- 1391 Okunma
- 11 Yorum
- 4 Beğeni
ÇOCUK GELİN...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sahip olduğu bir inanç ve irdenesi o güven duygusu mesken tutmuştu varlığını. Yadsınası ve yadırganası yalnızlığının sıradanlığında, sükûnetin doruklarında ve yıldızların çok çok ötesinde sayısız izlek ile donatılmış ıssızlığında yutkundu son defa.
Hitap edilesi hiçbir yanı kalmamıştı artık o koruk düşlerinin. Düş olmaktan çıkmıştı çoğu ve ne çok insan düşmüştü yakasından. İki yakasını bir araya getiremediği o günden ibaretti aslında tüm döngü.
Önce anası gitmişti. Anne varlığıyla eşleşen ve hiç görmediği o çocuk kadın. Ve kala kalmıştı bir dolu üzünç eşliğinde ne çok haksızlık maruz kaldığı…
Genç irisi bir kadındı anası. On üçünde kocaya varmış, on beşinde anne olmuş ve…
Ne niteliği önemliydi yaşadığı hayatın ne de niceliği. Hep farkındalık taşımıştı kendini bildi bileli.
Yoz dürtülerle çıkmıştı bir kez yola. Yol bildiği o adam, erkek bellediği ve dişiliğini pekiştiren nihayetinde hayallerini öldüren…
Sır idi aslında o dört duvar arasında neyse yaşanan.
İlk geceden itibaren korkmuş ve korkutulmuştu Hafize Kadın.
Pembe düşleri koyultulmuş, genç kızlığı ve çocukluğu çalınmış ve bakir ruhuna kerelerce tecavüz edilmişti eşlik ederken bedeni.
Paylardı kendini her gece. Savsaklardı kocasını önce ve teslim olurdu eninde sonunda ne de olsa kaderin tecellisi idi tüm olup biten.
Tek tesellisi idi oysa oyuncak bebekleri kadınlıktan sıtkı sıyrılmış Hafize’nin. Küçük bir kız çocuğunun engin düşleri sığlığında yaşadığı o garip ve sıra dışı hayatın, kıskacında kaderin ve sağdıcı iken hüzün her daim…
Çocuk bellemişti kendini kısaca çocuk gelin.
Kadın belleyememişti oysa o çirkin anların anlatısında izdüşümü her gece bitiminin.
Mahremiyeti kıstırılmış, namahrem düşleri kirletilmiş ve hayalleri çalınmıştı o saklanmaya çalışırken izbelere.
Kifayetsizliği idi derinden yaralayan. Güzelliğiydi baş döndürücü ve yalnızlığıydı o dev adamın kollarında teslim düştüğü.
Sığdı kocası ama engin gönlüyle deryaydı güzeller güzeli Hafize.
Tırsak bir adamdı kocası lakin panter kesilirdi genç kadının yanında.
Sıradandı hayatı tüm çocuk gelinler gibi ve sır dolu ve kıyısında hüznün.
Çelimsiz bacakları titrerdi, çırpı kolları morarırdı her karşı geldiğinde ve ela gözleri kan çanağına dönerdi adam yatakta sırtını döndükten sonra. Oysa yasaktı ağlaması, haram kılmışlardı ona gözyaşlarını. Ele vermemeliydi yaşadığı ıstırabı.
Iraktı arkadaşlarından ve gariban ailesinden. Sır tutmaz diye salmazdı kocası. Dört duvarda geçerdi ömrü. Ömür bildiği o yirmi metrekarelik evde.
Depreştikçe depreşti yarası hele ki iki kez düşük yaptıktan sonra.
Adı çıkmıştı Hafize’nin bir kez köy ahalisince. Bıyık burkardı köyün erkekleri her gördüklerinde kuyudan su taşırken.
Lanetliye çıkmıştı adı kara gözlü ebe’nin veryansıyla.
Üstüne alınmazdı kocası ve dövdükçe döverdi Hafize’yi.
‘’Seni karı belledim, ey kifayetsiz kadın. Demedim mi ben sana dikkatli olacaksın diye.’’
Çocuk gelinin ne suçu vardı ki oysa. Gelişmemiş vücudu ve çocuk bellerken ruhu küçük kadını, nasıl beklerlerdi ondan çocuk doğurmasını?
Derken ikiledi düşüklerini kadın. İllet oldukça kocası daha da çıktı yoldan. Dur durak bilmeden saydı sövdü.
Ve mucize eseri yeniden gebe kaldı kadın. Bu sefer temkinliydi. Kara gözlü ebenin talimatlarına harfiyen uydu. Çıkmadı dokuz ay boyunca yataktan. İzzeti ikramda bulundu kocası o süre zarfında.
Sevecendi sözüm ona. Ilımandı bakışları ve sözlerini söylerken bal damlıyordu adeta ağzından, lafın gelişi.
Dokuz ayı tamamlamamıştı ki sancısı tuttu kadının gecenin kör vakti. Yetişti kara gözlü Ebe. Sular kaynatıldı. Bir ihtimam bir ihtimam ki… Derken göründü bebeğin başı. Erkekti bebek lakin ölü doğmuştu. İkincisi geldi peşi sıra. Gök mavisi gözleriyle nur topu gibi bir kız çocuğu.
Yorgun düşmüştü kadının vücudu. Ruhu hepten yorgundu ve geçti kendinden. Düştü başı yana.
Bebek ağlıyordu anası bellediği ebenin kollarında.
Hafize hala baygındı. Kocası kızgındı oysa.
‘’Eh, be kadın’’ diye hayıflanıyordu durduk yerde.
‘’Mademki erkek bebeydi karnında taşıdığın ne diye kollamadın oğlumu. Eh, be destursuz kadın, ne olurdu kız öleydi de erkek bebe açsaydı gözlerini dünyaya…’’
Lakin ne gelirdi elden bu saatten sonra. Baygın kadın farkında bile değildi tüm olup bitenin.
Kara gözlü Ebe tamamlamıştı vazifesini ne var ki kadın hala gelememişti kendine.
Yüklüce para koydu adam, ebenin cebine.
‘’Git gayrı’’ dedi ebeye. Sabaha kalmaz uyanır analık.
‘’Ama ama…’’dedi ebe.
‘’Kes’’ dedim sana.’’Sen yapacağını yaptın. Gerisi Allah kerim.’’
Ebenin gidişinin ardından komşu kadınlar da tuttular evlerinin yolunu.
Gök gözlü kız sakince yatıyordu yer döşeğinde anasının onu kucaklamasını beklerken melun mahzun.
Bir kez bile anasının kokusunu içine çekmemişti. Bir kez bile kollarına almamıştı Hafize yavrusunu. Asla da alamayacaktı ne yazık ki.
İki damla yaş süzüldü gözlerinden Çakır Emine’nin tüm olup biteni düşünürken. Bir kez dahi görmediği anacığının mezarının başında ve anasının anne olduğu yaştaydı küçük kız ama babasının gözünde gelinlik kız.
Bildiği tüm duaları okudu bir yandan mezar taşını okşarken anası bellediği.
Aynı akıbeti yaşamak istemiyordu anasıgil gibi.
Çocuktu ve çocuk kalmalıydı. Kadınlığa uzanan yola daha çok vardı.
Son kez dokundu mezar taşına.
‘’Anam, talihsiz anam’’ diye fısıldadı usulca.
‘’Nolur dualarını esirgeme benden. Benim dualarım hep seninle ve sevgim de hep seninle. Buluşacağımız gün doya doya hasret gidereceğiz seninle. Gitmeliyim buralardan ve ev bildiğim o cehennemden uzaklaşmalıyım. Düşlerimi çalmalarına izin veremem ana ve unutma senin düşlerin de bende saklı. İkimiz için yaşayacağım ve yaşatacağım seni ve düşlerimizi. Rahat uyu sen.’’
YORUMLAR
‘’Kes’’ dedim sana.’’Sen yapacağını yaptın. Gerisi Allah kerim.’’
Adam ebeyi savarken Allah kerim diyor da bebeğin kız olmasına Allah kerim demiyor, diyemiyor, şu paradoksa bakın hele siz. Kim bilir eğer erkek bebek ölü doğmayıp dünyaya gelseydi, adamın o coşkusundan belki karısı da nasiplenirdi.
Kuşkusuz hazin ve dokunaklı bir öykü yazmışsınız, hüzne sevk ettiniz bizleri.
Maalesef toplumda cehalet dağ boyu. Bazı ailelerde ard arda kız çocuk veren kadınlar erkek çocuk verene kadar ya da vereceğim diye helak oluyorlar, yaşasalar bile.
Güne düşen yüreği, emeği, kalemi kutlarım.
Gülüm Çamlısoy
Ruhlarımız dolu ve zihinlerimiz çözüm arayışında bir o kadar bilinç altı kıvranmakta.
Üç beş olaya tanık oluyoruz medya sayesinde kim bilir ne yaşanmışlıklar var bihaber olduğumuz. İşin ilginç yanı değerli yazarım haberdar oluyoruz olmasına da kimse, bir Allahın kulu kılını kıpırdatmıyor.
Elimde bir sihirli değnek olmasını o kadar çok isterdim ki.
Çok çok teşekkür ederim.
Duyarlı yüreğiniz dert görmesin.
Selam ve saygılarımla gönül dolusu...
Sağlıcakla kalın değerli kalem dostum.
O kadar içten ve dokunaklı anlatmışınız ki, içim sızladı . Toplumumuzun kanayan bu yarasına dur diyecek çıkacak mı. Sevgilerimle.
Gülüm Çamlısoy
Çocuklarımızın hayatını çalma hakkına sahip değiliz.
Çok çok teşekkür ederim değerli şairem eşlik ettiğiniz için.
Duyarlı yüreğiniz dert görmesin.
Sevgilerimle yürek dolusu...
Defalarca yazılsada,hep yazılsın.. Belki bir gün değişir ümidiyle,yazan kaleminize ve yüreğinize sağlık,saygılar.
Gülüm Çamlısoy
İnşallah İnşallah...
Çok teşekkür ederim değerli kalem dostum. Var olun.
Selamlar, saygılar...
BU KADAR DOKUNAKLI BU KADAR İÇTEN SANKİ YAŞAMIŞ GİBİ KALEMİNDEN GELEN.NE GÜZEL BİR ANLATIŞ TA..YÜREĞİME İŞLEYEN .KALEMİN HEP YAZSIN.SEVGİYLE KAL..ÇOKTAN HAKETMİŞ BU YAZI ÖDÜLÜ HEMEN ERKENDEN...SEVGİLER...
Semiray Emre tarafından 6/13/2015 3:15:41 PM zamanında düzenlenmiştir.
Semiray Emre tarafından 6/13/2015 3:16:17 PM zamanında düzenlenmiştir.
Gülüm Çamlısoy
Selam ve saygılarımla efendim...
Müslüman coğrafyalarda çocuk yaşta evlilik, gelenekseldir hatta çocukların 12-13 yaşlarında yani erginlik çağlarına geldiği gibi evlendirilmesi zorunluğu kılınmıştır. Gelişmemiş ülkelerde kadını bir eşya gibi görürler. Bu geri kalmış ülkelrede kadının adı bile yoktur; olmadığı gibi sevgili Yekta arkadaşımızın dediği gibi :
"Düşünün ki, o kültürün bir ezgisinde, bir halk türküsünde "On beş yaşında da Nazife de hanıma doyum olur mu?" diye soruluyor; bu ezgi 'resmi repertuvarlarda' coşku verici bir kategoriye sahip oluyor ve çalınıp söylenirken, 'toplu bir trans hali'nde eşlik ediliyor, alkışlanıyor..."
Töre ve töre avcıların kendilerine asla uygun görmedikleri bu çağdışı töreyi başkasına uygulamaktan da çekinmezler.
Örneğin bu fetvayı veren veya töreyi dayatan hacı, hoca ve şehylerin hiç bir zaman çocuklarını küçük yaşta evlendirildiği görülmemiştir bu 1, bunlar asla zekat, sadaka vermemiştir belki dokunulmazlıktan dolayı 2, Bunlar asla çocukları baba yaşı evliliği yapılmamıştır, berdel, kan davası evlilik, kan temzileme evliliği, gönül hatrı evliliği görülmemiştir3, beşik kertmesi evliliği de yoktur...
Buralarda halkı eğip büken vbu zatlar töreyi mukkades görürüken kendilerine asla uygulamamıştır. demek bu bilinçli yapılan eylemlerdir, faaliyetlerdir.
Sevili Güllüm'ün dediği " Değerlerin gerçek manada yitirildiği bir süreçten geçiyoruz ve herkes payını almakta ama en çok çocuklara oluyor ki irdelenesi ne çok yanlış var."
Bu süreç zaten eskiden beri vardır fakat diğer insani değerler boyutları erezyona uğradığı aşikardır ama bu yanlış evlilikler, kadına bakış açıları eskiden beri vardır; erkek, para egemen toplumlarda kadın hep ezilmiştir bir o kadar da çocuklar...
son olarak şunları ekleyerek: Benim mutluluğumu kiraya verilerek mi? Baskılara , dayatmalara göz yumarak mı? Törelere boyun eğerek mi? Cenneti bulacakmışım! Ben cehennemi şimdiden yaşıyorum dediklerinizi kabul ederek!
Özelikle ülkemizin kanayan yaralarından biri olan çocuk evlilikleri hala yürek yakmaya devam etmektedir....
Güne gelen eseri ve yüreği kutluyorum
Selamlarımla
Deman Ronahi tarafından 6/13/2015 11:25:45 AM zamanında düzenlenmiştir.
Gülüm Çamlısoy
Akla zarar bir uygulama.
Seneler evvel yaşadığım bir olay geldi aklıma hatta bir hikayeme konu olmuştu. İlkokulda okuyordum ve ya ikinci ya üçüncü sınıftaydım ki sınıf arkadaşlarımdan birinin kaydı alındı durduk yerde. Susam idi arkadaşımın ismi. Nasıl nasıl severdim. Yaşça büyüktü bizden ve yazımdaki Hafize gibi genç irisi bir kız çocuğuydu. Biz anlam veremedik daha on on bir yaşındayız. Sınıf öğretmenimiz sakladı bizden. derken tesadüf eseri öğrendik: Susam'ı ailesi evlendirmişti.
Yaşadıkça insan nelere şahit oluyor ki çocuk gelinlerin yaşadıklarını duyumsamak bile canımı çok çok yakıyor.
Düşünsenize ufacık kız çocukları. İnsan saçını okşamaya dahi kıyamaz.Hepsi birer melek ve nasıl nasıl çaresiz...
Bu hikayeyi yazmak inanın ki aklımda yoktu demek ki bilinç altım çok çok dolmuş ve çok yorgun zihnim.
Çok ama çok teşekkür ederim sevgili arkadaşım.
Sonsuz selamlarımla...
Sizleri sayfamda görmek adına mutluyum.
Umarım daha mutlu hikayelerde buluşuruz diğer sefer.
DemAN
Gülüm Çamlısoy
Akla zarar. Çok çok yazık.
Kurban verilen ne çok çocuk. Adı çocuk ama zihinlerinde neye tekabül ediyorsa harcanan hayatlar...Tüyler ürpertici. nasıl nasıl duyarsız insanlar olduk.
Bu konu ve benzeri pek çok yılgınlık yüklü konu. Binlerce sayfa yazsak yetmez neye derman olabiliriz ki...
İlk etapta anne babalara iş düşüyor. Bilinçli olmak zorundalar ve duyarlı.
Eğitim, bilinç ve gönül gözü ve hassasiyet...
Keşke keşke bir şeyler yapabilsem yapabilsek keşke...
Düşünün ki, o kültürün bir ezgisinde, bir halk türküsünde "On beş yaşında da Nazife de hanıma doyum olur mu?" diye soruluyor; bu ezgi 'resmi repertuvarlarda' coşku verici bir kategoriye sahip oluyor ve çalınıp söylenirken, 'toplu bir trans hali'nde eşlik ediliyor, alkışlanıyor...
[Popülizmin ne anlama gelebileceğini buradan başlayarak da sorgulayabiliriz...]
On üç yaşında evlendirildiğini söyleyen, mutlu mesut 'sanatçı hanımın' nasıl algıya yol açabileceğini de ihmal etmeden soralım...
O kızın babası olacak Recep İvedik'i yuhlarken, kadını çoğunlukla cinsel bir obje gibi resmeden, 'modern zaman' ile özdeş görülmeyi koşullayan medyanın 'toplum mühendisliği' amacını da göz önünde bulunduralım...
Kimin eli kimin cebinde mi derler, öyle bir laf var ya...
Saygılarımla...
Gülüm Çamlısoy
Ne yazık ki sorumsuzluk örneği pek çok yaşantı bir övünçmüşcesine gözler önüne serilmekte.
Örnekleri çoğaltmak çok mümkün.
Değerlerin gerçek manada yitirildiği bir süreçten geçiyoruz ve herkes payını almakta ama en çok çocuklara oluyor ki irdelenesi ne çok yanlış var.
Sizin de zikrettiğiniz üzere medya çok yanlış bir zihniyet sergilemekte.
Bazen düşünmekten yoruluyor insan ve bilinçlendikçe yanlışlara daha da vakıf olmakta.Bu bağlamda bu yazı kendiliğinden ortaya çıktı sanırım yorgun zihnimin bir tepkisi tüm yaşananlara.
Çok teşekkür ederim yorum ve katılımınız için. Paylaşmanın güzelliği işte tam da bu noktada.
Saygılarımla efendim...
Gülüm Çamlısoy
Keşke böyle bir konu gündemden kalksa da bu tür yazılar yazma gereği duymasak.
Sevgilerimle...
ülkemizin acımasız gerçekleri..
Artık bu gibi olumsuz olayları doğu ve güneydoğu dışında yaşamak imkansız gibi.
Ülkenin çok yerinde insanlar artık olgunlaştılar ama... doğu ve güneydoğu hala kanayan bir yara olarak karşımızda duruyor ve o bölgelerde kadının hiç kıymeti yok. Sadece yatak aracı o çocuk yapsın kocasının ihtiyacını gidersin...sevmek sevilmek mümkün mü?
Siz Bakmayın HDP gibi partilerde kadın çokluğuna, kimse alt tabakada olan olumsuzlukları sorgulamak gibi niyetleri yok.
Toplum ne kadar cahil kalırsa onlar için çok daha iyi.
Hikayeyi anlatım şekli güzeldi yormadı okuyucuyu
tebrik ederim
Gülüm Çamlısoy
Ateş düştüğü yeri yakıyor ne yazık ki.
Selam ve saygılarımla değerli hocam...
Gülüm Çamlısoy
Teşekkür ederim tüm yüreğimle.
Selam ve saygılarımla...
Cok cok acı bir hikaye, kader diyerek cekiliyor hep sineye.. kızım olsaydı asla kücük yaşta evlenmesine musade etmezdim 20 yaşını gecmiş olmalı kendi karar vermeli kendi secmeli eşim diyecegi kişiyi ama işte olmuyor nedense.. saygı ve sevgilerimle...
Gülüm Çamlısoy
Ve ne yazık ki hala süre gelmekte .
Çok teşekkür ederim eşlik ettiğiniz için.
Sevgilerimle sevgili şairem...