü olarak!
KORE’ DE BİR TÜRK OLMAK
Her savaşın yaptığı tahribatın acı yüzü burada da kendini gösteriyordu acımasızca.
South Star (Kuzey Yıldızı) amblemli üniformamız Amerikalıların gönderdiği Savaş artığı dedikleri kullanılmış şeylerdi. Bazılarımızın bedenine tam uymadıklarından dolayı komik ve sıkıntılı durumlar çıkıyordu ortaya zaman zaman.
Bir süre sonra kendimce haklı bulduğum bazı taleplerimi üstlerime naklettim.Sesli bir yanıt alamadım o gün. Ama kısa bir zaman sonra yeni ve bedenimize uygun üniformalar sırtımızdaydı cevap olarak.
Uzun zamandır ailemle haberleşemiyordum. Hem bu sıkıntımı, hem de terfiimin gerekliliğine inandığımı belirttiğim bir istida sundum bu kez de Niyazi Paşaya.
İstidamın Paşa tarafından kabul görmemesinin ardından başka çareler araştırmaya başladım. Arkadaşımın babası İlhan Sarvan, Genel Kurmay Başkanıydı o sıralar.. Ona ulaşmayı başardım..
Karşılığında, başkanlığın amblemini taşıyan parlak zarflı resmi mektubun Niyazi Paşa’nın eline ulaştığını, beni çadırına çağırıp bir baba şefkatiyle kanatlarının altına alıp sohbetler etmesinden anladım.
Türkiye‘ye uğurlandığımız gün, bütün üstlerimiz geminin küpeştesinde hepimizle tek tek vedalaştılar. Beni özel bir ilgiyle kucaklayan Niyazi Paşa’yla duygulu vedalaşmamızın ardından gemimiz rotasını İzmir’e doğru çevirdi...
Kapak dizaynı dahil olmak üzere her şeyiyle naçizane bizzat igilendiğim 280 sayfalık Kitabı kendisine teslim ettiğim anda duyduğu sonsuz sevinci unutmam ne mümkün.
Gözleri dolu dolu beni uğurlarken uzattığı beyaz zarfı ısrarla ret etmeme karşın “beni çok üzersiniz” sözleri üzerine utana sıkıla aldım.
Zaman zaman telefonlaştık. Dokuz ay sonra Mayıslardan bir Mayıs sabahı açtığım telefona zarif eşi çok üzgün bir sesle cevap verdi. Sevgili eşini ve kızının değerli babasını kaybetmişlerdi…
Hakkınızı helal edin güzel ve asil insan. Bu kitapta yaşayacaksınız gönlünüzce her daim…
YORUMLAR
Aslında,
bu hikaye için yazılacak çok şey var.
Bizimle ilgisi olmayan bir savaşta yer almak...
Hem de istemeden...
Başkalarının vatanı, toprağı, milleti için can vermek.
Oralarda ölenler şehit mertebesine eriştiler mi bilemiyorum?
Kalanlar da gazi tabi ki... Gerçi ''Kore Gazisi'' ünvanını ve maşını kazandılar sonunda.
Demek olunuyormuş.
Ve,
silah arkadaşlarını bırakıp kaçmak...
Düşünülmesi, sorgulanması gereken bir konu.
Çok güzel sunulmuş yazı.
Tanımış gibi olduk kahramanımızı.
Kuşkusuz ki çok acı verir. Ne yazık ki bu acıların ortasında dönüp duruyor dünya. Savaşı bire bir yaşayanlar bile anlatmakta aciz kalırken..
Ben yalnızca çok renkli çok deneyimli ilginç bir yaşamı olmuş birinin derleyip toparlayıp kitaplaştırdığım anılarını okudukça "sanki yanımdaymışsınız gibi yazmışsınız" sözleri beni, elinden düşürmediğini söylediği kitabın da onu ne kadar mutlu edip sevindirdiğini gördüm. Bu vesile ile askerliğin erkek görevi olduğunu düşünüp şahsında tüm babalara bir selam yollamak istedim.
Sevgi selam ve güzelliklerle dolu bir yaşam dileklerimle..
Bir savaşın anılarını duymak , bir savaşı yazmak ve ardındaki yıkıma şahit olmak bana ağır geliyor. Hayatımda savaş filmlerine, savaş kitaplarına henüz yer vermedim. Lakin birilerinin zafer çığlığı mutlaka birilerinin acısıdır .... Tek barış ve sadece sevgi, hep sevgi diliyorum dünyaya !
Tabi gerçekleride göz ardı etmeden ...
Sevgiler ...
DEVRİM DENİZERİ
Ben yalnızca çok renkli çok deneyimli ilginç bir yaşamı olmuş birinin derleyip toparlayıp kitaplaştırdığım anılarını okudukça "sanki yanımdaymışsınız gibi yazmışsınız" sözleri beni, elinden düşürmediğini söylediği kitabın da onu ne kadar mutlu edip sevindirdiğini gördüm. Bu vesile ile askerliğin erkek görevi olduğunu düşünüp şahsında tüm babalara bir selam yollamak istedim.
Sevgi selam ve güzelliklerle dolu bir yaşam dileklerimle..
DEVRİM DENİZERİ
Bu kitaba gelince bu kısa bölüm yalnızca Kore anılarıydı. Daha öylesine renkler ve olaylar sığdırmıştı ki hayatına hiç sormayın..
Aslında tam bir Lüküs Hayat benzeriydi yaşadıkları...
Sonu oldukça fukaralıkla biten...
Yine de asalet başka şey..Kol kırılır yen içinde kalır örneği..
Varolun Ustam...
DEVRİM DENİZERİ
Kore savaşına katılanlara ve gazilerine rastlamıştım. Yaşananları kendi ağızlarından dinlemem mümkün olmamıştı.
Bu kitaba gelince bu kısa bölüm yalnızca Kore anılarıydı. Daha öylesine renkler ve olaylar sığdırmıştı ki hayatına hiç sormayın..
Aslında tam bir Lüküs Hayat benzeriydi yaşadıkları...
Sonu oldukça fukaralıkla biten...
Yine de asalet başka şey..Kol kırılır yen içinde kalır örneği..
Varolun Ustam...