- 721 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Gün sonu gece bulunduğum şehrin yamaçlarına düşüyor...
Mermerlere oyulamadı adlarımız. Kitaplarda yazılamadı isimlerimiz. Söyleyemedik aslında birbirimize sevgimizi ama dilsiz tüm kuşlarla geldi selamımız birbirimize. Söylenmemiş sözler yazıldı bizden sonra kalsın isimsiz sevgimiz bildiklere diye...
Ve yarınlar hasreti yorgan yaptı kış uykusuna dalmış yüreğimize.
Elbet düşecek yeniden zemheriler, elbet baharın esintisi yüzümüzde dağılacak, elbet kışa kalmış bedenlerimiz ısınacak zemheri sonraları...
Ve yarınlar, titrek yürek çarpmaları ile bedenim sarsılacak ki o zaman sen de ben de tanıyacağız sevginin rengini...
Sustum, kendimi dinliyorum, kayısı ağacından düşen çocuğu düşledim.
Geçmişine dönüp dönüp adama bakıyorum...
İçimden bir şeyler kopuyor, tekrar susuyorum ve ben özlediğim neyse onu düşlüyorum...
Kaç zamana ne kadar kan borcum var, kaç sevdadan vuruldum döndüm ayaklarımın üstüne?
Şimdi susuyorum ve sadece özlemek istiyorum düşlediğim her şeyi, konuşmadan hissetmek istiyorum...
Ve dönülmesi görülmeyen bir noktadan haykırıyorum, anne sevmeyi neden bu kadar acı çekmek olduğunu söylemedin bana?
Ben özlüyorum anne kuru nefeslerimi, kuru gözlerimle görmek istediklerimi, canım acıyor çocuk diyorum kendi kendime, dudaklarım gülümsemeye geçiyor...
Anladım diyorum asil sevgi acılanmayla da yaşansa güzeldi...
Ben özledim, O çocuk düşlerimi o büyümüş sevdamı, özledim ve sustum artık...
Ama yüzlerce yıllık bir çeşme fıskiyesindeydi, özlediğim o anların görüntüsü...
>Cidden özlemişim...
Balıksırtı keskinliğinde paslı bir ray üstünde yürüyüş bu. Özlemin iç kıyan sesi göç kuşları gibi telaşlı uçuşlarda kulak diplerine doğru, yarının sabahıydı bir önceki günden artan yalnızlığım sırtlanacak ve ben sadece titrek ellerimle yoklanacağım duvarların oyuklarındaki arayışlarımla…
Acıkmış bir baykuş sesi salınarak düşüyor ağaç altlarından sert tırmanışlardan…
Ve sen sevgili, ışık kesilmesi bir karaltı ile düşüyorsun yardan aşağıya…
Yağmur mevsimi değil artık, günler uzadı, gece azapları düştü diplere, yarınların özlemini düşleyen bir sağanak var içimde, sen sevgili, gideli kaç yağmur mevsimi bitti bilmiyorum ama artık baharı özlediğimi düşlüyorum…
Gün sonu gece düşüyor bulunduğum şehrin yamaçlarına…
Ve ben çaresizliklerimi boş verip yaşama uzatıyorum yüreğimi…
Her aşk bir yerlerden sona doğru uzanırken, derin yaralar bırakırdı, iç dünyamızın derinlerinde işte bu anlarda başlardı karanlıkların ışıksızlık sesleri…
Karanlıkla sarmalanmalardır bu gün doğumuna sarkan nefes almalar…
Çoğu zaman içimizden fırlayan haykırışları zapt etme zorluğudur bu karanlıklardaki düşünce uğraşları…
Ve
Her şey gün doğumundan sonraki zamana sarkacaktı… Tüm hislerin karanlıklardan sıyrılıp gün doğumundan sonrası asfaltlara uzanması…
Geceden kalma yaşam bu…
Sadece düş yorgunluğunun perişanlığı veya sahipsiz düşünceler yorgunluğu ki ertesi gün ışığına eklenmiş...
Adımızla şarkılarımızı eşleştirdik biz yaşamımızda…
Günün her anındaydı bu isteği yaşamak. Yarınlara saklamaktı kalbimizden sıkışan cümleleri bir tını içinde…
Yaşamın isteklerine geceleri koyduk şarkılarda birçok kelimeyi.
Şarkılardaki, birçok kelimeyi, yaşamak isterken, sadece biz dedik, bizle yaşam bu dedik, bizle nefeslere uzun ulaşmak dedik.
Sevgiyi gömdük her sevda kelimesi ile dolu dolu yaşamak istedik.
Ama olmadı, dar bir koridor çıktı önümüze, sallandık, sallandıkça yıkıldık toprağa doğru.
Geriye baktık ki, sadece şarkımızdaki sözler kalmış, "emrin olur" sevgili dedik yaşamın sonuna kadar.
İzlerimiz kaldı kırsal sahil boylarında. Gün geldi unutulduk bir birimizde.
Ama yalnızlığı mıhladık sevgi adına beynimize. Sadece düş kaldı geriye acılı şarkımızın tınılarını kelimelerde tekrarlarken.
Buna hayat dendi ama oysa bunun adına "sevda sonlanamaması" dendi...
Ve akşam ve dalgalar ve o koku genzimizde. Gözlerimiz karanlıktaki dalgalarda. Kulaklarımızda şarkımızın tınısı ile sevgili sesi ve ayrılığın uçurum gibi sonu.
Ve dünlerin gölgesi ve anların sıkıntılı yaşamı.
Bir de yarınların unutulmaz endişesi, unutmak korkusu ve sevgili adının beynimizdeki mıhlanışının acı sızıları derken biz de sevenlerdendik, belki de herkes gibi...
Adı söylenmeyen bir aşktı yaşadığımız... Ben bir köşede yaşarken bensizliği ben kaldırım taşlarında gölge kovalamacasında yaşamın her anında hasret, her düşüncesinde acı ve her adımında özlem akardı ıslak yollara...
Adı bilinmez bir yaşamdı bu sahipsiz sevgi ile... Adı söylenemez bir yasak aşktı bu, gözlerin, yumulmaya uzayacak zamana ulaşan, uzadıkça, vurgun üstüne vurgun yiyecekti beden...
İçinde en çok hasret, en çok korkular barındıran bir yaşamdı ki yarınsızlık art arda yapışmış bekleyişlerle beden yıpranmalarına dönüşmüş bir sevdaydı bu adı söylenemeyen...
Alnımda soğuk rüzgârın uğultusunun donuklukluğu, ayaklarımın altında ıslak çimen yeşilliği, kulağımda sevgili sesinin buğulu tınısı ve ben, nefes alıyorum, sert dalgalı denizin kıyılığında, içimde bir ses hadi ona sevdiğini söyle diyor ama yasaklıyım yaşamdan bu cümleyi söylemeye…
Sonunda sadece gülmek geldi içimden ama onu da söyleyemedim diğeri gibi...
Mustafa yılmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.