- 523 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KÖYÜMÜN CAMİSİ
Birkaç gün önce bir misafirim geldi. Misafirim memleketimin bir köşesinde bir camide imamlık yapan bir arkadaş. Bireysel olarak da çok sevdiğim bir arkadaş.
Muhabbet muhabbeti açtı. Derken laf görev yapılan yerlerdeki çalışma şartlarının ne kadar zor olduğuna geldi. Ülkemin en ücra köşesine kadar yapılan camilerdeki atanmış cami imamlarının hiç bilmedikleri bir memlekette başlarına gelen olaylar.
Düşünün bir; Yılarca okumuşsunuz, dirsek çürütmüşsünüz, Bir çok sınava girmişsiniz. En son memleketimin ücra bir köşesine, daha doğrusu bir köyündeki camiye imam olarak atanmışsınız. Varsa ilk göreve başladığınızda aldığınız küçük bir maaş, belki ailenin yanında bulunsun, ne olur olmaz diyerek cebine sıkıştırdığı birkaç kuruş para. Elinizde çantanız, hiç bilmediğiniz insanların bulunduğu, hiç bilmediğiniz bir coğrafyaya görevlendirilmişsiniz. Dağın başında bir köy. Şehirleşme ile köyde kendi yaşıtınız kimse kalmamış. Yaz gelse de çocuklar torunları getirse; biraz sevsek, biraz gençlik günlerimizi, çocukluk günlerimizi hatırlasak diye, dünya işlerinden elerini, eteklerini çekmiş 100-150 kişinin yaşadığı bir köy camisi.
Köy yerinde ne olur ki? Herkesin kendi evi, varsa bir ahırı ve yanında samanlığı. Durumu iyi olanların torunlar geldiğinde, oğlan ile gelin rahat etsin diye belki yedekte tuttuğu bir damı. Ama ben hiçbir köylünün, buraya bir memur gelir, bir imam gelir, burayı ona kiraya veririm, para kazanırım diye ev yaptırdığını ne gördüm, ne duydum.
Benim çocukluğumun geçtiği köy’de caminin hemen yanında ise cami imamı için bir lojman vardır. Çocukluğumun geçtiği derken hep köyde yaşadım değil elbette. Yaz tatillerinde okullar kapandıktan sonra kardeşlerim ve annemle birlikte bir kaç aylığına gittiğimiz, patlayana kadar üzüm, kiraz,incir yediğimiz, kardeşlerimle erik, elma savaşı yaptığımız, genelde kardeşlerimle beraber evden kaçarak ırmağa yüzmeye gittiğimiz, balık tuttuğumuz bir köy.
Neyse; benim köyümün camisinin hemen yanında cami imamı için bir lojman vardır. Bu lojmanın aynısı ise köyde kimsede yoktur. Cami imamının bir dediğini benim köyümde kimse iki etmez. Ağzından çıkan her şeyi bir emir telakki eder ve köyün muhtarı ya cuma namazı çıkışında, ya bayram namazı çıkışında, hiçbir şey bulamazsa köy ahalisinin kahvehaneye toplanma zamanında köylülere haber verir, herkesin gelir durumuna göre sen şu kadar vereceksin, sen şu kadar vereceksin diye salma salar, parayı toplar, imamın istediği şeyi en kısa sürede mutlaka hazır ederdi. Bu yaşıma kadar özellikle bayram namazlarından sonra para toplanmayan hiçbir cami görmedim bu ayrı konu.
Ama bazı köylerde imamın kalacak yeri olmadığı, bu sebeple çok sıkıntıya düştüğünü üzülerek birbirimize anlattık. Çünkü bu imam bende olsam, işimi yapabilmek için biraz kolaylık gösterilmesini, en azından dinlenebileceğim, kendime ait özel bir alanımın olmasını isterim. Bazı köylerimizde bunların bulunmadığını, köy halkının ve köy muhtarının bu işlerle hiç ilgilenmediğini konuştuk durduk. Zavallı, biçare köylülerimizin bilinçlendirilmesi gerektiğini, insanlarımıza bunları anlatılması gerektiği konusunda hem fikir olduk.
Daha sonra aklıma geldi. Yâ bu bizim köydeki caminin karşısında birde ilkokul vardı. Tek katlı uzun bir okul. Ben bu okulun çevresinde hiç ev görmedim. Bu öğretmenler her sabah nasıl okula geliyorlardı. Nerede kalıyorlardı. Ne yerlerdi, ne içerlerdi hiç aklıma gelmemişti. Caminin yanındaki sağlık ocağının ise lojmanı vardı. Devlet yaptırmış nasıl olsa, Sağlıkçıları düşünmeye hiç gerek yok.
Bu imamı okutup, o yaşa getiren; ilim irfan sahibi eden öğretmenler değilmiş gibi biz camimizin imamının kaldığı yeri temiz tutalım, öğretmen nasıl olsa başının çaresine bakar diye mi düşünmüşler zamanında büyüklerimiz bilmiyorum. Sağlık ocağının çatısı neden akar. Bu ocağa biz gidiyoruz, derdimize derman bulmaya çalışıyoruz. İyileşemeyince de nasıl olsa bir şey bilmiyor zaten bunlar diye bazen bağırıp çağırıyoruz, bazen dövüyoruz, bazen de en son Samsun’da olduğu gibi vuruyoruz Sağlık personelini. Ama konu cami imamı olduğunda akan sular duruyor. Hatta kanalın bir tanesinde yayınlanan bir dizide ki imam olunca ki durum, hırsız olunca ki durum olayı çok güzel özetliyor aslında.
İhtiyaç var mı; elbette ihtiyaç var. Kabul ediyorum. Bunu kabul etmemek hiç gurbete çıkmamış insanlara mahsus bir şey. Ama lütfen ne zaman bir tatile, bir geziye gittiğinizde o camileri gezerken, bir de okulların şu anki durumuna bir göz atın lütfen. Özellikle kırsal kesimde çocukların okumak için (ailelerinden fırsat bulabilirlerse) neler çektiklerine, gencecik öğretmenlerin soba yakarken kendilerini nasıl tehlikeye attıklarına, kışın elektriksiz evlerde 5-6 kişinin ısınmak için neler çektiklerine, hayallerinin nasıl birer birer uçtuklarına şahit olun isterim.
Her insanın güvenli bir limana, kendisini emniyette hissedeceği bir yuvaya, yarını için plan yapabileceği bir sosyal ve kültürel ortama ihtiyacı vardır. Yaşayanlara değer vermeyenlerin ölümde huzur bulacaklarına ben inanmıyorum çünkü. İnsana yaşarken değer verin. Öldükten sonra zaten badem gözlü oluyorlar.
Not: Öğretmen veya Sağlık personeli değilim. İyi ki!..
YORUMLAR
Ülkemize dikkatli bir bakış, değerli bir yazı meydana getirmiş. Çok köy görmedim ama gördüklerimin hepsinde de öğretmen lojmanı da vardı. Sağlık ocağı olmayan köyler olduğu için sağlıkcıların nerede kaldığını bilemiyorum. Seyyar ekipler geliyormuş zaman zaman. İmam evine daha özen gösterilmesinin nedeni ise sabah namazı ve yatsı namazı saatlerinden kaynaklanabilir diye düşündüm. Öğretmen ve sağlıkçıların mesai saatlerinde ulaşım aracı bulmak mümkün ama sabah namazı zamanı ilçede ikamet eden bir imam nasıl gelecek köye? Yoksa Anadolu insanımız öğretmene de sağlıkçıya da değer verir eminim. Yine de bir devlet varsa bu ülke de yolladığı memurun ihtiyaçlarını göz önüne almalı. Saygılarımla kutluyorum yazınızı.