- 537 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Aklınla Bin Yaşa
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Aklınla Bin Yaşa
İnsanı, “İnsan” yapan aklı! Yani insan, aklıyla bin yaşıyor!
İnsan, akıl ile evreni ve kendisini algılıyor ve şuur ediniyor! Bunu yapabildiği ölçüde terakki edip gelişiyor! Tüm deneyimlerle kazanılan ve genetik miras ile edinilen veya nakli bilgiler hatta evrende mahfuz bilgiler aklın hizmetinde ya da algısına açık!
Aklın algılamasına dair durumları irdeleyelim!
En önemli algı genetik “DNA” ile aktarılanlar; sonrasında bebek cenin iken başlayan bir süreç bu “0-2” yaş aralığı en tesirli olan! Yeryüzündeki insanların pek çoğu belki hepsi, genetik olarak aldığı bilgilerin üzerine cenin iken başlayan bir öğrenme etkisi alıyor! Bilgi bombardımanına tutuluyor adeta bebek! Bu sırada virüs bilgiler de alınmış oluyor!
Daha bebek oluşmadan onun ilk yumurta ve sperm halinde ana babasından genetik bilgileri miras alıyor! Bazı hastalıklar ve eğilimler genetik olarak aktarılanlar! Cenin ve bebeklikte aldıkları ise bebeğin ana karnındaki dış çevreden ve davranışlardan etkilenmesi şeklinde! “0-2” yaş arası ise temel etki ve bilgi aldığı dönem oluyor!
“Yılanın başını küçük iken ezmek!” ve “Ağaç yaş iken eğilir!” bu iki tabiri bilirsiniz! İşte ne oluyor ise yaş ve küçükken oluyor! Genelde bu dönemde “Yılanın başı kesilir!” ve bu dönemden başlar bebeğin bazı egemen ve ululara itaate alıştırılması! Küçüklükten “Başı” kesilen ve itaate alıştırılan bebek de ebediyen bu durumun etkisinde kalacak! Hatta yeni nesillere de bu durumu aktaracak! Kendi sıkıştığı alanı, yeni nesil için de öngörecek! Yani eski zamandakiler, akıllarıyla bin hatta milyar yaşayacak! Yeniler de onların aklıyla yaşayacaktır!
Aklın kullanımını eski geleneksel öğretiler ile sınırlamayı “Terbiye” kapsamında düşünenler zaten bunu zoraki yapacak! Bu manada bebeğin hem aklı eğilip bükülecek hem de aklını kullanmasındaki evrensel araç kesilecek! Bu döngü devam edip gidecek!
Aklın kullanımıyla, insanlar arasında yükselmek, saygın veya zengin olmak mümkün! Bu genelde aklını kullananlar için açık! Bu nedenle soya bağlı bir etkileşim var! Yani eski zamandaki “Seçilmiş ırk” söyleminin ardında da bu var. Baba, aklını kullanan ise bebe de doğal olarak aklını kullanan olacak! Ve soy üzerinden, babadan oğula bir egemenlik ve saygınlık sürecek!
Aklını kullananların egemenlik alanı oluşturması doğal! Pekala, bu egemenlik alanı oluşturan akıllılar, piramidin üst basamağına tabandakilerin çıkmasını ister mi, ya da nasıl engeller?
Cevap; istedikleri söylenemez! Eski zamanda ilahların kavgası meşhurdur, ilahlar arasında da ilahların ilahı vardır! Yani aklını kullananlar kendi aralarında bile piramidin en üst noktası için savaşıyor ki alttakileri engellemeleri doğal! Engel ise şöyle oluyor; ağacı yaşken eğip yılanın başını küçükken keserek! Öğretilerle insanları bazı kutsal kişi ya da şeylere bağlamak ve sonrası doğal akış, gelir zaten! Bu öğretiler genelde efendiler için çalışmak ve itaatin sağlanması üzerinedir! Yani efendine akıl verme; iş yap, savaş yap! Çünkü efendilerin, savaşçı ve hizmetkara ihtiyacı var; akla ihtiyaçları yok!
Bu nedenle toplum içinden çıkan akıllılar için iki durum var! Ya aklını kendine saklayacak ya da egemenlerle beraber bu aklının nimetlerinden faydalanacak!
Genel olarak, “Aklıyla bin yaşayanlar!” zaten bunu başarmış! Birden aklı başına gelenler de suyu bulandırmış!
Evren bilgiyle yönetiliyor! Muhyiddin İbn-i Arabi; “Arş sayılar alemi, kürsi harfler” derken evrenin matematiksel işleyişine, dolayısıyla da akla işaret ediyor! Harfler ve sayıların sınırsız kombinasyonları Quantum alanda işliyor! Yani sınırsız ve sayısız olasılıklar formülleştirilmeyi, tercih edilmeyi ya da seçilmeyi bekliyor; bu işin de akıl ve şuur ile olacağı açık! O halde şuurlular, şuursuzların aklını kullanmasını da bir şekilde doğal olarak kapsar!
Son tahlilde; bu konu fazla açılmamalı! Herkes, kendi aklını çalıştırıp bir sonuca varacaktır!
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Akıl varlığımızın en büyük destekleyicisi. Dinler bile aklı olan insanlar içindir bilirsiniz, aklı olmayanların dini sorumluluğu yoktur Allah huzurunda. Akıl ve iman bir arada olduğu zaman insanın doğruyu bulması ve ona göre de davranması dahada kolaylaşmaktadır. Ünlü düşünür Paraselsus'un bir cümlesini de aşağıda kullanalım...
''Hiç bir şey bilmeyen, hiç bir şeyi sevemez.
Hiç bir şey yapamayan, hiç bir şey anlamaz.
Hiç bir şey anlamayan, değersizdir.
Oysa anlayan kişi aynı zamanda sever, farkına varır, görür...
Bir şeyin aslında, ne kadar bilgi varsa daha fazla sevgi vardır.
Tüm yemişlerin böğürtlenlerle aynı zamanda olgunlaştığını
düşleyen kişi, üzümlere ilişkin bir şey bilmiyor demektir.''
PARACELSUS
Bir de akıl yaşta değil baştadır derler atalarımız. Bir bakarsınız altmış yetmiş yaşlarında ki bir vatandaş akılsızca saçma sapan hareketler yapar, bir de bakarsınız yirmilik bir delikanlı kendinden beklenmeyen ölçüde olgun davranır. Özetle güzel bir yazı güne yakışmış kutlarım içtenlikle...
Ahmet Bektaş
Bir bebekle birlikte süreç baştan başladığına göre, toplum geldiği noktada, o noktaya kadarki olumsuzluklardan temizlenerek ve insanın dünyadaki var oluşunun amacına göre tekrar kurgulanarak (eğitim-öğretim) bebeğin farklı bir formatla büyütülmesini sağlamalı/sağlayacaktır...
Dolayısiyle, "böyle giderse insanlığın sonu yakındır" kaygısı görecelidir ve 'keyfiyeti', yani insanın nesne karşısındaki öznelliğinin iradiliğini göz ardı etme demektir...
Evet, insanlığın birikimini taşıyan akıl, her durumda devrede kalmalı, tekamülü oranında işlevselliğini korumalıdır; toplumsal mutabakat bunun için olmalı, buna göre organize edilmeli...
Saygılarımla.