- 1686 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
402 – SONSUZLUK
Onur BİLGE
Sonsuzluktan geldik, sonsuzluğa gideceğiz. Sınırlı varlıklar olduğumuz, sonsuzluğun ne anlama geldiğini ayarı kısılmıs duyularımızla algılamakta aciz kalmış olsak da ebediyete intikal edecek ve sınırsızlığın ne demek olduğunu yaşayarak öğreneceğiz. Duvarın berisine geçmeden buranın nasıl bir yer olduğunu bilmediğimiz, bilmenin bile bilincinde olmadığımız gibi duvarın ötesine geçecek ve ebediyeti yaşayarak, kavrayacağız.
Bumerangın geri dönüşü gibi Allah’a döneceğiz. İlk hızı verenin sonsuz gücünden bahşettiği güçle güçlenerek çıktığımız yokuşu güç kaybederek inip, tamamını teslim ettikten sonra geri alarak, o Yüce Güç’ün huzurunda hesap vermek için ayağa kalkacağız. Dizlerimiz tutar mı o anda? Dilimiz döner mi? Çok merak ettiğimiz O/Nur’u görmek için gözkapaklarımızı kaldırabilir miyiz?
Ne demek sınırsızlık? Ezeli ve Ebedi olmak ne demek? Uçsuz bucaksız, başsız sonsuz olmak nasıl bir şey?
Şu kıt akıllarımızla, bir tek emirle yaratılan sonsuz sandığımız evreni ölçüp biçemezken, nasıl genişletilmekte olduğuna akıl erdiremezken, gözümüzün alabildiği kadarcık yerindeki gök cisimlerini bile sayamazken, başlamamak ve bitmemek ne demek nerden bileceğiz!
Henüz kendisini tam anlamıyla bilememiş insancıklarız. İç içe dünyalar içermekteyiz ama idrak edemeyiz. Aslında imimizi cimimizi pek merak da etmeyiz. Yaşamaya bakarız. Takılmışız dünyanın çarkına… Alışmışız akıntıda hareketsiz kalmaya… En dindarlarımız bile fazla ince elemez! İncelemez, inceleme lüzumunu hissetmez. İbadetini yapar, dünyevi ve uhrevi kazancına bakar. Hayat akar, insan bakar…
Yaratılışlarımızın başlangıçları olduğu için ebediliği zaman olarak algılıyor ve anlıyor gibi olsak da ezeliliği kavramamız mümkün değil. Zaten o sıfatın anlamını da diğer sıfatları gibi o sıfatla sıfatlanan Allah’tan başka kimse tam anlamıyla bilemez! Gerçek anlamda sonsuzluk, Ezel Ebed arasında olup, yalnız ve ancak O’na ait. Bizim elimizde sadece an var. İçinde bulunduğumuz an… Oysa bir de an var… Şu kavramakta zorlandığımız…
Hiç bitmeyecek gibi gelen hayatlarımızın öncesi kayıp, sonrası belirsiz… Ellerimizde sadece şimdi var... İçinde bulunduğumuz an ki o bile kesinlikle ölçülüp tanımlanabilen bir zaman birimi değil. Bir şeyler için: “O! Daha çok var!..” derken, bazı şeyleri: “Sonra…” diye ertelerken, kendimizi zaman zengini sanırız ama aslında elimizde kalan veya bize tanınan müddet hakkında da hiçbir bilgimiz yoktur.
Allah, zaman ve mekândan münezzehtir. O’nun için zaman yoktur. Zamanı da yaratan O’dur. Onun için mekân da yoktur. Mekânı yaratan da O’dur, mekâna sığmaz! Sınırlı yaratılan, algıları sınırlı olanın O’nu ve isimlerinin sonsuzluklarını idrak edemeyeceğini anlaması, O’nu idrak etmesi demektir.
Bizim kavrayabildiğimiz sonsuzluklar, aslında sınırlandırılmış, genişliklerinin ayarlanması ve algılanması sadece Allah’a bağlı olan şeylerdir. Olsa olsa zaman… Olsa olsa evren… Ya zamanın ötesi? Ya evrenin dışı? Gerçek sonsuzluk nerde sahi? Gerçek sonsuzluk nasıl?
Sayamadığımız çokluklar, ölçemediğimiz alan ve hacimler için kullandığımız o sihirli sözcüğün asıl anlamı ne? Zavallı beyinciklerimizin idrak etme gayreti, Hezarfen Ahmet Çelebi’nin uçma çabasından farksız… Ne kadar kanat çırpabilir, nereye kadar gidebilir!? İşte aynen onun gibi acze düşer, çakılır kalır!.. Kendi aczini bilmez de ukalalık eder:
“Yok ya! Olur mu öyle bir şey! Külliyen yalan… Bunu fizik kabul etmiyor, kim/ya kabul etmiyor. Astronomi, astroloji… Mantık fıstık… Bilim milim…”
Cahilim, bir milim ileriye gidemez! Teslim de olmaz! Sınırlı olan, ilim dediği sınırlı bilgiyle, kapana kısılmış fare gibi dolanır durur! Dünya nimetleri, onu aldatan, iştahını kabartan peynir parçacığı kadardır, dünya dediği ve çok beğendiği alan, kapanın içi kadar dardır. Oysa bir de Dâr vardır. Dâr-ül Beka denilen ve intikal edilen… Dar kafası basmaz! Basar itirazı… Basar göz vermiştir, görmez, Semi kulak vermiştir, işitmez. Bakar gibi bakar! Bakarın trene baktığı gibi…
Nerden bilsin, mutlak sonsuzluk nedir, nasıldır! Sonsuz hız nasıl bir şeydir! Sonsuz güç, sınırsız akıl… Bilimsel olarak tanımlayamadığı için inkâra kalkar. Sonsuz sandığı evrene, hapsedildiği dünyaya kul olur.
Zaman kavramı, makrodan mikroya değişiklik arz etmekte… Gerçek bilginin kaynağı olan Kur’an’a göre mânâ âlemindeki bir gün, bizim ölçümümüze göre bin yıldır. Demek ki yerin göğün yaratılış süresi olan altı gün, bizim saydıklarımıza göre altı bin yıl… Haşir için bir gün, dünyevi hayatın elli bin yılının karşılığı… Belki daha başka olaylar için bir günün karşılığı, bizim zaman kavramımıza göre milyonlarca yıla tekabül etmekte…
Bir gökdelen, dibinde duran ve çatısından bakan kişiler tarafından farklı algılanır. Oysa aynıdır. Değişiklik, aşağıdan ve yukarıdan algılanmakta oluşundadır. Aşağıdakinin tarifi, tasviri yukarıdakine, yukarıdakininki aşağıdakine tamamen ters gelir. Her ikisi de kendi algılarının doğruluğunu savunur. İkisi de birbirini ikna etmeye çalışır, biri diğerinin yanıldığını sanır.
Dünyadan bakıldığında hayat gittikçe daralan ve ölümle son bulan yol gibidir, ötesi yok gibi… Sanki hayal… Âhretten bakıldığında, durum tamamen farklı… Dünya hayatı yok gibi… O kadar az, o kadar basit, bir o kadar yalan… Rüya gibi…
Hani gecenin bir yerinde, kan ter içinde uykudan uyanırız ya… Kalbimiz gümbür gümbür… Kendimize geldiğimizde: “Oh be! Rüyaymış!..” diyerek derin bir nefes alır ve şükrederiz… İşte öyle bir uyanışla uyandırıldığımızda ve dünya denilen yalanı hatırladığımızda, dilerim ki: “Oh be! Dünyaymış!..” diyenlerden olalım! Bu kesintili gibi görünen kesintisiz oluş ve hareket içinde yine kesintisiz yenileşim sürerken, ölüm durağında duraladığımızda, yola sonsuz mutluluk içinde devam edebilelim. Dünyayı anımsadığımızda: “Ah be!.. Keşke dünyada olsaydım!” demeyelim!
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 402
YORUMLAR
Bumerangın geri dönüşü gibi Allah’a döneceğiz. İlk hızı verenin sonsuz gücünden bahşettiği güçle güçlenerek çıktığımız yokuşu güç kaybederek inip, tamamını teslim ettikten sonra geri alarak, o Yüce Güç’ün huzurunda hesap vermek için ayağa kalkacağız. Dizlerimiz tutar mı o anda? Dilimiz döner mi? Çok merak ettiğimiz O/Nur’u görmek için gözkapaklarımızı kaldırabilir miyiz?
Çok güzeldi her zaman ki sayfalarınız gibi kalemınızın izleri sevgili Onur Bilge...
Bu sitede bayağı yol aldım bende, ilk sizi tanımıştım kalem dost...Slm.larımla...