- 462 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Quantum Fizikteki “Çifte Yarık Deneyinden” Çıkarımlar
Quantum Fizikteki “Çifte Yarık Deneyinden” Çıkarımlar
Deneyi Hatırlayalım: Bir duyarlı levha önüne bir engel konuyor ve engelde dikine bir yarık aralık var! Bu levhaya doğru atılan cisimler (bilye veya top olabilir); bu yarıktan geçenler arka levhada bir çizgi oluşturuyor! Bunu su dalgalarıyla yapınca da tek yarık olduğunda yine bir çizgi söz konusu! Bunu iki yarık yan yana olarak deneyince top ve bilye ile arka planda iki çizgi oluşuyor! Çift yarıkta su dalgaları ile denendiğinde arka planda bir girişme modeli oluşuyor bu iki çizgi değil de daha fazla çizgi! Dalgalar yarıktan geçtikten sonra birbirleriyle kesişiyor ve arka plana girişme modeli yansıyor! Bu ışık ile denendiğinde (Işık, hem dalga hem tanecik gibi davranıyor) yani ışığı çift yarıktan yansıtınca girişim modeli oluşuyor eğer gözlem yapılır ise gözleme dayalı bir etki oluşuyor ve ışık tanecik gibi davranıyor. Özeti bu; yani Quantum alan, gözleme dayalı işliyor! Quantum alanda teorik olarak bilinen en küçük parça “Sicim” buna “Zerre” diyebiliriz ama zerrenin bilinmeyen çok yönünün olduğunu unutmayalım! Aslında zerreyi anlamak, evrenin tamamını anlamakla mümkün! Ne de olsa bir zerre evrenin tüm özelliklerini potansiyel olarak taşıyor! Evreni anlamak nasıl zor ise zerreyi anlamak da aynı ölçüde zor olacaktır!
Evrendeki kurallar, küçükte ve büyükte aynı işler! “Zerre küllün aynısıdır, aynasıdır!” şeklinde! Bir sicim aslında evrenin aynısı ya da aynasıdır! Yani boyut kazanmış bir çizgi çember olmak durumunda! Çemberin özelliklerine bakalım kapalı bir şekil ama genişleyebilir durgun suya atılan bir bilyenin oluşturduğu dalganın büyüyerek genişlemesi gibi!
“Bir zerrede evren saklı” demek yanlış olmaz! Çünkü bir zerre, evrendeki her hali potansiyel olarak barındırabilir! O halde bir zerre gözleme dayalı işliyor ise evren de gözleme dayalı işliyor demektir! Gözlemci yani şuur, nasıl gözler ise o gözleme dayalı sonuçlar da o gözlemciye yansır! Şuur ile evreni şuur sahibi olan kendine göreceli etkiler! Tüm şuurlu etki “Kendinden, kendine” şeklinde yansır! Bu durumda kendi yani “Ben” evreni nasıl gözler ise ona göreceli yansımalarıyla ilişkilendirir kendini. Sınırlar ise sınırlı, sınırsız olarak düşünür ise sınırsız bir etki söz konusu! Aslında “Ben” ne gözlerse onu şuur haline getirir! Burada “İyi-kötü” de tamamen şuurun oluşmasında “Ben” göreceliliğindedir!
Evrende muhtemel olan sınırsız potansiyel olasılık gözlenmeyi bekliyor! Bu olasılıkları, hiçlikten potansiyel olarak var etmek gibi bir şey bu! Ne gözlenirse o şuur olarak işleyecek! Muhtemel olan her şey gözlemlenebilir gözlemlenen de şuur olur! Demek sınır aslen yok ama gözlendiğinde otomatik olarak kendiliğinden bir sınır koyulur! Bunu bir örnekle açıklamak gerek. Mesela; parkta cıvıl cıvıl kuşlar ötüşüyor ve çocuklar neşe içinde oynuyor bu durumu bir gözlemci fotoğraflamak istediğinde o fotoğraf karesi o anı sabitler yani potansiyel sınırsız anlar bir ana göreceli olarak sınırlanır! İşte insan da evrendeki sınırsız alanda bu şekilde gözlemlediği her anı fotoğraflayarak sınırlıyor, sınırladığı her şey onun bilinci oluyor! Toparlarsam; insan bilinç edinirken ister istemez sınırsız ana kaynaktan sınırlayarak çekim yapıyor! Bu sınırsız alana dair inancı ise onun sınırsız alanıdır! Bilinci ise sınırladıklarıdır! İnsanın inandıkları şeyler, sınırsız bir alana dair olacak; bilinç edindikleri ise sınırlı olmak zorunda. Bu inanç ile bilinç arasındaki açık da kapandıkça bilinç, inanca doğru yaklaşabilir ama tam kapsam bu boyutta söz konusu değil!
Quantum alanda şuur, tercihle göreceli olarak bir alanı çökertir! Bu çökertme potansiyelde hiçlikte sınırsız olasılıklardan olabilir! Hiçe sahip olan bütüne de sahip! Hep hiç de aynı anlama gelecek! Tercihler ise sınırlamalarla vücut bulabilir! Yani tercih aslında sınırlamadır! Sınırsız alandan yapılan sınırlı tercih gibi. Tercihleri sınırlamamak ise sadece inanmakla olabilir! İnanmak, birilerine ya da bir kutsal öğretiye olandan başka düşünelim; kişinin kendi potansiyel tercih alanının sınırsızlığına dair olacak!
Bu gözleme dayalı etki, evreni de etkiler! Eğer şuur çok ileri gider ise etki daha fazla olur! Tüm işleyiş, şuura bakıyor! Neyi gözlersen onu şuur edinirsin. Neyi şuur edinirsen onu işlersin! Bu da gözlemciye izafi göreceli olur! Yani kişi kendi gözlemi ya da şuuru ile başkalarını sınırlama hakkına sahip değildir! “Evrensel eşit insan” hakikati buna dairdir! Tüm insanların bir gözlem hakkı ve bu gözlemin izafi bir değeri vardır! Yani kimsenin gözlemi, diğerinin gözleminden daha kıymetli sayılamaz potansiyel olarak! Çünkü gözlenen potansiyel alan aynı alan ve o alanda ne var ise potansiyel olarak gözlenen de o dur. O halde o alanın sahibi de gözlemcinin ta kendisidir! İkilik yok! Gözlemcinin gözlemine sunulan alan tektir aslında gözlem de tektir ama bir bütün olarak tektir! Başka başka açılardan aynı şey gözlenecek çünkü! Ya da gözleniyor ise potansiyel olarak bir değeri olduğundandır! “Benim gözlemim, senin gözleminden üstün ve senin gözlemini döver!” anlayışıdır, günümüze değin yapılan savaş ve kavgaların kaynağı!
Selametle,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Üstadım, bu bölüm çok daha açık, sarih, anlaşılır olmuş...
Ne var ki/ buna rağmen, kendi gözleminin sınırlılığının bilincinde olan özneler, 'iradi' olma noktasında bu durumu hep göz önünde bulundurmak zorundalarken, sınırlılığın illüzyonundan çoğu kendini uzak tutamıyor...
O zaman da, üleşim halindeki diğer canlıların seviyesine iniyorlar ve bu durumu da 'sosyal darvinizm' sisteminin parametrelerine kadar hazmediyorlar...
O zaman da toplum sürüleşiyor ; "Ete kemiğe büründüm/Yunus diye göründüm" hikmetinden ne sual dersen et sonra...
Selam ve saygılarımla.